hesabın var mı? giriş yap

  • diktirirsin.....
    çünkü tecavüze uğramanın en kötü yanı, kimin onu alacağı değil mi?, yine bir erkeği memnun etmek,
    yoksa başka hiçbir sorun yok.

  • 4 gün ve aşağısından bahsedenlerin şov yaptığını düşünüyor ve bir hafta kâfi deyip aranızdan ayrılıyorum,selametle...
    not: pasaklı sensin. kendi diyen,kendi olur. damdan düşen kel olur tşk:)

  • türkçeye çevirenin iq'sunun tek haneli olduğu kesin olan test.

    "yarasa ile top" derken ne alaka diye düşündüm sonra bat'in hem yarasa hem topa vurulan sopa olduğu aklıma geldi

    trajikomik

    edit : haha ntv sakinleri ekşiyi takip ediyorlar herhalde. ilk soru başlık açıldığında "bir yarasa ile topun toplam fiyatı" şeklindeydi. şimdi baktım bir sopa ve top olarak düzeltmişler

  • sen doğduğundan beri ben hiç parasız kalmadım. sen bana hep uğurlu geldin.

    şimdi ben bunu bir anlatayım, ilerde açar açaar okurum.

    seneyi tam hatırlamıyorum ama 2001 falan, babamın işsiz olduğu zamanlar, iş aramak için dışarıya çıkmış cebinde 10 lira parası var, ankarada bütün gün dolaşıp iş aramış. dönerken de işportada satılan kitaplar var, harry potter’in ilk kitabını görüyor, çocuğa ne zamandır kitap alamadım diye düşünüp ne olduğunu falan bilmeden 10 lirasının 7’sini işportacıya veriyor. çok mutlu oluyorum. 10 yaşındayım. durumumuzun da farkındayım ama, yine de çok mutlu oluyorum, çok da mahçup.

    ertesi gün beni gazete almaya gönderiyor, milliyet almam gerekiyor ama kalmamış, eve gazete almadan gidersem üzülür, belki de kızar, o bana okuyacak bir şey almış, ben de ona alayım diyip star gazetesi alıyorum. eve geliyorum. babam gazetede bir iş ilanı görüyor. evimize çok yakın, yürüme mesafesinde. bir gideyim, görüşeyim diye çıkıp gidiyor. yarım saat sonra eve geliyor, beni çağırıyor yanına, işe aldılar beni, yarın başlıyorum, sen doğduğundan beri işsiz kalmama rağmen hiç parasız kalmadım. sen bana hep uğurlu geldin diyip sarılıyor. 10 yaşındayım, çok mutluyum, babam da çok mutlu. 29 yaşındayım, çok mutluyum, babam da hala öyle.

    edit : debeye giren ilk entry’m babamla ilgili oldu. çok mutlu oldum, hepinize teşekkürler (bkz: gülücük).

  • apple tarihinden bildigim ve iwoz'da okudugum kadariyla steve wozniak ile ilgili bir takim yanlislari duzeltmek ve pek bilinmeyen bazi ozelliklerinden bahsetmek isterim;

    i. apple i ve apple ii urunlerinin elektronik dizayn asamalarinda, bilinenin aksine steve jobs herhangi bir rol oynamadi ve bu cihazlar tamamen woz tarafindan tasarlandi. (elbette bu steve jobs'in tedarik, uretim ve pazarlama alanlarindaki dehasini gormezden gelmemizi gerektirmiyor)

    ii. apple'dan ayrilmasinin sebebi spesifik bir tartisma ya da ters dusme degil, sirketin idari problemlerinden duydugu genel rahatsizlik ile birlesen muhendislik ve gelistirme tutkusuydu. 6 subat 1987'de apple'daki aktif kariyerine son vererek cl 9 isimli bir sirket kurdu ve "evrensel uzaktan kumanda" tasarimlari yapmaya basladi ki; bu da basli basina buyuk bir hikayedir. iwoz isimli kitabinda apple ayriligini soyle kaleme almis; "apple was a large company, and it wasn't and still isn't the love in my life. the love in my life is starting small companies with small groups of friends. bringing new ideas out and trying to build them."

    iii. teknoloji ve muhendislikten elini etegini cekmis degil. bilakis, subat 2009'dan bu yana "fusionio" isimli sirkette "chief scientist" olarak gorev yapiyor. (bkz: http://www.fusionio.com/managementbios.php)

    iv. woz, steve jobs ya da bill gates gibi lisans egitimini yarida birakmadi. aslinda birakti ama gecirdigi o meshur ucak kazasindan sonra, apple'da yeniden is basi yapmadan once "sahte bir isimle" okula geri donerek egitimini tamamladi.

    v. woz, jobs'in sinif arkadasi degildi. yanilmiyorsam kendisi jobs'dan 4 yas kadar buyuk ve lise seviyesindeki egitimlerini ayni okulda almis olsalar bile hicbir zaman ayni sinifta olmadilar.

    vi. babasi abd savunma sanayinde calisan degerli bir yuksek muhendisti.

