hesabın var mı? giriş yap

  • 63 yaşındayım, sabah güneşi selamladıktan sonra kahvaltımı yapar kahve içerim. akşamları genelde 4-5 gibi yemek yerim. emekli ikramiyasiyle kendime çok güzel bir kompüter dizdirttim. internetini, spotify'sını, netflix'ini, ne lazımsa bağlattım. arada iki dizi atıyorum, biraz sözlüğe takılıyorum. face'e girmedim, sarmadı. gençliğimde biraz çapkındım herkes orada şimdi, yüzlerini göresim yok. 20-25 senedir takip ettiğim rss feed'ler var onları okuyorum ara ara. akıllı telefon almadım, gözüm seçmiyor, hem parmaklarım da kalın dar geliyor. gözlük modeli çıkarsa alrım. arada hayrına nude atan arkadaşlar var burada, gelişmeler yaşanıyor falan. yani tüm bunlara rağmen sözlüğe girdiğim için neden utanmam gerektiğini anlayamadım. gençler bi garip.

  • sözlükte uzun süredir böyle önemli konularda başlık açıldığını görmemiştim. nihayet hakkında yazmaya değecek bir konu var.

    dünkü büyük tartışmamız çok lüks bir hayat yaşayan mankenin gelir kaynağı konusunda kadının kapitalizmdekini yerini ve bunun insan ilişkilerinin ne hale geldiğini lümpen lümpen konuşmuştuk . konunun fular gerektiren seviyeye yükselmesi iyi olmuş.

    evet:
    ilk kez ortaokul zamanlarımızda, orta asya türkleri ve çin arasındaki rekabette duyduğumuz ''böl ve yönet'' politikası aslında dünya'da en güçlü ve etkili şekilde kapitalist sistem tarafından kullanılmaktadır. işçi sınıfının küresel düzeyde örgütlenmesini engellemek ve maksimum düzeyde kullanabilmek için toplumlar içerisinde her zaman ırk ve cinsiyet temelinde farklılaştırmalar ön plana çıkarılmış ve ayrımcılıklar körüklenmiştir.

    mesela sanayi devriminden önce kadının üretimdeki yeri evlerinin içindeki el tezgahlarının başıydı...

    sanayileşme ile birlikte ev ve iş arasında hızlı bir iş bölümü oluştu. erkek para kazanan unsur iken kadın da doğurganlığı sebebiyle çocuk ve ev işlerinin mecburi elemanı oldu. kadınlar sadece ekstra iş gücüne ihtiyaç duyulan savaş gibi durumlarda kullanılabilecek yedek ve ucuz iş gücü kaynağıydı. aksi durumlarda ise mesela ekonomik durgunluk ve işsizlikler başlar başlamaz da tasviye edilip, işten çıkartılıp evlerine geri gönderilirlerdi. en büyük örneği ülkemizde ! neoliberal yeni sağ devlet politikasını uygulayan akp ekonomik krizlere teğet geçtiğimiz dönemlerde bunu yapmaya çalışmış, kadının yerinin evi olduğunu söylemiştir. yıllar sonra hatırlanmayacak ama ben not düşeyim. lehman brothers'ın batmasıyla başlayan 2008 ekonomik krizinde ülkemizde yükselen işsizlik oranı yüzünden çalışma bakanımız 'kadınlar da iş aradığı için işsizlik yüksek görünüyor. kadının yeri evidir' demişti. sonrasında ise: *

    bakınız çok enteresan
    kadınların ucuz iş gücü olarak görülmeleri sebebiyle durum öyle bir boyuta gelmişti ki 19. yy'nin başlarında maden işçilerinin çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktaydı. hatta çok da ilginç olarak bu süreçte kadınların da erkeklerle aynı emek ve iş gücü kapasitesine sahip olduğu anlaşılmıştı. ve maden gibi bir ortamda!
    ancak madendeki ağır şartlar nedeniyle kadın işçilerin güzelliklerinden ve kadınlıklarından eser kalmaması ve hamilelik sorunlarından dolayı 19. yy'nin ortalarında kadınların madenlerde çalışması yasaklandı. çünkü kadınların emek piyasasında yoğun olarak çalışmasının sonucunda uzun vadede nüfus azalacak dolayısıyla da gelecek nesillerdeki işçi sayısı azalacaktı. sonucunda işçi maaşlarının yükselmek zorunda kalacağı, işverenin daha az kâr barizdi. kapitalist iktisatçılar yüksek ücret uyarılarında bulunmuştu. bundan endişe eden kapitalist güçler çalışan kadın sayısının yüksekliği yerine evinde oturup çocuk yapan kadını tercih etmişlerdir. böylece yüksek hızlı artan nüfus ve bol işçi sonucunda düşük maaşa çalışabilecek daha çok işçi bulunabilecek ve iş verenler/kapitalistler daha çok kâr edebilecekti. şimdi anladınız mı neden en az 3 çocuk?`şimdi anladınız mı neden 2 milyon suriyeli müşteciye kucak açıyoruz?` ( hükümet, ülkemizi ucuz iş gücünün maksimum seviye olduğu ve küreselleşme adı altında işçilerin sömürüye açık halde olduğu bir piyasaya dönüştürmek istiyor )
    çalışan az orandaki kadının ise iş dünyasında kadınsılığıyla/güzelliğiyle metalaşabilen, bu şekilde marjinal katkıda bulunabilecekler arasından seçilmesi tercih edilmiştir (presantabl diyorlar artık buna)

