hesabın var mı? giriş yap

  • benim bir kedim var. öyle kaprisli ev kedilerinden değildir. sizi görür görmez yere atar kendini, açar karnını ve bekler. ister ki sevilsin, okşansın.
    bazı günler bakar ki gelip onu yerde seven yok, kalkar oturduğum koltuğa gelir. önce boynumun arkasına burnunu sürter, saçlarımı koklar ve hoppp diye kucağıma atlar. çok da güzel mırlar, açar motoru tor tor tor...
    severim ben de kedimi, o kadar zahmet etmiş, ayıp olmasın derim. ama o sırada başka bir odaya gitmek isterim. karnım açtır mutfağa gitmek isterim, hava sıcaktır duş almak için banyoya gitmek isterim. isterim de isterim!
    peki kediyi o mutlu, huzurlu ortamdan çıkarmak onu üzmeyecek mi derim içimden. daralırım, kalbim sıkışır.
    düşünürüm ve sonra yavaş yavaş sevginin şiddetini arttırırım. dokunulmasını sevmediği yerlerine dokunur, koltuktaki yerini daraltırım.
    önce bir afallar, sonra bana kızar, bazen pati atar hatta dişlerini de kullanıp şiddetin dozunu kaçırır ve bir hışımla kucağımdan atlatıp kaçar.
    "gitme" derim ama gider.
    ilişkileri bu tek kelimelik cümle ile bitiririm ve benim bitirdiğimi kimse anlamaz. bana kızan olmaz.
    bu yöntemi ben keşfetmedim, bir zamanlar keşfedenin kedisiydim.

  • evde erkek varken kadının doğurması.

    edit: baslik basa kalmis.
    ilk entryde bir erkek kisi hanim arkadasi ile yemege cikmis. erkek garson siparis almaya gelince, masadaki hanim kizimiz siparisini vermis, bizim erkek kiside dosemis entry. aklimda boyle kalmis.

  • philadelphia'li zencilerin kurdugu garip bir tarikat. 1985'de tarikata bagli insanlarin konuslandigi mahalleye polis baskini yapilmasi, tarikat baglilarinin polise ates acmalari ve bunun uzerine polisin helikopterle bomba atmasi ve cikan yanginda 5'i cocuk, 11 tarikat mensubunun olmesiyle sonuclanan olayla tanindilar dunya capinda.
    olaylari nedir derseniz, olaylari su: hukumet karsiti, teknoloji karsiti bir soylemleri var. hepsi africa soyadini almislar, bir nevi kardeslik tarikati haline gelmisler. tabiata donusu savunuyorlar, hatta o kadar ki, coplerini dokmeyi reddediyorlar.
    polis baskininin sebebi olarak da, mensuplarindan bir kismini polis oldurdugu iddiasi ile hapse atilmasi sonrasi [ ki aralarinda mumia abu jamal da var] cevreye rahatsizlik vermeye baslamalari, bolgede yasayan diger insanlarin, tarikat evlerinden gelen kokudan sikayetci olmalari gosteriliyor. ama goruldugu gibi, olaylar cok cabuk kontrolden cikmis..
    1996'da mahkeme, olayin sorumlusu olarak gorulen philadelphia polisini, olaydan tek canli kurtulan yetiskin tarikat mensubuna tazminat odemeye mahkum etti.

  • türkiye'nin en iyi lisesinin kapatılması talebi. sebebi neydi? sebebi futboldu. sdfghhjjjkhahaha

    edit: gsl'li değilim.

  • yaşadığımız, yaşamaya çalıştığımız ülkedir.
    bazılarımızın uyuduğu, bazılarımızın öldüğü ülkedir.
    askerinin yan gelip yatamadığı ülkedir.
    anlık istihbarat alan ülkedir.
    dünyanın süper gücüyle müttefik(!) olan ülkedir.
    terörün demokratik hak(!) olduğu ülkedir.
    türk olduğunu söyleyenin faşist olarak damgalandığı ülkedir.
    teröristler halaylarla karşılanırken, komutanların hapse atıldığı ülkedir.

