• otobüs durakları veya parklardaki oturaklara ayırıcı demirler, kolçaklar konmasının bir diğer amacı da evsizlerin kıvrılıp yatmasının önüne geçmekmiş. buna hostile architecture yani düşman mimari deniyormuş.
  • yağmurdan sonraki toprak kokusunu ya da yağmur kokusunu sağlayan “actinomycetes-aktinomiset” adlı bir bakteri. toprak nemliyken gelişen bu bakteriler, toprak kuruduğunda sporlar üreterek çoğalmaya başlar. yağmur yağdığında, toprağın içindeki sporlar damlaların etkisiyle havalanır. ortamda oluşan nemli hava, sporları oradan oraya taşıyarak burnumuza ulaştırır.
  • kanada'daki toplam göl sayısı, dünya üzerindeki diğer yerlerdeki göl sayısından daha fazladır.
  • japonya'da "eğilerek selam verme"nin 3 farklı çeşidi varmış. hepsinin farklı bir anlamı varmış.

    https://eksiup.com/p/kb353792xs8m
  • evrensel çekim kanunu.
    formül gereği aradaki uzaklık payda kısmına yazıldığı için iki cisim arasındaki uzaklık arttıkça sayı sıfıra yaklaşır, ama asla sıfır olmaz. yani dünya, ışığın bile binlerce yıl sonra ulaşabileceği uzaklıktaki yıldızlarla etkileşim içinde. hatta elinize alacağınız herhangi bir kalemin bile bu astronomik uzaklıklardaki yıldızlara uyguladığı bir çekme kuvveti var. bu sayının büyüklüğü çok çok düşük tabii ki. ama elinizde tuttuğunuz bir cismin inanılmaz uzaktaki cisimlerle bile etkileşim halinde olduğunu öğrenmek ufku beşe katlayabiliyor.

    edit: bilgi yanlışlığı olmasın şuna da değinelim: binlerce ışık yılı uzaktakilerle etkileşim içinde olmasına rağmen yerel grubun dışındaki bölgelerle aramızda kütleçekimsel bir bağlantı yok. (bkz: kozmik enflasyon) esnasında kuantum dalgalanmaları da inanılmaz derecede genişleyince büyük ölçüde bölgeler arasındaki kütleçekimsel bağlantı koptu. en azından böyle tahmin ediyoruz. ama bu yukarıdaki bilginin ilginçliğine gölge düşürmüyor tabii ki. yerel grubun sınırından karşıya bir ışık gönderseniz diğer ucuna ulaşması on milyon yıl sürüyor. bu genişlikte bir bölgenin içindekileri de siz düşünürsünüz artık.
  • elmır azerice bir isimdir. tarçın ve arkadaşlarındaki ekmek kafalı elmır azeridir.
  • #103449722 haşlanmış yumurtayı haşlanmamış haline döndürmek

    #103447512 zihin kontrol eden parazitler hakkında

    #103308156 hitlerin başarısının sırrı

    #103306641 parmak çıtlatırken çıkan ses nereden gelir

    #103052789 hayvanlar yamyamlık yapar mı

    #103003018 astımı tetikleyen unsurlar

    #102908392 beyninizin yüzde kaçını kullanıyorsunuz

    #102702488 neden dejavu oluruz

    #102373235 illüminati hala var mı?

    #102287907 filozofların aşık olmaya felsefik bakış açısı

    #102284233 enstrüman çalmanın beyinde bıraktığı etki

    #102078160 dil öğrenmenin beyinde bıraktığı etki

    #101939084 ilk izlenim ve ilk izlenimi değiştirmeye dair

    #101359858 nobel ödülü adayı nasıl olunur

    #100881684 kemoterapi ilacının ortaya çıkış hikayesi

    #100376670 kafein bağımlılığı nedir, etkileri nelerdir

    #98808566 hayvanların yaşam süresi neden farklıdır
  • bundan tam 129 yıl önce, 17 mart 1891'de kurulan servet-i fünûn dergisi üzerine;

    derginin kurucusu ahmet ihsan tokgöz, dönemin padişahı ikinci abdülhamit'in maddî desteğini de alarak bu dergiyi kurmuş ve günlük sayı çıkarmaya başlamıştır.
    derginin piyasaya çıkar çıkmaz tutmasının iki sebebi vardır:

    birincisi; dergide bahsedilen konular avrupa'daki bilimsel gelişmelerden derlemedir ve çok ilgi çekicidir.
    ikincisi; derginin baskısında kullanılan kağıt, o döneme kadar osmanlı topraklarında görülmemiş kalitededir.

