hesabın var mı? giriş yap

  • eve gidince ne yapacaksınız diye soruyorum ben. %90 cevap yatacağız oluyor. siz giderseniz bende yatacağım diyorum. anlayıp, kalkıyorlar. samimi iseniz bu taktik sorunsuz çalışacaktır.

  • attila ilhan'ın hangi sol kitabında idi sanırsam, şöyle bir olay vardı:

    fransız sosyalist partisi lideri jean jaures, metro beklemektedir. biraz ötesinde de işçiler. metro geldiğinde, işçiler haliyle 3. mevkiye yol alır, jean jaures 1. mevkiye. bunu gören işçiler "oldu mu yoldaş. biz seni de buraya, aramıza, 3. mevkiye beklerdik" derler. jean jaures'in cevabı müthiştir: "bizim kavgamız, ben de 3. mevkide yolculuk edeyim diye değil, sen de burada, 1. mevkide seyahat edesin diyedir yoldaş. bunu sakın unutma!"

    olayla ilgisine gelince..tekel işçilerinin ne kadar maaş aldığını bilmiyorum. çok da ilgilenmiyorum zaten aldıkları maaş miktarıyla. olay tekel işçilerinin aldığı maaş değil çünkü. ancak illaki maaş söz konusu yapılacaksa, tekel işçisi çok maaş alıyordu diyene kadar, biz neden az maaş alıyoruz denmeli bence. bizim kavgamız herkes az maaş alsın diye değil, herkes daha çok kazansın, daha insanca yaşasın, kazanılmış hakları gasp edilmesin diyedir.

    bu da sakın unutulmasın.

  • tepkilere alışmış artık şaşırmayan insanlardır. çünkü bizim ülkemiz böyledir. bir şeyi doğru yapıyorsan hakarete mahkumsun. kitap okursun otobüste kitap okuyan artist tip derler. konuşmana, oturuşuna, davranışına dikkat edersin (ki bu sadece karşıdakine değil kendine de saygıdandır.) kasıntı derler. kibar olursan aptalsındır mesela. kurallara uyarsan korkak. olması gereken budur çünkü. bu kadar insan haklı da bir biz mi haksızız?

  • hakkında çok pratik ve bir o kadar da gizli pişirme tarifine sahip olduğum et türü. gizli bir tarikat gibi sakladım bu sırrı şimdiye kadar ancak artık sizlere de aktarmaya hazırım, malum bu sır benimle yok olup gitmemeli.*

    eminim bu yöntemi yani sırrımı pek çok ünlü ünsüz şef bile bilmiyordur, bu tarihten sonra sağda solda çeşitli lokantalarda bu tarifle pişirilmiş bonfile yerseniz işte o an beni hatırlayın sevgili müritlerim.

    öncelikle uyarmalıyım bu tarifle pişirilen bonfilenin iki tehlikesi var birisi ortalık yağ olacak ve evin hanımları sizi ilk etapta çok pis azarlayacaklar ama o eti yedikten sonra hepsi unutulacak, söz. ikinci olarak eti yerken parmakları da yeme tehlikesi var bu da ekstra kalori demek aman dikkat.*

    tamam çok uzatmıyorum tarife geçiyorum:

    öncelikle ve kesinlikle bonfile alın. bonfile diye size başka et kakalamasınlar. bonfilenin nasıl bir et olduğuna internetten bakın iyice ezberleyin, öyle markete vs. gidip güvenmeyin. adam gibi kasaptan alın hatta samimiyetiniz varsa danadan bizzat o anda çıkarttırın eti. sonuçta ciddi para vereceksiniz adam seve seve çıkartır eti size. tabi iki dilim alayım derseniz dövüp sövebilir o eti çıkarttırdığınıza göre maalesef hepsini alacaksınız iki üç kilo gelebilir uyarmadı demeyin. bu da 200 tl den az olmaz günümüz şartlarına göre düşünürsek.

    etin rengi çok önemli canlı parlak kırmızımsı pembemsi tertemiz löp bir et olacak ve kalından inceye doğru kuyruk gibi bütün bir parça olacak. gereksiz yerleri itina ile temizlenecek ve 1,5 ila 2 cm kalınlığında dilimlenecek. dilimlendiğinde o pembemsi etin içerisinde beyaz yağ izleri olacak bunlar ete lezzet veren kısımlar ne çok ne az olmalı. eti çok fazla ve şiddetle dövemyip hatta mümkünse sadece elle biraz ezerek düzeltebilir kasap, aman canını çıkarır gibi girişmesin canım ete.

