• türk edebiyatının başarılı psikolojik tahlillerinden birisi demek isterdim ama böyle deyince kimse kitap okumuyor. o yüzden bu kitabı okursanız size vermeyecek kız yok diyeyim edebiyat kazansın, yayınevi kazansın, siz kazanın.
  • son bir iki senedir başlığı altında şaşmaz bir şekilde aynı algoritma izleniyor. önce kitabı yeni okumuş biri geliyor "süper kitap, şahane kitap, tek kelimeyle bayıldımmmm ^^" diyor, kitabı sol frame'de gören bir diğer kullanıcı da, övgü dolu bir iki kelam ediyor. akabinde biri araya girip "liseli ergen kitabı, bu kitabı okuyanların kaynanasını sikiim" minvalinde bir şeyler yazıyor. biri daha geliyor, "okuyup da ağladığım tek kitap, ah ulan raif :(((" diyor. yazılanların hepsine şukela veriyorum. çünkü bu parodinin yıllardır şaşmamasına büyük saygı duyuyorum.
  • türk romanın en iyilerinden. hele madonnanın hastane çıkışı eve geldiğinde söledikleri vardır ki buyrun derim...

    --- spoiler ---
    "şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"
    --- spoiler ---
  • "insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
    ....
    hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar.
    ...
    muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"
  • çok sevdiğim kitap. gerçi finalinde madonna ile sean penn ayrılıyorlar, o konuda sabahattin'e ben de çok kırgınım.
  • türk edebiyatının belki de en derin karakterini yaratan eser.
    dıştan kabullenmenin, içten isyan etmenin öyküsüdür raif efendininki. kendine kurduğu küçük dünyada hapsolmayı özgürlük olarak görüşündeki paradoks insanı çıldırtır. yalnızca bir not defteriyle yaşayabilen, nefes alabilen bir adamdır karşımızdaki. bir kez gerçekten yaşamıştır, ve bunun tekrarının kabil olmadığını anlamıştır. bundan sonrası bir hatıraya sarılmaktan ibarettir. insanın bir maddi hayatı bir de iç dünyası olamsı şarttır ama bunların birbirine uygun olacağını, birbirine benzeyeceğini iddia etmek yanlış olur der kitap. raif efendinin maddi hayatı ne kadar fakir ve sıradansa, iç dünyası o kadar zengin ve sıradışıdır. dünya her birimiz için yalnız onu algıladığımız şekliyle, yalnız zihnimizde mevcuttur ama zihnin bu dünyaya katabileceği derinliğin bir hududu yok mudur? raif efendinin bize gösterdiği böyle bir hududun var olmadığıdır. zihninin içindeki alemi yaşadığı her gün derinleştiren bu adam her gün aynı şekilde traş olmakta, işe gitmekte, akşam elinde nevaleyle eve dönmekte, kendisini anlamaya asla uğraşmamış ailesiyle aynı çatı altında olmayı sürdürebilmektedir. fakat buna dayanacak kuvveti nereden bulmaktadır? çoğu insanın içini kemiren kendini anlatma gayreti nasıl olup da bu adamın yanından geçmemektedir? bir kez anlatmıştır kendisini, anlayabilecek olana, ve tekrar etmeye uğraşmamıştır bunu, o bir defanın hatırasıyla yetinebilmiştir. raif bey yetinmeyi bilmenin insanıdır.
    dostoyevskinin yeraltı adamının kardeşi gibidir raif efendi. herşeyin farkında olan, kendini küçük dünyasına hapsederek gerçekten kaçmaya çalışan adamlar. ama dostoyevskinin karakterinde öfkeye dönüşen, bulduğu her fırsatta herkese saldıran farkındalık raif efendide çelebice bir kabullenişe sebep olur. "batı" dediğimiz şeyden bizi ayıran zihniyet üzerine hoş bir detaydır kanaatimce bu.
    raif efendi benzediğimiz değil, benzemek istediğimiz adamdır. hayatımızın acıtan gerçekliğiyle baş etmenin yolunu bulamayışımıza inat küçük dünyasında avunmaktadır, aslında avunmaktan fazlasını yapmakta, çoğumuzdan daha gerçek bir hayatı yaşamaktadır.

    şayet yaşasaydı da okuyabilseydi dostoyevskinin en sevdiği romanlardan biri olurdu kürk mantolu madonna. bu topraklardan bir sabahattin ali, bir raif efendi çıktığı için mutluyum. ne raskolnikof ne stavrogin bu coğrafyanın hissiyatını anlatamaz çünkü.
  • // (...)

    hizli hizli otele dondum. kahvenin gramofonu ve suriyeli kadinin sarkisi kesilmi$ti. arkada$im yatagina uzanmi$ kitap okuyordu. bana yandan bir goz atti:

    "ne o, capkinliktan mi geliyorsun?" dedi.

    insanlar birbirlerini ne kadar iyi anliyorlardi... bir de ben bu halimle kalkip ba$ka bir insanin kafasinin icini tahlil etmek, onun duz veya kari$ik ruhunu gormek istiyordum. dunyanin en basit, en zavalli, hatta en ahmak adami bile, insani hayretten hayrete du$urecek ne muthi$ ve kari$ik bir ruha maliktir!.. nicin bunu anlamaktan bu kadar kaciyor ve insan dedikleri mahluku anla$ilmasi ve hakkinda hukum verilmesi en kolay $eylerden biri zannediyoruz? nicin ilk defa gordugumuz bir peynirin evsafi hakkinda soz soylemekten kacindigimiz halde ilk rast geldigimiz insan hakkinda son kararimizi verip gonul rahatiyla oteye geciveriyoruz?

    (...)//

    sabahattin ali, kurk mantolu madonna, yky, istanbul-1998, s.34.

    (ara: insan)
  • oku sonra da otur agla dedırten roman
  • bir kadın, tren penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. göz mü mühim, kömür parçası mı? asıl hayat teferruattan ibarettir. bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyor. s.137 *
  • unutamamanın kitabı.

    "bir akşam eve dönerken mahallenin bakkalına uğramış, öteberi almıştım. tam kapıdan çıkacağım sırada, karşı evin bir odasında kira ile oturan bekarın radyosu weber’in oberon operası uvertürünü çalmaya başladı. az daha elimdeki paketleri yere düşürecektim. maria ile beraber gittiğimiz birkaç operadan biri de buydu ve onun weber’e hususi bir muhabbeti olduğunu biliyordum; yolda hep onun uvertürünü ıslıkla çalardı. kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. bunun sebebi herhalde “bu öyle olmayabilirdi!” düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."
hesabın var mı? giriş yap