hesabın var mı? giriş yap

  • "lazerle bozuk gözleri çizdirmek o kadar iyi bir şeyse doktorların alayı hele hele göz doktorlarının alayı niçin gözlük takıyor" olacaktı. sığmadı.

    dün canım çok sıkıldı. internette gezinirken meşhur göz hastanesinin reklamını gördüm. bilmem ne profesörü işte şöyle iyiyiz, böyle şahaneyiz, dünyada göz konusunda 1 numarayız falan. tıkladım. bir de ne göreyim. gözümü çizecek doktor gözlüklü. alla alla dedim. bu nasıl iş diye de ekledim içimden. görüyorsunuz, cidden şahane köşeye sıkıştırmalı soru.

    derhal telefona sarıldım. aradım bu işletmeyi. dedim benim gözlerim şu kadar bozuk şöyle şöyle. "tabii efendim hemen çizittirelim" dediler. dedim "bir saniye, madem gözleri bozuk olanların hemen çizmesi gerekiyor ve lazerle çizim süpersonik bir şey, niçin doktorlarınız gözlüklü?" sanıyorum birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. "eeöö" gibi sesler çıkakrdı hattın diğer ucundaki hanım. "hebele hübele" gibi şeyler söyledi. inanın hebele hübele çok daha mantıklı kelimeler. enayi yerine konmak biraz sinirlendirdi beni. dedim "bana müdürünüzü çağırın." "bağlıyorum bir saniye" dedi.

    bağladı;

    + buyrun efendim nsaıl yardımcı olabilirim size?
    - lazer iyi bir şeyse doktorlar niye gözlüklü?
    + eeööö efendim şimdi bu çok geniş kapsamlı bir konu
    - vaktim var, dinliyorum
    + müsait olduğunuz vakit uğrayabilrseniz size çok detaylı bir şekilde anlatabiliriz?
    - yarın 2'de oradayım?1
    + görüşmek üzere efendim
    - dıt dıt dıııt dııııııt

    ***

    işte böyle tersledim. yarın da o profesörün karşısına çıkacağım. resmen tek atımlık kozum var. mantıklı gerekçe sunarlarsa çizdiririm artık ne yapayım :/

    edit: profesör'ü yazamamışım. meyve parcacikli kadin uyardı sağolsun.

  • peşin not: kyk kredisi kullandım. bayaa da bir borcum var.

    son derece doğru bir duruştur. yukarıda belirtildiği gibi "bencilliğin dik alası" falan da değildir. kurallar ülkesinde yaşamak istemektir. kallavi bir inşaat kalantorunun usülsüzce ihale almasına tepki göstermekten farkı yoktur. kuralsızlığın büyüğü küçüğü olmaz. kuralsızlık kuralsızlıktır.

    okulu bittikten sonra o borçları ödeyemeyeceğini düşündüğü için o krediyi çekmeyen tonla tanıdığım var. neden? çünkü bu insanlar kuralların varlığına inandılar. sen şimdi yüzde kaç faizden ne zaman ne miktarda ödeyeceğini bildiğin bir borcu kamu bankasından alıp sonra da onu ödemek istemiyorsan senin akp'nin vergi borçlarını sildiği beşli çeteden ne farkın kalır? ha doğru onlarınki milyar dolar, seninki hepi topu 20-30 bin liracık değil mi? seninkinden nolur ki değil mi?

    kuralsızlık kuralsızlıktır arkadaşlar. benim türkiye cumhuriyeti vergi mükellefi olarak kimsenin borcunu ödemeye niyetim yok. beşli çeteninkini de ödemek istemem, başka bir öğrencinin borcunu da ödemek istemem. kendi borcumu paşa paşa öderim, o sıkıntı değil.

    bunları söyleyince "gidin önce akp'nin ihale dağıttığı hırsızlara tepki gösterin" falan diyorlar. e kardeşim ben ona da karşıyım buna da karşıyım. asıl sen iki yüzlüsün. ona tepki gösteriyorsun ama kendi mini çıkarların için o kuralların esnetilmesini istiyorsun. e ne farkın kaldı akp'den.

