hesabın var mı? giriş yap

  • yeni bebeği olan bir arkadaşım sohbetimiz sırasında hayatının çok değiştiğini ve daha önce farkında bile olmadığı ürünlerin artık hayatında çok önemli bir yere sahip olduğunu mesela örnek olarak artık bebek bezi markaları konusunda uzman haline geldiğinden bahsetti.
    bende kendisine bugün çok basit ürünlermiş gibi görünen "kullan at bebek bezleri" sektörünün ilk oluşumu sırasında çok ciddi problemler çıktığını ve bu problemin son derece akılcı bir algı yönetimi operasyonuyla çözüldüğünden kendisine bahsettim ve arkadaşım olayı benden dinleyince çok şaşırdı ve bunu mutlaka yazmalısın dedim. bugün bu değerli "bebek bezi uzmanı" arkadaşımın isteğini yerine getiriyorum.
    dünyada ilk kullan at bebek bezi amerikan procter&gamble firması tarafından "pampers" markası altında üretildi. bu marka önce amerikada sonrada tüm dünyada o kadar başarılı oldu ki mesela bir çok arap ülkesinde bebek bezi yerine direkt pampers kelimesi kullanılmaya başladı.(işte biz buna başarılı marka yaratmak diyoruz. sizin de ürününüzün ismi bir eşyayı anlatmak için kullanıldığı zaman artık pazarlamaya ihtiyacınız son derece azalır. markanızın böyle bir popülerliğe ulaşabilmesi için uygulanacak çeşitli algı yönetimi teknikleri bulunmaktadır. bunu da araya not olarak ekleyeyim merak edenlerle ayrıca paylaşırız)
    pampers bebek bezinin icat edilme hikayesi şöyle başladı. 1956 senesinde p&g araştırmacısı victor mills yeni dünyaya gelen torununun altını klasik pamuklu bezlerle değiştirmekten ve bu işin pisliğinden usanmaya başlamıştı. işte kullanıp atılabilir kağıttan bebek bezi fikri o dönemde aklına düştü ve hemen idaresi altındaki ar-ge çalışanlarına konu üzerinde kafa patlatmaları talimatını verdi. en sonunda çalışma arkadaşı norma lueders bake'le beraber 1961 senesinde kullanıp atılabilir bir bebek bezi üretebildiler. ürün gerçekten dönemine göre müthiş potansiyeli olan bir buluştu. p&g yöneticileri hemen bu buluşun üzerine atladı ve reklam ajanslarından buna güzel bir isim bulmasını istediler ve kısa bir süre sonra pampers markası doğdu.
    p&g yöneticileri sevinçten havalara uçuyorlardı. çünkü o dönemlerde anneler için en büyük mesele yeni doğan bebeklerinin altını değiştirmek için bir ton bezi yanlarında taşımak zorunda olmaları,kirlenmiş ve pis kokan bezleri daha sonra evde yıkamak üzere eve gidene kadar sürekli yanlarında taşımaları ve evde de müthiş bir çamaşır yıkama ve asma faaliyeti içinde canlarının çıkmasıydı. kolay taşınabilir ve yıkama derdi olmadan direkt çöpe atılabilir böylesine bir bebek bezi ürününün müthiş ölçeklerde satılacağını tahmin etmek için pazarlama uzmanı olmak falan gerekmiyordu.
    işte bu öngörüyle piyasaya yeni çıkacak bir ürün olmasına rağmen p&g yöneticileri pampers bezlerini üretebilecekleri kadar üretip piyasaya çıkar çıkmaz tüm market raflarını doldurmasına yönelik olarak planlarını yapmışlardı. yönetim kurulu toplantılarında herkes birbirini tebrik ediyor ve kazanılacak karlar ve müthiş karlılık bilançoları tüm yönetim kurulu üyelerinin hayallerini süslüyordu.
    üstelik sıkı çalışarak kendilerine göre ürünün konumlandırmasını da harika yaptıklarını düşünüyorlardı. buna göre tüm anneler pampers ürününün kendilerine vereceği rahatlık duygusuna var güçleriyle koşacaklardı. ürünün pazarlama sloganını "sizin rahatınız için" olarak belirlemişler ve her paketin üzerinde özgür bir şekilde mutluluktan çıldıran gülen anne resimlerini kondurmayı da unutmamışlardı.
    en sonunda 1961 senesinin sonlarına doğru pamper kullan at bebek bezleri amerikanın her tarafındaki marketlerin raflarını büyük bir reklam kampanyası eşliğinde istila etti. tahmin edebileceğiniz üzere amerikalı anneler böyle bir ürünün çıktığını duyar duymaz rafları bir kaç günde tam takır ettiler. amerikanın her yanından gelen satış rakamlarını takip eden p&g yöneticileri zevkten ve neşeden mest olmuş haldeydiler. eğer satışlar böyle giderse neredeyse başka ürün satmalarına gerek kalmayacaktı.
    bir kaç ay sonra garip şeyler olmaya başladı. zirveye doğru at koşturan satış rakamları amerikanın her yerinde çakılmaya başlamış ve pamuklu bezden imal edilen geleneksel bebek bezleri gene çamaşır iplerindeki yerini almıştı. neler oluyordu ?
    p&g yöneticileri,satış müdürleri ve reklam ajansı sorumluları toplantı üstüne toplantı yapıyorlar ancak bu sert düşüşün sebebini bir türlü anlayamıyorlardı. kağıt üstünde her şey mükemmeldi ama anlayamadıkları bir sebepten ötürü satışlar giderek dibe vurmaya başlamıştı.
