hesabın var mı? giriş yap

  • insan beyni yüzleri bütünsel algılar. bu cognitive mekanizma bir gestaltta parçaların bütün olarak değerlendirilmesine denir ve böylelikle yüzleri işleme hızında belirgin bir artış sağlanır.

    ve insandaki bu yüz işleme sistemi, farklı türden canlılar ve ırktaki insanlar için bile bozulmaya uğrar hatta ve hatta daha minör alt gruplarda bile bir bozuluk ortaya çıkar. yani fotoğrafın stress yaratmasının sebebi beynin bu yüzü adam akıllı işleyememesinden kaynaklı bana kalırsa. çünkü yüz işleme o kadar önemli ki bir kişinin dost mu düşman mı olduğunu bize sinyalleyen ilk ve en hızlı yol. yüz doğru düzgün işlenemeyince beyin de bunun iyi mi kötü mü olduğuna bir türlü karar veremiyor hatta ve hatta yüzü doğru düzgün birleştiremiyor bile.

    visual cortex ve face perception çalışan bir psikoloğum, yüzü çok dikkatli bir şekilde uzun süre inceledim; beynim, yüzü sürekli olarak anlamlı hale getirmek için didindi durdu çünkü o yamuk burunsu yapı, bütün sistemin içine sıçıyor resmen. beynim o burunu, ortadan kaldırıp ortaya 2 göz yerleştirmeye çalışmakta; var olan gözleri kaldırıp farklı hallere sokup büyütmeye çalışmakta; ayrıca duygu ifadesi de net değil dikkatli incelerseniz; ağznı ve burnunu kapatın, yüz sanki bir an öfkeli bir an mutlu bakıyor; çünkü yapay kaşlar ve göz üstündeki gerçek kaşların kasılma hareketi se çelişki dolu. yani işin içine uncanny valley den tutun pareidolia a bir sürü şey birbirine girdi. beynimdeki (bkz: fusiform face area) resmen alev aldı.

    yüzü ters çevirince de yine esas nokta burun oldu. sistem yine bozuk, ama düzken olduğu kadar bozuk olmadı bu sefer. bir eeg olsaydı da n170'lere , p200 n250 lere falan baksaydık *

    çok büyük robot firmaları; bunun üstesinden gelmek için yani (bkz: uncanny valley) den etkilenmemek adına çok hassas davranırlar robotların görünüşlerini tasarlarken. özellikle japonya da psikologlar bu işin çok çalışır ve bu işe çok ciddi zaman ayırırlar.

  • 1. cumhurbaşkanına yakın ekip kaç kişiden oluşmaktadır?
    2. test kitlerini kim yapmakta, hangi labaratuvar testi gerçekleşmektedir?
    3. cumhurbaşkanı eşi yakın ekip sayılmakta mıdır? first lady nin eşinin yakın ekibine de test yapılmakta mıdır?
    4. her gün yapıldığı söylenen bu testler ne zamandan beri yapılmaktadır?
    5. her gün yapılan test sayısı, sağlık bakanlığının açıkladığı test sayısına eklenmekte midir?
    6. her gün yapılan bu testlerin bugüne kadar maliyeti nedir?
    7. cumhurbaşkanının her gün mutlaka gördüğü yardımcılarının en yakın ekibine de test yapılmakta mıdır? yani ibrahim kalın'ın ekibine de test yapılmakta mıdır?
    8. vatandaş test yaptırmakla ilgili türlü sorun yaşarken; cumhurbaşkanının canı can da vatandaşınki patlıcan mı!!!

