hesabın var mı? giriş yap

  • "ben ayrıldığım kişiye geri dönmem"

    evlendik.

    hatırlamakla kalmıyor haftada bir kaç kez kendisine de hatırlatıyorum.

  • (bu çocukken en sevdiğim fıkra idi)

    soğuk savaş döneminde amerikalılar her yıl onlarca casus yetiştirip rusya'ya salıyorlarmış. hepsi de teker teker en geç bir hafta içinde yakalanıp özenle konuşturulup devlet sırlarını ifşa ediyormuş.

    en sonunda demişler ki, ülen bi tane yetiştirelim ama çok süper olsun. bi tane adamı almışlar, ana dili gibi rusça öğretmişler şive ve lehçelerine kadar. rus efsane ve masallarını tarihini örf ve adetlerini öğretmişler. bir dikişte bir şişe votka içmesini öğretmişler. göğüs kıllarını jiletle tıraş etmişler böyle kıvır kıvır rus denizciler gibi göğüs kılları olmuş.

    dövüş sanatlari teknoloji vs zaten öğretmişler. neyse bu casusu uçaktan paraşütle rusyanın yakınlarında bir kasabaya atmışlar.

    paraşüt açılmamış ölmüş. (eheh şaka şaka)

    casusumuz rusyada bir bara gitmiş hemen. rusça bir votka istemiş. barmen bir kez yüzüne bakmış ve "hoşgeldin amerikalı" demiş.
    casus anında adamın yanına koşmuş. "bayım" demiş, "nereden anladın"

    -zenci rus olmaz ki.

  • işte bunlar hep agile çalışmamaktan. aşiret reisine urgent meeting iletmeden önce “sonraki sprintte deploy ediyor olacağız” denilseydi bunlar olmazdı.

  • din ve iman.

    değil tabiki de.

    bunlar iyilik karşısında ödül, kötülük karşısında ceza verirler.

    ödül ve ceza ile bir köpeği eğitebilirsiniz ama bir insanı değil.

    bir insanın iyi olabilmesi için ihtiyaç duyacağı iki şey empati yeteneği ve vicdandır.

  • hollandalı ressam johannes vermer'in tam bir başyapıt eseri. tam tarihi bilinmese de vermeer eserini "ıvmeer " şeklinde imzalamıştır. 17. yüzyılda yapılmış olan tablo ününe ise 20. yüzyılda kazanmıştır.

    kuzeyin mona lisa'sı olarak da bilinen bu tabloda nasıl ki gerçek mona lisa'nın gülümsemesi gizemli ise burada da kadının aralanmış dudakları ve kulağındaki küpe ile dikkat çeker. resmin kaçış noktasını yani merkezini inci küpe oluşturur. kusursuz resmedilmiş olarak kabul edilen küpeye dikkatli bakıldığında gözyaşı şeklinde yapılmış olduğu ve ışığın yansımasının başarılı bir şekilde verildiği fark edilir.

    detayların yoğun olduğu resimde senede en fazla 2-3 resim yapan ressamın titizliği de göz önüne alınınca ayrıntıların önemi bir kat daha ortaya çıkıyor.

  • ata abi hoşgeldin, bursa bülbülü filmini çok beğendim. yeşilçam komedisi tadında, izlemesi çok keyifli film olmuş.

    oyunculuk ve sinema okulu açmak ya da var olan bir okulda hoca olmak gibi bir düşüncen var mı ? sana çok yakışacağını düşünüyorum.

  • -babam: gel buraya sahtekar pezevenk!
    -ben: ne oldu baba ?
    -babam: olum, sende hiç utanma, arlanma yok mu?
    -ben: ne oldu? anlamadım ?
    -babam: ulan babanın kalıbına sıçım, bütün pastırmaları yemişsin. 1 haftalık pastırma ihtiyacımdı o.
    -ben: baba, ben yemedim, temizlikçi kız yemiştir.
    -babam: kaldır lan koltuk altını!

    veee.. leş gibi pastırma kokan ben'e, o muhteşem laf gelir..

    -babam: "ben sana protein olsun diye et müptelası oldum lan pezeveng! 8 sene uğraştım seni yapmak için."
    -ben: "8 sene her gece mi baba?"
    -babam: ulaaaaan ben seninnnnn.. çatt... pataküte pataküte diye sesler duyulur ve bundan sonrası hatırlanmaz. yaş 14-15'tir.

    keşke şimdi hayatta olsa, hayatta olsa da yeniden sinirlense, bağırsa çağırsa..
    kıymet bilmek lazım, a dostlar.
    baba, candır. yücedir. allah'tan sonra gelendir.

  • yaşım 41, ilk kez rendelenerek yapıldığını duyuyorum.

    25 sene boşuna mı küp küp ya da üçgen üçgen doğradık lan biz bu patatesleri???

    hocamız mı kötüydü dicem ama anamın börekleri de burnumda tüttü bak şimdi. yok yok o bana yanlış öğretmiş olamaz, kıyamaz oğluna bence :/

  • şehir içinde 50, hatta okul bölgesinde 30 ile gittiğiniz için size sinirlenen, sizi tahrik eden ibnelerden birisi değilse ne olayım.

  • bundan seneler önce bir kızla takılıyordum. yani flörtleşme dönemi işte. neyse bu bir gün me-se-ne'den yazdı,

    - yarın sabah kavaltı yapalım mı şöyle deniz kenarı bir yerde?

    dedim herhalde yanlışlık oldu hızlı yazarken, garibim heyecanlandı herhal!

    dedim yapalım, nerede diye sordum;

    - ortaköy'de güzel bir kavaltıcı biliyorum oraya gideriz.

    ben şok! bir şey de diyemedim. ertesi sabah koştum gittim, meraktan ölüyorum. yazı dilinde "kahvaltı" yazamıyor ama ya konuşma dilinde ne durumda diye kafamda deli sorular.

    buluştuk, hemen saldım oltayı, "önce bir kahve içelim mi yoksa direkt kahvaltı mı?"

    - kavaltı tabi şapşik:>

    o an nasıl soğudum o güzelim kızdan anlatamam. bir daha görüşmedim, en son "sorun sende değil bende" bile dedim hatta niye soğuduğumu irdeleyince.

    geçenlerde nikahlanmıştı biriyle, sosyal medyadan fotoğraflar paylaşıyor filan, bir de baktım ne göreyim, "aşkitomla kavaltı keyfi:)))" diye foto paylaşmış!

    kalktım bir boy abdesti alıp iki rekat şükür namazı kıldım.

    bakınca, gerçekten de sorun bendeymiş ama, kabul.

    edit: imla (alma mazlumun ahını demişler tabii)

  • polislerin türk vatandaşına saldırmasına kızan akp'li sözlükçüleri ortaya çıkarmış olay. olm türk vatandaşına türk polisi saldırırken ses çıkarmadın elin gavurunun saldırmasına mı tepki gösteriyorsun?