hesabın var mı? giriş yap

  • bu iş sadece burgerda değil malesef bir çok restoranda böyle.şöyleki geçen yaz şu tavukçulardan birinde yemek yiyorum, yol kenarında bi masadayım.bir tane çocuk yanaştı abi bir lira vercilerden, daha küçük belli.dedim abisi para vermem ama yemek yersen gel alayım ne istiyosan.çağırdım geldi, masaya oturdu, bu tepsi üstüne konan menüden baktık işte, bu acılı dedim, bu kemikli neyse seçti bi tanesini.sen otur burda dedim ben alıp geliyorum.gittim işte söyledim kasadakilere, hani o arada böyle sağa sola bakınırsınız ya bi baktım servis elemanı çocuğu çekeliyor kolundan.çıktım dışarı ve diyalog şöyle gelişti g:garson b:ben

    b:ne çekeliyon lan çocuğu bıraksana
    g:abi sen bunları bilmiyosun bikbikbik
    b:olum neyi bilcem ben oturttum masaya, bana yok sıkıntısı.
    g:abi hergün böyle yapıyolar bunlar bikbikbik
    b:parayla değilmi olum aldım bende yiycek çocuk bırak.
    g:abi müşteriler rahatsız oluyo bikbik

    neyse döndüm ben rahatsız olan varmı dedim, herkes sorun yok gibi kafa salladı.verdim çocuğa yedi bi güzel saol abi dedi gitti.sığır garson ya sanki dük soyundan geliyoruz hepimiz, sinirlendim yine akşam akşam.

  • kullandığı araç 350 bin euro civarı. onu o hayatından kurtaralım derken, o bizden 20 kişiyi falan işe alıp, ırgat olarak çalıştırabilir.

  • cem yılmaz'ı çokça seven, saygı duyan ve kendisinden öğrenilecek şeyler olduğuna inanan bir insanım. ancak her zaman kendisinin dillendirmeyi sevdiği bir söz vardır şu minvaldeki sorulara karşı:

    "neden güncel meselelere duyarlı anlamda eserler üretmiyorsun? neden mizahı zayıfın güçlüye karşı olan savaşında hep kullanıldığı gibi kullanmıyorsun? hem de bu silahı en iyi kullanabilecek en başarılı, en yenilikçi zeki sanatçılardan, silahtarlardan biriyken?"

    kendisinin cevabı ise şu kaçamak minvaldedir, bilenler bilir - ki ben buna hep saygı duymuşumdur:

    "bunu zaten yapan abilerimiz, arkadaşlarımız var. onlar bu işi iyi yapıyorlar. ben bunlara girmiyorum, ben yapabileceğim en iyi şeyi yapıyorum, sanatımı icra edip, insanları güldürüyorum. güldürürken düşündürmeyi başkaları yapıyor zaten."

    harika yapıyorsun, saygı duyuyorum, daha fazla para ve başarı kazan ve daha iyilerini yap; bunu tüm kalbimle umarım.

    buraya kadar her şey normal ama işte sayın cem yılmaz; sen bu insanların durumunu sallamaz, bu konuda kaçamak yaparsan, yarın gelip de yine bu insanlara karşı sosyal medyadan "korsan almayın, heeyy" diye bağırdığın zaman, 3-5 şak şakçı ya da fanboy haricinde hiç kimse seni ciddiye almaz, güler geçer; benim gibi bilerek ve isteyerek ya da bilmeden... zira bu milletin seninkinden önce açlık, fakirlik, sömürü, cehalet gibi onlarca sorunu var senin vaktiyle sallamadığın... ve şimdi onlardan senin onlar için yapmadığını, senin için yapmalarını, duyarlılık göstermelerini bekliyorsun. ancak biliyorsun ki sen insanlar için ne yaparsan, onlar da zamanı gelince senin için onu yaparlar. "eh ama ben onları o kadar, güldürdüm, hizmet ettim?" . eh onlar da güldüler işte, o kadar. neden şimdi düşünmelerini bekler oldun ki?