  • genelkurmay başkanı mareşal fevzi çakmak, fransızların majino hattı'nı örnek alarak trakya'da bulunacak ve beton ile çelik karması bir savunma merkezi olacak bir hat planı hazırlamıştır. bu savunma hattına kendi soyadını vermek istemiştir. ancak cumhurbaşkanı mustafa kemal atatürk, bu plana karşı çıkmış ve şöyle demiştir:

    "savaş, oldum olası toprak üstünde yapılır ve toprak üstünde kazanılır, yahut kaybedilir. çakmak hattı ne kadar güçlü olursa olsun ömrü, bir muharebeninki kadar kısadır. ben milletimin parasını bir kapris uğruna toprak altına gömdürmem."
    demiş ve ileri görüşlülüğünü ortaya koymuştur. o günkü silahlarımızla alman ordusunun bu hattı geçmesi herhalde 1 günü geçmezdi

  • insanın içinin fena burkulmasına sebep olabilecek meslek. kpss ile atanamayınca bir yıl çalıştığınız okul ihtiyaç var gel der, onlarla anlaşınca başka yere de başvurmazsınız. bütün yaz hocam bizimle misiniz diye soran öğrencilere güzel haberi verirsiniz. öğrenince sevinirler, hepsi hocam bizim sınıfı alın vs der. pazar günü ertesi gün okul açılacak diye tatlı bir heyecan sararken öğlene doğru bir telefon gelir. müdür yardımcısı cuma günü atama geldi, dersler doldu der. öyle kalırsın, okulun açıldığı gün yolda öğrenciler görür, niye yoktunuz diye sorduklarında üzüntünü gizlemeye çalışırsın ama onlar gizlemezler. işte böyledir.

  • "oy deposu sorgulamaya baslamakta" dan sonrasını okumadım. sorgulama ne olm? nereden çıktı bu iyimserlik böyle, hayırdır?

    bu memlekette bu kadar mal varken, o herifin o koltuktan anca cesedi kalkar agalar; bunu bilin ve rahatlayın, tadını çıkarın.

  • bilmem haberiniz var mı ancak 18 yaşını doldurmuş her bireyin seçilme hakkı vardır. ne sıfatla aday olacak diye soran olmuş. adam vekilin olmak istiyor başka sıfata gerek var mı. illa işadamı, mafya vs. olmasına alışmışsınız. normal insanların da milletvekili olabileceği gerçeği çok uzak gelmiş belli ki.

  • turist: türko sigara verelim mi?
    türk: ver abim, siğala ver.
    turist: şu fransıza küfret sana sigara verelim.

  • başlık: ulan hiç unutmuyorum sırf forma alamıyorum diye

    1. atletimi forma yapmıştım o zamanlar 8 yaşında filandım mahallede maç yapacağız beni oynatmıyorlar neymiş formam yokmuş o zamanlar fakiriz tabi amk gittim atletimi çıkardım arkasına "10" bi de "hagi" yazdım. önüne de "marshall" yazdım. ne gülmüştü o. çocukları... neyse yıllar geçti hala fakirim amk bir şey değişmedi her şey aynı... bu da böyle bir anımdı.

  • mümkün mertebe uzak dursak da avm'lere bebek arabasıyla gitmek zorunda kaldığımız her seferde karşılaştığımız uyuz tiplerdir.
    dün akşam yine karşılaştık bu tiplerle.
    yürüyen bant olan katlarda zaten kesinlikle kullanmıyoruz asansörü ama yürüyen merdiven olunca güvenlik nedeniyle mecburen binmek gerekiyor asansöre. ama ne mümkün bir sürü gereksiz tip yüzünden binebilmek. adam 1 ya da 2 kat çıkabilmek için yürüyen merdivenin hemen yanındaki asansörün önünde 10 dakika bekleyebiliyor. fıttırıyorum. lan sen gezmeye gelmedin mi bu nalet yeri? geze geze çıksana amk yukarı! yaşın en fazla 30! nasıl bir robotluk bu!

    asansör geldiğinde binebilmek de ayrı bir macera. bebek arabasının yanlarından önümüze geçip binebiliyor insanlar. sıra mıra hak getire. öncelikli olmamız gerektiğini tamamen bir kenara bırakıyorum zira burası türkiye.

    bazen yavruyu kucağıma alıp yürüyen merdivene kaktırıyorum arabayı iki büklüm çıkıyorum üst kata.

