hesabın var mı? giriş yap

  • bazen cevabı içinde olan sorularla başlayan ve bitiveren diyaloglar. misal: 6 yaşındaki yeğen tez konumu soracak olur. kendimce basitleştirerek cevap veririm: "ingilizler 1920'lerde ırak'ı nasıl yönetmiş, onu yazıyorum." hemen ardından ikinci ve bence esasa dair soru gelir: "e ingilizler bilmiyorlar mı zaten nasıl yönettiklerini? niye bir daha bir daha anlatıyorsun ki?"

    (sahne kararır).

  • "ablam aşktan öldü, her şey filmlerdeki gibi oldu. hayat orada, o kıyıda, masalın berisinde kaldı."

    bi hikayem var.

    39 derece de ateşim var, ama olsun.

    anneannemin bi ablası varmış. 20 li yaşlardayken o, anneannem henüz çocukmuş 13-14.

    emine.

    emine çok sevmiş bir oğlanı. oğlan da onu. istemişler, anneannemin babası vermemiş. sonra bi daha istemişler, yine vermemiş. bir sürü istemişler, o hiç vermemiş. 2 yıl böyle uzaktan uzaktan sevedurmuşlar birbirlerini.

    emine'nin bahçesindeki kavak ağacının altında buluşurlarmış, o iki yılda koca kavak ağacı çürüyünce bir gün anneannemin babası çağır gelsinler vericem demiş. kızın hüznünü kavak ağacından sonra o da görmüşse demek...

    evlenmişler. tam 9 ay sonra ölmüş emine, ince hastalıktan. kara sevdaya düşüp babası vermeyince kan kusarmış meğerse.

    o ölmüş.

    adam tam 25 gün sonra davul zurna ile ikinci eşiyle evlenmiş.

    anneannem ne zaman bu hikayeyi anlatsa, ablam kara sevdadan öldü deyip ağlardı.

    şimdi, ben.

    edit: ekleme.

  • bir akrabamın 7 yaşındaki torunu covid-19 sebebiyle günlerce yoğun bakımda kaldı, biraz kilolu, astımı olan bir çocuk. yılda birkaç defa gördüğüm bir çocuktur ama çok severim, bir şey olacak diye ödüm koptu. ventilatöre bağlandı, babaannesi, babası, kuzeni de pozitifti, babası evde atlattı, babaannesi ve kuzeni hastalığı yenip taburcu oldu. hep kilolu diye üzüldüğüm küçük kız da yoğun bakımdan çıkmış ve yine habire yemek yiyormuş. annesine "yoğun bakımda ben çok aç kaldım, hiçbir şey vermediler, sen bilmiyorsun" diyip köfte patates gömüyormuş. duyunca gülümsetmedi direkt kahkahalarlar attım. hay sen çok yaşa, hayat normale dönünce çok güzel bir elbise ve pasta alacağım sana.

  • 3,5 yaşındaki güzel kızımız annesiyle birlikte uyumak için yataga yatmıştır ve dua etmektedirler.
    anne:allahım bize saglık ver
    çocuk:allahım bize saglık ver
    a-allahım bize mutluluk ver
    c-allahım bize mutluluk ver
    a-hadi şimdi sen kendi kendine dua et bakalım
    c-allahım bize cikolata veeeer nolurr
    (kopulur)

  • ahmet çakar: ben de serencebeyliyim gurur duyuyorum
    abdulkerim durmaz : serencebeyli misin hocam?
    a.ç: evet
    a.d: bravo hocam.

  • arçelik ve beko'nun vestel kalitesizliği ile aynı cümlede kullanılmasına şiddetle karşı çıktığım önerme.

    arçelik ve beko'nun da kendilerine göre kalitesizlikleri olabilir ama bu vestel'le aynı kulvara koymak acımasızlığını göstermek için kafi değil.

  • çarşamba günü sol köprücük kemiğime platin takılırken yaşadığım şey. narkozu verdikten sonra gittiğimi hissettim, sonra bir anda doktorların konuşmalarını ve vücuduma dokunmalarını hissetmeye başladım. kolumu kaldırdılar ve temizlemek amacı ile bir şey sürdüler, o sırada 'sürdükleri şey soğuk, soğuğu hissediyorum umarım acı hissetmem' diye dusundum. doktor kırık kemiğime dışarıdan dokunduğunda ise acı da geldi ve o anda her şeyi hissedeceğimi anladım. kolumu bacağımı kımıldatmaya çalıştım ama nafile, hiç bir şey yapamıyorum. sonra doktorum kalem istedi, kalem ile omzumun kesilecek yerini işaretlediler, kalemin soğukluğunu da hissettim. sonra cıızz diye bir ses ve acı, derim kesilirken her anını hissettim, tek dusundugum 'su anda yapabilecek bir şey yok dayanacaksın' idi. zaten acıyor olmasına rağmen ne ses çıkarmak ne de acıdan kaçmak mümkün değil. sonra kemiğimi törpülemeleri, yerine oturtmaları, doktorların 'bu hasta da ne şanssızmış' (ameliyatı biraz fazla bekledim ve takılacak platin biraz büyük geldi) dediklerini duydum. diğer doktor 'hocam elimizle bükelim biraz plakayı' dedi. bir süre sonra 'tamam hocam ben böyle tutayım' sozunu duydum, sonra matkap sesleri, kemiğime çakılan vidalar...

    umarım kimse yaşamaz...