    o dönemlerin amerika'sında aynen bugünün türkiye'sinde olduğu gibi insan psikolojisi ve algı yönetiminin markaların başarısında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu gerçeği tam anlaşılamamıştı. şansları varmış ki yönetim kurulu üyelerinden birisi psikoloji bilimiyle ilgilendiği için belki de dönemin ilk algı yönetimi uzmanlarından olan psikolog william kessen'i tanıyordu ve aklına durumu ona danışmak geldi.
    algı yönetimi uzmanı kessen konu kendisine aktarıldığı zaman yardımcı olabileceğini düşündüğünü belirtti ama böyle bir danışmanlık için p&g firmasından istediği danışmanlık ücreti p&g gibi büyük bir firma için bile oldukça yüksek bir rakamdı. william kessenle yapılan görüşme ve istediği ücret p&g yönetim kuruluna söylenince tepki çok sert oldu ve kessen'den algı yönetimi danışmanlığı alma fikri red edildi çünkü elli dört sene önceki amerikan firma yöneticileri de aynen bugün türkiyede iş başında olan bazı firma sahipleri gibi "bilginin önemi ve değeri" konusuna daha uyanamamışlardı.
    tabii kessen'in teklifini red etmeleri işleri değiştirmedi. satış rakamları her geçen hafta daha da düşüyor ve işler giderek bir kabusa dönüşüyordu. en sonunda başka çareleri kalmayınca p&g yönetim kurulu william kessen'i çağırmaya karar verdi. bu çağrı üzerine firmaya giden kessen (tabii öncekinden daha yüksek bir ücrete) durumu incelemeye başladı.
    p&g firması ve pampers markasının anlı şanlı yöneticilerinin aylardır çözüp tespit edemediği sorunu kessen'in anlaması bir haftasını aldı ve sadece anlamakla kalmayıp etkileri bugüne kadar gelen son derece kesin bir çözüm de üretti.
    algı yönetimi uzmanı william kessen'in ortaya çıkardığı gerçek şuydu. pampers ürününün kendisinde hiç bir sorun yoktu,sorun yanlış dizayn edilen imaj çalışmasıydı. buna göre pampers bebek bezlerinin ana teması olan "rahat ve mutlu anne" imajı bebek sahibi anneler ve onların çevresi tarafından kendi rahatı ve mutluluğu için bebeğinin üzerinde daha önce denenmemiş bir ürün kullanan "bencil anne" şeklinde algılanmıştı. kısacası pampers ürününe yanlış şekilde konumlandırılan "rahat ve mutlu anne" imajı ters tepmiş ve annelerin suçluluk duygusu yaşamalarına sebep olmuştu. paketlerin üzerindeki "sizin rahatınız için" sloganı da işin katmeri olmuştu.
    william kessen sorunu ortaya çıkardıktan sonra çözüm önerisini de belirtti. buna göre imaj tamamen değişecek ve artık ana tema bebeğin "rahatlığı ve mutluluğu" olacaktı. paketlerin üzerindeki slogan "bebeğinizin rahatlığı için" şeklinde yeniden yazılacak ve ürün görsellerinde de mutlu ve annesine minnettar olan bebek resimleri kullanılacaktı. resim (aynen paylaştığım pampers paketi üzerindeki annesine minnettarlık ve sevgiyle sarılan bebek gibi). bu şekilde kessen bir kaç uzman dokunuşlar pampers'in üzerine yanlış konulan algıyı tamamen değiştirmiş ve oldukça farklı yepyeni bir algı ortaya koymuştur. kısacası algı yönetimi yapmıştır.
    p&g idarecileri kessen'in raporuna şaşırmakla beraber dediklerini yapmaktan başka çareleri yoktu. müthiş bir çalışmayla kısa bir zaman içinde ürünün konumlandırılması ve imajı değiştirilerek yeni pampers paketleri raflardaki yerlerini aldı.
    sonuç muhteşemdi. amerikanın her tarafındaki anneler sanki bekledikleri ve içlerini rahatlatacak onayı almışlar gibi market raflarındaki pampersları yağmaladılar, durum öyle bir hale gelmişti ki p&g fabrikaları marketlere ürün yetiştiremiyordu.bu pampers çılgınlığı amerikadan sonra avrupaya oradan da dünyanın geri kalanına kontrolden çıkmış bir yangın gibi yayıldı ve yazının başında belirttiğim gibi bazı ülkelerde bebek bezi kelimesi yerine pampers sözcüğü kullanılmaya başlandı.
    işte bugün türkiyenin en ücra köşelerinde bile görmeyi kanıksadığımız ve bebek sahibi arkadaşımın artık uzmanlaştığını söylediği atılabilir bebek bezi sektörü bu şekilde doğdu. bu başarının arka plandaki kahramanı psikolog ve algı yönetimi uzmanı william kessen'de sektör tarihine geçen bu başarısının gururuyla ofisindeki çalışmalara geri döndü.
    işte hepimizin "bebek bezi" deyip geçtiğimiz ürünün başarısının arkasında
    bu kadar akıllıca bir algı yönetimi operasyonu var. bugün amerikada ve avrupada pek çok firma tam da böyle başarı hikayelerini bildikleri için algı yönetimine ve bu konudaki uzmanlara gereken değeri veriyorlar ve bu firmaların piyasaya çıkardıkları çok başarılı markalarda bu verdikleri değerin karşılığını aldıklarının ispatı.
    umarım ülkemizdeki firma sahiplerimiz ve kurumlarımız algı yönetiminin şirketleri,ürünleri ve kazançları için ne kadar önemli olduğunu kavramak için elli sene beklemezler.

