hesabın var mı? giriş yap

  • okunan her entry, birer puzzle parçası aslında. parçalar birleştikçe, vakit geçtikçe söz konusu yazara dair bir profil beliriyor aklımızda. politik görüşünden tut da dinlediği müziğe kadar, aile mefhumuna ilişkin görüşlerinden tut da yaşamı nasıl özetlediğine değin birçok farklı bahiste neler düşündüğünü okuyor öğreniyoruz. fakat life is drunk heybesinde olanı anlatmak, kendisini yazmak yerine, düzmece hikayelerle şükela avına çıkıyor.

    kendisinin ve yakın çevresinin, evvel entry'lerde anlatılanlardan çok çok uzaklaştığını, bambaşka kişilere evrildiğini görüyorsunuz mesela zamanla. yazılanların külliyen uydurma olduğunu anlamanız öyle çok bir vaktinizi de almıyor. okurun, şüpheci ve mantık arar olması, meselenin baştan aşağıya tiyatro olduğunu kavraması için yeterli.

    life is drunk, sözlüğün şifresini çözmüş yemiş bitirmiş bir beşer. burada bir "hak teslimi" yapmamız da şart. hangi başlıkta, hangi yazının, hangi detaylarla yazıldığında debe'ye gireceğini çok çok iyi biliyor. gerçi bazen tek bir entry'de 25 olağanüstü gelişmeyi art arda dizerek mübalağa'nın dibine vursa da, yurdum insanı "eheheheheh çok güzel" deyip şükela'yı yapıştırıyor.

    olaya müteallik karakterler yaratması, konuşturması, mizah katması ve tüm bunları bir çırpıda okutturan akıcılıkta yazması, yazabilmesi, onun becerisi hiç kuşkusuz... ama artık sıktı. vallahi de sıktı billahi de sıktı. badim değil ama neredeyse badim gibi. asıl can sıkıcı şey de bu işte. her sabah debe'de life is drunk'ın fantastik kurgularını okumak canımı sıkıyor. kurtulamıyorum düzmece metinlerinden... yaptığı girizgahtan anlıyorum o olduğunu; scroll'luyorum aşağıya bir bakıyorum ki o, basıyorum eksiyi...

  • bir restaurantın lavabosunda ellerimi yıkıyorum. sabunun elimde köpürmesiyle burnuma hindistan cevizinin yoğun kokusu geliyor. sonra bir eve varıyorum. gecmişimde kalmış. bir daha adım atamayacağımı bildiğim. ona "her ellerimizi yıkadığımızda coco star gibi mi kokacağız" diye sitem etmem, burnumu sıkarken elinde kalan sabun kokusunu hissedişim. plazaların ışıklari arasında parlayan sarı ışıklı odalarımız, huzur, birlikte uykuya daldığımız zamanlar, yediğimiz yemekler, mutluluk... kafamı kaldırıyorum aynada kendimle göz göze geliyorum. koku hafızası öyle bir şeydi ki sadece 3 saniyede içinde bulunduğum yerden beni geçmişe taşıyıp bir sürü unuttuğum anıyı ortaya çıkardı. hemen ardından da güzel bir rüyadan dürterek uyandırır gibi şimdiki zamanın tam ortasına fırlattı.

  • beni beğeneni ben beğenmiyorum, benim beğendiğim beni beğenmiyor. işin kötüsü bu sözler ismail yk şarkısında geçiyor ve sonuna kadar katılıyorum.

    yoksa ben zurna mıyım he?

  • bu entry’de ise maddeler halinde yaşadıklarımı anlatacağım.

    1- 2016 mart'da kızılay’da medikal direktör'e ulusal kan ürünleri rehberiyle ilgili mail attım. sorduğum soruların cevabından çok ulusal kan ürünleri rehberinde yazılanların kopyası vardı.

    2- 19 eylül 2016'da rehberin düzeltilmesi ile ilgili resmi olarak memnuniyet eleştiri şikayet(meş) formu açtım. [normalde 1 haftada kapatılması gerekiyordu fakat ankara’ya gidip olanları basına anlatacağım diyene kadar yani 23 ay açık kaldı]

    3- 21 eylül 2016'da kızılay'da üst düzey bir yöneticiye whatsapp'tan rehberin düzeltilmesi ve güncellenmesi ile ilgili meş'de yazdıklarımı pdf dosyası yapıp gönderdim.

    4- meş'den bir süre sonra tüm türkiye'de, kızılay kan hizmetleri yönetiminde çalışan bir doktor ve mikrobiyoloji uzmanı tarafından eğitim verildi. bu eğitime gelen hocalarımıza rehberin kesinlikle güncellenmesi gerektiğini söyledim. cevap olarak rehberin red kriterlerinden memnun olunduğunu aldım.

    5-6 mayıs 2017'de sunum hazırlayıp kızılay'da yönetici olarak çalışan bir doktora whatsapp üzerinden gönderdim.

    6- 7 mayıs 2017 tarihinde düzeltici önleyici faaliyet açıp rehberin güncellenmesi gerektiğini bir kez daha belirttim.

