ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yerli otomobilin prototipinin kamuflajlı görüntüsü
-
kamuflajin ne icin oldugu sizi de dusundurebilir.
(bkz: cadillac bls)
•••••••••••••••••••••••••••••••
edit: yav uğraşmayayım demiştim ama "bok atmayın" "gelin destekleyelim" diyenleri görünce dayanamadım.
bu yerli! otomobilimiz.
bu ise cadillac bls.
bu muazzam yerli otomobilin içi.
bu da cadillac bls'nin içi.
şimdi hayırlı olsun...
kamuflaj şart tabii..
bonus: yerli aracı erkenden almak isteyenler var ise kamuflajsız halini satıyorlar. bu kıyağımı da unutmayın köftehorlar.
hayvan saldırısına uğramış yazarlar veritabanı
-
taksici bagaj için fazla para isteyince vermemiş dayak yemiştim.
atatürk'ün nutuk dışında eserinin olmadığı iddiası
üç saat bira içmezsen ölmezsin
-
mal beyani.
maç izlemezlerse de ölmezler, izlemesinler o zaman.
şöyle basit bir konuda dahi yaşam tarzına müdahale tespiti yapmak zor degil yahu.
paranın uşağı olmak insanı ne derin çukurlara gömüyor!
gurme kılıklı yiyicilerden gına gelmesi
-
debe editi : bazı entrylerde görünce aklıma geldi, atladığım bir şey olmuş. bu yemekler için şehir ve hatta ülke dışından dahi geliyorlarmış. (!) bırak ülke, şehir ve ilçeyi, bir öte mahalleden bile gelinmez.
peşin edit : şimdi bazı arkadaşlar "bu insanlar zaten kendilerine gurme demiyor ya da gurme olmak gibi bir iddiaları yok." diyebilir ama videolarının başından sonuna kadar olan her anına bakarsanız "gurme gibi davranmaya çalıştıklarını" görebilirsiniz.
margarin, eritme tost peyniri ve tavuk sucuğundan yapılan tosta şifa(!), salça ve ayçiçeği yağından yapılan karışıma özel sos, tavuk döner, akciğer kavurma ya da şişe takılan her kıymaya* olağan üstü methiyeler dizip her seferinde "böylesi yok!" diyen bu insanlardan size de gına gelmedi mi? (liste uzadıkça uzayabilir, uzatmıyorum.) gurmesi (!) bir dert; yapanı&satıcısı bir dert. şaklabanlık ve soytarılıkların havada uçtuğu, zerre gerçeklik, samimiyet ve farkındalık içermeyen bu insanlar ve videolarından size de bıkkınlık gelmedi mi? adamlar her an ve her platformda karşınıza çıkıyor, her yeri öyle bir sarıp sarmalamışlar ki, hiçbir şekilde kaçışınız yok.
şimdi dikkat ederseniz bu videoların genelinde iki tema işleniyor. salaş mekan ve acımamız ve acındırmamız istenilen insanlar. salaş demek, "kirli, isli&paslı, hurda, leş, derme çatma, el arabası " vs. demek değil, şatafat ve gösterişten uzak demektir. ayrıca emek sömürüsü altında acımamız istenilen bazı insanların vergi vermedikleri ve sağlığımızla oynadıkları gerçeğini hiç dile getirmiyorum. bu insanlar ve mekanlar konusunda gerekli tedbirleri almayan bakanlıklar ve belediyeleri zaten allah'a havale ettik.
şimdi gelelim bu insanların yaptığı en büyük tahribata. ne mi? elbette, çok çok uzun dönemler dünyanın sayılı mutfaklarından olan türk mutfağını getirdikleri nokta ve küresel olarak kaybettiğimiz imaj kaybı. artık dünya insanı türk mutfağı deyince bu insanları ve videolarını görüyor. sonra da "şurada burada böyle araştırmalar yapılmış, türk mutfağı bilmem kaçıncı sırada çıkmış, bu nasıl olur!" vs. gibi cümlelerle kendimizi aldatmaya çalışıyoruz. aslında her şeyin apaçık bir şekilde ne olduğunu hepimiz biliyoruz ama kendimize konduramıyoruz.
velhasıl, durum böyle. son olarak malum şeytan üçgenimizi de buraya koymadan olmaz değil mi?
