hesabın var mı? giriş yap

  • sadece annelerin misyonudur.
    kardeşim olana kadar kullandığım kalıptır.
    -anneee bittiiiiie
    -geldim canım

    işte bu kadar.
    ne zaman ki anne kardeşi doğurmak için hastaneye yattı, biz babayla kaldık.

    baba da dayadı yumurtayı; sabah haşlanmış, öğlen sucuklu akşam soğanlı yumurta..

    -babaaa bittiiieee
    -aferin, gel de kestane ye.
    -??????
    -baba?
    -efendiim?
    -bittiiiii?????
    -aferin kızıma, hadi ellerini yıka gel.
    -aha?

    çözdük olayı baba sayesinde. teoriyi pratiğe aktarabildik.

  • arka kapak yazısında geçtiği gibi bir tarih kitabı, dahası şahane bir kitap. çok klişe gibi gelecek ama okumaya başladığımdan beri ciddi anlamda ufkumu açan ve tarihi olaylara daha değişik bir pencereden bakmamı sağlayacak bir kitap oldu.

    tarih kitabı sınıflandırmasına aldanmamak gerek, zira çıkarım yaparken biyoloji, antropoloji, coğrafya gibi bilim dallarından yararlanmasıyla o çok basit gibi görünen ancak genelde doyurucu bir şekilde cevaplanamayan "neden?"li sorulara etkileyici yanıtlar üretiyor. örneğin, klasik bir tarih kitabının kuru anlatımıyla açıklanamayan ilişkiler, neden ve sonuçlar biyoloji biliminin de desteği alınarak masaya oturtulduğunda bir anda açık bir şekilde görünür oluyor ki yazarının bu kadar değişik alanlardan yararlanarak elde ettiği bilgileri bir tarih kitabına yedirmesi çok başarılı şekilde kotarılmış. bu durumu okurken fark etmenin en kolay yolu 600'da küsür sayfa boyunca bulabildiğiniz "saçma" önermelerin sayısı. zira çarkların arka planındaki tarihin kendi akışından bağımsız sürekli gerçekleşen bilimsel olgular kitapta anlatılıp ilişkiler kuruldukça, o önermeler son derece akla yatkın hale geliyor; çoğunluğu sayısal ve bulgulara dayanan bilgiler olduğu için de güvenilirliği artıyor. bu nedenle de tarihin özellikle yaşadığımız ülkede benimsetilmeye çalışılan ezberlenecek bir olaylar ve kişiler silsilesi olmaktan çıkarak rasyonel bir zemine oturmasına yardımcı oluyor.

    kitap, konu edindiği "basit" sorulara böyle "basit" cevaplar (toplumların gelişiminde besinlerin rolü, kıtaların coğrafi konumu ve uzanışı, salgın hastalıklar vs.) verdiği için de "bütün her şeyi bunlarla açıklayamazsın" türünden eleştirilerle karşılaşabiliyor ki bu da son derece doğal aslında. ancak bu konu üzerinde daha geniş bilgi sahibi olmak ve çeşitli kaynaklarla karşılaştırma yapmak isteyen bir okuyucu eleştiriler konusunda dikkatli olmak zorunda (aslında bu her eleştiri okumasında geçerli, bu kitaba özgü değil) çünkü guns germs and steel ciddi anlamda evrim gibi mekanizmalara değinen bir kitap. işin boktan tarafı bazı eleştirilerde bu noktadan sonra ortaya çıkıyor, kitabın evrimsel tartışma kısmının okunup artık geçerli olmayan lamarkizm mantığıyla incelenmesi ve dahası doğal seleksiyonun geçerli olmadığı aşamalarda sanki kitap tersini iddia ediyormuş gibi örnekler verilmesi gibi bazı sakat durumlar mevcut.

    bioloji ile alakalı bir eseri eleştirecek insanların biyoloji ile yeterince ilgili olması doğaldır ancak bu "tarih kitabı" hakkında fikir beyan edenlerin çoğu ne yazık ki kitabın bilim dallarındaki çeşitliliğini yakalayamadığı için eleştirilerle beraber okunurken dikkatli olunması şart. eğer okuyucu da aynı durumdaysa bazen bu çarpık eleştirilere kapılıp kitabın bahsetmediği şeyleri bahsediyor zannetmek veya anlatılanları yanlış anlamak mümkün.

