hesabın var mı? giriş yap

  • "kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."

    schopenhauer böyle der, o zaman mutlulukla aptallık arasında bir bağlantı mı vardır diye aklımızda soru işareti oluşturan bir önermedir bu.

    eğer mutluluk gelecekse uykuyla birlikte aptal olmayı kim takar ki?

  • aylardır aktif olarak kullanıyorum ama bir kişiyle bile eşleşemedim. artık görüşme sohbet olaylarını geçtim eşleşince nasıl bir program arayüzü falan çıkıyor onu görsem yetecek.

  • - seni rüyamda gördüm cansu.
    - sahi mi? nasıl gördün?
    - nasıl desem? böyle bazı şeylerden arınmış, saf, yalın bir şekilde diyeyim.
    - ay gerçekten mi? hadi, inşallah.
    - aynı şeyi ben de sabah kalkınca dedim biliyor musun?
    - ne dedin?
    - hadi, inşallah dedim. akşam bize geliyorsun değil mi? film izleyecektik?

  • ağızları 30 karış açıkta bırakan cv'dir. öyle cv mi olur lan?

    yalnız bu cv ile yeme içme işine girmesi cidden ülke açısından kayıp olmuş, büyük bir üniversitede büyük bir hoca olabilirmiş. ha istese şu dakika da olur, tutan yok. demek ki adamın her şeyi hazmetmiş ilginç bir kişiliği varmış, helal olsun.

    galatasaray lisesi, boğaziçi üniversitesi, london school of economics, berkeley, brown, princeton, stanford, georgia, koç...

    insan sayarken yoruluyor.

    bunların birisine bile uğrayan (bakın okuyan demiyorum, 3 aylığına da olsa parayı bastırıp şöyle bir uğrayan) kendini eşi bulunmaz adam sayıyorken, vedat milor'un böyle mütevazı kalması takdire şayan.

    bir de bonus olarak dünya bankası diyor, dünya bankasında çaycı olmaya razı ekonomistler var lan bu dünyada!

  • 10 yıl önce izlediğim bir vcd de:

    orjinali: - show no mercy
    çevirisi: - gösterme hayır teşekkürler.

  • - arkadaşlar duşumuzu aldık gidiyoruz. lütfen.
    - hocam duşu birlikte mi aldınız peki?
    - evet. sonradan gözlemci arkadaş da katıldı hatta bize.
    - vay ibneler!

  • mekanı cennet olsun şehidimizin.

    aradan kaç yıl geçti zekai paşa ile yaptığı telefon görüşmesi sonrası güvenlik kamerası görüntüleri var hala aklım almıyor. sana komutanın imkansızı emrediyor at izinin it izine karıştığı gecede. kimin neci olduğu belli olmayan bir gece seni zekai paşa arıyor ve "semih paşa hain özel harp dairesini ona teslim etme vur" diyor. 15-20 bordo berelinin arasında bordo bereli bir generali vurma emri alıyor. görüntülerde ne kadar soğukkanlı. işin ucunun ölüm olduğunu bile bile nasıl sakin kalabiliyorsun, son kez eş, çocuk anne baba kardeş ile vedalaşma fikri nasıl olmuyor. hala tüylerim diken diken.

    ekşide bir sürü anket başlığı var 1 gün sonra dünyanın yok olacağını bilsen ne yaparsın vs gibi. ömer halisdemir bir kaç dakika sonra şehit olacağını bile bile sakin sakin yürüyor ve emri uyguluyor. sana da seni doğuran yetiştiren ana babaya da seni yetiştiren komutanlara da helal olsun.

  • yahu adam evliliğinin 13. yıl dönümünü kutlamış mutlu olduğunu yazmış işte niye olmamış, yok duygusal değilmiş, yok bakıcıyı iki kere yazmış diyip duruyorsunuz.
    bir kere yaşadığımız toplumda bazı kadınlar 13. yılında böyle şeyler duymak ister ve çoğu erkek te 5 yılın sonrasında evlilik yıldönümlerini hatırlamaz.
    güzel şeyler bunlar keşke daha fazla şahit olabilsek

    edit: her kadın değilmiş bazıları sevmiyormuş uyarı geldi.

  • malesef birçok sebebin bir araya gelerek oluşturduğu tablonun nedenleridir.

    terör olayları ve sonrasındaki darbe girişimiyle beraber batı'dan gelen turist ve öğrenci sayısı radikal şekilde azaldı. türkiye'yi darbeden sonra terkeden yerleşik yabancı sayısının da oldukça fazla olduğunu ekleyelim. sonuç olarak caddenin farklı kültürlerden gelen karışık yapısı türklere ve ortadoğulu turistlere bırakılmış oldu. halbuki istiklal caddesi'nin kozmopolit yapısı karakteristik niteliklerindendi.

    yeni gelen kullanıcı nitelikleri de caddedeki işletmeleri ve dokuyu şekillendirdi. daha doğrusu caddenin ziyaretçisi kitle ne isterse o satılır oldu. kitapçılar, barlar ve gece kulüpleri yerine nargile kafeler, baklavacılar ve arap restoranları açıldı.

    bununla beraber yeni şekli kendi hayat tarzıyla uyuşmayan bireyler de istiklal caddesi'ni -haliyle- terketmeye başladı. üniversite öğrencileri ve genç nüfus (özetle caddenin dinamik kesimleri) kadıköy ve beşiktaş'a kayınca da istiklal caddesi iyice yalnızlaşmaya başladı.

    yine de pek karamsar değilim ben açıkçası, eninde sonunda bu durumun sonsuza kadar devam edeceğini düşünmüyorum. beyoğlu'nun tarihini incelediğimizde istiklal caddesi ve taksim'in her on senede bir yeni bir kimlik sahibi olduğunu görüyoruz. böyle bir geçişin ardından daha kuvvetli şekilde sahneye döneceğini düşünüyorum. zira dünyanın hiçbir şehrinde istiklal caddesi kadar büyük potansiyele sahip bir cadde daha yok. eh, bizim de istiklal caddesini bırakmaya niyetimiz yok.

    konuyla ilgili hürriyet gazetesi'nde ara güler, ilber ortaylı, vedat milor gibi isimlerin katkılarıyla hazırlanan beyoğlu yazı dizisini incelemenizi tavsiye ederim. ben epey beğenmiştim.