    hem hani sorunlarımıza girmiyorduk, düşünmüyorduk, gülüp eğleniyorduk seninle? ne oldu yani, senin paralara, emeğe dokunulunca mı sorun çıktı ilişkimizde? eh hani bizimkiler? hani asgari maaşa 14 saat çalışıp, ölen taşeron madencinin emeği? çok bir şey değil, çıkıp 2 kelime söyleyip duruş gösterebileceğin, bir şeyler değiştirebileceğin binlerce işçinin yetimin, çocuğun hakkı? bu böyle uzar gider, senin girmek istemediğin meseleler, biliyorum...

    heh işte, o yüzden susman daha iyi bu konularda, sen sanata devam et, gülelim eğlenelim yalnızca. böylece hayatım boyunca senin için yazmayı aklımdan dahi geçirmeyeceğim bu tarz bir ilyas salmansal bir entry yazmayayım bir daha, ta-mam?

  • karadeniz tv.

    bilmem ne belediyesi bir bölgeyi mezarlık olarak satışa çıkarmış, millet hücum etmiş. alanlarla röpörtaj yapıyorlardı. ne kadar yer aldınız? kaça aldınız? vs..

    muhabir: siz ne kadar yer aldınız?.
    -: bir kişilik.
    muhabir: siz neden bir kişilik aldınız?
    -: biz zaten dört arkadaş ortak aldık. dedik nasıl olsa hepimiz beşer yıl arayla ölürüz üst üste gömülürüz. gerek yok fazla almaya dedik.
    muhabir: ne diyim, umarım dediğiniz gibi olur.

  • adamlar istanbul liginde 6-7 takimin kendi arasinda oynadigi maclar iicin yildiz istiyorlar. birinin bu mallara ulusal ligler kurulmadan once turkiyenin her yerinde mahalli liglerin bulundugunu, farkli bolgelerin kendi aralarinda sampiyon cikardiklarini anlatmasi gerek. bu durumda mersin idman yurdunun mersin sampiyonluklari icin 30. yildizi falan takmasi gerekiyor.
    ama soz konusu en buyuk eglence ise, bu senede fenerbahce111!!!

  • buluş var lan bi tane, "buluş". sanki laboratuvarda beher kapta kaynatarak yapmışlar çocuğu, büyüyünce borla çalışacak pezevenk.

  • her şey eskiden aldığım bir ürünün markasını hatırlamadığım için sipariş listemi kontrol etmemle başladı. alta doğru indikçe bir siparişimin hala kargoda olduğunu gördüm. üzgünüz biraz geciktik yazıyordu
    görsel

    biraz geciktik dedikleri tarih ne mi?
    görsel

    görünce yok canım sistemsel bir hatadır olur mu hiç öyle şey dedim. dedim çünkü bu bir bağış maması yani geldik sizi bulamadık gibi bir durum söz konusu olamaz.
    görsel

    iletişim kısımından sorunu yazınca beni bugün arayacaklarını söylediler. ben de tmm dedim. evet biraz önce aradılar siparişimin teslim edilmediğini ama en en fazla 1 yıl önceki siparişlerin parasını iade edebildiklerini, eski yıllar için bir hakkımın olmadığını ama yaşanan bu olaydan ötürü bana 50 liralık hediye çeki tanımlayabileceklerini söylediler.

    duyunca sinir oldum. yahu bu sizin organize ettiğiniz bir bağış zaten. biz adres bile girmiyoruz siz direkt yedikule barınağına gönderiyorsunuz. kargoluk bir durum yok burda, bu tamamen sizin hatanız. ben kurumsal bir şirket diye doğal olarak kontrol etmedim ulaştı mı diye.

    hadii diyelim oldu bir hata iyi de 7 senedir ulaşmayan kargo mu olur sizin sisteminiz bunu görmüyor mu bu dijital çağda?

