hesabın var mı? giriş yap

  • mugla,izmir,aydin'in gozunu seveyim. oturmuslar oturduklari yerde. zaten turkiye'nin en cennet gibi yerleri. yunan tanrilari bile yasamak icin o civarlari secmisler. inanmayan selcuk'a efes'e gitsin baksin. yalan mi soyleyecez sanki amk. gelip yozgat'ta corum'da mi tanrilik taslayacaklardi.

  • merhaba,

    sözlük içinde entry’lerinden yola çıkarak varlıklı kadınları hedef alan, maddi ve manevi suistimalde bulunan bir çetenin varlığı iddiası tarafımıza ulaştı. konu ile ilgili tarafımıza başka bir bilgi iletilmediği için olayın doğruluğundan şüpheliyiz. ancak, konunun hassasiyeti sebebiyle tüm boyutlarıyla araştırılması için söz konusu ihbarı emniyet güçlerine ilettik, sürecin takipçisi olacağız.

    siber zorbalığa karşı tüm kullanıcılarımızı uyarmak isteriz. böyle bir durumla karşılaştığınız takdirde kolluk kuvvetleri veya adli makamlarla iletişime geçmenizi önemle tavsiye ederiz.

  • "biri nasıl olur da bir ülkeden nefret eder veya herhangi bir ülkeyi sever? tibe bu konudan konuşup duruyor; ben bunu anlamama yarayacak püf noktasından yoksunum.

    insanlar tanıyorum, şehirler biliyorum, çiftlikler, tepeler ve nehirler ve kayalar, sonbaharda güneş bu tepelerdeki bir sürülmüş tarlanın kenarına batarken nasıl ışığını vurur biliyorum; ama tüm bunlara birer sınır koymanın anlamı nedir, bunlara birer isim vermenin ve o ismin artık geçerli olmadığı yerde sevmeyi bırakmanın?

    birinin ülkesini sevmesi nedir; ülkesi olmayan yerlere duyduğu nefret mi? o zaman bu iyi bir şey değil ki. basitçe kendini sevmek olabilir mi? fena bir şey de sayılmaz belki, ama birileri bundan bir erdem yaratmaya veya meslek edinmeye kalkışmamalı.

    şimdiye kadar hayatı sevdiğim için, hep estre arazisinin tepelerini sevdim, ama bu öyle bir sevgiydi ki içinde nefreti çerçeveleyen hiç bir sınır çizgisi yoktu. bunun daha ötesi varsa da öyle umuyorum ki ben bu konuda cahil kalırım."

    (bkz: the left hand of darkness)

  • yıl 2005-2006 falan, üniversitede sınava yetişmeye çalışırken bu hatta yolcu kaptırmama yarışı yüzünden yaşadığımız stresle şemsiyeyle şoföre dalmak suretiyle sonuçlanan bir teröre maruz kaldım. sonra ben bunu süründürürüm diye bir hezeyanla , sınav çıkışı ibb nin sitesinden bulduğum ulaştırma müdürüne ait maile plakayı, her gün yaşadığım bu terörü ve hangi noktalarda bekleme yapıp trafiğin *mına koyduklarını tek tek döktürdüm. yaklaşık 1 ay kadar sonra dilekçemin emniyete , trafik şubeye ve bir yere daha iletildiği; belirttiğim plakaya ait aracın şoförünün ceza alarak minibüsün trafikten çektirildiği ve söylediğim bölgelerde duraklama yapılamaması için önlemler alınacağına dair bir mail düştü. ekinde de dilekçemin ulaştığı birimlerin imzalı yanıtları bulunmaktaydı. bu mailin gelmesinden 1 ay sonra da maltepe minibüs caddesinde şikayet ettiğim noktalara bariyerler çekilerek "duraklama yasaktır" tabelaları asıldı.

    sonra anneannem adamın ekmeğiyle oynadın diye vicdan yaptırmaya çalıştıysa da hiç üzülmedim. çünkü önce benim sonra araçtakilerin, sonra sokaktaki adamın canıyla oynarken 1 dakika bile tereddüt etmeyen bu tarz insan müsveddelerine üzülebilecek kadar hümanist değildim.

    not: o bariyer çekilen noktaları artık kimse sallamıyor.