    ahmet ihsan, recaizâde mahmut ekrem'in öğrencisidir ve türkleri jules verne ile tanıştıran adamdır.

    dergi ilk başlarda magazin - bilim konulu yayınlar yapsa da 1895'te recaizâde, öğrencisinin kurduğu bu dergide yazılarını yayımlamaya başlaması ve diğer öğrencisi tevfik fikret'i de derginin yazı işlerinin başına getirmesiyle edebî yönü ağır basan bir dergi olacaktır artık servet-i fünûn.

    daha sonra ise şampiyonlar ligi kadrosu kurulur ve halit ziya'dan ahmet hikmet'e; hüseyin cahit'ten süleyman nazif'e birçok isim dergide yazmaya başlar ve dahi böylece edebiyat-ı cedîde kurulur.

    dergiyi kurup büyüten isimlerin yaş ortalamaları 25 - 28 gibidir ve hepsi fransızca bilmektedir.

    ahmet ihsan, gizli bir ittihatçı'dır ancak daha sonra ittihatçılar ile anlaşamaz ve kopar onlardan. yine de milli mücadele için önemli bir isim olmuştur. ingilizlerin emri ile tutuklanacak iken mustafa kemal tarafından kendisine haber uçurulmuş ve yurt dışına kaçması sağlanmıştır. yurt dışındaki bağlantılarını kullanarak ankara hükümetini ve milli mücadele'yi destekleyici gazete yayımları yaptırmıştır buralarda.

    dergiye dönecek olursak, dönemin en güçlü edebiyat dergisidir servet-i fünûn. lâkin 1900'lü yılların hemen başında ali ekrem, dergide kendi arkadaşlarını " batı dillerine özenmekle " suçlayınca dergi çatırdar. ancak asıl dağılma tevfik fikret ve ahmet ihsan'ın bir sabah dergide küfürleşmeleri sonucu fikret'in dergiden ayrılmasıyla başlar.
    ortamı boş bulan hüseyin cahit, edebiyat ve hukuk adlı bir de makale paylaşınca dergi, sarayın emriyle kapatılır.
    bu makalede osmanlı, fransız ihtilali'nden önceki fransa'ya benzetilir. ihtilal sonrası fikirler övülür. elbette ikinci abdülhamit bunu kendince zararlı bulur.

    lâkin ahmet ihsan ne yapar eder dergiyi tekrar açar ancak yine eskisi gibi magazin dergisine dönüşmüştür dergi.
    nitekim ikinci meşrutiyet'in ilanından sonra derginin yeni genç yazarları tarafından fecr-i âti topluluğu kurulur.
    fecr-i âti, geleceğin şafağı demektir.
    ancak bu hareketin geleceği pek parlak olmaz ve yerini yeni lisan hareketine, milli edebiyatçılara bırakırlar.

    artık servet-i fünûn dergisinde türkçü gençler bulunmaktadır:

    arif nihat asya, faruk nafiz, yusuf ziya, halit fahri, peyami safa gibi isimler!

    25 mayıs 1944'te basılan 2461. sayısı ile yayım hayatına veda etmiştir.

    servet-i fünûn;

    ilk kez fotoğraflı röportajların görüldüğü,
    ilk kez fotoğraf yarışması düzenleyen,
    ilk kez 1000. sayısına özel kapak ve içerik hazırlayan,
    ilk kez kadın tabloları yayımlayan,
    ilk kez savaş muhabirliğinin görüldüğü,
    ilk kez hem gazete hem de dergi hüviyetinde yayımlanmış bir dergidir.

    edebiyatımızdaki yeri çok büyüktür vesselâm.
  • son zamanlarda ufku katlamak yerine, sıdkı sıyıran başlık.

