hesabın var mı? giriş yap

  • birini öldürebilmek için, öldüreceğin kişinin yaşıyor olması gerekir.

    birine itibar suikastı yapabilmek için, ilgili kişinin itibarlı olması.

  • korku, şüphe ve güvensizlik, insanların bütün hayatını şekillendiren, insanı her türlü akıl dışı komplo teorilerine sürükleyen, yeri geldiğinde koruyan, yeri geldiğinde icatlar bulduran, hayatının akışını da değiştiren ve yeri geldiğinde dış dünyadan soyutlaştıran olgulardır.
    ilişkilerde de bu hislerin tesir etkisi, genelde duyguları daha fazla ve yoğun olan kişiyedir. eğer kişinin geçmişinde içinden çıkılması zor deneyimler ve tecrübeler var ise, bu etki katlanarak büyür. tabi karşınızdaki kişinin yani partnerinizin negatif biri olması durumunda da bu hisleri yaşayacağınız için, bu sizin geçmişinizin arızalı olduğu anlamına da gelmez. bu konuları birbirinden ayrı tutmak gerekir.
    zira;
    ''kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce, çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun !..'' demiş, william gibson.

    bir ilişkide de şüphe ve korku içerisinde iseniz, bu illaki sizin; duygusal yoksunluk şemanızda veya diğer şemalarda giderilmesi gereken arızalarınız olduğu anlamına gelmez. sadece yanlış bir kişiye denk gelmiş olabileceğinizi de bilin...

    kaybetme korkusu, ya hiç bir şey başaramayan ya da sürekli kazanmak isteyen bir insanın yaşadığı negatif olumsuzluktur. bu da kaybetme sendromuna sebep olur.
    esasen, hiç kaybetmemiş bir insanın, gerçekten kazanmanın ne olduğunu da bilemesi de zordur. kazanmayı sadece bir metaya dönüştürmek, onun dışındaki seçenekleri görmezden gelmek, anlamamak aslına bakılırsa kazanmak değildir. böyle durumlarda eline bir şey geçmeyen kişi genelde yıkılır, çünkü kaybetmeyi sonsuzluk sanır, halbuki kaybetmek başlangıçtır. buradaki sorun da aslında bakış açısıdır. günlük hayattaki hırslarınızı ve ihtiraslarınızı ilişkinize yorarsanız, kaybetme korkusunu orada da yaşarsınız.

    korku, şüphe ve güvensizlik hislerini yoğun olarak barındırmak, aynı şuna benzer;
    sizi, demir parmaklı bir pencerenin arkasından dünya’yı izlemeye sevk eden,
    ama aynı zamanda sizi o parmaklıklar arkasında da koruyan bir histir. buna rağmen sizi ürkütücü ve içerisinden çıkılamayacak paronayalara sevk eder.
    parmaklıklar arkasında izlediğiniz ama yaşayamadığınız bir dünyanın tercihiniz olması, sizi ne kadar mutlu edecekse, bu hisler ile yaşamakta sizi o kadar mutlu edecektir!
    demir parmaklıklar sizi bugüne kadar ne kadar koruduysa, bundan sonrada sizi ancak o kadar koruyabilecektir. güvensizlik ve şüphe sizi sadece hapseder.

    bu hisler, bir şeylerden uzaklaşarak korunma içgüdüsü olabilir ama bünyeyi korkulan duygulara karşı da en zayıf hale getiren duygulardır. bu hislere ne kadar kucak açarsanız, o kadar katlanarak büyür. bu korunma içgüdüsü, sevgiden ürperen, ondan uzaklaşmak için yerli yersiz bahaneler arayan kişilere dönüştürür bizi.

    bu hisler, ikili ilişkilerde ve günlük hayatta genelde aşağıdaki tanımlara sebep olmaktadır

    mutsuz olma hissi/korkusu
    olayların dışında kalma hissi/korkusu
    birini kaybetme korkusu
    sevgiliden ayrılma korkusu
    sevgilinin sizden ayrılma korkusu
    aldatılma korkusu
    kontrol edilme korkusu
    tehlikede olma korkusu
    başaramama korkusu vs…………. şeklinde uzar gider.