    edit: anne değil baba yazdı.

    edit 2: öncelik tanımlanmamış diye atlamış sazan. tanımlanmış tabi ki. asansörün önünde öncelikliler diye bir tabela var ve orada bebek arabası işareti var. işte bu beyinsizler asansörleri işgal eden.

    edit 3: ha bir de memleketi bilmezmiş gibi ne işi var avm'de demiş. lan biz çok mu meraklıyız gidip onca insanın içinde sıkış tıkış hareket etmeye. 'zorunda kaldığımızda' yazmışız bak oraya. yani bu avm denen yerlerden tamamen uzak durmak artık çok zor. illa ki bir işini orada görmen gerekiyor. siz okküzsünüz diye biz kendimizi mi sakınalım. bunu sokak köpeklerine karşı yapıyoruz biz. ısırırlar diye gitmiyoruz onların takıldığı yerlere. sen de mi bu muameleyi istiyorsun. bu heyvanlar yüzünden gitmiyorum mu diyelim.

    debe editi: başlıktaki tüm entirileri okuyunca düşündüğümden daha fazla öküzle birlikte yaşadığımızı gördüm. ellerine sağlık çok güzel açıklayanlar olmuş konuyu. bir öküze anlatır gibi anlatmışlar.
    özetliyorum: kimse bu tiplerden iyilik beklemiyor, asansörden inip yer versin demiyor zaten. sadece sıra beklemesini öğrensinler ve mecbur değillerse kalabalık yapmasınlar yeterli. orada sırası gelen anne-baba asansöre binebilmeli. aksi gerçekten insanı delirtiyor.

  • tarafları dinlemeye gerek yok arkadaş, neyini dinleyeceğim. birisi müşteri, diğeri hizmeti veren. müşterisinin kafasında sandalye kıran mekana gidilir mi? hesap 850 gelmiş, kişi başı normalmiş. peki bu içmedikleri şalgam suyunun parasını almayı haklı gösterir mi? hayır.

    55 yıllık aile işletmesiymiş, yok adını arkasındaki koy'dan almış. bunlardan kime ne, bize ne. hesapta olmayan bir şeyi, hesaba eklemiş bu mekan. sonra da, müşteri ne kadar bağırır çağırırsa (ki haklı), alttan almak yerine , sen de efelen, sonra kavga çıksın ve 7 kişinin üstüne (bayanlar da var sanırım), 20 kişi çullan.

    ayıp kardeşim ayıp. 55 yıllık aile işletmesinin düştüğü durum bu işte. bu işletmeyi savunan arkadaş da, biz seviyoruz gelseniz de gelmeseniz de demiş. bence merak etmeyin, sizde bu yaklaşım devam ettiği sürece zaten yavaş yavaş kimse gitmez o sizin adanıza. evet sizin adanız ya orası, memleketin bir adası değil, sizlerin adası. sonradan şöhreti bulmuş, ne oldum delisi restoranların milleti kazıkladığı sizin adanız, sizde kalsın.

    tanım ; adalıların çok sevdiği 55 yıllık aile işletmesi ama müşteri dövüyorlar.

  • gecenin şu ana kadar en kârlısı sağdaki 3. adam. bütün gece telefonda candy crush oynadı, az soru sordu az laf yedi, çay çorba içiyor beleş. valla kârlı adam.

  • ders kitaplarina, case study olarak girecek muhtesem bir pazarlama hareketi. olusturdugu gundem ve yarattigi ticari basari acisindan bile ayri bir degerlendirmeyi hakediyor. saat meraki olmayan milyonlarin bile aklina girmis , binlerce insani onlarca ulkede kuyruga sokmus , belki de son 10 yilin en buyuk horolojik histerisi. tum bunlarin yaninda muhtemelen kisa soluklu olup zaman icinde unutulacak bir urun.

