hesabın var mı? giriş yap

  • şarkı sözleriyle klip arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği konusunda neredeyse ders diye okutulabilecek bir videoya sahip muse şarkısı.
    şarkının sözleri ne anlatıyor? beraber olmaları, aşk yaşamaları karakter farklılıkları itibariyle 'doğru' olmayan, ancak 'belki yanlış bir şey yapıyoruz ama doğruyu kim takar, senden vazgeçemem' diyen bir sevgiliyi ya da bu temaya sahip bir ilişkiyi anlatıyor. buna göre;

    - öncelikle oyuncuların giyimleri, makyajları ve saç stilleri adeta mango ya da zara'nın ilkbahar-yaz kreasyonu çekimlerinden çıkıp gelmişler havasına sahip,
    - klip metroda geçiyor, yani yeraltında. "yeraltı" atfı, gün yüzüne çıkmaması gereken, "yanlış"a rağmen devam edecek olan bir ilişkiyi simgeliyor olabilir,
    - diğer yandan klipteki harikulade güzellikteki kadın oyuncu klibe ve metroya giriş yaptığı an arkasında bir "serseri" grubu da onunla beraber giriyor. dikkat çekici olan, oyuncumuz gişelerden normal biçimde geçerken, arkasında grup gişelerden atlıyor, yani kuralları takmıyor. bu muhtemelen kadının egosu ya da savunma mekanizmasını simgeliyor.
    - erkek oyuncuyla kadının ilk karşılaşma anında ise arkada bu sefer muhtemelen erkeğin egosunu ya da savunma mekanizmasını temsil eden, cetvel gibi son derece düzenli dizilmiş polisler görülüyor.
    -karşılaşma anından itibaren iki ego ya da karakter biçimi arasındaki "çatışma" da başlıyor, yani polisle (erkek)- serseriler (bu da kadın) birbirine giriyor. somut ve soyut çatışma bir arada. kadın, başına buyruk, rahat takılan, "serseri" grubuyla somutlanan bir "serseri" tarza sahip. düzensiz, çerçevelendirilmemiş, kalıba sığmayan bir tarzı ve ilişki görüşü var. erkek ise polise yani düzenli birliklere sahip, kanunları daha doğru ifadeyle toplumsal kuralları takan, önemseyen, adı konmuş, sınırları net çizilmiş, toplumsal meşruiyeti olan bir ilişki istiyor. işte klip bu iki "tarz" arasındaki uyumsuzluğu, ancak bu uyumsuzluğa ve çatışmaya rağmen birbirinin aşkına ihtiyaç duyan bir çifti anlatıyor.
    -kadının "serseri" tarzı, metroda sigara içmesiyle de gösteriliyor. erkek karakterimizin tersine kadın başına buyruk olduğu ve "kanunsuzluğu" sevdiği için yapmaması gereken bir eylemi yapıyor metroda. bu aynı zamanda ona belirli bir ölçüde umursamazlık da katıyor. birbirlerine sırtlarına dönmüş haldeyken dahi kadın sigarasını içmeye devam ediyor..
    velhasıl kelam, bir filme rahatlıkla konu olabilecek bir ilişki tarifi, sadece 4-5 dk. içinde, son derece karmaşık ama büyük ölçüde de sade biçimde anlatılıyor. başarılı..

  • işin bu kısmı da ağırlıkla hatalı sulama ve hatalı tarım faaliyetlerinin bir sonucudur ve tesadüf değildir. çiftçilik yapanların pek çoğu tarlasında bir sondaj açıp, yer altından çıkan suyu her tarafı göle çevirecek şekilde yıllar boyu suladı. damlama sistemiyle daha tasarruflu sulamayı su bittikten sonra akıl edebildiler. 25-30 yıl önce 10-15 metrede su bulunur tulumbayla yüzeye verilirdi. aynı yerlerde artık 200-250 metrede su yok veya daha da derinlerde.