  • dns değiştirmek yerine 7 haziran'da hükümeti değiştirebilirsek sanırım artık bu çileleri çekmek zorunda kalmayacağız.

    amen.

  • neredeyse tüm batı avrupa'nın çalışma şartlarında, hatta daha fazla, çalışıp 2500 lira para kazanmaktır. bir de buna asalaklık, rahatlık, tembellik, ücretli işsizlik diyen çıkabilir bu memlekette. çünkü bizim ülkemizde patron arkadaşlar bir insana üç kuruş maaş veriyorsa gece gündüz, haftasonu çalıştırmalı, asgariden sigorta yapmalı - ya da hiç yapmasa daha iyi, 2500 lira verdiği için ruhunu bile satın alabilmeli. yoksa ne olur? hop başka ülkeye taşınır, sizi işsiz bırakır, ekmek vermez. ekmek parası kazanacaksanız evinize makul saatte dönmeyi, ailenizle de vakit geçirmeyi düşünmeniz asalaklıktır, tembelliktir, işe yaramazlıktır.

  • sahanın kenarından oyunu başlatmaya çalışan monaco'lu oyunculara her türlü şeyi yapmaya kalktılar.

    yenilince hazmedemeyip bir de parkeye girdiler.

    noldu trabzonlulara laf ediyordunuz lan ataşehir çocukları?

    bu arada ağla ibo ağla. açılırsın.