    oncelikle sunu belirtelim haters gonna hate . maalesef herkesi memnun edecek bir saat dunyada mevcut degil. rolex submariner'den tissot prx'e kadar her segmette populer saatin hem hayrani hem de nefret edeni var. ozellikle sosyal medya uzerinden bu kamplasma hayatta her konuda oldugu gibi daha da netlesiyor ve insanlarin yeni seyler denemek icin onunu kesiyor.

    genel olarak baktigimda kimsenin swatch'dan yana bir garezi yok. muhtemelen agir saat abileri swatch'u ciddiye almadiklarindan , onun hakkinda atip tutmanin yeterince prim yapmayacagindan da hareketle kendilerini swatch'un ustunde degerlendiriyorlar ve aslinda saatin asil markasi olan swatch'u konu disinda birakiyorlar. oysa bu ortak calismanin birinci derece kazanini swatch'tur. tipki yaklasik 40 sene once isvicre saat sektorunu quartz krizinden cikarttigi gibi bence bu hareketi ile sektoru bambaska bir seviyeye gecirmis oldu.

    swatch kimsenin derdi degil demistik ya esas herkesin takildigi / dertettigi oyuncu good old omega'ya gelelim. acikcasi bundan sonrasini maddeler halinde yazacagim (ahmet hakan stayla) , okumasi da yazmasi da daha kolay oluyor, bu kadar da dusunceli bir insanim.

    1) omega 'nin bu isbirliginden nasil etkilenecegini anlamak icin oncelikle firmanin mevcut durumuna bakmak gerek. gercekten de omega yillardir neler yapiyor? ısvicre saatcilik sektorunde uretilen yaklasik her 3 euro cirodan 1'ini rolex kazaniyor. yani o kadar yuksek bir pazar payi ve marka degeri var ki, ardindan gelen 5 markayi toplasaniz gene de rolex etmiyor. tek basina koskoca swatch groupun tamamindan daha fazla deger uretiyor. boyle bakildiginda birinci belli , ikinciler kendi arasinda kapissin diye adlandirilabilecek bir saat piyasasi mevcut.

    2) omega'nin ikincilik yarisindaki en guclu aday olmadigi acik. ozellikle 2021 yilinda satislarini arttirmis olmasina karsin , cartier tarafindan gecilerek, uzun suredir ikinci oldugu siralamada bir sira asagi indi. acikca kasabada yeni serif yardimcisi adaylari var ve cartier orneginden gidersek bu aday gerek tarihi gerekse horolojik acidan omegadan hic de eksik degil.

    3) omega bundan kisa sure once tarihinin en kotu lansmanlarindan birine imza atti. yeni cikan urunler kotu birer rolex kopyasi olarak nitelendirildi ve acikcasi pek cok yerde itin gotune sokuldu. ustelik magaza ziyaret sayilarinda da ciddi bir dusus yasanmakta. bunlar acikcasi hic de iyi sinyaller degil.

    4) omega markasi uzerinden orta ust segment saat kullanicilarinin profiline baktigimizda ve bu profillerin demografilerini inceledigimizde ozellikle son 10 yilda degisen farkli bir trend goruyoruz. dilerseniz biraz da buna bakalim, sonra zaten toparlayacagiz. buradan bir 4.a aciyorum musadenizle ve ahmet hakan tarzini daha akademik bir seviyeye tasiyorum.