    tüm korkularımızın arkasında güvensizlik ve şüphecilik yatar. bu hisler esasen aileden gelen ve zamanla bu duygulara sahip çıkılması ile katlanarak büyüyen bir olumsuzluktur.
    herhangi bir olumsuzluk anında gösterilen genel refleks eğilimi ise direk olarak savunmaya geçmektir. çünkü böylece kaybetmek yerine uzaklaşma psikolojisi ile sağlam bir pozisyon aldığımızı düşünürüz! kontrolü sağlamak, bize güven verir sanırız.

    bunları yaparken aslında güçlü kalmak ve kendimizi daha güvende hissetmek isteriz. genel olarak algılanan ve yaşanılan hisler;

    güvenmek zayıflıktır
    şüphe sonuca vardırır
    sevmek zayıflıktır
    kaybetmek zayıflıktır
    kendini bırakmak zayıflıktır
    peşinden gitmek zayıflıktır
    derdini anlatmak zayıflıktır
    hislerini paylaşmak zayıflıktır diyerek;

    sevgini gizlersin
    kaybetmemek için, sahiplenmezsin
    kendini bırakmamak için sürekli olumsuz bahaneler bulursun
    peşinden gitmek yerine, köşende nefretle sebepler ararsın
    hislerini paylaşmaktan ve yaşamaktan bile korkarsın...

    çünkü, bahane bulmak ve onların arkasına sığınmak daha kolaydır. bünye zaten olumsuzluk ile yaşadığı için kendini orada daha huzurlu bile sandığımız olur!

    tüm bunları kontrolü elde tutmak için yaparız. halbuki bazı şeyler kontrollü yaşanmaz. karda ve buzda kontrollü yürümek size sadece tedbir aldırır ve küçük küçük adımlar ile hareket etmenizi sağlar, bu düşmeyeceğiniz anlamına gelmez. halbuki, karda ve buzda en çok zevki ve eğlenceyi kontrolsüzce kayarak yaşarız. bir tarafınızın kırılacak olsa bile bu riski almaya değeceğini bilirsiniz. güvensizlik ve şüphe; hem heyecanı öldürür, hem de ilişkilerdeki motivasyonu düşürür.

    kaybetme korkusu, insanın içine öfke, nefret ve kazanma hırsı ile çeşitli yanlışlar yaptırma seçeneklerini de ekler. kişi hayatın hiç bir noktasını ayırt edemez hale gelir. ne günlük hayatta, ne de özel hayatında bir ayırım yapamaz.
    kişi kaybedeceğini düşünmeye başladığı an, partnerine karşı elini güçlendirecek, içinde ki savunma mekanizmasını harekete geçirecek sebepler aramaya başlar. bunları bulduğunda yapacağı şey, genelde kontrolü ele aldığını düşünerek negatif yönde karar vermek olur. yani ilişkiyi bitirip gitmek isteyen kişi olduğunu düşünmek ona yine bir kazanma hissi yaşatır! ama asıl sebep kaybetme korkusudur. bunu destekleyen faktörler de güvensizlik ve şüpheciliktir.

    ilişkilerde kaybetme korkusu, güvensizlik ve şüphecilik aşağıdaki 4 durumda ön plana çıkar.

    aldatılma korkusu
    sevgiliyi kaybetme korkusu
    sevgilinin sebepsizce ayrılma korkusu
    kontrol sağlayarak ayrılma korkusu

    aldatılma korkusu genel itibari ile güvensizlik ile alakalıdır. geçmişten gelen deneyimler ve ebeveynlerin kişiye yeterince özgüven aşılamamasından kaynaklıdır. bunu yaşayan kişiler en sağlıklı ilişkileri bile berbat etmek için elinden geleni yapar.

    sevgiliyi kaybetme korkusu bu 4 seçenekten en makul olanıdır. tam olarak sevgili ile alakası yoktur. insan, bir olayda kontrol sahibi değilse genel olarak bir huzursuzluk ve endişe halinde olur. yukarıda da saydık, temel bir yönelim haline gelen bu fikri sevgiliye yorduğunuzda, içinden çıkamayacağınız bir dehşet durumu yaşıyorsunuz. ama size sadece bilinmez duygular ile bağlı olan bir kişiyi kaybetme korkusu normaldir. hatta bu ilişki içinde insana bir motivasyonda sağlar. ama bu hislere güvensizlik ve şüphe eşlik ederse anormalleşir. buradaki güvensizlik ve şüphe, ilişkinin gidişatı ile ortaya çıkar veya çıkmaz. alt yapısı ilişkilerdeki dinamiklerdir.

