hesabın var mı? giriş yap

  • sebep olanların aptallığıdır.

    turizm sezonuna 1.5 ay kalmışken çok bulaşıcı ingiliz varyantı dolanırken lebaleb kongre yapabilmek için normalleşenler ülkeyi en az 2 aylık turizm gelirinden de etti.

    bu kadar düşük zekalı insanlara ülke yönettirenlere müstehak ama yanlarında biz de yanıyoruz.

    edit: şimdi burada önemli bir kısım bu iş karadeniz'deki gerilimin politiğiyle ilgilidir covid'le alakası yoktur diyor.

    nah yoktur covid'le alakası. türkiye'nin rusya ile charter uçak gönderimini durduracak resmi bir gerilimi yok, eğer olsaydı zaten bunu bu şekilde ifade etme lüksü de var putin'in. türkiye mevcut içinde bulunduğu blok'un gerektirdiğinin ötesinde bir söylem yada eylemde bulunmadı karadeniz gerilimiyle ilgili olarak.

    putin karadeniz'deki durum için covid'i bahane etmiş olsa bile türkiye'deki covid salgını buna zemin hazırlayacak düzeydedir ve bu iktidarın işbilmezliği sebebiyle olmuştur.

  • türkiye’de eğer fransızca, ispanyolca, italyanca, almanca, ingilizce, arapça, ibranice ve farsça biliyorsanız türkçeyle birlikte 9 dil biliyorsunuz demektir fakat avrupa’da dil konusu böyle yürümüyor. üstteki 9 dili öğrenmiş biriyseniz avrupa’da (benim direkt deneyimlediğim özellikle fransa’da) 5 dil biliyorsunuz demektir: ilki fransızca, ispanyolca ve italyanca (hint-avrupa / avrupa / latin), ikincisi almanca ve ingilizce (hint-avrupa / avrupa / germen), üçüncüsü arapça ve ibranice (hami-sami), dördüncüsü farsça (hint-avrupa / asya / hint-iran / iran) ve beşincisi türkçe (ural-altay / altay).

    bundan ötürü eğer avrupa’da çalışmak üzere dil öğreniyorsanız (bence türkiye’de çalışmak istiyorsanız da aynı şekilde) dilleri kendi içlerinde öğrenmek yerine o dilin ait olduğu koldaki ya da ailedeki bütün dilleri öğrenin. en basitinden fransa’da bir iş görüşmesinde size bildiğiniz dilleri sorduklarında aynı koldan birkaç dil sayıyorsanız bu onlar için fazla bir şey ifade etmeyecektir. “fransızca, ispanyolca ve italyanca biliyorum.” dediğinizde “eh, tek dil biliyorsunuz.” sözüyle karşılaşmanız olası. zaten dillere salt dil olarak bakmak yerine dillerin işleyişini, matematiğini ve sistematiğini öğrendikten sonra siz de farklı bir dil öğrenmediğinizi anlarsınız.

    o nedenle ilk ve ikinciyi belirtmem gerekirse öncelikle en az c1 derecesinde ana dili
    1. latin veya germen
    2. slav veya hami-sami

  • ben erkeğe hakverdim. daha evleneceği adamın basit bir isteğini yerine getirmeyen, önemsemeyen kadın evlenince neler yapar kimbilir.

  • tüm ısrarlara, baskılara, dayatmalara rağmen banyo yapmayı reddedip koğuşu tek başına ahır gibi kokutan "arkadaş"ı elbirliğiyle soyup, kafasından aşağı sıvı sabun döktükten sonra araba yıkar gibi hortum ve fırçayla yıkamak.

    yaz sıcağında iyi gelmiş olacak ki, bi on gün sonra gelip "beni tekrar öyle yıkasanıza" demişti ayının evladı.