    sınırsız zannedilen kaynakların sınırlı ve telafi edilemez olduğunu bu ülke öğreniyor ama bittikten ve elinden gittikten sonra...

    e1: bazı sorular geldi yeraltı suları yağışlarla beslense de oluşmaları hem zordur hem de uzun yıllar alır. çünkü yağışların büyük çoğunluğu tekrar buharlaşır veya yüzey sularına karışır, birikebilmesi için yeraltındaki boşluklara ulaşacak açıklıkların olması gerekir. tüketim hızın oluşma hızından fazla olunca da sular biter ki bitmiş durumda olduğu görülüyor.

    e2: ben konuya biraz vakıf bir hekimim arkadaşlar, damlama sistemi falan satmıyorum. nereden bulursunuz bilmiyorum ama tanıdığım bazı üreticiler sulama hortumlarını delerek kendi sistemlerini yapmışlardı, işin içindeyseniz kurması zor bir sistem olmaz.

  • dün gece başıma gelen hadise.

    rasyonel bir insan olduğum için soğukkanlılıkla ihtimalleri düşünmeye başladım.

    - herhangi bir misafir beklemiyor olsam da ailemden biri gelmiş olabilirdi.
    - ışığı açık unutmuş olmama rağmen yeni açılmış gibi algılayabilirdim.
    - acemi bir hırsız girmiş olabilirdi.

    elime parfüm şişesini alıp hafifçe salona doğru yürüdüm. floresan titreyip duruyordu. baktım pencerenin önünde pelerinli 5-6 yaşlarında bi kız çocuğu. saçları hafiften yüzüne düşmüş. yüzü bembeyaz. kapkara gözlerini bana dikmiş. elinde gözleri oyulmuş bir oyuncak bebek var.

    korkudan titreyerek yaklaştım. karşısında çömeldim. usulca yaklaşarak "merhaba küçük kız, nasıl geldin buraya, annen nerde" diyecektim ki bi anda cesaret geldi, omuzlarından tutup kafayı gömdüm. burnunu tutup yerden doğrularak kalktı, üzerine doğru bi hışımla uçan tekmeyi salladım. ağzını yüzünü dağıttım. koydum kapının önüne.

    ne lan öyle asırlardır aynı yöntemle milleti korkutmalar. burdan ruhlar alemine sesleniyorum. tamam, iletişim kurmaya çalışıyorsunuz, bi derdiniz var belli ama biraz güncelleyin oğlum kendinizi. yeni yöntemler bulun. öyle tuvalet penceresinden bakmalar, koridor ışığını kapatınca oturma odasına kadar kovalamalar, üst katta misket oynamacalar, geceleri pencereden belirmeler, ahtapot gibi yatağın altından kolu uzatıp açıkta kalan ayağa dokunmalar, gecenin en sessiz anında kulağa isim fısıldamalar, gecenin üçünde kırmızı görmüş boğa gibi ayağı halıya sürtmeler.

    evet bunları yaptınız. ama modası geçti. yeni yöntemler bulmanız gerek.

  • annem, ben dört ya da beş yaşlarındayken gündelige başladı. babamın fırında (fırın işçisiydi), abilerimin okulda ve annemin gündelikte olduğu karanlık kış günlerinde evde tek başıma kalmaya korkar ve annemin evin anahtarını boynuma asmam için yaptığı kolyeyi başımdan geçirip dışarı çıkardım; bilmediğim sokaklara girip orada kaybolmak için. kaybolup, evi bulmaya çalışırken vaktin daha hızlı geçtiğini keşfetmiştim çünkü.
    sevgiliyi beklemek de biraz bunun gibi bir duygu. boynunuzdaki anahtar yerine kalbinizde sevgisi, aklınızda imgesi, dünyaya açılıp vakit geçsin diye kaybolmak sevgiliyi beklemek.

  • genç evlilerdeki olağanüstü kıroluk'un bir sonraki level'ıdır.