    zaten bu aşamada daha o lokum kıvamındaki eti çiğ çiğ yemek isteyeceksiniz. evet etimizi aldık bir servet ödedik ve şimdi bu altın değerinde eti güzelce pişirip yaptığımız tüm bu masrafın zevkini çıkarma kısmına yaklaştık. en riskli bölüm burası. eti güzel pişiremezsek para, dolayısıyla o caanım et çöp demektir. önceki entry'lere baktım başka tarifler de var ve hepsi de gerçekten güzel tarifler ama pratik değil zahmetli ve uzun süren işler. bizim o kadar bekleyecek sabrımız yok unutmayın az önce o eti çiğ çiğ bile yemeyi düşündük.

    işte şimdi sırrımı paylaşacağım esas ana geldik, yani olay pişirme kısmında gizli. (tabi etin iyi olduğunu varsayarak)

    sevgili bonfile tarikatı müritlerim yanmaz yapışmaz tava, çelik tava vs fark etmez iyi kalite bir pişirici buluyoruz, geniş olsun yapacağınız et dilimi sayısının rahatça sığacağı kadar geniş olsun tıkış tıkış olmasın etler içerisinde.

    tavayı ocağa koyduk ve içerisine et dilimlerinin yüksekliğinin (dilimleri 1,5-2 cm kalınlığında kestirmiştik yani yağ da tavanın içinde max 1 cm derinliğinde olabilir) yarısına yakınına kadar yağ koyacağız, etler yağın içinde kaybolmamalı az yağda pişecekler. ek olarak kullanacağımız yağ ayçiçeği ya da mısır özü yağı gibi yüksek ateşe dayanan bir yağ olmalı.

    ateşi en üst seviyeye getirip yağı iyice kızdırıyoruz etleri atmadan önce. bu önemli yağ çok kızgın olmalı. yağın yeterince kızdığını anlamak için ufak parça (serçe parmağın tırnağı kadar ufak bir parça) eti tavaya attığınızda etin etrafında baloncuklar çıkarak fokurduyor ve yüzüyorsa yağ yeterince kızmıştır demek.

    evet yağ kızdı sırada başka bir çok önemli an var etlerin pişme süresi. dilimlerin kalınlığına göre biraz fark etse de bonfile bence yani benim damak zevkime göre dışı nar gibi kızarmış kahverengimsi içi ise az pişmiş pembemsi olmalıdır. bonfileyi benim sevdiğim gibi yemek isterseniz yani dışı pişmiş içi pembemsi olsanız derseniz, deneyerek ve zaman tutarak yaptığım çalışmalara göre ortalama olarak size bir zaman dilimi vereceğim pişme süresi ile ilgili olarak. zamanı telefon vs. gibi bir alet ile kronometre tutarak ölçebilirsiniz. her saniye çok önemli süre uzarsa içi de dışı gibi pişiyor zira.

    benim bulduğum zamanlar ortalama olarak şöyle : 1,5 cm kalınlığında dilimler için etin bir tarafını 75-80 saniye diğer tarafını da aynı şekilde 75-80 saniye pişirip alıyorum ve hazır oluyor. 2 cm kalınlığında dilimlerde ise 90-95 saniye pişiriyorum her iki tarafını da. ne kadar pratik ve kısa sürede olduğunu görüyorsunuz değil mi, eti kasaptan aldınız ve hop 2-3 dakika içerisinde yemek hazır.

    yağda pişmesine rağmen etlerin çok hafif olduğunu ve hiç yağlı olmadığını görüp şaşıracaksınız.

    süre tutarken etrafa yağ sıçrıyor telefonu ve ellerinizi uzak tutun, uzun bir maşa elinizde olsun bir taraf piştiğinde (güzel parlak kahverengimsi bir renk olacak pişince) hemen diğer taraflarını çevirip pişirin ve işlem bitince tavada bırakmayın. etleri aynı anda koyun aynı anda alın ki yağ soğumasın ya da biri az diğeri çok pişmesin bonfilelerin.

    bitirmeden önce pratik bir bilgi de etraf çok batmasın yağ sıçramasın diye sağa sola gazete kağıdı serebilirsiniz (tavanın etrafına koyup da yangın çıkartmayın sakın yerlere koyun sadece).

    son olarak afiyet olsun beğeneceğinizi umuyorum diyerek huzurunuzdan ayrılıyorum.

  • elazığ'da yaşıyorum. dışarıda kalan, korkan, bir ihtiyacı olan varsa veya bir yakını olan varsa bir mesaj uzağınızdayız.

    arkadaşlar şunu düzelteyim, ben ve kardeşim fiziksel engelliyiz. bu nedenle gidip yardımcı olma imkanımız yok. ama misafir edebiliriz. bu nedenle yazdım.

