hesabın var mı? giriş yap

  • 90'lı yıllarda sokakta oyun oynarken acıktığında annenin hazırladığı domates, peynir, yağ, salça kombinasyonu.

  • şeytanı görsem "bu nasıl makyaj git yüzünü yıka" diyecek inançta (inançsızlıkta) bir insanım. ama bu anadolu/türk geleneğinin folklorik öğeleri olan canavar, cin, dev gibi varlıkların hayata kattığı renkleri inkar edeceğim anlamına gelmiyor elbette. zaten hepsi pagan kökenli (şeytan dahil, ki en eskisi) bu canavarların günlük hayatın gerçeklerinin halk edebiyatındaki tezahürü olduğunu anlamamak için ya çok batıl inançlı ya da bilgisiz olmak gerekiyor. copy-paste yapmak istemiyorum, ki sözlükte de, nette de var, belli başlı müstesna canavarlarımız şunlar:

    alkarısı: tabii ki doğum sonrası depresyonlu kadını simgeliyor. saç baş dağınık, gözler kıpkırmızı, göğüsler sarkık, (tipik uykusuzluk-bakımsızlık-süt verme, lohusalığın üç atlısı, ki her yeni annenin çekmişliği var) çocuk ciğeri yiyor, (depresyondaki kadının çocuğuna zarar verme olasılığı), erkekten korkuyor. (çocuk bakımı ve lohusalığın ağırlığından çıldırılsa bile üst otoriteyi tanıma, akli melekeleri koruma zorunluluğu) bu gibi güzelliklerle karakterize edilen alkarısı, bildiğin "aklını başına al kadın" uyarısı niteliğinde bir canavar. doğurup efendice ruha şifa, göğüslere süt veren şerbetinizi için, büyüklere itaat edin, yoksa alkarısı gelir ya da siz ona dönüşürsünüz.

    karakoncolos: günümüzde en tanınan canavar olmalı bence, karakış zamanı bakımsız dişle, saç sakala karışmış, pasaklı geziyor, tarakla insan yaralıyormuş:) lan arkadaş şuna da inanılır mı? soru sorduğunda cevabın içinde " kara" kelimesi geçmezse oracıkta yan basıyormuşsunuz. bana devlet üniversitesinin herhangi bir bölümünde ailesinden ayrı ve parasız okuyup saçını sakalını kesememiş, gece yarısı ağlayarak dolaptan çıkmış kütle halindeki salçasız bulgur pilavını yemeye çalışan sakallı ve pis bir öğrenciyi anımsattı, inanmıyorsanız az ucuz birahane gezin, onlarca karakoncolos görebilirsiniz. burası isveç olsa sarıkoncolos olacaktı, malum genetik vaziyetler...

    hırtık: elazığ kökenli gakgoş bir cinimizdir. bence en ürperticisi bu, sevdiğiniz ya da tanıdığınız insanın suretine girip sizi kandırıyor, dere, çay kenarında hümmüğünüze çökerek öldürüveriyor. hırtık dedektörü de ateş: baktınız konuştuğunuz kişi kardeşiniz değil hırtık, ateş yakıyorsunuz, tutuşuyorsa hırtıktır, tüyleri alev almıştır.

    hınkır munkur: acayip çirkin, insanı boğup öldüren şerefsiz bir yaratıktır, üzerine çiş yaparak (valla) kaçırabilirsiniz, altınıza ettiğinizden alıp atıverin üstüne.

    demirkıynak: son derece pis kokulu, sudan korkan bir varlık, bence toplu taşım araçlarındaki çoğu insan demirkıynaktır. demir tırnakları var, freddy kruger'ımsı tatlar da taşıyor bu bakımdan. karşı karşıya gelinirse koşarak kaçmak, olabildiğince az nefes alarak kokuya maruz kalmamak olası çözümler gibi duruyor. mesela bugün ben yemekhanede bir tanesinin arkasındaydım. allah etmeye, pek fena. eskilerden hijyen takıntılı olanlarının pis insanları kırmadan temizliğe davet etmek için kullandıkları bir sembol olduğu çok açık.

