• fitilli tüfeğin tetik mekanizmasını ilk olarak osmanlılar bulmuştur. bildiğimiz tüfeği ilk olarak otlukbeli savaşında kullanmışlardır. etkili bir silah olarak kullanmaları ( yaylım ateşi )çaldıran savaşı olmuştur. otlukbeli savaşına kadar kullanılanlar daha çok arkebüz şeklindeydi.
  • mertliğin bozulmasına sebep olan icaddır.
  • mertlik icat oldu, tüfek bozuldu.

    köstebekler kör ama kulakları çok saktır. kolay avlanmazlar, özel kurma sistemli, tuzak niteliğinde köstebek tüfekleri varmış. kapan kuruluyor, 12 fişekli köstebek tüfeği kapana yerleştiriliyor. köstebek soğan, sarmısak, patates, ot kökü yer; etobur değildir, ayrıca bok püsür, pis şeyler yemez. kokuyu da iyi alıyor olmalı ki, tünelinin ağzına sıçılsa, gene kazıp kazıp atmaya gelir, boku dışarı kakarmış. işte kapan kurmadan başında bekleyerek köstebek avlama şansı. tünelleri derine de iner, derinlerde depoları olurmuş. (bkz: kös köpeği)

    "tüfek patladı. dağlar, taşlar kükredi ve yankılandı. iki kaşı arasından* yüzünden vurulan patrik, ağaç gibi devrildi. ürken atı, ileriye atıldı, binicisini savurmadan önce iki üç kadem sürükledi." amin maalouf - le rocher de tanios

    (bkz: tüfenk)
    (bkz: çifte), kırma
    (bkz: arkebüz), alaybozan, ordubozan
    (bkz: kanas), dragunov
    (bkz: bixi)
    (bkz: tüfek atmak)
    (bkz: atmak sıkılamak)
    (bkz. tüfek asınmak)
    (bkz: silah/@ibisile)
  • https://www.youtube.com/watch?v=xoqruj_os6s

    bu da tüfeğin havalısı :)
  • daha yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı zamanlarda, tüfeğin ateşlenmesiyle götün alev alıp osurması arasında şairane imajlar, istiareler kurulduğu vakiy. favori edibim zati, bir hasmıyla laf dalaşına girmişken adam hakkında bir hiciv söylemeye karar verip şöyle der misal:

    hicv ile bir sıkı basayın topçuzadeye
    odlar osurdayın bugün ana tüfek gibi. [ateşler osurtayım bugün ona tüfek gibi]
  • japon tarihinde oldukça ilginç ve ibretlik bir sürecin baş aktörü olan ateşli silah.

    japonların tüfeklerle ilk tanışması, arkebüzlerle (tüfeğin ilk formlarından biri) silahlanmış iki portekizli serüvencinin 1543 yılında bir yük gemisiyle çin'den japonya'ya gelmesiyle oluyor. japonlar bu yeni silahtan öylesine etkileniyorlar ki, hemen yerli tüfek üretimine başlıyorlar ve tüfek teknolojisini geliştiriyorlar. 1600 yılına gelindiğinde japonya, hem sayıca hem de kalite bakımından tüfek konusunda dünyanın bir numaralı ülkesi haline geliyor.

    ancak bu dönemde ülkede samuraylar iktidarda. samuraylar içinse tüfeğin bu denli gelişmesi bir sorun, çünkü kılıç onlar için hem bir sınıfsal statü simgesi, hem de bir sanat eseri. savaşma adetleri, törensel konuşmalar ve ritüellerden sonra elde kılıçlarla er meydanında teke tek dövüşmeye dayanan ve hayatlarını zarif kılıç tekniklerini mükemmelleştirmeye adamış samuraylar için, ilkel tüfeklerinin tetiğini çeken kaba saba köylülerin elinden ölme fikri hiç de cazip gelmiyor. ayrıca 1600'lü yıllardan itibaren japonya'da yabancı olan her şey hor görülmeye başlanıyor, tüfek de neticede ülkeye dışarıdan gelmiş yabancı bir silah.