    ha ben bu eleştiri kısmına niye bu kadar taktım onu da belirteyim, kitabı okumaya başladığımdan beri etkilenmiş olduğumdan, sözlüktekilere ek olarak hakkında yazılanları okumak için çıktığım bir internet gezintisinde karşılaştığım birkaç eleştiri metninde (blog, kişisel sayfa vs.) bu hataların tipik bir şekilde birbirini andırdığını fark edip rahatsızlık hissediverdim; bu da beni böylece bu uzun entrynin sonuna getirdi. bu metinlerdeki bazı görüşleri de daha detaylı bir şekilde değerlendirmek istedim ancak henüz kitabı okumayı bitirmediğim için bunu askıya alıyorum.

    kaçıranlar için previously on #11143507 : okuyun, okutturun.

  • kendimi gördüğüm video. küçükken babam da gözünü çaldım der ağlardım. lan görüyon nasıl çalmış olabilir. zaten küçükken tek hayali dolmuş şoförü olmak isteyen bir çocuktan ne bekleyebilirsin. bence o ara beynimi çalmış babam geri de vermemiş. :d

  • 2005 ağustosu. annemi kaybedeli 3 ay olmuş. henüz travmayı atlatamamışım. babamla zaten yüzyüze bakmıyorum aylardır. birilerinin vasıtasıyla bir tersanede işe başlamışım. sahip olduğun tek para o kişinin cebime koyduğu 50tl.. kaldı ki o paranın yarısını işe başlayabilmem için gerekli olan evrakları hazırlamak için harcamışım.

    farklı bir yerde kalıyorum bir kaç aylığına tek başıma. eş yok, dost yok, arkadaş yok. her sabah tren ile gidiyorum işe, bazen dayanamayıp bir poğaça yiyorum. bazen akşamı düşünerek almıyorum hiçbişey. günlerim böyle geçiyor ardı ardına. bir akşam eve geliyorum, evde bulunan buzdolabını karıştırmaya başlıyorum ve müthiş bir olay! iki adet neredeyse elim kadar köfte buluyorum. benim için ziyafet sayılabilecek bir yemek. tabi sonrası pek iyi olmuyor. aylardır durduğu buzdolabından çıkan köfteler beni bir güzel zehirliyor. sabaha kadar istifra ediyorum. ertesi gün işe bile gidemeyip yorgan döşek yatıyorum evde.

    artık maaşımı almama bir kaç gün var, iple çekiyorum kazanacağım parayı. gözümün önünden hayal gibi geçiyor özlediğim yemekler. işten çıkıyorum, bilenler bilir, tuzla tersaneler bölgesinin en sonundan içmeler tren istasyonuna kadar yürüyorum trene binmek için. kanter içinde varıyorum yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonunda. istasyonda bir arkadaşıma rastlıyorum, biraz muhabbetten sonra arkadaşım büfeye gideceğini, benim bir şey isteyip istemediğimi soruyor. birşey istemediğimi söylüyorum. bir iki dakika içinde geri geliyor ve elindeki iki dondurmadan birini bana veriyor...

    dünya üstünde yürüdüğüm sürece unutamayacağım şeylerin arasındadır o dondurma... alt tarafı basit bir dondurma.

  • istanbul gibi bir şehirde asla eleştiremeyeceğim ailedir. sahile uzak bir yerde oturuyorlarsa bahsettiğiniz o açık hava, deniz kenarı, park gibi alanlara ulaşmak saatlerini alır. arabayla gezseler ayrı dert, toplu taşımayı kullansalar ayrı dert. her hafta her hafta balkonda oturmak da biraz sıkar. dolayısıyla geriye tek bir alternatif kalıyor, o da avm'ler.
    azıcık kafayı çalıştırırsanız, bu aileleri değil bu ailelerin mahkum edildiği alternatifsizliği garip bulursunuz. herkes aptal bir siz akıllı değilsiniz.