  • bina boşluğuna kuşlar girmesin diye alelade koyulmuş bir malzeme. resmen tuzak. bu cehalet öldürüyor işte. tiktok videolarından nefret ederim ama bu sadece bir kaza. video çekmeseydi de başına gelirdi.

  • eğlenceli bir mobil oyun. katil kim, köylü vampir gibi bir şey. 10 kişi uzay gemisi gibi bir yerde çeşitli görevleri tamamlamaya çalışırken aralarındaki hainler bu kişileri sabote etmeye çalışıyor. impostor denilen bu sabotajcı dilerse diğer oyuncuları yakalanmadan öldürmeye çalışıyor. her ölümden sonra ya da şüpheli durumda acil durum düğmesine basıldıktan sonra oyuncular aralarında istişare ederek katilleri bulmaya çalışıyor. oylama yapılarak katiller gemiden atılana kadar devam ediyor. katiller bulunursa oyunu gemi tayfası, bulunamazsa doğal olarak katiller kazanıyor.

    kim bilir neler yazdım yukarda acaba. neyse.

    e: oha oyun yürümüş gitmiş.

  • ben samsung türkiye garantili samsung galaxy s3 satıyorum. tanesi 1200 liraya. (edit: işbu entry girildiği sıralarda samsung galaxy s3 1300-1400 lira civarına satılıyordu).

    almak isteyen varsa hesabıma 1200 lira göndersin, ben de ona telefonu göndereyim.

    1000 kişiden sipariş aldım, paralarını da aldım. elimde 1,2 milyon tl. param oldu. ama telefon falan yok. gidiyorum samsung türkiye'ye diyorum ki "hocam sizden iki hafta sonra trink parayla yüklü miktarda telefon alıcam tanesi 1000 liradan yaparsın di mi" diyorum. bana 1000 tane civarı s3 ayır, ama 100 adet falan oynayabilir diyorum. parası peşin diyorum. vermezler mi? eminim ki verirler. vade yok, taksit yok. trink nakit paraya.

    ben siparişlerden topladığım elimdeki 1,2 milyon lirayı bankaya faize koydum. ya da daha çok kazandıracak yatırım araçlarıyla değerlendiriyorum. 2 hafta sonra telefonları alana kadar para boşta durmuyor. insanlar parasını peşin peşin verdi ama telefonu bekleyecekler. ben onlara "yarın gönderirim" demiştim ama boşver, "en kısa zamanda hallediyom abi" der geçiştiriveririm.

    iki hafta geçti. ben iki hafta ha bugün yolluyom, ha yarın hallediyom diye müşterileri oyaladım. kimisi çileden çıktı "istemiyom telefonunuzu paramı verin" dedi. onu da iki hafta boyunca "bugün gönderiyorum aksilik oldu" falan diye şablon cevaplar ile oyalıyorum. iki hafta boyunca kimse ne telefonunu alabiliyor, ne parasını geri alabiliyor. iki haftanın sonunda ise parasını isteyene 1200 lirasını aynen iade ediyorum. sabırla telefonunu bekleyene de az önce trink para verip samsung türkiye'den aldığım telefonlardan bir tane gönderiyorum. parasını isteyene iade ettim, kalanıyla telefonları aldım. toplamda sattığım telefon başına 200 lira kar ettim mi? ettim.

    ee peki milleti oyalayıp oyalayıp o süre boyunca yatırım araçlarında değerlendirdiğim miktar? o da cukkaaa.

    işte budur hepsiburada.com.

    tabii burada samsung galaxy s3 güncel bir ürün diye, örnek olarak verilmiştir. aynı işlem, özellikle kar marjının çok yüksek olduğu farklı ürünlerde, örneğin tekstil/giyim ürünlerinde çok daha güzel işler.

    yaşanmış örnek: (bkz: hepsiburada.com/@kibritsuyu)

  • günümüz post-modern anlayışın zerk ettiği ve hatta dayattığı bir absürt vak'a.

    tanığı tanıklıktan, anıyı "an"dan, ispatı hakikatten değerli görmek.

    atmosferin, yerini piksellere bırakması.