hesabın var mı? giriş yap

  • biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız...hepimiz heba oluyoruz...bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş...reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz...nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... bizler tarihin ortanca çocuklarıyız..bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık...bizim savaşımız ruhani savaş... ve bunalımımız kendi hayatlarımız...
    -fight club
    -chuck palahniuk

  • gargamel'in ilk amacı şirinleri yemek değildir. başlarda şirinleri yakalayıp simyacılıkta kullanarak onları altına çevirmek ve zengin olmak ister. onları yakalamaya çalışırken başına gelenlerden sonra duyduğu öfke ile amacı onları yemeye evrilir. bu kızan birinin "seni yakalarsam çiğ çiğ yiycem " demesi gibi... fakat gargamel bunu ciddi ciddi yapacak kadar çılgın birisidir. ayrıca kitaba göre koca ağız adındaki devin eski çağlarda daima şirinler avına çıktığı ve şirinlerin çok lezzetli olduğu geçer. gargamel de bu bilgiden etkilenmiştir.

  • kaptanı ernst lindemann bu gemi için, daha ona ayak bastığı ilk günden itibaren tüm mürettebatına onu standardın aksine dişil(her) değil de eril(him) olarak çağırması emrini vermiştir. açıklaması da "bu kadar güçlü ve büyük bir savaşçı ancak bir erkek olarak çağırılabilir" şeklinde olmuştur.

    batışına dair birçok efsane bulunmaktadır ve hemen hepsi gerçektir:

    ilki, son savaşında royal navy'nin hms hood battıktan sonraki bayrak gemisi ve an itibarıyla en güçlü gemisi hms king george v ile hms rodney, 3 km yakınına kadar gelip attıkları her top atışı 100% isabetle vurmasına rağmen bismarck inatla batmayınca o an ingiliz ağır kruvazörü hms norfolk'un kaptanı amiral frederic wake-walker'a yaveri "komutanım, toplarımız ve torpidolarımız etkili bir hasar veremiyor. ne yapalım?" diye sorunca "bana dartlarımı getirin. bir de onları atalım." demiştir.

    ikincisi royal navy, hms hood'un intikamını almak için öyle bir hırslı ve kanlı yemin etmiştir ki bismarck'ı batırmak uğruna ingiliz denizcilerin gözü dönmüştür. bismarck'ın dümenini kilitleyip yavaşlatan torpidonun hms ark royal uçak gemisinden kalkan royal air force uçağından atılması bile onların kırmızı çizgisini aşmıştır. bismarck'ın son savaşında tüm ingiliz donanması ne var ne yok saydırırken, ufukta yaklaşan torpidolu uçakları gören hms king george v'in mürettebatı "siz bulaşmayın" mesajını en net şekilde vermek için kendi hava kuvvetleri uçaklarına çekinmeden ateş açmıştır: "o bizim!"

    üçüncüsü, bismarck iskele tarafına doğru ters dönerek batarken kaptanı ernst lindemann, geminin yan yatmakta olan burun kısmına tutunarak kendisini gören bir erine asker selamı vererek sulara gömülmüştür.

    ek olarak, bismarck'ın hms hood'u batırdığı düellodaki top atışlatının seslerinin taa izlanda'nın başkenti reykjavik'ten duyulduğunu da belirtelim.

    son olarak da, bismarck'tan kurtulan 103 kişi içindeki en yüksek rütbeli olan geminin 4. topçu subayı burkard freiherr von müllenheim-rechberg'in 1981'de bizzat 1. gözden yazdığı "bismarck: a survivor's story" kitabını pdf olarak isteyenler bana ulaşsın. ayrıca yine bismarck'ın batırıldığı savaşta hms tartar destroyerinde görev almış olan ünlü ingiliz televizyoncu sir ludovic kennedy'nin "pursuit: the chase and sinking of the bismarck" kitabı da var.