    "hadi çocuk yaptım beni takdir et" diye beklerler sanki bana yapmışlar gibi!

    edit: sorun çocuk doğurmaları değil, sorun bunu köpürtmeleri. tabii ki annelik, anne olmak dünyanın en güzel duygusudur. "kediler köpekler ana olmasın" der annem. en uysal havyan bile yavrulayınca alacaklar korkusuyla nasıl da sahiplenir ve vahşileşir.

    çocuk doğurdun diye ilk yaptığın geceden son dakikasına kadar log tutman, ifşa etmen ve başkalarının kafasını şişirmen gerekmiyor.

  • cesaretine hayran filan olmadığımdır. bu ülkede böyle bir şeye kalkışmak delilikten başka bir şey değil. gerçekten hiç ama hiç şansı yok. millet gün ortasında minibüse binerken başına neler geliyor, otostop çekmek bile bile lades olur sadece. umarım bu kızcağız bir an önce vazgeçip geri döner veya ailesi gidip getirir. yoksa böyle bir girişimin sonu olarak hiç olumlu bir olasılık göremiyorum. umarım haksız çıkarım.

    not: kızı eleştirdiğimi filan düşünenler olabilir. hayır katiyen eleştirmiyorum, onun için korkuyor ve endişe ediyorum. kendi kardeşime yapacağım gibi kendini tehlikelere atmasın diye sıkı sıkı saklayıp korumak istiyorum. keşke böyle şeyler yapabileceğimiz bir coğrafyada yaşıyor olsaydık. ama ben otobüsle tek başıma tatile giderken bile tedirgin oluyorum.

    "biz korktuğumuz için böyle oluyor, cesaret göstermeliyiz" diye düşünenler olabilir. ben böyle düşünmüyorum. devrim şehidi olabilecek hamur yok bende, korkağım ben. tacize, tecavüze uğramak, boku bokuna öldürülmek istemiyorum. sevdiklerimin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. kimsenin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. bir şeylerin düzelmesi için kendimi feda edemem. düzelene kadar kendimi ailemi korumaya ve saklanmaya devam ederim. ha düzelsin diye yazarım, çizerim, paylaşırım. onlar ne kadar işe yarar? bilmiyorum.

  • abd’de french fries tabelalı bir işletme görmüştüm. bir hat üzerinde sıralanmış çalışanlar kızartmalık hâldeki patatesleri paketten çıkarıyor, kızartıyor, fiyata göre üç boyutta hazırlanarak elde yenebilecek küçük kutulara koyuyor ve nihayet türlü soslar kullanarak müşteriye uzatıyordu. tıka basa dolu bir işletmeydi ki mantığı da ucuza karın doyurmayı sağlayacak patates kızartmasını seri biçimde kızartıp insanlara satmaktı. yürürken, ayak üstü bu patatesi yiyen insanlar da yemek derdini ucuza halletmiş oluyorlardı. kısacası kötü fikir değil, işletme maliyetlerinin altından kalkılabilirse lokmacı furyasının bir benzerini başlatmak size nasip olabilir. bol şans!

  • neredeyse 1999 yılından beri konuşulagelen "başlık engelleme" fasilitesi nihayet hayata geçirildi. mr. kanzuk daha iki gün öncesi talimat verdi coderlara, şak diye yaptı adamlar. ufacık bi buton için bunca yıl yalvartmanın alemi var mı ya? sanki her şeyi sil baştan kodlayacaklarmış gibi...

    yazarın yanı sıra, açtığı tüm başlıkları da engellemiş oluyorsunuz böylelikle. sanki moderatörsünüz de herifi sözlükten uçurmuşsunuz gibi.

    şimdi lord eddard stark düşünsün.

  • + askim neden yazmiyorsun?

    - e oyun oynuyorum dedim ya amk

    + askim whatsapp bilgisayara da cikmis indir ordan yazsana :)))))))))))

    - onlarin hepsinin ben amina koyayim zaten. orama whatsapp burama da surama da ooooh ac aman kimseyle iletisimimiz kopmasin bsg ya!