hesabın var mı? giriş yap

  • yuh! "2015 hangi ara bitti lan?" diye tepki verdiğim çekiliş.

    edit: 100 ekşi sözlük yazarı diyorlar, 400 verin bu iş huzur içinde çözülsün.

  • olayi izlerken sasirmadim hic, sayet abd'de paraniz yoksa siz bir hicsiniz. insanlar sadece ama sadece cikarlari icin sizinle iyi iliski kurarlar. kitaplarinda networking'di suydu buydu hep bu asilanir.

    baltimore'a ilk adimimi attigimi hatirliyorum. otobuse binmistim, diyalog su sekildeydi.

    - merhaba.
    + suraya koy, 5 dolar.
    - peki.
    + nerede ineceksin.
    - otelim su...
    + hayir hayir hayir hayir, hangi durak?
    - er...
    + nereye gittigin beni hic ama hic ilgilendirmiyor, son durak mi?
    - evet.

    son duraga geldigimde ise taksiyi aramistim. etraf zaten tekin degil, adres vericem ama tam adresi bilmiyorum herif konussa telefonda "10 katini vericem" diyecem. yandaki landmark'i soylesem herif hemen bulacak, otobus duragi da, bayagi belirgin bir yer.

    + merhaba, su duraga bir taksi istiyordum.
    - tam adres?
    + hemen su...
    - tam adresi bulunca ara. *cit*

    tekrar ararim.

    - hangi adres?
    + sehrin girisi, heme yaninda su var..
    - tam adres, nerede?
    + hemen su bi....*cit* diiiiiiiiiiiiit.

    sonra otelinize gelirsiniz ve resepsiyonda sizi yuzlerinde kocaman bir gulumseme ile karsilarlar. cunku siz musterisiniz, ve resepsyonistin job description'u belli.

    tehlikeli bir yerde olmaniza ragmen kimse size 2 dakika bile sabretmez, dedim ya olseniz donup bakmazlar bile. filmlerde insanlara yansitilanlardan cok farklidir yani. komunuz su bu tabii ki yardimseverdir, cikar iliskisiydi suydu buydu nedenlerden dolayi. ha turkiye'de olmuyor mu derseniz? oluyor tabii, fakat bes parasiz bir sekilde bir otobuse yabanci olarak binseniz sofor, olmadi tum otobus ahalisi bir sekilde yardimci olur, hatta evinize bile birakirlar sizi. kolektif toplumlari cok elestiriyoruz, fakat bu arti ozelligini de belirtmekte fayda var.

    amerika'nin tadini cikarmak istiyorsaniz cebninizin deriiiiiin oldugundan emin olmalisiniz once, paraniz varsa bireyciligin butun nimetlerinden faydalanirsiniz. yoksa en aci, keskin tarafi sizin kalbinizden giriverir. yolda arabaniz bozulursa, yardim bekleyeceginiz kisi sokaktan gecen yardimsever vatandaslar degil kesinlikle ama kesinlikle roadside assistance olmali.

    mcdonald's musteri hizmetlerini arayip calisanlari kovdurmaya calismak bir halta yaramaz bu yuzden. bu olayin gectigi restorandan 2 mil otedeki mcdonalds'da da ayni sey olurdu, 20 mil otedekinde de, 200 mil otedekinde de, 2000 mil otedekinde de. bir adam cikip "hop, noluyor lan?" dese sasirirdim esas. cam bolmeler ardindan konusan gorevliler, her gun televizyonlarda saatlerce donen ev guvenligi su guvenligi bu guvenligi reklamlari, insanin icini karartan "ilacimizi almazsaniz oleceksiniz" reklamlari, cocuklarin en ufak bir toz tanesinden olebileceginin asilanmasi, "germ" yuzunden temas bile kuramayan insanlar...new york'ta sokakta olen bir evsizin yanindan 8-9 saat boyunca hic birsey yokmus gibi gecip giden insanlarin, 911'i bile aramayan insanlarin videosunu hatirlayan tek ben olmamaliyim.

  • bir kaç saat önce cnbcede yarım yamalak(sonu ve başını izleyemedim) izlediğim film. filmin sonunu izleyememiş olmam son anlarda babamın odaya girip aynen söyle bir muhabbet açmış olması:

    [filmin sonuna geldiğimizi düşünüyorum, 3 adamında bir odada yıkıntılar arasında otururken yağmur yağdığı sahne]
    baba - oğlum bu ne? vampir filmimi yine?
    ben - hayır baba
    [baba yabancı dilde söylenenleri duymuştur]
    baba - alman filmi herhalde savaş filmimi
    ben - hayır baba rus filmi
    [yağmur yağmaya başlar]
    baba - kominist filmi yani? belli baksana yağmur bariz yapay
    ben - bilmiorum baba! hem ne alakası var, izliyorum bi sn ya!
    [yağmur durur]
    baba - işte kominist filmi belli hemen bitti suları ancak bu kadar yetmiştir
    (bkz: nası yani)

  • "asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır: bir
    hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa
    bağlanır. hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan
    içine tatlı bir yiyecek konur. bu yarık sadece maymunun elini
    açıkken sokacağı büyüklüktedir. yumruk yaptığında elini dışarı
    çıkaramaz. maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için
    elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması
    olanaksızdır. sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz.
    avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. aslında bu
    maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. onu sadece, kendi
    bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. yapması gereken tek şey, elini
    açıp yiyeceği bırakmaktır."