    sonuç olarak kadınların madenlerde çalışmasının yasaklanmasının sebebi, kadınlara pozitif ayrımcılık değil, bir kıyak değil; erkeklerin ailevi, kapitalistlerin de kâr endişelerinden kaynaklanmaktadır. bu da kapitalizmin kadına kötü bakış açısını gözler önüne serer.

    peki kadına yönelik bu muamele nasıl düzelecektir?

    aslında erkeğin kadın üzerindeki egemenliği, erkeğin ilkelliğidir. kadına hükmeden, onu ezen ve aşağılayan erkek, bozulmuş ve ilkel bir insan demektir. kadına hükmetmenin keyfi ve rahatlığı içindeyken biz erkekler farkında olmasak bile erkeğin asıl durumu da budur. o yüzden bence öncelikle kadın ve erkeğin birlikte bir aydınlanma yaşaması gerekmektedir.

    her neyse...
    kafanızı şişirdiysem özür dilerim, hızımı alamadım entry yazayım derken manifesto çıkardım. hadi şimdi evde mor olan ne varsa giyin...

  • http://www.bbc.com/news/business-28882312

    norveç'te herkesi milyoner yapmaya yetecek kadar paranın tutulduğu fondur efendim.

    bir yanımız elbette arapların petrolleri bittikten sonra düştükleri açlığa fakirliğe üzülecek. ama öbür yanda petrolden kazandıkları paranın %96sını tutan, dubai gibi pislik merkezlerine harcamayan ülkeler var. medeniyetin gözünü seveyim.

  • doğuştan sahip olduğu yeteneğe, kazandığı kamyonla paraya, etrafında pervane olan kızlara, 7/24 kendisine dalkavukluk eden menajerlere rağmen zerre şımarmayıp hala it gibi çalışan, en büyük yıldızı olduğu takımın aynı zamanda en çok çalışan oyuncusu da olan, takımın yenik olduğu maçın 90. dakikasında bile 70 metrelik deparlar atan ve tüm bunların karşılığını alan saygı duyulası adam.

    böyle adamları görünce, türklere futbolun yasaklanması gerektiğini düşünüyor insan. şampiyon olan takımın ilk onbirinde selçuk şahin diye bir adam var lan..

  • az once bir program seyrettim. genc bir dalgic, soyle bir sey soyledi "ailemin en buyuk hayali dunyayi gezmekti, ben cocukken evimizi satip bir tekne aldilar ve ben denizi o zaman sevdim."

    dusundum sonra, biz asla boyle ailelere sahip olamayiz ve bir gun aile oldugumuzda biz de boyle aileler olamayiz. hayallerimiz "gelecegimizi garantiye almak" uzerine kurulu.

    hayallerimiz "evlenmek, ev almak, arabayi degistirmek, daha cok para kazanmak, pirlanta yuzukler almak, koltuklari degistirmek" ekseninde donup duruyor. ıcimizden gercekten hayal kurabilenleri de "akli bir karis havada" diye diye el birligiyle vazgecirebiliyoruz.

    hayattan aldigi keyif "hep daha fazlasi" uzerine kurulu olan insanlar olarak dogmuyoruz ama boyle yontuluyoruz, sekillendiriliyoruz ve ne yazik ki cocuklarimiz da boyle sekilleniyor.

    gercekten hayal kurmuyoruz, hayal kuramayan insan hayattan keyif alamaz. biz gelecegimizi garantiye almaya calisirken kendimizi unutuyoruz ve bence bize cok yazik oluyor.

  • patiswiss yönetim kurulu başkani aynen şöyle bitirmiş yazısını;
    "avukatlarımız iletişime geçecektir sizinle ama ben kendi işimi kendim çözmeyi severim.."
    tetikçi tutup vurduracak veya kendi bulup bir şeyler yapacak heralde.
    fabrikaları ankara ostimde, yönetim kurulu binası çinçin mahallesinde