(bkz: fahiş zam + gramaj düşürme + kalite bozma)
son söz : ulan bir şeyi de beğenmeyin be! birine de çıkıp kötü deyin. derler mi? demezler. *
ak-saray'ın e harfi şeklinde olması
-
yıkılıp tekrar ağaçlandırıldığında ne harfi olduğu fark etmeyecektir.
yeni başbakanın meymune isimli kızının olması
-
arap hayranlığındandır. bu yaşıma kadar hiç duymadığım bir isim. çocuğuna mary jane ismini koymak kadar özenti bir seçimdir.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"kapı kolu çok tatlı ya, böyle odadan çıkarken kazağımı tutmalar falan..."
kadınların beyni satranç oynamaya uygun değil
-
ingiliz satranç ustası nigel short'un cinsiyetçi söylemi.
yalnız londra’daki casual satranç kulübünün işletmeciliğini yapan amanda ross, nigel'e iyi ayar vermiş:
“kadınlar eski satranç şampiyonu judit polgar, klasik oyunlarda nigel short’u beş kez yenip, üç kez mağlup olmuştu. beş kez de berabere kalmışlardı. polgar o karşılaşmalara erkek beynini getirmiş olmalı. umarım o günlerde nigel otomobilini park etmeye çalışırken kaza yapmamıştır”
haber linki
debeci geldi: manyak mısınız la? gazete haberinden debe mi olur? cinsiyet ayrımcıları sizi.**
queen
-
konser verdiğinde resmi tatil olan tek rock grubu. show must go onnnn!!!
gecekondu
-
osmanlı imparatorluğu'ndaki geçmişi tımar sisteminin bozulması, toprak mülkiyetinde devlet otoritesinin zayıflaması ve büyük toprakların, şahısların mülkiyetinde toplanmasıyla birlikte ortaya çıkan "köylü-ağa, köylü-bey" atışmalarına uzanmaktadır. bu gelişmeler kırsal kesimdeki nüfusun şehirlere akın etmesine, şehir nüfuslarının 16.yüzyılda %100 artmasına ve yeni gelen nüfusun şehrin içine kadar gecekondular inşa etmesine sebep olmuştu. öyle ki o dönem yayınlanan fermanlarda devlet toprağından kaçak inşaat yapımı, baraka yapımı gibi durumların yasaklanması yer almaktaydı.
türkiye cumhuriyeti'ndeki kökeni ise 1950li yıllara uzanmaktadır. türkiye, demokrat parti iktidarıyla birlikte ithalatın serbestleştirilip arttırıldığı ve tarıma dayalı bir büyüme dönemine girmiştir. 1948'de 1750 adet olan ülkedeki traktör sayısı, 1960'ta 40.000'e yükselmiş, yani tarımda makineleşme dönemi ortaya çıkmıştır. ancak bu makineleşme beraberinde kırsal kesimde işsizlik ve şehirlere göçü tetiklemiştir. işte türkiye'de gecekondulaşmanın temelleri bu noktada atılmaktadır.
27 mayıs ihtilali ve beraberinde gelen "planlı ekonomi" yılları türkiye'de 1962'den 80'li yıllara kadar ithal ikameci sanayileşmeye dayalı ekonomi politiğini hayata sokmuştur. yani kısaca tanımlarsak; dışarıdan ithal ettiğin ürünü artık etme, içeriden temin et politikası. bu ekonomi politiği o dönem ülke için büyük umuttu. temelleri menderes'in son dönemlerinde tıkanma sebebiyle zorunlu olarak atılmıştı. darbeden sonra ise kurumsal anlamda, iç talebi karşılamaya yönelik, korumacı ve kökleri 1930'lu yıllarda atılan devlet destekli sanayi mirasıyla bütünleşen bir ekonomik gelişim planı oluşturuldu.
işte bu iç talebe yönelik sanayi girişimi için adı üstünde bir "iç talep" gerekliydi. bunun için de en ideal kesim kentlere göç eden ve edecek olan kırsal kesimdi. kırsaldan gelen bu kesim önce kurulan fabrikalarda istihdam edilmeye başlandı. ardından artan gelirleriyle birlikte "tüketim" ekonomisine katkıda bulunup paranın şehirlerde dönmesine katkı sağladılar. ayrıca bu insanlar aynı zamanda köylerdeki topraklarını satmamış kişilerdi. bu da gelir durumlarının görece daha iyi olmasına veya en azından kendilerine şehirlerde teklif edilen işlerde fiyatlar açısından pazarlık yapabilmelerine olanak sağlıyordu. bu sayede o dönem ücretlerde de artış söz konusu olmuştu. gelir durumu artan, çalışan ve tüketen bu kesim, 50'li yıllarda oluşturdukları gecekondularda iyileştirme, kat çıkma gibi eklentiler yaptılar.