  • flörtlerin ilişkiye dönüşmesini istememektir.

    birbirimizi yemeyelim. bugüne kadar flört ettiğim kimseyle işi ciddi bir ilişkiye taşıyacak enerjiyi kendimde görmedim. muhtemelen sizin için de aynısı geçerli. yoksa bu konuda bir çaba gösterirdiniz. çabanın sonucunda ya flört ilişkiye dönüşürdü ya da flört tamamen biterdi. ama ilişkiye dönüşemeyen bir flört olmazdı.

  • edit: mesaj kutuma üşüşen dişiler! düşük profilli sevgililerinize trip atar üslupta mesaj atmazsanız makbule geçer. düzgünce fikrinizi belirtirseniz cevap yazabilirim belki.

    kadınları tavlamak için yazıyorsunuz ya hani iyi eğitim + iyi iş + iyi maaş vb bir dahakine şunu deneyin

    3 gasp + 6 torbacılık + 2 adam yaralama tüm kızlar düşecektir (tüm demeyelim aklı başında, kendine değer veren, akıllı birçok kadın da var haksızlık olmasın)

  • yav he he. ne güzel de tespit yapıyorsunuz. muhalifler mi antep'de, urfa'da, konya'da suriyeli dövüyor? senin kalelerin bunlar. artistlik yapıp, algı operasyonu kasmayın. git seçmenine sor bakalım, ne düşünüyor bu suriyeli işgalciler için?

  • bir askeri hakim (şimdi avukat) ankara-erzurum otobüsüne biner.sivil giyimlidir.yanına,yaşlı tipik erzurumlu sakallı biri biner. yol uzundur (16 saat) otobüs hareket eder. yaşlı adam :
    -uğurlar ola bey
    -size de
    -erzurum'a mı ?
    -evet
    -iş yapıyorsun ?
    burada bir parantez açmak gerek ( askeri hakim ,deneyimlerinden bu soruya hakim dese ,arazi davası vs.soracağını,kendisinin sırf askeri suçlara bakması sebebiyle bilemiyeceğini,bu yüzden "bilmiyorum" da diyemiyeceğini ,başka bir iş söylese o işle ilgili soru soracağını vs.bildiği için,muhatabın bir daha soru sormamasını kesin temin için)
    - ben gavatım (kavat)
    -.....?

    yaşlı adam sırtını döner ve erzuruma kadar konuşmaz.

  • evet...
    1000 odalı sarayda oturuyorum...
    ismini bile bilmediğim meyveleri yemeden duramıyorum...

    bilin bakalım ben kimim.

  • sanıyorum sıkça düşülen bir yanılgı yurtdışında gezmeye gidildiğinde hissedilenle yurt dışına yaşamaya gidildiğinde hissedilenenin aynı şey olacağı beklentisi. karışık kurdum cümleyi, şunu demeye çalışıyorum, "yurtdışı gezmesi eğlenceli = yurtdışında yaşamak eğlenceli" değil.

    yurtdışına çıktığımda nefes aldım, türkiye'ye ait olmadığımı hissettim vs gibi şeyler duyuyorum bazen insanlardan, buraya da yazılıyor. belki kimisi için doğrudur. ama şunu unutmayın, yurtdışına geçici süre gitmekle kalıcı olarak gitmek arasında çok büyük fark var.

    geçici olduğunu bildiğin her şey keyifli. garsonluk da keyifli, çiftlikte çalışmak da keyifli, soğukta kanalizasyonsuz çadırda kalmak bile keyifli, çünkü yeni deneyim. "ben danimarkada 5 ay inek sağdım hacı, kırda bayırda, kendimi buldum" diyen kişi o 5 ay, geri döneceğini bilmenin keyfiyle yaşıyor. 5 ay sonra döner yine mesleği neyse o alanda bi iş bulur, olmadı tükkanın başına geçer.

    yurtdışında yaşamak böyle bir şey değil. yurtdışında yaşamak yine ev-iş-kira-fatura-aidat-maaş-gelir-gider zincirine başka bir ülkede girmek demek. gezmeye gittiğinizde sadece gittiğiniz yerin güzelliğinden değil, sıradan gündelik hayatınızdan uzaklaştığınız için de yurtdışı fikri hoşunuza gidiyor hepinizin. yurtdışında yaşamak demek ise aynı sıradan gündelik hayatı başka ülkede yaşamak demek. işe git eve gel, akşam ne pişirelim mevzusunun başka dilde olması demek.