    üstüne üstlük ne demek 1 yıldan geriye siparişte hakkınız yok, ne demek 7 yıl önceki mamanın aynı parasını çek diye vermek. alın bakalım aynı ürünün şimdiki en ucuz fiyatı kaç
    görsel

    cem yılmaz'a reklamda oynaması için milyonlar verirken büyük güvenilir firma olan bu şirket kendi hatasını telafi etmeye gelince, çook üzgünüz ama 1 yıldan önceki siparişler için ne yazık ki bir şey yapamıyoruuuuz ama neyse al şu 50 lirayı da 2 kilo salatalık alırsın bizden olsun hadi naş diyor.

    trendyolundan , gittigidiyoruna, n11 inden , amozonuna, çiçek sepetinden ve daha bir sürü e ticaret sitesinden alışveriş yapıp her birinde çeşitli sorunlar yaşadım amaaa hiçbiri sizin kadar utanmaz değildi bir şekilde hatalarını telafi ettiler.

    7 yıldır üstüne yattığınız para bir bağış parasıydı. yapmanız gereken şey o mamanın bugünkü parasını iade etmekti. 240 liralık ürünün 50 lirasını yatırdınız (ha pardon onu da yatırmadınız 50 liralık alışveriş yapacağım bir de sizden) ve siz güvenilir bir firmasınız öyle mi?

    yok bu soru retorik bir soru.
    asıl merak ettiğim benim gibi fark etmeyen kaç insanın parası kaldı burda?

    edit: bu yazdığım şeyler gerçek olmasa bu şirket tutup bana ticari itibarı zedeleme davası açar. yapamaz neden? çünkü gerçek, çünkü kanıtlanabilir.

    benim de hesap geçmişimde teslim edilmesine rağmen edilmedi yazanlar var. tmm bu olabilir de 3. fotoya bakın bu kargolar 10 günde bir özel araçla toplu teslim ediliyor standart kargo değil bu. ayrıca bana teslim edilmediğini hepsiburada söylüyor. hadi onlarda aslında teslim edildi ama o kadar eskiye kadar araştırıp yorulmak istemiyorlar diye böyle söylüyorlar da burda yapılacak şey basit, benim içimi rahatlatmak. ya aynı ürünü bağış yaparsın ya da o ürünün güncel fiyatını iade edersin.
    başlığı açarken olmasını umduğum şey de buydu,
    görsel
    peki buraya yazınca bir şey yaptılar mı? iletişim bilgilerimi aldılar. sonuç, 50 liralık çek neyine yetmiyor kardeşim.

    son olarak umarım bundan etkilenip bağış yaptığınız yerlere yapmaktan vazgeçmezsiniz. işini düzgün yapan yerlerde var. örnek, https://yhkkd.com/
    bu dernek yük hayvanları için kuruldu. burda yazın ölesiye çalıştırılıp kışın ot yemesin, masraf olmasın diye ölüme terk edilen eşekleri kurtarması var.
    . aynı organizasyon kedi köpeklere de yardım ediyor. sayfayı inceleyince görürsünüz. çoğu kişi yazıık diyip geçiyor. siz geçmeyin.

    yakışıklı mahkumunuz michael scofield'un mezar taşında yazdığı gibi,
    bu dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol

    edit 2: demin bir kez daha aradılar. bana yanlış bilgi verildiğini, aslında teslim edildiğini söylediler. bu gerçekse de ilkinde teslim edilmediğini söyleyen de kendileri idi ve bu durumda yapılacak şey çok basitti, aynı ürünü bağış olarak göndermek.

    bu benim kendi kişisel alışverişim olsa 7 yıl sonra bunu fark etmek benim mallığım olduğu için lafını arkadaş ortamında dahi etmezdim. bağış ürünü olduğu için hassas davrandım, karşıdan da bunu beklerdim.

    telefonu kapatırlarken ama 50 liralık çekinizi geri almadık diyorlar. gerçi karşı taraf attığım kahkahayı duydu ama bir kez de burdan yazayım çook teşekkürler hepsiburada :)

  • zannediyorum ki, türkiye'nin %80lik kısmından biridir. en azından balık zannetmesiyle kendine özgü bir tarzı olabilir; ama ne olduğunu bilmeyenler oldukça fazladır zannımca. ya da kendimi aklamaya çalışıyorum şu an lanet olsun.