  • bu aileye bakıp herhangi bir dini unsur göremiyorum diyen yazarın tersine ben bu ailede bir sürü dini unsur görüyorum

    1. havva denen kadın 2011 yılındaki ifadesinde demiş ki ; ‘’oğlum isa ve damadım tumcer evdekilerin camiye namaza gitmesini fırsat bilip meryemin cesedini tütünçiftlik te bir yere gömdü.’’

    bir düşünün bu ne demek? bu kadın evde o günlerde aç susuzdu çocuklar da öyle.hatta tecavüze uğramıştı. ki bunun akabinde vefat etti.düşünün ki evdeki büyük ablanız böyle bir halde ve camiye gidiyorsunuz neden? açıklayım neden olduğunu
    muhtemelen bu gerzekler ablalarının içine cin girdiğine eniştenin de onu tedavi ettiğine inanıyorlardı.öyle ki namazı cemaatle kılmanın sevabını kaçıracak anormal bir durum yok ortada.çünkü bazen insanların içine cin girer.dinimizde cin yok mu yani.yok diyen bok yer.

    neyse eve dönüyorlar ki abla evde yok.ablanın cin çıkarırken ufak bir kazaya kurban gittiğine ya da cinlerin onu öldürdüğüne ablalarını kurtaramadıklarına inanıyorlardı belki de

    ama ilginçtir ki kız ölmeden kredi çektirip almışlar üzerlerine.bunun için de kendilerince mantıklı bir açıklamaları vardır elbet.

    2. havva kadının başındaki başörtüsü öyle ciddi biçimde örtülmüş ki ..neredeyse yüzü gözükmüyor.çünkü biliyorsunuz saçınız bir teli dahi gözükse cehennemde yanacaksınız.çok dindarlar hem de sofular..cinlerden büyüden deli gibi korkuyorlar.kızını verdiği adam hoca.herhangi birine değil kızını değerli bir hocaya vermiş kadın yani büyü bozuyor adam .el falan da almıştır birinden .adam hoca ..

    kızı hakeza güzelce örtünmüş.muhafazakar çevrede yaşıyorsanız bilirsiniz ; kapalılar bile kendi içinde kısım kısım ayrılır bazıları şal takar bazıları daha uzun eşarp takar bazıları çarşafa girer her birisi bir öncekini (eşarp takan şal takanı mesela )kendinden daha hafif /münafık olarak görür.yeterince örtünmüyordur çünkü.işte burda din unsuru var.entry e konu olan ailemiz bal gibi dindar .üstelik anadolu dindarlığı dediğimizden daha öte bildiğin siyasal islamcılık kıvamında.

    3- ailedeki isimler isa, havva, fatih, meryem ve evet recep tayyip..
    dindar oğlu dindar

    şimdi kimse çıkıp bana dinle ne alakası var demesin.bu palu ailesini benim gözümde ilginç yapan şey onları bu hale dini inançlarının getirmiş olması.yani işledikleri suçlar dini inanlarıyla öyle bir harmoni oluşturmuş ki bunların hepsini yaparken yanlış bir şey yaptıklarını düşünmemişler.tez konusu tam yani.

  • izmir'den istanbul'a ilk kez arabayla gelen babamı şaşırtmış trafiktir.

    babam kartal yönünden e-5'e giriş yapar, tam iş çıkış saatidir, bu sebeple trafik vardır. 35 plaka arabasıyla kendini trafiğin içinde bulan babam camı açar, yandaki arabaya seslenir. "kardeş kaza mı olmuş???"

  • giorgio chiellini. futbol aklı, tekniği, hırsı ve samimiyeti ile euro 2020'de herkesin beğenisini topladı. gelin hayat hikayesine bakalım.

    reisin lakabı king kong. 14 ağustos 1984 yılında pisa'da dünyaya geliyor. annesi bir şirkette yönetici babası ise ortopedist. pisa'da doğsa da hemen yakınındaki livorno'da büyüyor king kong. baya turistik bir bölge, pisa'ya 25 km falan filan.

    bu kadar kariyerli ana baba tabi daha "entellektüel" şeyler bekliyorlar çocuklarından hiç öyle top koşturmasını falan değil. hoş, ailesi ilk etapta baya da desteklemiş oğlumuz sporla ilgilensin diye. ilk olarak basketbol oynuyor ve ders notları da baya iyi. ancak pek uzun boylu bulunmayınca futbola yönleniyor chiellini. livorno 9 kulübü ile başlıyor. yaşı da altı bu arada he. hayat orada erken başlıyor. bu arada kendisi bir kobe bryant hayranı ve hala bunu dile getiriyor.