    türkiye çok kötü bir dönemden geçiyor, daha da kötüye mi gider, bir yerde patlak verir irinini akıtır mı ne olur bilemiyorum. ama türkiye'nin mevcut durumunu hepiniz biliyorsunuz, tek tek şusu kötü busu kötü diye yazmayayım.

    ama bütün kötülükleriyle birlikte türkiye kötü bir ülke olmak zorunda değil. yaşanamaz olmak zorunda değil. devran döner, bugünler geçmiş olur. türkiye'de doğan insanın türk kültürü yine baki kalır. dolayısıyla da yurtdışına yaşamaya gittiğinde hissedeceğin özlem ve tam da ait olmama duygusu hep yanında olur.

    bak ait olamamak o kadar tuhaf bir duygu ki. anlatılmaz yaşanır. senin için en sıradan, en doğal en normal olan şeyler var ya, birden etrafında hiç kimse bunları duymamış görmemiş olacak. sen yeni ülkeye alışmaya başladıkça bazı konularda kafan ikiye bölünecek. biri o paragrafın başında bahsettiğim şeyi normal bulan kafan, diğeri de "oha o garip şeymiş hakkaten be" diyen kafan olacak. daha önceden çok deli saçması diyeceğin şeyleri çok mantıklı bulduğun anla aynı an içerisinde deli saçması olduğunu da düşüneceksin. algın, değer yargıların, hayata bakışın filan bir anlamda çeşitlilik ve zenginlik kazanırken, bir yandan da bulamaç olacak.

    yurtdışında yaşamak iyidir ya da kötüdür demiyorum ama en azından pek farkedilmeyen, üstünde düşünülmeyen yanlarını söylemek istedim sadece.

    bir uykusuz, leman, penguen alıp yabancı bir arkadaşınıza karikatürleri anlatmaya çalışın. bir deneyin bunu. politik karikatürleri filan da değil, mesela şunu. adem'le havva'yı da bilirler nasılsa.

    mesele üç kelimeyi yabancı dile çevirmekte değil. özellikle de mizahtan örnek verdim çünkü çok düz ve net konular dışında iletişim kurmanın zorluğunu en güzel mizah alanında görüyor insan. o karikatürü çevirebilmek için aynı sosyo kültürel geçmişi paylaşmak, aynı tipleri bilmek, aynı adetleri, gelenekleri tanımak gerekiyor. yoksa "peel it" diye çevirmenin hiç bir esprisi yok. hayatınız hep şu karikatürün "peel it" diye çevrilmiş versiyonu gibi olacak. altında derinliğin var, kültürünü paylaşan kişi için çok açık ve net, ama kimse seni anlamıyor olacak. sen de aynı şekilde karşındakini derinlemesine anlamakta zorlanacaksın. nüanstan, detaydan, derinlikten yoksun iletişim kurabileceksin anca.

    insanlar o yüzden yurtdışında memleketlisini kucaklıyor. o tam tanımlanamaz bir otomatik dostluk o yüzden oluşuyor yurtdışında karşılaşılan bir türkle.

    yurtdışında yaşayan bir türk olarak ben şunu söylemek istiyorum o yüzden yazdım bu kadar lafı; yaşadığım ülkede mutluyum. daha önce yurtdışına çıktığımda hissettiğim o heyecan, o mutluluk çoktandır yok, çünkü benim de burada aynen türkiye'de olduğu gibi bir monoton rutinim var. çünkü burada "geziyor" değilim, yaşıyorum. siz de "yaşıyor" olacaksınız. ama güvendeyim, türkiye'de beni korkutan, geren, huzursuz eden bir çok konudan uzağım.

    yine de türkiye'de mi yaşamak isterdin burada mı deseler, türkiye'yi temizleyip türkiye'de yaşamayı tercih ederim. temizlemeye, iyileştirmeye gücüm yetmeyeceği için, ve bunun benim hayatım süresi içerisinde gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm için gittim türkiye'den ama türkiye biraz daha güvenli, biraz daha eli yüzü düzgün olsa anında türkiye'yi tercih ederim.

    türkiye bok gibi, şöyle kötü, böyle dayanılmaz diye konuşan insan çok duyuyorum. hayır abi, türkiye o kadar da bok gibi değil. tamam en şahane ülke değil ama türkiye'de doğan büyüyen insan için en şahane ülke. bazı yönleri kötü diye her şeysiyle kötülenmeyi de hak etmiyor.

    gezmeye değil de bi yaşamaya çıkın yurtdışına, bir geri gelemeyin bir türlü, o zaman çok daha iyi anlayacaksınız ne demek istediğimi. istediğin kadar iyi konuş gittiğin yerin dilini, istediğin kadar girişken ol, uyumlu ol, hızlı asimile ol, yeni fikirlere ve deneyimlere açık ol, ülkenden ayrı yaşamak bambaşka bir duygu. aslında ne kadar çok şeyi önemsiz sandığını, ama ne kadar önemli olduğunu fark ediyor insan.