    18 yaşından büyüksün ve bireysin. bir karar alıyor ve borç alıyorsun. o kararının ve borcunun arkasında ol. hayatta önem verdiğin değerlerin olsun, bir duruşun olsun, iki yüzlü olma.

    vergi borcu olan vergi affı ister, kaçak bina diken imar affı ister, yurt dışına para kaçıran varlık affı ister, öğrencisi kredi affı ister, ihalecisi geçiş garantisi ister, beşli çetesi borç silinmesini ister.
    iste babam iste. niye? çünkü kuralsızlıklar ülkesi. milyar doları olan da kural istemiyor, cebinde son 50 lirası olan da. kimsenin değerleri, idealleri, inandığı ve arkasında durduğu bir duruşu yok da o yüzden. kim kime ne tutturursa.

  • işçi alımında tarih aralıkları boş olan istifa dilekçesi doldurtup imzalatan *gg firma. aklı sıra "istediğimiz zaman kovarız hiç bir hak da talep edemezsin" diyorlar.

    evet zorla imzalatıyor. çünkü imzalamazsanız almıyor. allah belanızı versin.

  • aziz nesin'e sorulan soru ve kendisinin verdiği cevap belki birşeyler anlatır;
    "alevi değilsin ki sana ne oluyor?” dedi. "insan değilsin ki sana nasıl anlatayım" dedim.
    kendisini bağlamayan ne varsa yanıp yıkılsın düşüncesinde ki insanlar umarım birgün gerçek sevgiye iyiliğe kavuşur.

  • tavuk, günümüzde imkanı olan kişilerin kolay şekilde bakabilecekleri ve yetiştiriciliğini yapabilecekleri güzelim bir canlıdır.

    günümüzde dahi özellikle kırsal kesimlerde ve büyükşehirlerin hâlâ mahalle kültür ve mimarisini taşıyan yerlerinde evlerin bahçelerinde genellikle tavuk bakılmaktadır.

    osmanlı imparatorluğu da nüfusunun büyük çoğunluğu kırsallarda bulunan bir devletti ve tavuk yetiştiriciliği en yaygın olan şekliydi hayvancılığın.
    bunu kimisi ticaret için kimisi ise kendi ev hanesinin etinden, yumurtasından faydalanabilmesi için yapmıştır.

    osmanlı imparatorluğu'nda et kültürü küçükbaş hayvanlar üzerinde yoğunlaşmıştır her zaman. koyunların, kuzuları fiyatları sığırlardan daha pahalı olmuştur bu sebeple!

    balık kültürü ise çok azdır. bu da şehirlerde tüketilmektedir daha çok. lâkin evliya çelebi'ye göre trabzon vilayetindeki insanlar sabah akşam hamsi yemektedirler ve hamsiyi çok sevmektedirler bunu da not düşelim.
    tavuğa dönecek olursak;

    ismail hami danişmend, ilk kuluçka makinesininin osmanlı imparatorluğu'na bağlı kahire'de icat edilip buradan avrupa'ya yayıldığını söyler.
    yani fabrikasyon üretim civcivlerin ilk kez osmanlı topraklarından çıktıklarını söyleyebiliriz.

    o kadar uzaklaşmadan istanbul merkezli bir tavuk - sosyal yaşam ilişkisi üzerinde durmak gerekirse;

    istanbul'da kapalıçarşı'nın ana kapılarından biri de olan tavukpazarı'nın tarihi ta bizans dönemine kadar gitmektedir. istanbul'un fethinden sonra da bu sokakta kurulmaya devam etmiştir tavuk pazarı.
    dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen tavuklar bu pazarda satışa sunulmuştur.
    yine bursa, edirne gibi şehirlerde de tavuk ticaretinin merkezi sayılan ve tavukpazarı diye anılan yerler vardır.