    çok uzak değil. benim ülkem türkiye...

    edit: imla

  • her normal beyinde yüzleri tanımaya yarayan merkezin -ismini öğrenemedim bir türlü- yaptığı şey gözün yakaladığı* bir resmi renk ve parlaklık gibi temel özelliklerinden öte tanımlamak, daha önce gördüğü görüntülerle karşılaştırmak ve bu karşılaştırmaya göre kimliklendirmek. işte prosopagnozisi olanların yapamadığı şey de bu sonuncusu. karşılarındaki yüzü kesinlikle görüyor, daha önce gördükleri yüzlerle kıyaslayabiliyor (büyük-küçük, uzun-geniş, siyah-beyaz gibi özellikleriyle) fakat bu kıyaslamanın sonucunu herhangi bir kişiyle ilişkilendiremiyorlar.

    tıpkı normal insanlar gibi, çok olağanüstü durumlar dışında, birinin yüzüne baktıklarında onun yaşını tahmin edebiliyor, cinsiyetini ayırt edebiliyor, mimiklerini algılayabiliyor, hatta kendilerine bakıp bakmadıklarını bile fark edebiliyorlar. tek fark bu yüzün daha önceki yüz kayıtlarıyla eşleşmiyor olmasında, hatta daha öncesinde hiçbir yüz kaydı bulunmamasında...

  • kendini guclu hissetmeye ihtiyac duyan $ahislarin basit cafe, bakkal, pastane, lokanta tribidir. genellikle hatunlarda rastlanan bir trip olup tikky zihniyetle de normalin uzerinde bir alakasini ben saptadim, sizi bilmem. $imdi ne diyor bu adam diyorsunuz, haklisiniz. izah etmeye kasacagim.
    bir cafeye, lokantaya gittin misal. garsona sipari$ verirsin degil mi? istedigin bir $ey olduguna gore de, kurdugun cumle veya cumleler icinde "istemek" fiilinin gecmesi kadar dogal bir olay yoktur. ama bir $artla, bakin nasil:
    - merhaba hanimefendi buyrun, ne istemi$tiniz?
    - bir nescafe istiyorum, sutlu olsun. bir tane acibadem istiyorum, bir tane de tramisu istiyorum.
    - tamam hanfendi.
    - cikarken de bir pasta istiyorum. franbuazli var mi acaba?
    - evet efendim.
    - o zaman bir tane de franbuazli pasta istiyorum.

    burada sipari$ veren $ahis her istedigi "$ey" kadar istemek fiili kullanmi$tir.

    - ho$geldiniz. ne alirdiniz?
    - biz onden birer tane corba istiyoruz, birer tane icli kofte istiyoruz. canim cig kofte ister misin?
    - olabilir.
    - ortaya bir tane cig kofte istiyoruz. daha sonra ben bir tane adana istiyorum.
    - hanfendi siz?
    - ben iki tane lahmacun istiyorum. acisiz istiyorum lutfen.
    - kunefe alir miydiniz?
    - evet, iki tane de kunefe istiyoruz.
    - anla$ildi.
    - te$ekkur ederiz.

    ne kadar nazik ve dogallar degil mi?

    degil!
    yukaridaki iki ornek sipari$ diyalogu, anlamda hic bir degi$im olmadan ve ayni nezaket ile ama cok daha "az" istemek fiili ile kurulabilirdi. peki fark ne?

    $udur:
    sanki bu tarz ki$iler bir $eyi vurgulamak ister gibidirler. bunu kasten yapmiyorlar. sadece farkinda olmadan "istemek" filli kullanirken "..... istiyorum." derken kendilerini iyi hissederler. o yuzden de haddinden cok kullanirlar. parasini verecekleri bir ortamdalar. tabi istediklerini alacaklar. ama her "- istiyorum..." ayni zamanda bir "- aliyorum, gucluyum, kiymetliyim..." demek sanki.

    bakin cok basit bir sipari$ daha:
    - bir paket marlboro lights istiyorum, bir tane kagit mendil istiyorum, bir de cikolata istiyorum...
    $oyle olamaz mi?
    - bir paket marlboro lights, bir kagit mendil bir de cikolata alabilir miyim lutfen?

    ne degi$ti?
    birinde nezaket dahilinde de olsa conan girdi bakkala, istedigini aldi, oyle hissetti, siradan bir $eyi ozel hissetti, oburunde ise ricaci bir adam!

    bu gozlemi yaptigimda daha cok genctim. onceleri fazla kullanilmiyordu. sonra ozellikle kadinlarda cok yogun kullanimini gorur oldum. burada kadinlar bir de bu "istiyorum"u ozel bir tonlama ile soylerler. hic bir harfi yutmadan, bazen sonunu "istiyorroaam..." falan gibi gevrek tamamlarlar. sevimlilik tribi yaparlar... sanki... bak sanki diyorum.