    sonra bildiğimiz (iddiacılara selam olsun) livorno'da 10 yıl oynuyor. genç takımda. 2001 yılında ise as takıma seçiliyor. dönemin menajeri onun doğal bir yeteneği olduğunu ve her menajerin takımında böyle birini görmek isteyeceğini belirtiyor. hatta aynı anda üç kişi ile mücadele edebildiğini ve bu yüzden başka gezegenden geldiğini söyleyecek kadar da ileri gidiyor abimiz o zamanlarda.

    juventus alıyor tabi reisi livorno'dan. hop fiorentina'ya veriyor bir sene kiralık oynasın diye. bu arada king kong bu dönemde liseyi bitiriyor ve iktisat okuyor. uzmanlaştığı alan ise işletme.

    2005 yılında ise artık o bir juventus'lu oluyor. juventus'un 29. scudettosu (italyanların şampiyonlara verdiği lakap) bu sezona denk geliyor. dın dın dın. 2005-2006 sezonu sonunda calciopoli skandalı patlak veriyor. başta juventus olmak üzere milan, fiorentina, lazio bir sürü kulüp şike yapıyor. juventus bir alt lige düştü ve -9 puanla başladı, 2005 ve 2006 şampiyonlukları gitti, bir sonraki sene şampiyonlar ligine gidemedi.

    ama başkan bırakmadı takımı. 2011-2012 sezonunda da babalar gibi şampiyon oldu. ana kadro da euro 2012'de final oynadı zaten. şikeci kadro da 2006 dünya kupasını kazanmıştı. (bu ifadeyi şikeyi reddeden veya cezaları ağır gören italyanlar kullanır. haksız başarı geldi aynen knk ama sezon bittikten 1 ay sonra dünya kupasını aldık lol falan diyorlar)

    reisin carolina bonistalli adında bir eşi var. yenge onun ilk ve tek aşkı. uzun yıllar sevgili oluyorlar sonra evleniyorlar. taa ergenken hoşlaşmaya başlıyorlar. mayıs 2014'te evlilikle taçlanan bir birliktelik. 2015 yılında ise bir kızları oluyor. king kong ise futbolun ötesinde, yeni bir aşkım var. nina, ben dünyanın en mutlu babasıyım diyor.

    chiellini dünya medyasına aynı zamanda suarez'den yediği ısırık ile de selam çaktı. 2014 dünya kupası...evet evet ısırılan oyuncu o. hoş, chiellini durumdan rahatsız olmadığını, suarez'in çok zeki olduğunu (hatta yılan olduğunu söylüyor)ve onun gibi kendisini zorlayan oyuncularla mücadele etmeye bayıldığını ifade ediyor. değişik adam. adam seni ısırıyor be. gökhan zan'ı, alpay'ı falan ısırdıklarını düşünsenize bi...

    suarez de sahada olur böyle şeyler omzunu dayamıştı bana bunlara çok takılmayız biz sahada falan diyor. püüü (4 ay ulusal, uluslararası sahnede de 9 maç ceza aldı sonra özür diledi)

    hoş mayıs 2014'te de juventus roma maçında miralem pjanic'e öyle bir dirsek tıyor ki reis adamın burnunda 4 tane kırık oluyor 4 4. ama özür diliyor. hatta üstüne umarım benim gibi biçimsiz bir burna değil de eşimin burnuna sahip olur diyor çocuğum.

    10 ekim 2014'te ise azerbaycan maçında 3 gol atıyor chiellini. ancak birisi kendi kalesine.

    ayrıca 2010 yılında torino üniversitesi iktisat ve ticaret bölümünü bitiriyor. yetmiyor nisan 2017'de aynı kurumdan işletme yönetimi masterı diploması alıyor.

    claudio chiellini. kendisi ikizi. king kong hep juventus hayranı ilen izi milan'ı tutarmış. tabi sonradan menajerliğini yapmış kardeşinin. eee para...