    samurayların baskısıyla hükümet, ülkede tüfekleri kısıtlayıcı politikalar başlatıyor. önce tüfek üretimi birkaç şehirle sınırlanıyor, sonra tüfek üretmek için hükümetten izin alma şartı getiriliyor, sonra da tüfeğin sadece hükümet için üretilmesine izin veriliyor ve tüfek siparişleri azaltılıyor. bu politikalar sonucu japonya'da tüfek bitme noktasına geliyor.

    japonya başka ülkelerle sınır paylaşmadığı, dış dünyadan yalıtılmış olduğu ve kalabalık bir nüfusu olduğu için tüfeği bitirmenin potansiyel olarak ölümcül yan etkilerinden uzun süre etkilenmiyor. ta ki 1853 yılında abd donanmasının ağzına kadar topla ve tüfekli deniz piyadeleriyle dolu gemileri, matthew c. perry komutasında tokyo açıklarına gelip japonlara gözdağı verene kadar. gelen mesaj ise oldukça açık ve net: "ülkeyi batıyla ticarete açsanız hiç de fena olmayacak!"
    çaresiz japonlar, kanagawa anlaşmasını imzalıyorlar ve yeniden tüfek üretmeye başlamaları gerektiğine kanaat getiriyorlar.

    kaynak: jared diamond, tüfek, mikrop ve çelik, 2001, s.331-332
  • kırsalda yaşayan adamın yarıdır, yoldaşıdır. vazgeçilmezidir.

    efendim avşar ozanı gül ahmet yiğit'in pazar yerinde tüfeğini çalmışlar. bulmak için "denize düşen yılana sarılır" diyerek hocaya bile gitmiş ama bulamamış. nihayet şu türküyü yazmış:

    kara kız diye severdim
    gitti tüfeğim tüfeğim
    avcılara hep överdim
    gitti tüfeğim tüfeğim

    saçmasını savururdum
    kuş etini kavururdum
    hem ördek hem kaz vururdum
    gitti tüfeğim tüfeğim

    belki muradım nazara
    hırsızın eli hızara
    varmaz olaydım pazara
    gitti tüfeğim tüfeğim

    kadife kılıf diktirdim
    hedefe kurşun sıktırdım
    vardım hocaya baktırdım
    gitti tüfeğim tüfeğim

    kundağı ceviz dalıydı
    kabzası nakış doluydu
    konya üzümlü malıydı
    gitti tüfeğim tüfeğim

    gül ahmedim gülüm soldu
    gavur hırsız beni buldu
    fişeklerim dolu kaldı
    gitti tüfeğim tüfeğim
  • gelişmiş bir tatar yayı değildir.

    tatar yayının kinetik enerjisi okun ucundaki temrene delicilik etkisi verirken ilkel tüfeklerde barut enerjisi namludan çıkan miskete darbe etkisi verir. modern yivli tüfeklerde ise delicilik yiv ve setin sağladığı dönme etkisiyle elde edilir.
  • eskiden benim vardı benim bi tane bir mevzuda eskiden husumetli olduğum fakat sözde barıştığım bir kişi biri bana durup dururken kafa atmıştı dinimle dalga geçmişti ana avrat sövmüştü sinirlenip iki bıçağımı ve sadık dostum tüfeğimi alıp gidecektim annem durdurdu ve el konulduğu için bir daha can dostumu elime bile alamadım
  • malum olduğu üzere antik çağın en iyi piyadelerini yunanlılar yetiştirmişti. bunlar falanks denilen piyade formasyonları/teşkilleri idi. yunanlılar bu formasyonlarda kalkanlarını birbirine kitleyip kitlesel vuruş kabiliyeti elde ediyorlar ve teke tek savaşan hasımlarına karşı büyük bir üstünlük sağlıyorlardı.