    vii. woz, muzige ve barisa olan tutukusunun bir yansimasi olarak, 1982, 1983 yillarinda ardisik iki muzik festivali duzenledi ve bu festivallerde u2, santana, scorpions, the police, ozzy osborne, the clash gibi gruplar sahne aldi. tek amaci eglenmek ve katilimcilari eglendirebilmekti ancak bunun yanisira, soz konusu organizasyonlarda o donemde abd ve sovyetler birligi arasinda halen surmekte olan soguk savasin halklar uzerindeki etkileri ile ilgili olarak da bir takim bireysel sosyal sorumluluk calismalari yuruttu. her seye ragmen, festivalleri duzenlemek icin kurmus oldugu "unuson" (unite us in song) adli sirketi, yirmi milyon dolar'in uzerinde zarar etti. (ve evet sirket woz tarafindan finanse ediliyordu) iwoz'da anlattigina gore, yirmi milyon dolarlik zarar bile woz'u o organizasyonlari duzenledigi icin pisman etmeye yetmemis. (bkz: http://www.usfestivals.com/)

  • gördüğü her kuralı don lastiğine çevirmek isteyen yurdum insanı için sözde kazıktır.

    plan yapmak, hazırlıklı olmak, ciddi davranmak filan hak getire.

  • buradan izlenebilecek taşak geçme olayı.

    şu aşağılamayı izleyip üzülmeyen, hala akp'yi savunan biri nasıl türk olabilir, nasıl onurluyum diyebilir kendine?

    edit: adamlar gelen tepkilerden korkup özür dilemek zorunda kalmış. görsel

    yani paramızı bu rezil hale getiren akp'ye tepki göstermiyorlar, gidip bunu gösteren adamları bulup tehdit ediyorlar. gel de kafayı yeme bu beyinsizlerin yaşadığı ülkede. vallahi çıldırmama az kaldı benim. sinirden kendimi öldüreceğim bir gün bu akpliler yüzünden.

  • ilk defa geçtiğimiz pazartesi gecesi bir sosyal mecra paylaşımı sayesinde tanıdım bu köyü. sonra hakkında yazılanları okudum, çekilenleri izledim. rüyama falan girmeye başladı artık. ben köy hayatından falan hazeden insan değilim. ama içten içe çekti beni kendine. pazar günü arkadaşlarımı gaza getirdim ve gittik.

    öncelikle köy cinli hayaletli vs. falan değil. bunu bu şekilde yansıtan herkesin aq.

    konumu sebebiyle oksijene doyacağınız bir yerde, mis gibi temiz hava.

    çok tatlı bir çiftin işlettiği bir kahvaltı evi var, ismi "ninemin kahvaltı evi". öncelikle orda kahvaltımızı yaptık, hatta tabiri caizse ne varsa önümüze yığdılar, neyi yiyeceğimizi şaşırdık. ve hepsi organik, çok lezzetli.

    ordan çıkıp köyü dolaştık, zaten 10 15 dk sürüyor. sonra kahveci mehmet abinin kahvesini içtik. kendisi çok tatlı bir insan, çok sevdim.

    saydığım kişiler dahil köy nüfusu 10 kişiymiş. ben yaşlıların nasıl geçindiğini, nasıl yaşadığını çok kafama takmıştım. düşündüğüm gibi değilmiş, yaylaya gidip geliyorlarmış.

    evler yıkık dökük, bu manzara çok üzücü. kendi içimin dışa vurumu gibiydi sanki, belkide buydu beni oraya çeken. ama devlet oraya elini atmış, her türlü çalışması yapılmış, ilerleyen zamanlarda planlandığı gibi olursa bu yer ıssız olmaktan çıkar, şirince gibi ziyaretçi akınına uğrar.

    ulaşımın biraz zor olması dışında hiç bir sıkıntısı yok. en yakın zamanda tek başıma kafamı dinlemek için yeniden gideceğim.

    çok gezen, gezdiği yerleri ballandıra ballandıra anlatabilen biri değilim, o yüzden anlatımım için affınıza sığınırım.

  • bir de böyle adamlar türedi son zamanda. aha bu da son örneği:

    (bkz: eylemcilere söven esnaf)

    daha önce bunun bir örneğini de tcdd grevinde görmüştüm. adamlar hakları için greve gitmişler. seferler durmuş. adam gideceği yere gidemediği için grevcilere küfrediyordu. millet mecburdu sanki sen biryere gideceksin diye üç kuruşa çalışmaya.. yada senin işin aksamasın diye evinde oturmaya.

    doktor dövülüyor mesela bir hastanede. doktorlar greve gidiyor. "e ben hasta olsam ne olacak?" diyor bu andavallar.

    adamların işi görülsün de isterse dünya yıkılsın umurlarında değil.

  • bir şeylerden vazgeçmek, feda etmek, taraflar arasındaki eşitliği bozar. bozulan eşitlik, gitgide tarafların birini büyütür, diğerini silikleştirir.

    büyük fedakarlıklar sevgiden çok şövalyelikle ilgili sanırım.