    4.a) yuksek saatcilik yillardir 35-45 yas arasi beyaz erkek kitlenin lokomotifi oldugu bir luks tuketim alt dali idi. son donemde bunun farkli istisnalarla ciddi bicimde degistigini goruyoruz. uzak asya ve ozellikle cin tuketimin neredeyse 2/3'unu tek basina sagliyor. yani ısvicre saat sektorunu su anda ayakta tutan bir yandan da en cok korsan/replika urun ureten asya kitasi. bunun yaninda arap yarimadasinda da petro dolar'larin saat sektorune ciddi bir katkisi mevcut. populer kulturde de artik marlon brando'nun bezelsiz gmt'si ya da paul newman'in daytona'si yerine rapperlarin kollarinda pirlantali bling bling manda gozu kol saatleri arzi endam ediyor. bu acidan bakildiginda avrupali beyaz tenli beyaz yakalarin pazardaki yeri oldukca kisitli. ama hala isvicre saati deyince bu banker figuru gozumuzun onune geliyor.
    4.b) saati gercekten bir hobi edinmis, ozellikleri, tarihcesi ve kendi icinde yarattigi nerd komunitesiyle en cok sesi cikaran ama ticari acidan da firmalara en az katki saglayan bir noktada kendimi de icine katabilecegim kitle ise gun gectikce daha da izole oluyor. ozellikle celik spor saatlerle birlikte baslayan kirilma ile birlikte bizlerin konumu giderek daha da sallantili bir hale geldi. paran olsa bile bir urunu magazadan alamamak sag olsun rolex ile basladigimiz tuhaf bir surec.
    4. c) omega ozelinde baktigimizda aslinda markanin bugunlerde hala daha %7'lik isvicre saat sektoru pazar payina sahip olmasini borclu oldugu iki seri var. bunlardan biri seamaster, digeri de speedmaster. yani biri bond saati digeri de ay saati. aya giden ilk saatin tarihi degeri oldukca yuksek. bir de horolojik acidan atmosferin disinda kusursuz zaman tutan mekanik cihazi uretmek gercekten de takdire sayan hele bir de o saat apollo 13 gorevinde astronotlarin hayatini kurtarmissa , ayrica bir degerli. ama ayni sey bond saati icin soylenebilir mi? pierce brossnan ve daniel craig bu saati seride sponsor saati olarak kullandilar diye omega bir deger hak ediyor mu? pazarlama basarisi acisindan kuskusuz hak ediyor, ama horolojik acindan elbette etmiyor. casino royale tren sahnesine bakalim: "o kolunuzdaki rolex mi?" "hayir , omega"... gecmis olsun, konu kilit.
    4.d) ınsanlar neden ve ne zaman luks isvicre saati alirlar? oncelikle butceleri elverdiginde ya da babalari/aileleri zengin oldugunda. burada butceleri elverdiginde yanitina geri donersek o zaman gene orta yasli bir profile denk geliyoruz. aileleri zengin yanitina baktigimizda ise daha genc ve savurgan bir kitle soz konusu, bu kitlenin de butcesi ilk gruptan cok daha rahat hareket etmeye el vediginden , lifestyle harcama trendiyle birlikte omega modelleri ilk tercihleri olmuyor. birinci gruptaki tuketiciler icin ise daha cok gecmisten gelen hayaller, anilar , gerceklestirilmek istenen ilkler daha belirleyici. bu grupta omega sanirim zengin bebesi grubuna gore daha cok musteri yakaliyor. ama bu kitleyi yakalamak ve satin alma karari noktasinda hazir tutmak icin ciddi bir yatirima ihtiyac var. uzay temasi bu noktada cok kuvvetli bir tema. ama aya inen astronotlari hicbirimiz siyah beyaz televizyondan izlemedik, boyle olunca bu tema uzerinden saat satmakta giderek zorlasiyor, insanlara / tuketicilere bir urunle ilgili hedef koymak onu bir sekilde akillarina kazimak aya giden saat uzerinden yaklasik 50 sene calisti ama spacex astranotlarinin kolundaki saat su an ki uzay maceracilarinin umurunda mi sizce? bu noktada omega yol yakinken aksiyon aldi gibime geliyor.

    5) yillardir ilk defa kimsenin torpille kayrilmadigi, ilk gidenin ilk urunu aldigi bir kampanya gorduk. rolex'in bizde bir tarihceniz yok , kuyruga bile giremezsiniz yaklasiminin aksine, patek'de taksan, fitbit'de tek tek ve ayrimcilik yapmadan saatlerimi alabilirsin bunun icin tek yapman gereken magazama gelmen gerek demek bile bence alkislanacak bir hareket. aslinda hepimiz bunu istiyoruz. adam kayrilmadan , esit bir servis ve urunlere erisim hakki. bu urun , sektorun en demokratik hype'i idi ve bunu swatch'tan baskasi da basaramazdi zaten. kendini kurulusundan beri "second watch" olarak konumlandiran eglenceli ve mazbut bir markadan , bir baska yasar usta dersi.