    ve euro 2020'de 36 yaşında harika bir performans ortaya koyuyor. juventus ile sözleşme yenilemedi henüz. mls'ye gidebilir. buffon da bu sene gitti. ancak bir sene daha takımda oynayacak gibi duruyor. bir ara milli takımı da bırakacak dendi ama tam bir açıklama bulamadım. umarım beğenmişsinizdir. seni seviyoruz king kong

  • bir arkadaşımla televizyonları kıyaslamak üzere gittiğimiz izmir optimum mağazasından çıkarken kadın güvenlik görevlisinin arkamızdan seslenerek beyler bakar mısınız demesi ve arkamıza döndüğümüzde oyun bitti buraya kadar diyerek etrafımızı saran 3 güvenlik görevlisi ve amirinin bizi 2 metre karelik bir yere sokarak çıkartın üstünüzdekileri arayacağız demeleriyle başlayan rezalet. polis çağırın siz bizim üstümüzü arayamazsınız diyerek polisleri beklemeye başladık. o sırada odaya 15 - 16 yaşlarında başka bir hırsızlık şüphelisini getirdiler. güvenliklerden biri bize kendi telefonundan çekilmiş 3 kişinin fotoğrafını göstererek bu sensin bu o bu da şu, siz sürekli gelip burdan hırsızlık yapıyorsunuz. çetesiniz. bu çocuğa gözcülük yapıyorsunuz gibi mesnetsiz paranoyak suçlamalarda bulunuyor. başka bir güvenlik üstümüze yürüyüp göreceksin sen falan diyor. bana sen diye hitap edemezsiniz dediğimde ise kimsin ki sen. sen kim oluyorsun vs gibi cevaplar. gelen iki sivil polise de paranoyak senaryosunu anlatan güvenlik görevlisi karakola gideceğimizden emin bir şekilde beklerken polisler kimliklerimizi sorgulayıp başka bir mağazadan aldığımız alışverişleri ve fişlerini karşılaştırdılar. çalıştığımız yerleri söyleyip personel kartını da gösterince her aklı başında kişinin yapacağı gibi olayla ilgimiz olmadığını anladılar. güvenliklerden şikayetçi olduğumu söylediğimde polisler önce beni ikna etmeye çalıştı. bu arkadaşlar asgari ücretle çalışıyormuş. çalınanlar da maaşlarından kesildiği için gerginmiş. o yüzden böyle davranmışlar. özür dilesinler geçermiş. şikayetimde ısrar etmem sonucunda da o zaman karakola gidin deyip başlarından savdılar. iki dakika içerisinde gururuma ve insanlık onuruma tecavüz edildi ve özür dileyerek herkesin bu rezaletten paçasını sıyırabileceği düşünüldü. müşteri hizmetlerini arayıp şikayetçi oldum. akşam mağaza müdürü aradı. defalarca özür diledi ve bunun telafisinin mümkün olmadığının farkında olduğunu, tekrar uygun bir zamanda mağazaya uğramamı ve bizi ağırlamak ve yüz yüze de özür dilemek istediklerini falan anlattı. buraya kadar güzel en azından müdürün sesindeki üzüntüyü ve söylediklerindeki samimiyeti fark etmek bile iyi gelmeliydi. gelmedi. psikolojim nasıl bozulduysa uyku tutmadı. sakinleyemedim. hayatında bir tane trafik cezası yemeyen, engelli otoparkına aracını koymayan, kırmızıda geçmeyen, arkadaşından kitap ödünç almayan, herkese büyük küçük siz diye hitap eden, metroda inenlere öncelik veren kısacası insanca yaşamaya çalışan ve takıntı derecesinde prensipleri olan ben hırsızlıkla suçlandım. sindiremiyorum.
    edit: yazım hatası

  • hacettepenin a.b. ofisinde çalışan bob'un yapmadığı şeyler.. geçen şöyle bir diyalog geçti aramızda telefonla:

    - merhaba.. ab ofisi?
    - hi bob..
    - buyrun?
    - şöyledir böyledir.. tamam bi dakika ben aktarayım az sonra..
    - ya bob senin türkçen şahane?
    - estağfurullah..
    - estağfurullah? ya nası öğrendin bu kadar iyi konuşmayı..
    - teveccühünüz efendim sağolun.. mübalağa ediyorsunuz..

    orda bıraktım artık.. sonra bi fener gassaray derbisi geyiği yaptık.. normal değil şerefsizim..