hesabın var mı? giriş yap

  • hiç bir duş jelinin yerini tutamayacağı dikdörtgenler prizması. ne gucci'ler ne armani'ler tükettim de bitmekte olan banyo sabununun verdiği temizlik hissiyatını alamadım. o böyle köpürdükçe, eridikçe, tükendikçe püri pak oluyorum..
    bir banyo sabununun yaşam serüveni ise şu şekilde seyreder;
    -dörtlü paketten ayrılış
    -ilk banyo/üzerindeki baskı logonun erimesi
    -erime
    -erime
    -erime
    -ortadan çok inceldiği için life sürterken ortadan kırılıp katlanma, kareye dönüşme
    -erime
    -life sürtemeyecek kadar küçülünce sabunlukta duran daha evvel küçülmüş başka bir sabunla birleştirme
    -erime
    -son moleküllerin lifin içerisinde kayboluşu
    -ve sonsuzluk

    çok yaşa banyo sabunu.

  • uzaya çıktığı vakit bir ses duymuş. uzunhava gibi. yıllar sonra yaptığı bir yalta gezisinde sala verildiğini duyunca: "aha uzayda duyduğum ses buydu" demiştir.

    sonra da "ule uzayda hava yok, hava olmadığı için de ses dalgaları yayılmaz, bir seda duyulmaz, yoksa ben zurna mıyım" diye iç geçirmiş ve müslüman olmamıştır.

    yine havası olmayan, olmadığı için ses dalgaları yayılamayan biricik uydumuz ay'da ezan sesi duyması mümkün olmayan, duyamayınca da müslüman olamayan bir diğer kişi ise neil armstrong'tur.

    (bkz: karanlıkta ablan sandım)

  • dilimize, çokkültürlülük ya da çokkültürcülük olarak çevrilen multiculturalizm, temelde çok kültürlülüğü benimseyen, savunan, teşvik eden bir politik akımın adıdır.

    kanımca, çok kültürlülüğün bir zenginlik olabilmesi, o ülkenin kendi şartlarına ve kendi gerçeklerine bağlı bir durumdur. bu yönden türk ulusu neredeyse tüm unsurlarıyla kaynaşık bir ulustur. ancak, italya, ingiltere, almanya gibi ülkelerin aksine ulus devlet olma sürecini tam anlamıyla tamamlamamıştır.

    batı medeniyetinin bize lütufta bulunarak yakıştırdığı kültür mozaikliğini ve bunun ne paha biçilemez bir zenginlik olduğunu gene “batı”ya bakarak anlayabiliriz. bugün ispanya, ülkesinin en zengin bölgesinde, devlet içindeki devlet konumundaki baskları kendisi için bir “zenginlik” olarak mı görüyor? aynı şekilde fransa için korsikalılar, paha biçilemez bir mozaik mi? fransa 1991 yılında “fransa halkının bir unsuru olan korsika halkı” ifadesini iptal ederken, mozaikten mi sıkılmıştı? anayasasının 2. maddesini, 1992’de “fransızca cumhuriyetin anadilidir” diye değiştirirken o mükemmel mozaiği bozduğunun farkında değil miydi, merak içerisindeyim.

    belçika, fransa, lüksemburg gibi ülkeler, azınlık hakları çevre sözleşmesini imzalamayarak neler kaçırdıklarının farkında değiller, almanya; topraklarındaki alman vatandaşı türkleri azınlık olarak değil de “göçmen işçi” olarak tanırken, “zenginlik” istemediğini mi belirtiyor? hayret. hollandanın etnik nüfusun, genel nüfusun %10’una yaklaşması karşısında, ilk hamlesi, etnik dil öğrenimine devlet desteğinin tamamen kaldırılması ve hollanda vatandaşlığına geçişin neredeyse imkansızlaştırılması oluyor madem; bu kültür mozaiği denen zenginlik, avrupa’da para mı etmiyor? ab üyesi yunanistan, ülkesindeki makedonları, arnavutları, türkleri gerçekten de bir zenginlik olarak algılıyor ama sanırım fazla zenginlikte gözü olmadığından olsa gerek, kendilerine pek nefes alma izni vermiyor.