    büyük iskender bu yunan piyade formasyonları ile o zaman bilinen dünyanın yarısını ele geçirmişti. iskender'in falanks birlikleri yunanlılarınkinden biraz daha uzun mızrak taşıyorlar ve kalkanları da daha ufaktı. ancak ana mantalite aynı idi: kitlesel vuruş kabiliyeti...adeta zırhlı piyadeden oluşmuş organik bir tank...

    romalılar da yunan'dan öğrendikleri falanks formasyonunu benimsediler ve yerel şartlara göre biraz daha farklı düzenlediler. bu askeri yapı sayesinde akdeniz çevresindeki tüm ülkeleri fethettiler.

    ancak falanks birliklerinin tüm kerametine rağmen bir zayıf tarafı vardı. yoğun süvari birlikleri karşısında çaresiz kalıyorlardı. nitekim orta asya göçebelerinin akın akın avrupa'ya gelmeleri ile birlikte roma sarsılmaya başladı ve nihayet yıkıldı. batı roma'nın yıkılışından itibaren bin yıl boyunca savaş meydanlarının belirleyicisi süvari birlikleri oldu. bu dönem atlı step kavimlerinin altın çağıdır.

    avrupa'da ilk defa ağır süvari karşısına çıkmaya cesaret edebilenler isviçre'li mızrakçılar idi. isviçre'lilerin mızrakçı alayları bir ölçüde süvarileri dengeleyebiliyorlardı. daha sonra ise 16. yüzyılda ispanyollar süvarilere karşı tercio denilen formasyonu geliştirdiler. tercio, mızrakçı ve tüfekçi karışımından oluşuyordu. tüfekçiler uzaktan atış yaparak süvarileri avlayabiliyorlardı. ancak süvariler yakına geldiğinde ise kendileri av oluyorlardı. işte tercio formasyonu bu sorunu çözdü. tüfekçiler sürekli atış yapıyor ve süvariler yakına geldiğinde ise hemen mızrakların ardına sığınıyorlardı.

    tercio ile tüfek sahalara sıkı bir giriş yapmıştı. osmanlı tımarlı sipahilerinin avrupa'da ilk yenilgileri tatmaları da bu döneme denk düşer.

    tüfekçi birliklerini bir kademe daha ileriye taşıyanlar ise hollanda'lılar oldu. ispanya'ya karşı ayaklandıkları için bunu mecburen başarmak zorunda kaldılar desek yeridir. hollanda prensi maurice of nassau, antik roma savaş taktiklerini inceleyerek kendi zamanı için devrim çapında bir yöntem geliştirdi. salvo atışı(volley fire) onun eseridir.

    o zamanki tüfekler ağızdan dolmaydı ve dakikada ancak iki veya üç atış yapabiliyorlardı. üstelik tüfekler yivli olmadığı için isabetsizdiler. ardarda dizilmiş saflar halindeki tüfekçiler komutla ateş ediyorlardı. ateş eden ilk saf hemen en arka safa koşuyor ve tüfeklerini dolduruyorlardı. peşinden önde kalan saf ateş ediyordu. böylece sürekli bir tüfek atışı elde edilmiş oluyordu. bu taktik romalıların yorulan ilk safın hemen en arka safa geçmesi yönteminin aynısı idi.

    tüfeğin savaş alanında bu şekilde tam olarak yerini alması ile yepyeni bir çağ açıldı. atlı step kavimlerinin ve bu arada türklerin sonu gelmişti. tüfek ile beraber bin yıllık süvari çağı sona erdi.

    ağızdan dolma tüfek atışları şöyle bir şeydi:

    https://youtu.be/4m1zolo8hyc

    edit: yandex linkli videolar bazı tarayıcılarda açılmadığı için youtube linkleri ile değiştirildi.
hesabın var mı? giriş yap