hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye’de eğer fransızca, ispanyolca, italyanca, almanca, ingilizce, arapça, ibranice ve farsça biliyorsanız türkçeyle birlikte 9 dil biliyorsunuz demektir fakat avrupa’da dil konusu böyle yürümüyor. üstteki 9 dili öğrenmiş biriyseniz avrupa’da (benim direkt deneyimlediğim özellikle fransa’da) 5 dil biliyorsunuz demektir: ilki fransızca, ispanyolca ve italyanca (hint-avrupa / avrupa / latin), ikincisi almanca ve ingilizce (hint-avrupa / avrupa / germen), üçüncüsü arapça ve ibranice (hami-sami), dördüncüsü farsça (hint-avrupa / asya / hint-iran / iran) ve beşincisi türkçe (ural-altay / altay).

    bundan ötürü eğer avrupa’da çalışmak üzere dil öğreniyorsanız (bence türkiye’de çalışmak istiyorsanız da aynı şekilde) dilleri kendi içlerinde öğrenmek yerine o dilin ait olduğu koldaki ya da ailedeki bütün dilleri öğrenin. en basitinden fransa’da bir iş görüşmesinde size bildiğiniz dilleri sorduklarında aynı koldan birkaç dil sayıyorsanız bu onlar için fazla bir şey ifade etmeyecektir. “fransızca, ispanyolca ve italyanca biliyorum.” dediğinizde “eh, tek dil biliyorsunuz.” sözüyle karşılaşmanız olası. zaten dillere salt dil olarak bakmak yerine dillerin işleyişini, matematiğini ve sistematiğini öğrendikten sonra siz de farklı bir dil öğrenmediğinizi anlarsınız.

    o nedenle ilk ve ikinciyi belirtmem gerekirse öncelikle en az c1 derecesinde ana dili
    1. latin veya germen
    2. slav veya hami-sami

  • burak yılmaz'ı izlemek; sevmediğin bir partiye oy kullanmak gibi, miden bulanmasına rağmen içkinden son yudumu içmek gibi, düğünde oynamak için aile büyüklerinin ısrarı gibi, otobüste güneş vuran yerde oturmak gibi... örnekler çoğaltılabilir.

  • bergüzar anneler maratonunda tur bindirir diyen arkadaş, bergüzar parasızlık hastalık çeke çeke sürünerek annelik yapmış da mi annelikte tur bindirecekmis? şimdi ingiltere'ye de taşındı. sorunsuz tekdüze bir hayatta çocuğa sabah kahvaltı akşam yemek hazırlayıp - onu da yardımcıyla - iki lafın birinde annelikten bahsetmekle, annelikte şampiyon falan olunmuyor. sen anne görmemişsin.

  • sorumsuz lavuğun tekidir.

    bu adamın daha komplike bir türü de sen cebindeki üç kuruşu vermiş ve bir süre idareli gitmeye çalışırken; bu param yok diye ağlayan yavşak ona buna yemek ısmarlar, sigarasından da taviz vermez.
    senin gitmek isteyip de "neyse kalsın şimdi çok gerek yok" dediğin bütün konserlere gider, tatilini yapar.
    bir süre sonra zaten borç zaman aşımına uğrar; sen de paranın gelmeyeceğini anlayıp hesaplarını bu yönde revize edersin.

    ayrıca

    (bkz: alacağını istemenin borç istemekten daha zor olması)

  • hi-fi'cıların kullandıgı ve onlar tarafından icat edilmis bir birim. kısaca w.a.r. olarakta bilinir. olayın acılımı sudur.
    hi-fi sistemleri kimi zaman cok buyuk ve ev dekorasyonunu degistirebilecek parcalara sahiptir. mesela sisteminize eklemek istediginiz bir hoparloru evin neresine koyacaginiz cok onemlidir. cunku akustik hi-fi'da muhim bir mevzudur. hi-fi ekipmanlarından her birinin kendine ait bir w.a.r. birimi vardır. evin duzenini belirleyen kisi evin hanımı yani esiniz oldugundan, w.a.r. birimi yuksek bir cihazi evinize yerlestirmeniz daha kolay olacaktır. w.a.r. birimi yuksek bir cihaz demek, evin dekorasyonuyla uyum sagliyacak bir cihaz demektir.

  • gücünün yettiği takımlara çirkeflik yaparak maç alan brezilya'nın karşısına dikilip kafasına vurmuş über takım.

    şu an gözümde hırvatistan ve kolombiya'yı yanına almış, "sen bu çocuklara artislik yapmışsın??" diyerek brezilya'dan hesap soran delikanlı bir mahalle abisi konumundalar.

  • işyerinde hali vakti yerinde olduğu belli olan bi abi keyifle anlatıyordu; 18bin ödeyecekmiş de 4bin de destek çıkmış.

    bir zamanlar eğitime katkı payı alınıyordu, ödeyemeyen yavrular vardı, onlar ne olacak?!
    okula giderken giyecek ayakkabısı olmayıp da, zemheride terlikle okula giden çocukların yaşadığı ülkede verilen destektir.
    hey gidi adalet hey!