    sebepsizce ayrılma korkusu özgüven eksikliğini işaret eder. süreli olarak bazı şeyleri yanlış ve eksik yaptığınızı/yapıldığını düşünmenize sebep olan bir bilinç altı pozisyonudur. yani korkuyu tetikleyen faktörler aslında diğer kişilik özelliklerinizin oluşurken yarattığı tahribattan ileri gelmektedir. bunda da sürekli olarak güvensizlik ve şüphecilik vardır. ama bu sonradan başlayan bir güvensizlik ve şüphecilik değildir, kişinin ikili ilişkilere başlaması ile ortaya çıkar. yaşanılan hisleri kendine fazla görme, öz güven eksikliği ortaya bu duyguları çıkarır. sürekli olarak karşı tarafın gideceği kurgusu üzerine yoğunlaşır. kendisini unutur ve varsa yoksa karşı taraf vardır ve bir gün biri gidecek ise, o da karşı taraftır!
    bir nevi (bkz: eziklik psikolojisi) olarak baş gösterir. karşı tarafa, aşırı değer verme veya fazla değer gördüyse, değersizleştirme noktasına kadar da gidebilir.

    kontrol sağlayarak ayrılma korkusu kazanmak üzerine kurduğunuz bir inşaatın temelsizce çökmeden önceki halini koruyabileceğinizi düşündüren ve en yanlış seçenektir. yaşama ihtimaliniz olan mutluluğu, kazanma içgüdüsü ile kendi elleriniz ile yıkmak anlamına da gelir. bir panik, kriz ve yanlış anlaşılma halinde hızlıca karar vermenize neden olur. aşırı derecede güvensizlik içerir. yapılan ve söylenen her şeyin size kasıt yapıldığını düşünmenize sebep olur.
    kendince başa çıkılmayacak bir durumu engelleme çabasıdır. kontrolsüz kaybetme korkusundan başka bir şey değildir. korkularınız yüzünden, size değer veren insanları da görmenize engeldir. her an tetikte beklemenize sebep olur. negatif düşünceler bu noktada başlar. buradaki korkunun sebebi ise kontrolsüzlüğe olan tahammülsüzlüktür ve bu seçenekte güvensizlik ve şüphe ilişkiden bağımsız kişinin geçmişinden gelir. genelde aileden gelen bir güvensizlik temeline dayanır.

    güvensizlik ile ilgili bir psikolog tarafından yazılmış basit ve anlaşılır bir makaleyi de buraya ekleyelim, göz gezdirebilirsiniz.
    güvensizlik problemi

    yaşanılan bu üçlü kombinasyon hiç bir ilişkide mutlu olmanıza izin vermez. sürekli olarak kendinize negatif sebepler bularak uzaklaşma eğiliminde olmanıza yada yine aynı senaryoda kendinizi üzmenize neden olur.
    sürekli olarak, paronaya, endişe, huzursuzluk ve kaygı bozuklukları ile yaşamınızı sürdürmek zorunda değilsiniz. güvensizlik tüm bunları besler ve sizi koruduğunu sandığınız bu temel nitelikler, aslında sizin yaşamınıza engel olur ve sizi zayıflatır.

    deneyimlerimizin bize yaşattığı haz ve olumsuzlukları iyi ve kötü olarak adlandırmak yerine, tüm deneyimleri hayatın bir parçası olarak ele almak, insanın ilerlemesine ve gelişim sürecine büyük bir katkı sunacaktır.

    özünde bizim yok saydığımız her şey aslında şuan nasıl davrandığımızın kanıtıdır. yani tüm davranışlarımız aslında bizim yok saydığımız, inkar ettiğimiz elementlerden oluşur. biz bunun farkında olmasak bile, çevremizdeki insanlar bizi tarif ederken, bizim yok saydığımız davranış ve duyguları belirterek tarif edecektir.
    yani bizi biz eden şey korkularımız ve şuan ki davranışlarımızdır. farkında olmadan kazanmak yerine kaybettiğimizi de göz ardı etmemek lazım.

    birilerine güvenmek ve şüphe duymamak elbet yeri geldiğinde bize çok şey kaybettirebilir, ama aşırı derecede güvensizlik ve şüphe kesinlikle kaybettirir.