    tepegöz: sadece anadolu değil, yunan mitolojisinde de görülen bir yaratıktır. adı üstünde tek gözlü olan bu yaratık kuralsız, insana saygısız ve açgözlüdür. insan etiyle beslenir, yaşadığı yer kemikle inşa edilmiştir. annesi bir çobandan isteği dışında hamile kalan bir peridir, "piç" olarak yaftalanan ve dışlanan birinin ötekeleştirilmesi ve o kişinin zararlı olacağı paranoyasının rasyonalize edilmesi çok belirgindir tepegöz mitinde. zavallı. bu arada tepegöz beowulf' daki canavar grendel ile çok büyük benzerlik taşır, ilk okuduğumuzda çok şaşırmıştım. aynı toplumdan tecrit ve nefret objesi olma durumu.

    ahubaba: siz onu daha çok gulyabani olarak bilirsiniz, gündüzlerini karanlık bir mezarda geçirip geceleri ortaya çıkan tüylerle kaplı bir canavardır, dağlarda ve çöllerde geceleri icraatte bulunur, avcılarla da uğraşır, yol kesen eşkıya korkusunun ortaya çıkmasında etkili olduğunu düşünüyorum. bir miktar vampir tadı da vermiyor değil gündüzü karanlık bir delikte geçirme iddiasına bakarsak.

    ecinni: bildiğiniz cin, azerbaycan, anadolu, özbek, karakalpak, kırgız ve kazak halklarınca inanılan doğaüstü yaratıklardır, geceleri küllüğe işemek falan gibi gereksiz aktivitelerde bulunursanız çarparlar, eskilerin röntgencileri ve dışarıda tuvalet ihtiyacını giderenleri yıldırmak için uydurduklarını düşünüyorum. ha unutmadan ayakları tersinedir, bu tersine ayak fikrinin varlığın hem fiziki hem ruhani olarak ters ve sapkın oluşuna dikkat çekmek için ortaya atıldığını düşünüyorum.

    çarşamba karısı: feminazi damarımı kabartan bir canavar: güya uğradığı evlerde iş bitmezmiş, çarşamba hiç bir işe başlanmaması gerekiyormuş yoksa bu uğursuz varlık bozarmış her işi, kim bilir hangi cadı kaynana gelininin hangi beğenmediği ve uzun süren işine kıl olup hınçla başlattı bu söylenceyi, ha bir de tabii ki çok çirkin ve çocuk da kaçırıyormuş. (torunları uzak tutan gelin?)

    germakoçi: dağ adamının (gürcü ve laz dağları) ortaya çıktığı coğrafi koşullara bakarsak batının kar canavarı yeti ile benzerliği vardır. yamyamdır, karakoncolos' un etsever amcaoğlu gibi bir şeydir düpedüz, bu kıllı, çirkin yaratık yamyam kızılderili canavarı wendigo' ya da benzer, şu an aklıma geldi.

    karakura: yatakta ekmek kırıntıları bulunanı çarpar, evet bingo: "yatakta yimek yinmez" ekolünün ürünüdür, tepside kahvaltı hayal yani, al buyur. bu yaratık yine alkarısı gibi lohusalara musallat olup boğazlarına da çöker.

    karabasan: son yıllarda bağımsız korku filmlerinde de işlenen bir varlık, asıl olay uyku felci tabii, ki lohusalıkta, ateşli hastalıklarda, ağır yenen bir yemeğin arkasından uykuya dalmakta çokça deneyimleniyor. muhtemel sebepleri ateş, hormon dalgalanmaları ve kan kaybı. bazen belli bir sebep olmaksızın da başa gelebiliyor. ama bunu bilmeyen insanlar bu olguyu boğaza çöküp nefes kesen doğaüstü bir varlık olarak yorumluyordu. üzülmeyin hala yorumluyorlar, mitler ve söylenceler her insanın beyninden kolayca kazınmıyorlar. bilimsel açıklaması yapılınca üzülen kişi tanıyorum ben, oysa olguyu ve bunun yaşattıklarını beyninde nasıl fantastikleştiriyor ve olağanüstü bir şey yaşadığını düşünüyordu:)

    umacı: yani öcü çocukları korkutup altına işetmek için birebir canavar çeşidi, açın youtube' da crypt tv kısa korku hikayelerine bakın, batılı da buna bayılıyor, vaktinde uyunmazsa, istenilen yemek yenmezse, yaramazlık yapılırsa yatağın altından ya da dolaptan çıkan bu şerefsiz varlık kaç çocuğun travması olmuştur. çocuk terbiyesinin pagan ve barbarik yolu. çocuğunu bununla korkutan şuursuz ebeveyni eşşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum.