  • lise 2'ye gidiyorum, market - bakkal bozması bir dükkanımız var, var ama durumlar pert, gökte uçan kuşa borcumuz var. dükkanda mal bitiyor yerine koyacak para yok. gelen para bankaya borç kapatmaya gidiyor.

    yine böyle bir gün, okula gideceğim babam bankadan geldi kasada 10 lira yok, ben de 5 kuruş yok. "paran var mı?" dedi. "var baba" dedim. yok diyemedim, "çıkart ceplerini dışarı" dedi. yok falan desem de zorla çıkarttırdı e haliyle bomboş, hiçbir şey yok cepte, bir paket uç, bir de kalem. "hani paran vardı?" dedi. cevap veremedim sustum kaldım sözlük, boğazıma bir şey düğümlendi sustum kaldım. oturdu "cebine 50 kuruş bile koyamıyorum vay be" dedi. hıçkırarak ağlamaya başladı. yaklaşık 10 sene geçti şimdi biraz daha iyi durumdayız ama 10 senedir babamın o hali gözümün önünden hiç gitmedi be sözlük. işte ilk defa o an ne kadar zengin olduğumuzu anladım. işte o an aslında paranın bir boka yaramayan adi bir şey olduğunu anladım.

  • iki gösteride de konu aynı gibi dursa da, cem yılmaz, olayı anlattıktan sonra "aslanın var olması zaten mucizenin kendisi değil midir? mucizeyi varlığında aramak varken neden çıkardığı seste arayalım?" şeklinde bir tespit yapmıştır ki ancak felsefe kitaplarında falan bulabilirsiniz, doğu da bu seviyeye anca aşağıdan bakar elini gözüne ışık gelmesin diye siper ederek.

  • 27 haziran 1941, varşova, polonya'da doğmuş ve 13 mart 1996 tarihinde hayata veda etmiş dahi.

    1970'lerin 80'ler ve 90'ların sosyal ve ahlaki temalarını araştıran belgesel, uzun metrajlı film ve televizyon filmlerinin önde gelen polonyalı sinemacısı.

    kieslowski, varşova'da tiyatro teknolojisi okudu ve 1968'de polonya, lodz'daki devlet tiyatro ve film koleji'nden mezun oldu. film kariyerine, mezun olmadan önce polonya televizyonu için yaptığı zdjecie (the photograph) dahil olmak üzere belgeseller çekerek başladı.

    ilk önemli filmi siyasetten vazgeçip eski duvar örme mesleğine geri dönen siyasi bir aktivistin öyküsü murarz'dı (1973; the bricklayer).

    kieslowski, 1970'lerde, polonya sağlık sistemindeki sorunları ortaya çıkarmak için gizli bir kamera kullandığı szpital (1976; hospital) dahil olmak üzere, çoğu televizyon için birçok önemli belgesel çekti.

    kısa belgeseli z punktu widzenia nocnego portiera (1979; from a night porter’s point of view), totaliter dünya görüşlerine sahip bir bekçiyi konu alır.

    (bkz: blizna) (1976; the scar), kieslowski'nin ilk sinema gösterimiydi; polonya endüstrisindeki yönetim-emek ilişkilerine odaklandı.

    sanatsal ifadenin sonuçlarını öğrenen, gelecek vadeden bir belgesel yönetmeni hakkında otobiyografik bir çalışma olan amator (1979; camera buff) ile dünya çapında dikkatleri üzerine çekti.

    (bkz: przypadek) (1987; blind chance) ile anlatı denemeleri yaptı. (film, bir tıp öğrencisinin trene binmek için acele ederken hayatının alabileceği üç önemli yönün izini sürüyor.)

    kieslowski'nin, ailesini hayatlarını sürdürürken izleyen ölü bir avukatın öyküsü olan bez konca (1985; no end), krzysztof piesiewicz ile uzun süreli bir yazarlık işbirliğinin başlangıcı oldu.

    kieslowski'nin piesiewicz'le birlikte yazdığı dekalog (1988–89; decalogue), on emir'den ilham alan ve polonya televizyonu için yapılmış bir diziydi.