  • bir gün sapanca'dan dönmekteyiz, otobanda gidiyoruz, benim çişim gelmiş, altıma etmek üzereyim; 10 saniyede bir "baba bir yerde dur, baba bir yerde dur" diye kafasını gagalarken, babam yol kenarında durdu. fakat durduğu yer bir tepenin yamacı ve tepede evler var..

    p- baba!! durduğun yere bak evler var yukarıda, burada nasıl yaparım.

    b- oğlum nerden görecekler, taa nerde evler; zaten görecekleri kadar büyükse çıkar da görsünler...

  • 1923'de bir öğretmen maaşı 24 cumhuriyet altını ederken,
    2017'de bir öğretmen maaşı 3 cumhuriyet altını ediyor.

    başka bir şey söyleme gereği duymuyorum.

    2021 editi: şu sıralar öğretmen maaşı 1 buçuk cumhuriyet altını ediyor. hedef 2023. 1 çeyrek altına kadar yolu var.

  • ogrettigi dersi uygulamali bizzat yerinde yasayan vatandas. sansina sikayetci olan cikmamis. olsa direk meydanda kellesini alirlardi.

  • tüm erkek kullanıcıların birleşip, ortak hareket ederek

    profiline kendi fotoğrafını koymayan,

    bio’suna;

    insta: xcaagladagdelennn,
    buraya bakamıyorum ıg: bbuseeliacikk_35,
    420,
    4.20,
    adam gibi adam lazım,
    1.78,
    sıradan değil farklı,
    foto sornayın, kafalar uyuşursa ilerde bakarız,
    only good vibes,
    biyni bışkı bi tırıfındı ılınlır yızmısın,
    sıçmı sıpın mıhıbbit idiciklir sılı kıydırsın,
    merhaba, selam, naber yazacaklar solaa,

    tarzı şeyler yazanları, ne kadar güzel olurlarsa olsunlar kesinlikle sağa kaydırmazlarsa, yaklaşık 1 sene içinde toparlanıp kullanılabilir hâle gelebilecek uygulama.

  • babam öleli henüz 20 gün olmuştu.
    babam öldüğünde hastanede yoğun bakımda yatan anneme bu durumu söylemedik.
    cenazeden bir hafta sonra annemi taburcu ettiler çünkü yapacak bir şeyleri kalmamıştı.
    annem evde bir hastane yatağında solunum cihazıyla yatıyor
    ben, kardeşlerim ve bakıcısı hep çevresindeyiz.
    bir gün ablamı çağırdı yanına büyük bir telaşla ve dedi ki
    "yarın perşembe yumurtacı gelecek, yumurta alın ondan
    mutfakta cüzdanım var ve içinde 20 tl para..."

    oysa yarın çarşambaydı.
    kimse bu siparişi dikkate almadı tabi, çünkü daha önemli kaygılarımız vardı.
    artık günleri de karıştırıyor, bilinci gidiyor yavaş yavaş dedik.
    "tamam sen merak etme" deyip annemi geçiştirdik.
    sonra bu mevzu unutuldu haliyle...

    bundan dört gün sonra bir cumartesi sabahı annemi de kaybettik.
    annemin ölümü üzerinden iki ay geçmişti evdeki eşya, mobilya,
    anne babama ait kıyafetleri birilerine vermek için toplamaya başladık.
    işte o gün mutfaktaki bir çekmecede anneme ait
    eski, siyah, annem kadar yorgun görünen o küçük el çantasını gördüm.
    elim istemsizce çantaya gitti. küçük çıtçıtını açıp açmamakta tereddüt ettim
    ama sonra açtım.
    içi boştu, sonra çantanın içindeki küçük ceplere soktum parmaklarımı.
    elime bir şey değdi. çıkarıp baktım. 4'e katlanmış bir 20 tl...
    gözlerimden yaşlar boşandı.
    annem 3 aya yakın hastane, yoğun bakım hastalığıyla uğraşıyordu
    ve o cüzdandan uzaktı ama içindeki o 20 lirayı hatırlıyordu.

    o cüzdan ve arasından çıkmış 20 tl artık benim evimde.
    onu yakında çerçeveletip evimin mutena bir köşesine asacağım.
    66 yıllık bir evlilikten sonra 24 gün arayla ve
    babamın ölümünden haberi olmadan ölen annem gideli bugün tam 4 ay oluyor.
    ve bu benim annesiz ilk anneler günüm.

  • bi klavyeye 10 binlerce lira verecek olan müşteriyi 100 metre öteden tanıyacak olan mağazanın, boş zamanında dükkana gelip kafa şişiren cebi delik boş beleş müşteriyi kovalaması olayıdır, çok ta şaapma başgan