    6) gene buradan hareketle bugun swatch omega speedmaster moonwatch alanlarin icinden eminim ki hatri sayilir bir kitle , butcesi elverdiginde omega speedmaster moon watch alacak. hatta bazilari icin ilk kol saati olan swatch omega speedmaster moonwatch zaman icinde ikinci saat olacak.

    7) proffesional moon watch'lar zaman icinde fiyat olarak arttikca artti, ozellikle limitli seriler ve kiymetli metallarle giderek daha da ulasilmaz bir hal aldi. belki bu seri insanlarin gundelik hayatindan kopan speedmasterlar icin (benzeri bir hareket aslinda automatic reduced serisi ile de yasanmisti ve speedmasterlarin yeniden hype olmasini saglamisti) bir mission to earth baslangici olabilir.

    8) bence en onemlisi su, urun her iki markaya da muthis bir finansal basari kazandirdi ve bu ticari basari biz son kullanicilarin sirtindan kazanilmamis oldu. bizler 260 chf karsiliginda oldukca eglenceli, dot over 90 bir speedmaster varyantina sahip olurken dolandirildigimizi dusunmedik, bu fiyata daha iyi bir saat beklemiyorduk ve herkesle esit sartlarda bu saate sahip olduk. bu basli basina, alisverisin hem son kullanici, hem swatch hem de omega icin nasil da basarili bir ticari akit oldugunu gostermiyor mu? win-win-win dedikleri bu olsa gerek.

    son olarak bu hype hazir devam ediyorken , bir de nacizane tavsiyede bulunayim. herkesin taktigi ay saatini istemiyorum diyenler icin (bkz: bulova lunar pilot).

  • klişe olacak ama gerçekten de bunu bir türk taraftar yapsaydı şu an sosyal medya hesaplarından tutun kimlik bilgilerine kadar afişe edilmiş, cezaevinde yıllarca çürümesi talep ediliyordu.

    sadece öpülen muhabirin tepkisinden bahsetmiyorum, bizim linç kültürü bağımlısı milletimiz herkesten önce büyük bir görev bilinciyle adamın hayatını karartmak için elinden geleni yapardı.

    eğer bir türk taraftar, italya'da bir italyan muhabiri öpse ve muhabir rahatsız olmasa sosyal medyada yine ne hayvanlığı ne orta doğululuğu ne de medeniyetsizliği kalacaktı. bu nedenle hiç "rahatsız olmadıysa taciz değildir" masalları anlatmayın. yıllardır sosyal medyada bizim milletimizin uyguladığı linç kültürünü bilmiyormuşsunuz gibi şimdi sevgi pıtırcıklığına soyunmanız gerçekten mide bulandırıcı. ayrıca ''türkler öpünce taciz için öpüyor, italyanlar sevgi gösterisi için öpüyor'' diyen ve yetmeyip türk erkeklerini medeniyetsiz eşek olarak yaftalayanlar düpedüz ırkçısınız düpedüz aşağılık kompleksine sahipsiniz. türkiye'de yaşayan 40 milyon erkeğin hepsini abaza ve tacizci olarak yaftalayıp nefret suçu işliyorsunuz. hayatında hiçbir kadını taciz etmemiş, bırakın taciz etmeyi sosyal medyadan tanımadığım bir kadına mesaj dahi atmamış biri olarak sırf türk olduğum için ben de tacizci zihniyetliyim öyle mi? yani türküm diye benim karşı cinsten birine yanaşmam taciz içeriyorken italyanlar sadece iyi niyetle yaklaşıyor? size çok ağır konuşurdum ama büyük ihtimal hesabım uçurulur. şerefsizliğin lüzumu yok, kendinize gelin.

    (bkz: riyakarlık)