    7- www.kanvercanver.net sitesini kurdum. dünya'daki belli başlı rehberlerin red kriterlerini elimden geldiğince çevirdim. ekipte çalışan doktorlara siteyi ulaştırabilir miyiz yazılı mailime medikal koordinatör tarafından maalesef cevap verilmedi.

    8- aralık 2017 tarihinde kızılay'ın düzenlediği ekip liderleri toplantısının son gününde tüm sorunlu gördüğüm konularla ilgili bir konuşma yaptım. tüm yöneticilerin önünde noktasına virgülüne dokunmadan şu cümleyi kurdum. "bakın kızılay’ın şu an ivedilikle tüm gücüyle gerekirse cumhurbaşkanı danışmanlarının kapısında yatıp bir an önce rehberi güncellemeye başlaması gerekir. bu rehber yüzünden günde yüzlerce belki de binlerce kişiden kan alınamıyor yine yanı sayılarda alınmaması gereken kişilerden kan alınıyor. bunun vebalini ödeyemeyiz." aynı toplantının değişik günlerinde "detaylı bir ilaç listesi hazırlıyoruz. yakında elinizde olacak" "ankara'da komisyona çağrılacaksınız" cümlelerini benimle beraber toplantıya katılan tüm doktor arkadaşlarla beraber duydum.

    9- resmi yazı ve kongrede uyarmama rağmen 18 temmuz’da suriyelilerden kan alımının önü açıldı ve iyi niyetli mücadelemin bir sonuç getirmediğini anlayınca 20 temmuz 2018 tarihinde rehberin güncellenmesi ile ilgili hiç bir gelişme olmayacağından emin olunca göreve başlayışımın 3. yılında 30 sayfalık "kızılay yıllardır güvensiz kan mı alıyor?" başlıklı bir günde yazdığım yazıyı sadece rehberin düzeltilmesine yönelik bir garanti olması açısından sosyal medya ve medya ile paylaşacağımı söyleyen bir maili yöneticilere gönderdim.

    10- kızılay kan hizmetleri'nde üst düzey bir yönetici ile görüştüm. derdimi anlatamadım. anlatamadıkça sinirlendim.

    11-daha sonra yaptığımız görüşmeyi gözden geçirip yöneticiden özür dileyip kızılay'da gördüğüm sorunları anlattım ve rehberin bir an önce güncellenmesi gerektiğini söyleyen bir mail attım.

    12- eylül 2016'da açtığım şikayet formuna anlamsız bir cevap geldi. normalde 1 haftada kapatılması gereken meş 2 yıl aradan sonra kapatılmıştı. bu cevaba yapılması gerekenleri anlattığım bir mail daha yazdım. ardından 5 ağustos'ta aldığınız kararların bilimsel dayanağını görmek istiyorum şeklinde mail attım cevap alamadım.

    13- ardından 17 ağustos'ta blöf olarak attığım maile kızılay tarafından resmi olarak skandal bir cevap verildi. bu resmi cevapta olanların duyulması halinde tarafıma dava açılacağı söyleniyordu.

    14- 18 ağustos'ta gönderilen yazıya ne kadar sinirlensem de güzelce bir kez daha kanıtlarımla cevap verip amacımın daha iyi bir rehber hazırlanması olduğunu bir kez daha anlattım. daha iyi hazırlanmış bir rehberin hiç kimsenin zararına olmayacağını belki de yirminci kez söyledim.

    15- ardından doktorların hepsine anket ve test soruları gönderdim. doktorlara gönderdiğim mail'de yöneticilerin istifasını talep ettim.

    16- medikal koordinatör tarafından arandım. komisyon kuralım düzeltelim cümlesini sonunda duydum. fakat 2 saat geçtikten sonra iptal olduğunu öğrendim. doktorların test ve anket sonuçlarını yayınladım.

    17- personeli kışkırttığımdan dolayı tazminatlı olarak iş sözleşmemin feshi nedeniyle son savunmamı yazdım.

    18- türk kızılayı çalışanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğum iddia edilerek tazminatsız olarak iş sözleşmemin fesih edildiğini tebliğ ettim.

    19- 15:35'de tebliğ ettiğim yazıdan yarım saat sonra rehberin revizyon haberini mail üzerinden aldım. bu rehber öyle ya da böyle bir şekilde düzeltilecek diyerek verdiğim sözü tuttum.

    20- yüzüm ak, başım dik, onurlu bir şekilde hakkımı helal etmeyerek kurumdan ayrıldım.

