hesabın var mı? giriş yap

  • marmaris'te fırtınalı bir gece, elektrikler kesik. kahramanlar, yattığı yerden çakan şimşekleri gören ben ve zaten korkmakta olan küçük kız kardeş...

    a: hişş.. bana bak, birazdan gök gürleyecek, ona göre..
    k: nasıl? yok yaa..
    a: bak şimdi...
    -- gümmbüüürrrrrr---
    k: abi nasıl bildin yaa..
    a: nıhahahahaa.. ben yapıyorum kızım onu..
    k: yalan söylüyosun.
    a: ben yapıyorum işte, bugün öğrendim. bak şimdi bi daha yapıcam..
    k: inanmıyorum işte, yalancısın sen.
    a: bak şimdi..
    -- gümmbüüürrrrrr---
    k: ühühühü..abi nası yapıyosun yaa..
    a: yaparım kızım ben, gizli güçlerim var benim, yapiim mi bir daha?
    k: ya yapma abi noolur, korkuyorum ben..
    a: yook.. cezalısın sen, sabaha kadar yapıcam
    k: niye yaa, ühühü naaptım ben, noolur yapma
    a: benim kitapların yerini söylersin babaanneme ha? al işte bi daha yapıyorum, bu defaki çok pis
    -- güümmbüüürrrrrrrrrr---
    k: abi nolur yaaa.. ühühüehe..
    a: bittin sen bittin
    k: ühüühühüü..
    a: kalk mutfağa git, ekmeğe şokella sür getir bana, çabuk.
    k: ühühü, abi nasıl gidicem karanlıkta..
    a: ben anlamam, çok sür şokellayı..
    k: böhühehüehü, abi noolur yaa, çok karanlık..
    a: çabuk, bak bi daha yapıyorum.
    -- gümmbüüürrrrrr---
    k: tamam ya gidicem, ühühühü, anneme de söyliycem seni..
    a: hele bi söyle, bu sefer yıldırım düşürürüm kafana.
    k: böhühühü..

  • benim sevmediğim bi şeysi var bunun. çok minik, aslında kimse farketmiyo muhtemelen ama, benim biraz sinirime dokunuyo.

    akşam eve geliyorum, yatana kadar ses telleri pasif, yatarken zaten pasif, sabah kalkıyorum, alelacele işe gidiyorum, teller hala pasif. iş yerinde, belki bi 15-20 saattir hiç hareket görmemiş ses tellerim, ilk rasladığım iş arkadaşıma günaydın derken bi garip oluyo, çatallı gibi garip bi ses çıkarabiliyo. yarım öksürük/boğaz temizleme gibi bişiden sonra sorunsuzca günaydın diyebiliyorum ama akabinde.

    bu durumdan zerre haz etmediğim için sabahları işe giderken yolda, bi kere bile olsa mutlaka "aaa eee ooo öööö uuu üüüü ıııı iiii" diyorum. en fazla 5saniyemi alıyo.

    çok küçük hesapların adamı diye milletle dalga geçiyodum. şimdi şu halime bak.

  • x'i okuyorum, berbat, sakın x yazma diyenleri boşverin.

    misal ben x okuyorum, sıçtım batırdım. ama sizin kişisel özellikleriniz uygunsa x'in altından girer üstünden çıkarsınız. kendi kararınızı verin, korkak olmayın. hayalci olmaktan korkup aptalca kararlar vermeyin.

  • "2000 binden fazla saygın akademisyenden atıf almış bir akademisyenle karşı karşıyadadırlar."

    şu cümleyi bir profesör mü yazmış ? daha çok arda turan açıklamasına benziyor.

  • herhangi bir konu tartışılırken ortaya bir iddia atıldığında, iddianın doğruluğunu ve yahut yanlışlığını kanıtlama yükümlülüğünün kimde olduğu belirler. mülkün temeli olarak görülen adalet kavramında örneğin, iddia makamı iddia ettiği her ne ise onu kanıtlamak zorundadır. aksi halde iddia geçersizdir.