    (bkz: sıdkı sıyrılmak)

    doğruluk ve hakikat anlamına gelen sıdk kelimesinin hakkını doğru bir biçimde verebilmek için doğruluk yolundaki sadakatten ayrılmamalı, hakikate karşı sadık olmalı ve esasın sadakasını ilimle vermeliyiz. edindiğimiz herhangi bir bilgiyi körü körüne değil, onu etraflıca tartıp biçerek, iyice düşünüp taşınarak, yeteri kadar araştırıp geçerliliğini teyit ederek başkalarına aktarmalı; insanlara kulaktan dolma havadisler, yalan yanlış malumatlar, hurafeler ve vesveseler sunmaktan kaçınmalıyız. olur da böyle bir tutum içine girersek muhataplarımızın sıdkını sıyırmış ve onları hakikaten hakikatten ayırmış oluruz. inanarak değil, bilerek paylaşalım lütfen!

    mesela bkz: #103610436. bu entry sahibini mesaj yoluyla bilgilendirmeme rağmen yazar arkadaşımız entry'sini düzeltme zahmetinde bulunmadı ve bu sebeple iş başa düştü. yeni pencere açamayanlar için mevzu bahis entry: "bir tavsiyede bulunacağınız zaman "acizane" ifadesi kullanılır. (ene'den gelir, tekillik içerir) "nacizane" (nahnü, biz) çoğul konuşuluyorsa söylenir."

    yanlış bir çıkarım sonucu paylaşılmış olan bu bilgi hatalıdır. bu çıkarım, naçizane sözcüğünün arapça kökenli olduğu düşünülerek yapılmıştır fakat bu sözcük farsça kökenlidir.

    ---
    gelin itiraf edelim, “naçizane” o cins bir kelime… hani, anlamını tam bilmesek de güzel tınladığı için kullandığımız cinsten. sözüm ona tevazu kelimesi ama kullanan şekilden şekle girer genelde.

    ne ola ki bu “naçizane”? “aciz” kelimesini çağrıştırıyor sanki? “acizce söylüyorum ki…” gibi bir şey mi?.. yok, o kelime “acizane”. “nacizane” ise zaten hiç varolmamış, “ç” lazım.

    farsça “naçizane”nin içinde “naçiz” var. “na-” hecesinden şimdiye dek en az üç kez bahsetmediysek “na”merdiz: olumsuz kılıyor. “çiz” ise “şey” kelimesinin farsçası olduğundan, “naçiz” kelimesi “şey olmayan”, “bir şey değil”, “hiçbir şey” demek oluyor. “+ane” ekini ise “dost-ane”, “şah-ane”, “cansiper-ane”den hatırlarsınız; zarflaştırıyor, durum tarif ediyor. haliyle “na+çiz+ane” dediğimizde, “bir şey olmayaraktan”, “bir şey değil ama” demiş gibi oluyoruz.

    yani size naçizane değil ama naçiz bir önerimiz olacak: “naçiz”i sıfat, “naçizane”yi zarf olarak kullanabilirsiniz, naçizane. kaynak

    ---

    ayrıca bkz: şükela: tümü | bugün --- başlıkta ara --- takip et/me --- sorunsallar

    tamam, ufku iki katına çıkarmak bir hayli zordur; kabul, bu başlığa yazılan çoğu şeyin ufku iki katına falan çıkardığı da yoktur ama burada 'aramaya inanmak' diye harika bir kavram vardır. yani 'başlıkta ara' özelliği, sözlük kullanıcıları için kılavuzdur, anahtardır.
  • umarım kimsenin işine yaramaz bu bilgiler. eğer ülkemiz veya dünyada yaşanan sars-cov-2 (corona virüsü)’den dolayı olaylar daha da büyür ve maske bulmak imkansız hale gelirse biraz ilkel de olsa şu iki yöntemi kullanabilirsiniz.

    not: bahse konu bu entry asla cinsiyetçi bir yaklaşım sergilememekte olup tamamen iyi niyetle yazılmıştır.

    1-) ped.

    örnek kullanım

    farklı bir kullanım

    2-) sütyen

    örnek kullanım

    örnek kullanım 2

    tamam biraz komik ama atın bu bilgileri hafızaya derim.* kriz anlarında elinizdekilerin analizini yapıp fırsata çevirmeyi bilmesi gerekiyor herkesin.
hesabın var mı? giriş yap