    son söz: ben burada saksı değilim, paranormal olaylardan, varlıklardan sizi korumak için varım. şimdi etrafa sidik sıçratmadan işiyor, sapa yollarda gezmiyor, mezarlıklara akşam üstleri gitmiyor, hırtık kılıklı öğrenciye evinizi kiraya vermiyor, karakoncolos kılıklı olup "abi ateş var mı?" diyenleri görmezden geliyor, çarşambaları o yeni dosyaya başlamıyorsunuz. yazmışım tuğla gibi, albasıp çarşamba karısı gelirse katiyyen mesuliyet kabul etmem.
    edit: imla

  • buraları şenlendirecek açıklama.
    amerika için tamam da, henüz 12.yy'a geçmemiş ortadoğu'yu ne yaparız moruk. herifin elinden keleşle toyotasını alsan karanlık çağ amk.

  • 1978 yılıydı. çaycumada hakimlik yapıyorum. hukuk hakimi arkadaşım ; " ankarada bir işim var, hafta sonu kendi arabamla gideceğim. pazar akşamı döneriz. gelmek ister misin ?" diye sordu. sevindim. birlikte ankaraya gittik. pazar akşamı beni bulunduğum yerden aldı. dönüşte sanırım devrek yakınında trafik polisi kontrol yapıyor. yolun ortasında dikilmiş, araçları durduruyor. hava kararmak üzere. polis net olarak görünmüyor. kendisi için tehlike.. neyse durdurdu. ben arkadaşıma "hakim olduğunu söyle" dedim. "hayır" dedi. arkadaşımın bir eksiği çıkmadı. polis,
    "gidebilirsiniz " dedi.

    hareket ettik. niçin kendisini tanıtmadığını sordum. "iki sebeple" dedi." birincisi ,memur görevini yapıyor. görevde eşit davranmak gerekir. benim kim olduğumu söylemem onu zor duruma sokabilir. ikincisi, trafik kanuna göre hakimin trafik suçu işlemesi durumunda suçüstü hükümlerine göre ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerek. bu uzun bir süreç. bu yüzden kim olduğumu söylemedim" dedi. "yani bazen kim olduğunu söylemek aksi sonuç doğurabilir" diye de ilave etti.

    edit : bir yazar arkadaşım, niçin "hakim olduğunu söyle" deme ihtiyacı duyduğumu sormuş. meslektaşlarımdan öyle görmüştüm. henüz hukuk hakimi arkadaşım kadar olgunlaşmış bir hakim değildim. bu bana bir ders oldu.

  • bana göre damacana su ve gsm bu şeylerin başını çeker.
    suyu kaynağından alıp şişeliyorsunuz, şişenin depozitini alıyorsunuz, hani diyecem birçok işlemden geçiriliyor, o da yok. birçoğunun test sonuçları vasatın altında. neredeyse ham maddesi yurtdışından gelen, şişesi depozitsiz kola fiyatına satanlar var bunu.
    hele gsmi anlamak mümkün değil. konuşsanda konuşmasanda o baz istasyonları bilgisayarlar vs hep faal zaten. belli bir aidatı anlarım ama konuşmayı ücretlendirmenin bir anlamı yok. şebekeler yetersiz kalır desen zaten kontrolsüzce her tarafı baz istasyonlarıyla donatmışsın belki yüzde 50 kapasiteyle bile çalışmıyorsun. 50-60tl fatura mı olur yani at alırız o paraya be.

  • ailemle olmadığım sürece dışarıda, trafikte, sokakta, markette, tekel bayinde, barda, camide , okulda her neresi olursa olsun herkes beni dövebilir, ben korkağım birader, karşımdaki ise adam gibi adamdır, güçlüdür, kuvvetlidir, mike tyson bile ona abi der. elin çarı, çakalı, it oğlu iti yüzünden, tek gelmeyip bakteri gibi çoğalan piçler yüzünden, tek yumrukta şirazesi kayıp bıçakla silahla üzerine saldıran it oğlu it yüzünden başıma bir şey gelmesini istemiyorum. allah izin verirse yaşayacağımız belli bir yıl var ve ben bu yıllarımı karşıdaki değersiz köpek parçasına harcamak istemiyorum.

    en büyük sizsiniz beyler, bana bulaşmayın, değersiz hayatlarınız ve iğrenç saç tıraşlarınızla size birbirinizi yok edeceğiniz kısa hayatlar dilerim. aynen racon , sıfırbir ne bileyim çinçin falan.