60'lı ve 70'li yıllarda çok partili sistemin getirdiği popülist söylemler ve oy kaygısı hükümetleri bu gecekondulara tapular verme yani bu yapıları kalıcı hale getirme politikalarına sürükledi. örneğin 1966'da 775 sayılı yasa ile gecekondunun varlığı resmen kabul edilmiş, kentte yerleşebilmesine yönelik resmi imkanlar ve kurallar getirilmiş olup 1950’lerde derme çatma, tek çatıdan oluşan ve altyapısı bulunmayan bu gecekondular kanun ve aflarla hem altyapısına kavuşmuş hem de meşruiyet kazanarak rant kazanma aracına dönüşmüştü. böylece gecekondu sahipleri ise her açıdan devletle pazarlık yapabilme kuvvetine erişmişti. çünkü sistemin can damarı devlet dairelerindeki nispeten daha eğitimli ve kültürlü memur/bürokrat kesim değil sanayide çalışan bu kişilerle gurbetçilerden gelen dövizlerdi (bu başka girdinin konusu).
özetle türkiye cumhuriyeti'nde sanayileşmiş büyük kentler, 50li yılların ikinci yarısından itibaren başlayan gecekondulaşma sürecini 60'lı ve 70'li yıllarda o dönem kalıcı halde benimsemek zorunda kalmışlardır. zamanla genişleyen kent sınırlarıyla birlikte bu yapılar şehir içlerinde kalmış hatta apartmanlaşmalar başlamıştır. bu da zaten pek de başarılı olmadığımız şehir planlama ve kentleşme serüvenimizin acı bir tecrübesi olarak tarihe yazılmıştır.
türkiye'nin yine bu yıllarda kendisine benzer diğer ükelere nazaran işçi ücretleri, sosyal güvenlik sistemi ve güvenceler açısından daha iyi seviyelerde olması da direkt olarak ithal ikameci ekonomi politiği ve 61 anayasasının getirdiği düzenlemelerle ilişkilidir. bu da bizlere sosyal devlet anlayışı ve sendikal hakların türkiye tarihinde gecekondulaşma ile yaşadığı ilginç paralelliği göstermektedir.
edit: anayasa 61 olarak düzeltildi.
trendyol
-
piyasa değeri 8000 lira olan bir yazıcıyı burada 5300 liraya satan bir satıcı gördüm. siparişi geçtim. teslim tarihi 1 ay sonra yazıyor. dedim bunda bir iş var. birkaç hafta geçti, hareket yok. trendyol müşteri hizmetlerine yazdım. "mutlaka ürününüz gelecek, şu anda hazırlanma aşamasında, gelmezse bize yazın" gibi copy-paste cümleler gönderen bir temsilci ile yazıştım. 1 ay oldu hala yazıcı gelmiyor. tekrar yazdım. ne dese beğenirsin: "satıcının trendyol ile ilişkisi bitmiş, biz iptal edelim siparişinizi". aramasam iptal de etmeyecekler. bir satıcının sözleşmesi fesh olursa açık siparişler niye otomatik olarak kapatılmaz? bana sorarsanız tam bir rezalet ama diğerlerinin yanında ufak kalıyor, o yüzden gündeme getirmeye gerek yok. trendyol 1 ay paramı tuttu. olay bundan ibarettir.
bir şantiyede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
- şantiyeyi keçi sürüsünün basması
- işçilerden birinin elinde bıçakla keçilerden birini yakalayıp " keseyim mi şefim? şurda bi ateş yakar çeviririz. " diye bir öneride bulunması ve bu konuda oldukça ciddi olması ( çok açtı galiba )
- keçilerin çobanının atıyla bi hışım çıkıp gelmesi
- çobanın zenci olması, işçinin korkup keçiyi salması
gibi bir dizi egzantrik olaylardır...