    sonuç olarak, çok kültürlülüğün, “ulusal” imha silahı mı, zenginlik mi olduğunu, o ülkenin kendine özgü şartları iyice değerlendirildikten sonra karara bağlanması gerekiyor. kaldı ki bir ülkenin etnik mozaik olarak tanımlanabilmesi için, etnik nüfusun genel nüfusun %35’ini oluşturabilmesi önşart. türkiye’de bu oran, emik bakışla %15’i bile bulmuyor. kanımca devlet, bu gerçeği görerek, etniklik politikasını bunun üzerine kurmalı, çok sevgili müttefiklerimizin pipilerinin keyfine göre değil.

    ( menşe )

  • - abi sen kız mısın? niye küpe takıyorsun?
    + çok ayıp, ben kızım... şimdi o kadar çirkin miyim yani?
    - ee... şey... ama sakalın da var
    + hastalığım var o tüyler ondan. çok kırdın beni ufaklık
    - abla çok özür dilerim ya böhüüeee

  • düşünün tüm ülke sizden nefret ediyor. ama ülkedeki tek adam, reis sizi seviyor ve sayıyor. sırf bu sebeple size hiçbir şey olmuyor ama insanlar canından oluyor. işte niye akp’nin oyları düşmüyor diye merak ediyorsunuz ya? reis’in iyi tarafında olmak bu kadar karlı bir iş. sizin ufak çıkarlarınızın insanların canından daha değerli olduğu bir düzen, bencil ve cahil insanlar için cennettir.

  • bi kaç gün önceki bir bölümünde büyükbabasının anlattığı hikaye ile hitap ettiği yaş aralığının sanılanın aksine oldukça geniş olduğunu kanıtlamıştır, hikayeyi anlatayım da tam olsun:

    ben kendi yolumda yürürken bir gün çok güzel bir kızla karşılaştım, ve ona bundan sonra yola birlikte devam etmeyi teklif ettim ve birlikte yürümeye başladık, yol arkadaşım ve ben hiç bir zaman yolun dümdüz olmayacağını biliyorduk, ve karşılaştığımız çukur ve tümseklerde hep birbirimize destek olduk, bir süre sonra yolumuzda bir kız çocuğu eşlik etti bize, kendi yol arkadaşını bulup onunla yürümeye başlayana dek
    sonra bir gün yol arkadaşım topallamaya başladı, ayakkabısına bir çakıl taşı girmişti, hepimiz onun ayakkabısındaki taşı çıkarmak için çok uğraştık ama bi türlü olmadı taş artık yürümesine engel olunca bir elma ağacının dibinde dinlenmeye başladı ve bana onu orda bırakmamı ve yoluma devam etmemi söyledi, başka seçeneğim olmadığı için onu orda bırakmayı kabul etmek zorunda kaldım ve yoluma benim de ayağıma bir taş girinceye kadar devam ediyorum, yol arkadaşımın yokluğunu ve desteğini o kadar çok hissediyorumki, keşke birlikte yürüdüğümüz zamanlarda ona varlığının önemini anlatsaydım diyorum

    sekiz yaşında ve aşıksanız hayat ne kadar güzel di mi?

  • kisinin kaygisini, endiselerini kontrol edemesi. en kucuk seylerin, onemsiz insanlarin tum gunu, tum haftayi, tum hayati mahvedecek guce ulasmasi. olaylar arasinda olmayan ya da cok ince olan baglari gorup, gereksiz zincir reaksiyonlari ile ruhu, akli, bedeni mahvetmek. kisinin hayatin uzerine tonlarca agirliginda bir filin oturmasi..