    21- aradan geçen süreye rağmen kan bağışcısı seçim kriterleriyle ilgili herhangi bir düzeltilme yapılmadığını öğrendim. işe dönüş davamı kazandım ve bu yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesi amacıyla yardımınızı dileniyorum.

    okuyan, paylaşan, destek olan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. emile zola’nın dediği gibi “gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramaz”

    #haketmiyoruz

  • bebekliklerinden bu yana hayatlarına dair tüm detayları neredeyse bildiğim iki çocuğumla alakalı düşündüğüm şeyleri belki de ilk defa dile getirmeme vesile olacak sanırım bu başlık...

    büyük oğlum hep kolay algılayan, henüz küçücükken bile sayısal zekasıyla beni kendisine hayran bırakan bir çocuktu. zeki olduğunun farkında olmanın verdiği öz güvenden midir bilmiyorum, çalışmayı hiç sevmedi. 18 yıllık hayatında birçok şeye heveslenip hiçbirinde sebat edemedi. basketi tam güzel bi noktaya getirmişken bıraktı, gitara heves etti iki ders sonra ''elektro olsa sıkılmazdım'' demeye çoktan başlamıştı. ee bass gitar da deneyip gitar faslını “müzik yeteneği olmadığı” noktasına varmak suretiyle kapattı. ilköğretimde güzel bir ingilizce eğitimi almış olmasına rağmen, hiç öyle bir eğitim almamış çocuktan çok farklı bir noktaya maalesef ulaşamadı, sadece sınavlarda kendisine yetecek kadarıyla yetindi. bilgisayar oyunları ve ps'dan arta kalan zamanlarında çalışarak prestijli bir devlet lisesini kazandı ve bu sene yine aynı şekilde çalışarak üniversite sınavına girecek, muhtemelen yine beni şaşırtacak bir sınav sonucu alacaktır ama bir şey hep eksik ve o eksikliğin sebebi, '' ben onu zaten hallederim'' diye düşünerek her şeyi mütemadiyen ötelemesinden kaynaklanıyor.

    abisiyle aralarında bir yaş bulunan küçük oğlumun çok geç konuşması, ''acaba'' demelere başlamama sebep olan ilk şeydi. okula başladığındaysa abisinde hiç rastlamadığım şeylerle karşılaştım. çok zor algılıyordu, ''işte şimdi oldu'' diyebilmek için, bir şeyi tekrar tekrar anlatmam gerekiyordu ama neyse ki ben pes etsem bile o asla pes etmiyor, tam anlamıyla öğrendiğini düşünmeden o sayfayı asla kapatmıyordu. 1. ve 2. sınıfta bir de böbreklerinde yaşadığı bir problemin nüksetmesinden kaynaklı yoğun kortizon tedavisi de eklenince ağır aksak ilerleyen bir öğrencilik hayatı geçirdi. ama bu süreçte de abisiyle birlikte basketbol antrenmanlarına hiç aksatmaksızın devam etti. bebekliğinden beri yoğun kortizona maruz kalmış olmasından dolayı aldığı aşırı kilolardan dolayı, bulunduğu grubun hayli gerisinde olup zaman zaman alay konusu da olmasına rağmen, bu alanda kendisine oranla oldukça yetenekli olan abisi,''ben artık gitmeyeceğim'' dese de o hep devam etti antrenmanlara. yıllar geçtikçe okuldaki derslerde başarısı hızlı bir ivme gösterdi. her geçen gün daha iyi bir noktaya geldi. tabii tüm bu anlattığım sürece şimdi keyifle ara ara açıp okuduğumuz günlüğünü, iki eli kanda da olsa yazdıran ve yine her gün bir kitap okuyup, okuduğu kitabın özetini çıkarmasını isteyen ilkokul öğretmeninin katkısı da yadsınamaz. yine aynı öğretmenin yönlendirmeleriyle çok yetenekli görünmese de resim ve keman konusunda da güzel şeyler başardı. ingilizcesini, okulda öğrendiğine sürekli bir şeyler katarak çok ilerletip, kendi yaşıtlarının türkçe konuşmakta zorlanacağı birçok konuya dair ingilizce tartışmalara katıldı. tüm bunları yaparken hep çok çalıştı ve hep en iyisi olmayı hedef seçti kendine. hiçbir diyetisyen yardımı almadan çocukluğu boyunca aldığı tüm kilolardan kendi iradesiyle henüz 13 yaşında bir çocukken kurtuldu. kendi doktorunun dahi, ''ilaçlarını düzenli kullanmıyor mu yoksa?'' diye sormasına sebep olacak kadar dikkatli geçirdi bundan sonraki tedavi süreçlerini, ilaçlardan kaynaklı yan etkilerin neredeyse hiçbirini gözlemlemeden tamamladık.

    biri çok zeki diğeri çok çalışan iki çocuğumla ilgili öngörüm şu; çok zeki olduğunu düşündüğüm kendisinin de buna inancı tam olan oğlum, hayatında karşısına çıkan olumsuzluklarda çok çabuk pes edecek ya da farklı bir alana yönlenecek. çok çalışan, çalışmasa başaramayacağını bilen oğlum ise, çalışarak her tuttuğunu koparacak ve yanında duran kimseye ihtiyaç duymadan ayakları üzerinde duracak.

    edit: bu başlık çocuklarıma dair paylaşmadığım şeyleri paylaşmış olmam dışında da bir ilk yaşattı bana; 40 yaşında baba oldum.[https://seyler.eksisozluk.com/…k-yaptigi-tespitleri