    felsefi anlamda ise anlamı şudur: herhangi bir kimse bir fikir üzerinde düşüncelerini bir iddia ile süslerse, iddiayı kanıtlama işi kendisinindir. bununla ilgili güzel bir örnek var:

    diyelim balkonda oturmuş sohbet eden iki arkadaş var. birden karşı apartmanın bir penceresinde, içi misket dolu bir kavanoz gözlerine ilişmiş olsun. içinde kaç tane misket olduğunu haliyle bilmiyorlar ama bir yandan merak da ediyorlar. tam sayısını bilmeseler de şu kesin: kavanozdaki toplam misket sayısı ya çift sayıdır, ya da tek sayıdır. şu noktada "kavanozdaki misket sayısı tek midir çift midir" sorusuna bu iki olasılıktan herhangi birini yanıt olarak vermeleri için geçerli hiç bir sebepleri yok. her iki olasılık da aynı derecede anlamsız. ne zaman bu ikisinden biri "bence tek sayı" der o zaman devreye onus probandi girer zira bu kişi pozisyon değişikliği önermiştir. toplam misket sayısının tek mi yoksa çift mi olduğunun bilinmediği pozisyondan tek sayı olduğu pozisyona geçilebilmesi için ispat yükümlülüğü şu durumda tek sayı iddiasını yapan kişidedir. eğer diğer kişi bu iddiayı inandırıcı bulmazsa, ispat yükümlülüğü kendisine geçmez. durup dururken "tek sayı" olmadığını neden ispat etmek zorunda kalsın. balkonda oturuyordu öylecene. ancak hırs yapar "tek değil çift" derse ispat yükümlülüğü doğar zira o da diğer pozisyonun doğru olduğunu iddia etmiştir.

    quantum felsefesinde de prensip aynı. ispatı getir pozisyonu değiştir.

  • daha ilk cümleyi bitirmeden schumann rezonansını söyleyerek yazının kalanını okuma zahmetinden kurtarmış sahte bilimci suser.

    bilgiye ulaşmayı bilse, saçma sapan sitelerden ne idüğü belirsiz çöp bilgiler edinmek yerine, dünya'nın hızını merak ediyorum o zaman bilim sitelerine girmeliyim diyebilmeliydi. bilim sitelerine girdiğinde ise dünya'nın yavaşladığını okuyacaktı.

    dünya hızlanıyor mu yavaşlıyor mu diye merak edenler için çok basit bazı bilgilerden söz edip kaçayım.

    tidal locking yani kütle çekim kilidi denen bir nane var birbirleri etrafında dönen gök cisimleri arasında. bu iki cisim hem birbirleri etrafında hem de kendi çevrelerinde hızla dönerken kütleçekiminin etkisiyle zamanla bir yüzleri diğer cisme bakar hale geliyor.

    mesela merkür güneş'e çok yakın olduğu için bir yüzü hep güneş'e dönük. fakat merkür'ün kütlesi güneş'i etkileyecek büyüklükte olmadığı (%1 bile değil) için güneş'e bunun bir etkisi yok.

    dünya ile ay arasında da bu olay var. ay zamanında çok daha hızlı dönerken, dünya'nın kütle çekimi etkisiyle ay'ın dönüşü yavaşladı ve bir yüzü hep dünya'ya bakar oldu. ay'ın dünya üzerinde merkür'ün güneş üzerinde olduğundan çok daha fazla etkisi olduğu için (wikipedia'ya giremeyip kütleleri oranlayın) kütle çekim kilidine dünya da kapılıyor ve ay dünya'yı yavaşlatıyor. dünya yavaşladıkça ay uzaklaşıyor. neden? çünkü açısal momentum. hatta açısal momentumun korunumu.

    yani halkın diline inersek; dünya 24 saatte kendi etrafında dönerken, ay dünya etrafında 27 günde dönüyor. zamanla bu dönüş periyodu eşitlenecek. bilim insanları üşenmeyip hesaplamışlar 50 milyar yıl sonra bu periyod eşitlenecek demişler. ay 47 günde dünya etrafında dönecek, dünya'da ise bir gün 47 saat olacak diyorlar.

    gelecekte oruç tutanlar için sıkıntı biraz büyüyor yani.

    edit: 50 milyon değil, 50 milyar yıl olacak, kimse de uyarmamış.

  • zonguldak şantiyesinde tanıdığım bi kalfa vardı, ismi mustafa. güleryüzlü, basit bir adamdı. her sabah herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demler, sahada bi tur atar, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri veya gazete kağıtlarını masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlar, sonra beni beklerdi. ben bazı sabah sekizde, bazı sabah sekiz buçukta gelirdim işe. ben gelmeden kahvaltıya başlamazdı. oturup kahvaltılığı yerken üç beş laflar, o günkü işleri programlardık. hiç itiraz ettiğini, hiçbir işi yokuşa sürdüğünü, yalan konuştuğunu duymadım. ne işçileri bana karşı korurdu ne de beni işçilere karşı. çok düz, çok basit bir adamdı.