    bir sipari$ veriyorsun. tabi ki istiyorsun. bunu bu kadar vurgulamak neyi gosterir? bir $eyleri gosterir gibi. istedigini alma garantisi olmayan ortamlarda istedigini alamayanlar, istediklerini alacaklarini bildikleri ortamlarda habire isterler. cunku isteyip "almaya" ihtiyaclari vardir onlarin. sanki bir tur "odunleme".

    sipari$ vermede bu formatin hic boyle du$unulmeden, begenildigi icin kabul edildiginin ve tabi ki "- ezikler boyle yapiyor abi..." demedigimi ozellikle anlatmak isterim. dedigim $u: bu format boyle adamlar tarafindan, anlattigim hisleri yaratarak kullanildi, sonra boyle olmayanlar tarafindan "sevimli" bulundu, yayildi, icindeki "afyon" onlari da etkisi altina aldi ve boyle bir gozlem oluverdi.

    izah edebildigmi du$unuyorum. onda pek $uphem yok. $uphe duydugum $udur ki, acaba sizde "- harbiden lan, boyle habire isteyip isteyip duran tipler var, ben hic boyle du$unmemi$tim..." dedirtebildim mi?

    not: bu entry kotulenmesin istiyorum, bir salem lights istiyorum, bir tane de toyota corolla istiyorum, 1.4 terra klimali olsun istiyorum.

  • büyük bir rezalettir.

    aramızda hala böyle güzel insanların olması ise küçük bir tesellidir.

  • bu filmde arena’da bir gergedan ile bir gladyatörün arasındaki mücadele de olacaktı ama maliyetli ve zor olacağı düşünülerek iptal edildi.

    yönetmen ridley scott çok istemesine rağmen yapımcı doug wick maliyetli olduğu için vazgeçirmiş. önce gerçek bir gergedan ile çekim yapmayı planlamışlar ama hayvan eğitmenleri ile konuştuklarında “onlarla çalışmak harika olur ama bir kez başlattığınızda, durduramazsınız” cevabını almışlar. bilgisayar efekti olarak yapmak istemişler ama aşırı pahalı gelmiş yapımcılara. nihayetinde bu sıradışı savaşın karmaşık ve pahalı olacağı anlaşılarak, ridley scott'ın gergedan sahnesi hayalini iptal etmişler.

    filmin extented dvd versiyonunda bu sahneden bahsediliyordu. sahneye dair bir kaç çizim bile vardı;

    ridley scott'ın arenaya üzerinde bir kuş ile giriş yapan gergedan eskizleri:

    görsel

    gergedan ile yapılan dövüşün sahne çizimleri. bu storyboard'lar resimli taslak sanatçısı slyvain despretz'e aittir.

    görsel
    görsel

    ikinci filmin ateşi yakılmıştı geçen aylarda. hazırlıklar başlayacak deniliyordu. ilk filme gergedan sahnesi ekletemedikleri için çok pişman olduğunu söyleyen yapımcı doug wick, devam filmi olacaksa kesinlikle gergedan da olacak demişti yıllar yıllar önce. bekleyelim bakalım, "bu hayatta yaptıklarımız sonsuzlukta yankılanır" diyordu filmde gladyatör. verdikleri sözü tutabilecekler mi?

  • otobüse beraber bindik. taksime doğru gidiyoruz. ayakta ortadaki direğe tutunuyorduk. çok koşmuştum peşinden belli ettim hislerimi ama açılamadım. en azından ayıkken. geldi elimi tuttu. tutuş o tutuş.

    hiç konuşmadık yüzümüzde bir gülümseme ile galata kulesine kadar yürümüşüz. bir banka oturduk. nasıl bir mutluluk bendeki. etraftaki binaların pencerelerine bakıyorum. mayıs ayı böyle baharın da serin mi sıcak mı belli değil havası. dünya gözümde kocaman bir yumak gibi. ben çeviriyorum o dönüyor.

    o an hayatımın en güzel anı idi. çok sonra, o banka yolumuzu düşürüp evlenmek istediğimi söyledim; ağladık. pano'ya gidip sarhoş olduk. seneler geçti hala sarhoşum.