    o kadar da araştırmacı, kafasına takılan şeyi sorgulayıp, arayıp, öğrenen bir adam diye geçinirim habuki; ama lazanyayı daha düne kadar balık çeşidi zannediyordum. hep garfield'ın yüzünden. en sevdiği şey lazanya idi. ben de dolaylı çağrışım yaparak kedi en çok balık sever, e bu lazanya denen şey de, balıktır herhalde düşünüyormuşum herhalde. dedim ya, hiç üzerinde araştırma gereği hissetmemiştim bile. n'olur beni yalnız bırakmayın. itiraf edin, rahatlayın. siz de bilmiyordunuz ne olduğunu dimi?

    o değil de, şu yaşıma kadar nasıl oldu da araştırmadım onu merak ediyorum.
    bir insanın canı hiç mi lazanya çekmez? en azından "bu lazanya nedir lan?" demez? yarın anneme lazanya yapmasını söyleyeceğim. şu an çok karmaşık duygular içerisindeyim.

    (bkz: yer yarılsa da içine girsem denilen anlar)

    edit: öğrendim ama bir makarna çeşidi olup, börek şeklinde yapılıp servis edildiğini.
    kedi hiç makarna yer mi olm ya. geber lan! yaktın beni garfield.

  • birgün'ün haberine göre çevre ve şehircilik bakanlığı'nın elazığ ve malatya'daki depremin ardından enkaz kaldırma çalışmalarının fotoğraflanması için 60 günlük hizmet karşılığı 415 bin lira ödemesi durumu. iki şirketin davet edildiği ihalede teklifi geçerli olan tek şirketin akp ankara il başkan yardımcısının şirketi olması ise gerçekten büyük bir sürpriz.

    https://twitter.com/…tatus/1266217702823063554?s=19

    her şeyi rant olarak görebileceklerini biliyorduk da bu nedir artık arkadaş. bir kişi gelsin şunu savunsun, çevre bakanlığında fotoğraf makinesi ve fotoğraf çekebilecek memur mu yok? yazık günah ya.

  • almadan önce gerekli mi diye çok araştırılan bir cihaz. ben araştırmaya başladığımda şu anki fiyatına ulaşmıştı bile. bu nedenle fiyat & performans açısından benzeri bir araştırmanın içinde olanlar için uzuuun bir inceleme yazısı yazmak istedim.

    ilk olarak herkesin kafasındaki tek soru; airwrap’in bu paraya değip değmeyeceği. işin komiği, avrupa’daki, amerika’daki kullanıcıların da tek derdi o. yani oradaki ortalama bir insan için de ciddi bir paraya karşılık geliyor kendisi.

    bu kritere cevap vermek çok güç. şöyle diyeyim; bence bu ürüne verdiği paraya asla acımayacak çok küçük bir grup insan var, onlar da ısıl işlem olmadan asla ama asla saçını kullanamayanlar.

    bunu biraz açalım.

    şimdi senin doğuştan düz saçın vardır ama dalgalı seviyorsundur. paran çoksa al ama değmez.
    saçın dalgalıdır ama yüzüne düz saç daha çok yakışıyordur. gene değmez.

    demek istediğim, saçını iyi kötü doğal haliyle kullanabilen kimsenin vereceği paraya değmez bence bu. bazen “saçım düz, kalın telli, airwrap’in dalgaları tutmuyor” gibi yorumlar okuyup üzülüyorum. mis gibi kalın telli, düz saçım olsa hayatta bu parayı vermem bir saç şekillendiriciye.

    peki, kimler verdiği paranın bir kuruşuna bile acımaz? işte benim de içinde olduğum bu grup, gerçekten cihaza aşık olacak olan kişilerden oluşuyor:

    - saçı ince telli,
    - kırılmaya yatkın,
    - ne yaparsa yapsın saçı elektriklenen,
    - ısı görmeyince ne düz ne dalgalı, her telden çalan bir saç ile başa çıkmaya çalışan,
    - duştan çıkıp saçını kurulayıp hazır olan herkesten nefret eden (opsiyonel, nefret olmasa da inceden bir uyuz olmak yeterli),
    - bu saçla dışarı çıkacağıma yatar uyurum diye planlarını iptal edesi gelen,
    - ulan saçı gene salamadık yaa, neyse baş ağrısından çatlatsa da topuz yapmak zorundayım diyen (true story),
    - …

    örnekler çoğalır gider. işte bu, ne idüğü belirsiz saçlara sahip kız kardeşler dyson airwrap ile yeniden doğmuşa dönebilir.