    bir akşam paydostan sonra ofise geldi, hakediş hazırlıyordum. "şef, hadi gel bi bardak çay içelim" dedi. normalde böyle şeyler olmadığından refleksle "hayırdır ya kötü bi şey mi oldu canın mı sıkkın senin?" diye sordum. "yoo, öyle sıkıldım biraz" dedi.

    zonguldak' ta bilen bilir, çok güzel çay bahçeleri vardır. alabildiğine deniz manzaralı, ferah, yüksek yerler. insanın gerçekten hem içi açılır hem de o devasa karadeniz görüntüsü karşısında biraz garip hissedersin. bu çay bahçelerinden birine oturduk, o çay söyledi ben kahve. "yauv sen de hep kayfe içiyosun, çarpıntı yapmayor mu?" dedi, kafasını diğer tarafa dönerek güldü. huyu böyleydi, şaka yollu takıldığında gülerken başka tarafa dönerdi. "çay sevmiyorum ya, alışınca zaten çarpıntı falan da yapmıyor" dedim ben de güldüm.

    biraz böyle uzağa baktı, insanın canı öyle bi manzara karşısında ya hiç konuşmak istemez ya da konuşmaya başladığında artık hiç lafını kontrol etmeyeceğini bilirsin. biraz öyle sanırım konuşacaklarını kafasında toparladıktan sonra başladı anlatmaya.

    on beş yaşındaymış, sevdiği kızı ne kadar istediyse de vermemişler. araya aracılar göndermiş, babasının karşısına bizzat kendisi gitmiş dikilmiş, abileriyle konuşmuş. olmamış. ne yaptıysa para etmemiş. askere gitmeden önce kızı başkasına vermişler, mustafa' dan daha zengin birine. mustafa askere gitmiş, tezkereyi aldığı gibi nizamiye kapısından çıkar çıkmaz inşaat işlerinde çalışan bi köylüsünü aramış. mersin' de bir şantiyedeymiş o sıralar köylüsü, mersin otobüsüne bilet almış mustafa. dönmemiş bir daha köye. ne bir ev ne bir yurt, şantiyelerden başka mekanı yok.

    "kaç yaşındasın?" diye sordum, "kırk iki yaşındayım şefim" dedi. düşünmesi bile ürkütüyor beni, yirmi yedi yıl. koskoca yirmi yedi yıl. dipsiz bir boşlukta geçmiş, karanlıkta yaşanmış bir insan ömrü. "o kızı bir allahın günü olsun unutamadım yau şef, nerden bulduysa adresimi bulmuş bir tane fotoğrafını göndermiş her akşam bakar dururum" dedi. "ne zaman bu kadar yıl geçti ben hiç anlamadım, işten başka şu hayatımda hiçbi şey bilmedim, öyle yaşadık gitti işte boşu boşuna biz de"

    akşam saat altıydı çay bahçesine oturduğumuzda, saat dokuz buçuğa kadar anlattı mustafa. "eh, hadi yeter bu kadar kafanı şişirdim senin de" dedi, güldü, kafasını diğer tarafa çevirdi.

    ertesi sabah uyanmış, herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demlemiş, sahada bi tur atmış, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlamış, sonra beni beklemiş. yüzüne baktım, o dün akşam bana hikayesini anlatan adamdan en ufak bir eser yok. mustafa değil, mustafa usta duruyor karşımda.

    size hikayeyi onun kelimeleriyle anlatmadım, bunu özellikle yapmadım. mustafa' ya haksızlık olur gibi geldi.

    unutmamak deyince hep mustafa' nın o fotoğraftan gülümseyerek bahsedişi geliyor aklıma.

  • 36 kişinin öldüğü tren kazasının ardından yunan ulaştırma bakanı istifa etmiştir.

    https://www.25newsnow.com/…kills-16-hurts-least-85/

    45 bin kişinin öldüğü türkiye'deki depremden sonra istifa eden olmamıştır.

    edit: bir tane uyarı geldi. bahçeli beşiktaş üyeliğinden istifa etmiş :))))
    edit 2: vay arkadaş, halbuki ne de sevinmiştim... bahçeli'nin üyeliği aidat ödemediği için düşmüş :((( istifa yok yani...
    edit 3: "bahcelinin üyeliği düşmemiş. üyelik iptal dilekçesi göndermediği için üyeliği devam ediyor. borcu da yokmuş." gelen mesajlardan biri bu. hadi görevinden istifa eden yok, bari en azından spor kulübü üyeliğinden istifa eden bi tane siyasimiz olsaydı :(((