    osmanlı imparatorluğu'nda halkın gelir düzeyini ve sürekli yaşanan ekonomik krizleri de düşününce tavuk bakıcılığı insanlar için en yararlı işlerden biri olmuştur her daim.
    bunun yanında sarayda da padişahların özel tavukları beslenmektedir. özellikle yabancı elçiler kendi ülkelerinde bulunan cins tavukları ( süs tavuğu ) osmanlı padişahlarına hediye olarak getirmişlerdir.
    osmanlı imparatorluğu da aynı usûlü gerçekleştirmiştir. meselâ günümüzde sultan tavuğu diye anılan süs tavuğu, 1850 yılında ingiltere'ye hediye olarak gönderilmiş ve o topraklara ilk kez bu tarihte bu tavuk türü ayak basmıştır. bu tavuk osmanlı'dayken asırlarca dünya tarafından bilinmezken ingilizler sultan tavuğunu dünyaya tanıtmış ve 1874'te amerikan kümes hayvanları birliği tarafından " kusursuz hayvanlar " listesine dahil edilmiştir.

    bazı nizamnâmelerde de tavuklara değinilmiştir. kanunî sultan süleyman'ın " değirmen fermanı " diye de anılan fermanında " ... değirmenler gözlene. değirmende tavuk besleyüp halkın ununa ve buğdayına zarar etmeyeler. lüzum gelirse vakti bilmek için bir horoz besleyeler. hile etmeyeler. kimsenin buğdayını değiştirmeyeler... " gibi ifadeler yer almıştır.

    yani değirmencilerin değirmen çevresinde tavuk beslemeleri yasak edilmiştir.

    1865'teki büyük salgında fransız doktorların da tavsiyesiyle bir yıl boyunca tavuk eti tüketimi yasak edilmiştir.

    istanbul vilayeti baytar müfettişliği tarafından yayımlanan buyrukla dükkanların büyüklüğüne göre içerideki kafeslerde tutulabilecek tavuk sayısı belirlenmiş, bu kurallara uymayanlara ceza kesilmiştir.

    ikinci mahmud dönemiyle birlikte iyice modernleşen gıda denetimi ikinci abdülhamid dönemiyle birlikte iyice yerleşmiştir istanbul'da.
    ibrahim ethem ulagay gibi isimlerin öncülüğünde kurulan kimyahânede tavuklardan ve yumurtalardan çeşitli örnekler alınıp sağlık testi yapılmıştır.

    dipçe: tavuk eti yemeyi en çok seven padişah fatih sultan mehmet'tir.

  • diyelim ki oturaklı bir misafir gelecek.
    siz de açtınız yemek kitabını, kolayca gözüken bir yemeği pişirmeye çalışıyorsunuz.
    ama, işler planlandığı gibi gitmedi. yaptığınız köfteler kızarırken unufak oldu ya da karnıbahar haşladınız ama osuruk gibi koktuğu için onu salata yapmaktan vazgeçtiniz ya da oymayı başaramadığınız kabaklardan elinizde kalan kırıntıdan başka birşey değil ve misafir de gelmek üzere...
    panik yapmıyoruz.
    önce elimizde ne malzeme varsa, haşlanmış kabak, patates, karnıbahar, pırasa, bamya hiç farketmez alıyoruz bir tavada ince doğranmış az kavrulmuş soğan ve biberle karıştırıyoruz. tadı pek anlaşılmasın diye bol maydonoz, kekik, bir yerlerden bulursak azıcık kuru fesleğen filan atıyoruz. kara ya da kırmızı biber de olur.
    sonra bunları binyılın icadı borcamın içine diziyoruz. ve sakin oluyoruz. sadece 10 dakika daha..

    şimdi teflon bir tencere alalım. kocaman 2 kaşık yağ ve bir su bardağına yakın un koyup ocağın altını yakıyoruz. unlar yağla karışınca hemen sütü ekliyoruz. 2- 2,5 su bardağı falan. bunları hep göz kararı ile de yapabilirsiniz. ilginçtir ölçü bir şekilde hep tutuyor. sütü ekleyip durmadan karıştırıyoruz. pudinge benzer bir kıvama gelince o borcama dizdiğimiz şeyin üzerine döküp fırına veriyoruz.
    üzeri nar gibi kızarana kadar fırında pişiriyoruz.
    sonra da bir isim uyduruyoruz;
    -sana pakistan usulu beşemal soslu fırında kıymalı karnıbahar yaptım.
    -sana babamın en sevdiği yemeği yaptım. beşemal soslu kıymalı bamya
    -sana ingilteredeyken yediğim bir yemekten yaptım; beşemal soslu patlıcanlı tavuk..