    (bu arada, böyle anlattım ama bu saç tipi %90 kıvırcık / kıvırcığa dönük dalgalı saçlı olduğunu anlamayan insanlara ait. curly girl method’u araştırıp bir airwrap parasının 10’da biriyle mükemmel dalgalı saçlara da yelken açabilirsiniz. benim bile ne düz ne dalgalı saçım bu yöntemlerle bir hayli günlük kullanılabilir bir hale geldi -aşırı güzel oldu demiyorum- ama süreç meşakkatli.)

    gelelim çabuk yıpranan saç kısmına. zaten ince telli saçların kabusudur bu. benim saçlarım biraz içsel ve dışsal faktörler nedeniyle gerçekten çok ama çok güzel göründükleri zamanın gerisindeler şu an. sorun değil, yine toparlar. gel gelelim saçım azıcık düzgün görünsün isteyip düzleştirdiğim her seferde aşırı yıpranmalara maruz kalıyordum. ki düzleştirme dediğim de ayda 1-2 falandır. saçımın hassaslığını oradan anlayın.

    dyson’ın hava akımıyla şekillendirmesi falan biraz hikaye, sıcaklık maksimumdayken cayır cayır valla. o yüzden mümkün oldukça orta seviyede bir kurutma işlemi yapıyorum.

    düzleştiriciyle karşılaştırayım, bu kadar sık kullanımda düzleştirici 100 üzerinden 95 zarar verecekse dyson 20 falan veriyor. ama yine de biraz zarar veriyor.

    not: ben ısıdan koruyucu herhangi bir sprey kullanmadım, çünkü araştırdığım ürünlere pek güvenemedim. önerisi olan varsa ve mesaj atarsa çok memnum olurum. haliyle bu dediğim oranlar yıkanmış ve uygun bir saç ürünüyle saç şekillendirmeye hazırlanılmış versiyon için geçerli.

    diğer madde, peki dyson saçı gerçekten güzel şekillendiriyor mu?

    madde madde yazayım;

    - yumuşak düzleştirme fırçası: benim saçımı elektriklendirdi ama nazik bir düzleştirme etkisi var. ben verim alamadım çok. normal makineyle üstten ısı versem gene buna yakın düzleşirdi saçım.

    - sert düzleştirme fırçası: işte aşk yaşadığım icat. hem hacimli hem de neredeyse dümdüz bir saç yaratıyor. düzleştirici ya da fön düzlüğü arayanı tatmin etmez yalnız, doğal görünümlü bir düzleştirme bu. nasıl anlatsam bilemiyorum, açıp videolarını izlemek gerek. elimi saçlarımdan alamıyorum, tutup öpesim geliyor ahahah.

    - düzleştirici kurutma başlığı: valla yüzyılın icadı. saçı güzel kurutuyor hadi ok, bu paraya onu zaten yap da, elektriklenmeyi de gerçekten çok iyi alıyor bu aparat. tabii bu geçici bir etki, hele ki ben gibi nemli bir şehirde yaşıyorsanız ister istemez birkaç saat sonra nemden kabarıp elektriklenebiliyor saç. ama genel olarak etkisi bana yetti de arttı.

    - yuvarlak hacimlendirici fırça: klasik fön fırçasına benzeyen bu fırçayı sadece düz durmamakta aşırı inatçı katların ucunu şekillendirmek için kullanıyorum. iyidir.

    - 30 & 40 mm airwrap: 1 kere kullandım, dalga isteyeceksem saçımı doğal kullanıp kıvırcık kız uygulaması yapıp daha az güzel görünürüm ama en azından daha az uğraşmış olurum dedim. biraz üşendim ama alınacak verim el alışkanlığıyla da artınca belki düzenli kullanılır.

    beklediğimden de uzun bir yazı oldu. çok ciddi bir paradan bahsediyoruz, bu nedenle umarım birilerine faydası olur.

    sonuç; okuyun işte, o kadar yazdık. *