    10 saatlik bölümlerin her birinde bir emre odaklanırken; emirler açıkça adlandırılmadığı için seyirci olay örgüsündeki ahlaki veya etik çatışmaları belirlemeye davet ediliyordu.

    dizi, tüm konsptiyle 1989 venedik film festivali'nin en önemli parçası olarak gösterildi ve modern bir sinema şaheseri olarak kabul edildi.

    bölümlerden ikisi uzun metrajlı filmlere genişletildi: krótki film o zabijaniu (a short film about killing) ve krótki film o milosci (a short film about love), her ikisi de 1988'de gösterime girdi.
    (bkz: a short film about killing/@justin mcleod)

    la double vie de véronique (1991; the double life of veronique) ile eleştirmen övgülerinin yanı sıra ticari başarı da geldi.

    kieslowski ve piesiewicz'in sonraki ortaklıkları, üç renk üçlemesi/the three colours trilogy, fransız bayrağının renklerini temsil ediyordu: bleu (1993; blue), blanc (1994; white) ve rouge (1994; red); sırasıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temalarına odaklandılar.

    filmler birkaç ay arayla gösterime girdi ve her biri kendi başına bir film olarak görülebilse de bütünüyle tek bir hikâyeye hizmet edecek şekilde tasarlandılar.

    insan ilişkilerinin kırılganlığına odaklanan tema, mavi'deki yalnız uyanıştan ortaya çıktı ve kırmızı'daki sembolik aydınlanmayı sağlamadan önce beyaz'ın acımasız mizahına nüfuz etti.

    kieslowski, red için en iyi yönetmen dalında akademi ödülü'ne aday gösterildi.

    kieslowski sürekli olarak film yapımcılığını bıraktığını duyururdu. bununla birlikte, öldüğü sırada, o ve piesiewicz, dante'nin the divine comedy / ilahi komedya'sının bölümlerine dayanan yeni bir film üçlemesi üzerinde çalışıyorlardı.

    piesiewicz sonunda 21. yüzyılın ilk on yılında çekilen üç bölümün de senaryolarını tamamladı.

    kieslowski, alman film yapımcısı tom tykwer tarafından yönetilen heaven (2002) adlı filmin ortak yazarlığını yaptığı için övgüler aldı.

    diğer filmler ; danis tanovic'in yönettiği l'enfer (2005; cehennem); ve stanislaw mucha'nın yönettiği nadzieja (2007; “araf”).

    kieslowski, film okulunun son yılı olan 21 ocak 1967'de ömür boyu aşkım dediği maria (marysia) cautillo ile evlendi.

    marta (d. 8 ocak 1972) adında bir kızları oldu ve ölümüne kadar evli kaldılar.

    kieslowski, avrupa'nın en etkili yönetmenlerinden biri olmaya devam ediyor ve eserleri dünyanın her yerindeki üniversitelerdeki film dersleri araştırmalarına dahil ediliyor. 1993 tarihli kieslowski on kieslowski kitabı, danusia stok'un röportajlarına dayanarak hayatını ve çalışmalarını kendi sözleriyle anlatıyor. ayrıca, krzysztof wierzbicki'nin yönettiği krzysztof kieslowski: ı'm so-so (1995) adlı biyografik bir filmin konusudur.
    kitap

    kieslowski, emekli olmasının üzerinden iki yıldan kısa bir süre geçtikten sonra 13 mart 1996'da 54 yaşında açık kalp ameliyatı sırasında kalp krizi geçirerek öldü.

    varşova'daki powazki mezarlığı'na defnedildi. mezarında, dikdörtgen bir boşluk oluşturan iki elin baş ve işaret parmaklarından oluşan bir heykel vardır.

    görsel
    görsel

    kaynak; cılture.pl
    criterion
    görsel