  • cem yilmaz'in kariyeri ve gosterilerini kronolojik olarak ele aldiginizda hakikaten sosyolojik cikarimlar yapabiliyorsunuz.*

    efsane gosteri bir tat bir doku mesela. 20li yaslardaki cem. espriler gosteriye gelen seyirciler, okul yillari, yeni yeni medyaya girmis cem'in hikayeleri, turkler uzayda, devlet erkani, trt programlari vs. tamamiyle gunluk, siradan insanin da dahil oldugu hikayeler aslinda.

    sonraki gosterilerde hafiften askerde unlu cem, yurt disi hikayeleri, teknolojiye uyum, zenginim esprileri, daha kulturel gozlemler, film cekerken yasananlar vs. hafif bir kopma.

    son yillardaki cem ise tamamiyle sinifi atlamis biri. siradan insanlara dokundugu espriler hep hanzo vatandas vs. unlu cem yilmaz uzerine. 20m yatta tatil hikayesi, veya rahmi koc esprileri gibi. yani cem hala ust klasmanla espri uretiyor, ama onun klasmani seyircisini coktan asti. seyircinin yuzde 95'ı hala bir tat bir doku cem'in orada biraktigi seyirci. beklentisi de cem'in onlari anlamasi. bu gosteride de en cok gulunen yerler hala zengin reflu olur, garibanin bogru yanar gibi seyler.

    aslinda burada tepkinin sebebi de cok buyuk ihtimalle bu. cem yilmaz deyince asker anilari, trt'deki bayik ablalar, beton ogretmenler geliyor. onun oglunun 6bin liralik harcamasi, ya da unlulerin gittigi salondaki anilari insalara bekledigini vermiyor.

    her ne nolursa olsun, bana gore cem yilmaz ile ayni donemde yasadigim, ve her gosterisini izleme sansi yakaladigim icin cok mutluyum. var olsun.*

  • bizim okulun müdürü istiklal marşı okunurken taşkınlık yapan birkaç zibidiyi marştan sonra tüm öğrencilerin önünde grup halinde dizer ve tabiri caizse ağızlarına sıçardı. o zamanlar benim gibi öğrencilerin çoğu çok kızıyordu ama zaman geçtikçe anladım ki ufak bir süre zarfında kutsal andımızı okurken yerinde duramıyorsan saygısızsındır ve cezanı çekersin. bizim zamanımızda askeriyeden halliceydi be.

  • amma abartmışsınız amk. adam fake make yememiş, acil işi çıktığı için olay mahalinden ayrılmış. bi de dalga geçiyorlar.

  • babam öleli henüz 20 gün olmuştu.
    babam öldüğünde hastanede yoğun bakımda yatan anneme bu durumu söylemedik.
    cenazeden bir hafta sonra annemi taburcu ettiler çünkü yapacak bir şeyleri kalmamıştı.
    annem evde bir hastane yatağında solunum cihazıyla yatıyor
    ben, kardeşlerim ve bakıcısı hep çevresindeyiz.
    bir gün ablamı çağırdı yanına büyük bir telaşla ve dedi ki
    "yarın perşembe yumurtacı gelecek, yumurta alın ondan
    mutfakta cüzdanım var ve içinde 20 tl para..."

    oysa yarın çarşambaydı.
    kimse bu siparişi dikkate almadı tabi, çünkü daha önemli kaygılarımız vardı.
    artık günleri de karıştırıyor, bilinci gidiyor yavaş yavaş dedik.
    "tamam sen merak etme" deyip annemi geçiştirdik.
    sonra bu mevzu unutuldu haliyle...

    bundan dört gün sonra bir cumartesi sabahı annemi de kaybettik.
    annemin ölümü üzerinden iki ay geçmişti evdeki eşya, mobilya,
    anne babama ait kıyafetleri birilerine vermek için toplamaya başladık.
    işte o gün mutfaktaki bir çekmecede anneme ait
    eski, siyah, annem kadar yorgun görünen o küçük el çantasını gördüm.
    elim istemsizce çantaya gitti. küçük çıtçıtını açıp açmamakta tereddüt ettim
    ama sonra açtım.
    içi boştu, sonra çantanın içindeki küçük ceplere soktum parmaklarımı.
    elime bir şey değdi. çıkarıp baktım. 4'e katlanmış bir 20 tl...
    gözlerimden yaşlar boşandı.
    annem 3 aya yakın hastane, yoğun bakım hastalığıyla uğraşıyordu
    ve o cüzdandan uzaktı ama içindeki o 20 lirayı hatırlıyordu.

    o cüzdan ve arasından çıkmış 20 tl artık benim evimde.
    onu yakında çerçeveletip evimin mutena bir köşesine asacağım.
    66 yıllık bir evlilikten sonra 24 gün arayla ve
    babamın ölümünden haberi olmadan ölen annem gideli bugün tam 4 ay oluyor.
    ve bu benim annesiz ilk anneler günüm.