  • yün lifleri pürüzsüz değildir. ıslandığında bitişik liflerdekilerle kenetlenen, onları bir cırt cırt gibi birbirine çeken ve büzülmelerine neden olan mikroskobik pullara sahiptirler. görsel bu yüzden yünlü kazağınız yıkandıktan sonra çeker. saç kremi kullanıp çekiştirerek düzeleceğini iddia edenler olsa da bu sürecin geri dönüşü mümkün değildir.

    peki yünlerin bu yapısına rağmen ıslanan koyunlar neden çekmez?*

    bunun sebebi koyunların derilerindeki lanolin adlı maddedir. bu madde yünleri yağlar ve ıslandıklarında birbirlerine karışmasını önler. bu sayede koyunların kürkleri ıslandığında da güzel ve dolgun kalır ve koyununuz çekmez...

    kaynak: science focus

  • evimizde gürcü bir yatılı yardımcımız var. oğlumla iyi anlaşıyorlar. çünkü çok konuşkan, enerjik ve eğlenceli bir kadın. aynı zamanda oğluma normal bir çocuğa nasıl davranılırsa öyle davranıyor. en çok bu yanını seviyorum.

    tam dört çocuğu var. en küçükler ikiz ve dokuz yaşındalar. en son bir yaşındalarmış anneleri buraya geldiğinde. babaları başka bir kadınla gidince bizimki mecburen buraya gelmiş. çocuklar hiç tanımamışlar yani ne anneyi ne babayı. diğer ikisi daha büyük ve her akşam annelerini arıyor ama ikizler konuşmak istemiyorlar. bazen konusu geçiyor. o anlarda neşeli kadın gidiyor yerine kırgın ve kızgın bir kadın geliyor. maaşının çoğunu onlara gönderiyor, iyi eğitim alsınlar iyi yesinler diye gurbette çalışıyor ama bunu o küçük çocuğun anlayamamasına da çok içerliyor.

    normalde her akşam oğlumu ben uyuturum. günün en güzel anlarını da o zaman yaşarım. az önce önemli bir telefon geldi ve biraz uzun konuşmam gerekti. saate dikkat etmedim. görüşmem bitip odaya gittiğimde oğlumun uyumak için yatağa girdiğini ablamızın da gürcüce bir ninni söylediğini duydum. kapı eşiğinde durup izledim biraz. sözleri anlayamıyordum ama çok dokunaklı söylüyordu. sesi de güzelmiş meğer bilmiyordum.

    yıllar önce şimdi adını unuttuğum bir fransız filmi izlemiştim. sabahın kör karanlığında mülteci genç bir kadın beşikteki bebeğini öpüp evden çıkıyor ve çalıştığı eve geliyordu. orada da kendi çocuğu yaşlarında bir bebek vardı. bir beşiğin başında kendi dilinde ninni söyleyerek uyutuyordu baktığı çocuğu.
    hayatın -en çok da acıklı olan- filmlere ne kadar benzediğini gördüm bu akşam.
    dünyanın neresine gidersen git içindeki özlemin ana dilinde bir şarkıyla giderilmeye çalışıldığını, seni görmek istemeyen kendi çocuklarını düşünürken bir başkasının çocuğunun saçlarını okşayacak kadar güçlü olunabildiğini gördüm. ya da belki mecburi bir kabullenişi.

  • kimse yüzde 80 faiz verin demedi ki böyle bir açıklama yapılıyor. enflasyonun ilk yükseldiği zamanlar reel faiz oranını azıcık yukarı artırmak bile bu enflasyon sarmalına girmemizi engellerdi. ülkede %20 faiz varken bir anda doları yükseltip faizleri indirirseniz o enflasyon size bir yıl içinde tuik masalına göre %80 olarak geri döner. seçim zamanı koltuk kapmak için de realiteden uzak açıklamalar duymak insanı çileden çıkarıyor.

  • pril, fairy gibi elde bulaşık yıkama deterjanlarının reklamlarında sıkça gördüğümüz kadın tipidir. 45 metrekare mutfağı olan evin var ama hala elde yıkamada yapışmış yağ lekeleri çıkmıyor diye ağlıyorsun. gerizekalı önce git bi bulaşık makinesi al, yıl olmuş 2013, saray gibi evde oturuyorsun ama bulaşık makinesi almaya kafan basmıyor. dağ gibi bulaşığı soğuk suda yıkayıp bi de yağ lekelerinin çıkmasını, tabağın ışıldamasını bekliyorsun.

    arkadaşım benim mutfak zorlasan zorlasan 8-9 metrekare ama 10 yıldır makine kullanıyorum, senin mutfağın benim evin yarısı kadar ama hala pril, fairy derdindesin. kendine sövdürmeye bu kadar çok merakın varsa eyvallah, yoksa git bi makine al. epi topu 300-500 lira bir şey anasını satayım.

    ayrıca pril bir lafım da sana, belli ki hedef kitlen makinesi olmayan yoksul kesim, o halde ona uygun reklamlar yap. 1 göz odada kalan insanlara 250 metrekare evde yaşayan insanlar üzerinden pazarlama yapma. kadının oturduğu evin aidatı 4 makine parası ediyor ama elde bulaşık yıkıyor, biraz daha dikkat lütfen.