hesabın var mı? giriş yap

  • basın toplantısında ali ağaoğlu tarafından ciddi ciddi yapılan espiri.

    şimdi bu "ağaoğlu central park" projesini tanıtmak için bakırköy'deki satış ofisinde lansman düzenledi. önce emlaktaki durgunluktan dem vurdu, alım gücünden yakındı falan sonra konuyu türkiye'de patlayan bombalara getirdi ve şöyle devam etti, "pazar günü ortaköy'deki evimdeydim. ev boğazı baştan sonra görüyor. baktım köprüden 5 dakikada bir araç geçiyor, normalde trafik olması gerekirken çok seyrek araç geçiyor. ben dedim teröristlere inat evde oturmayacağım. ortanca hanımı aldım bir de 10 yaşındaki oğlumu çıktım istiklale. hem benim için nostalji oldu. bombanın patladığı noktaya gittim. baktım millet fakir sadece karanfil bırakıyor, ben gittim gül bıraktım."
    sonra salonda kahkahalar, gülüşmeler yankılandı falan.

    fakir espirisini ali ağaoğlu'nun bizzat kendisi yapması kulağa gerçekten komik geliyor ancak bu espriyi patlama üzerinden yapması son derece itici geldi. olay daha yeni oldu kameralar da kayıttaydı. bir iki saate düşer sanırım.

    bir de "ortanca hanım" ne demek ya?

    zorunlu edit: arkadaşlar özel mesajdan sürekli kaynak soruyor. bakın toplantıda en az 6-7 kamera vardı. ajanslar oradaydı, ekonomi programı yapan gazeteciler oradaydı. zaten toplantıya giden medya belli. varsa bir babayiğit o kısmı koysun youtube'a. durduk yere öyle bir şeyi uydurmam, yazmam.

    edit2: nihayet biri yüklemiş. görüntü entriye eklendi.

    büdüt: ohaaa ya! yemeğe indim geldim ortalık çalkalanmış. tüm haber sitelerine düşmüş.

    debe editi: bu kadar gündem olacağını beklememiştim. çünkü o toplantıya havuz medyası gitmişti. ağaoğlu buna güvenerek saçmalamakta beis görmedi. orada yaşanan olayı buraya taşımasaydım sanırım bu olay halı altına süpürülecekti. ayrıca akşam haber bültenlerini patlamış mısırla izledim. kusura bakma alicim canını sıktım kib. ss (bkz: swh)

    debe editi2: konu meclise taşınıyor. millet istiklal caddesinde karanfillerle yürüyor. vay anam vay!

  • üniversite son sınıftayım, mezuniyete 5 ay kalmış. ameliyat gününü stajlara denk gelmesin diye dönem arasına aldım, hem dedim arkadaşlarım gelir refakatçi olur, hem de ikinci dönem daha sağlıklı olurum.

    neyse geldi ameliyat günü, gittim hastaneye, yatış yapılacak, yaptırdım neyse, refakatçi olmasını söylediğim arkadaşa mesaj attım nerdesin ben yatış yaptırdım diye, ya kusura bakma kanka ben onu unutmuşum dedi. bi' şey diyemedim tabi zaten az sonra da hasta bakıcı ameliyata gidiyoruz dedi, kimse yok mu yanınızda dedi, dedim gelmediler.

    anesteziye girdik, doktor sohbet ediyor hangi fakültedensin falan, dedim dişteyim, oo bizden o zaman sana başka bi şey yapalım uçuralım seni dedi, 3 saat sonunda odada uyandım, hemşire geldi, kimse yok mu dedi, yine aklıma geldi, yok dedim, doktor geldi, kimse yok mu dedi, yok dedim.

    sonra beni vip odaya aldılar, bölüm başkanı yanındaki vizit heyetiyle geldi, sohbet ettiler, 30 dk boyunca benimle ilgilendiler, herhalde diğer doktor hocalarına söylemiş.

    ondan sonra zaten kendi kendime yetmeyi öğrendim. kimseye minnet eylemeden yaşadım.

  • türkiye ve istanbul’un sistematik bir şekilde nasıl yıllarca ortadoğu bataklığına çekildiğini göstermesi açısından çok güzel dizidir. avrupa’nın en önemli 3 şehrinden biri olan istanbul’un demografik yapısının nasıl içine edildiğini görmek isterseniz izleyin.

  • bu olay yaşandığından beri düşünüp duruyorum, bir yandan da kandil gibi için için yanıyorum, kendimi bildim bileli devamlı surette tacize uğrayan bir kadın olarak, onun yaşadıklarının binde sadece birini hissetmiş olduğumdan, onun hissetmiş olduklarını tahayyül edince, dehşete kapılıyorum.

    bu hikayenin aynısın tıpkısı benim başımdan geçti. ama tecavüze uğramadığım için, şanslı taraftayım bu seferlik.

    neden "bu seferlik" derseniz; evet maalesef alkol kullanıyorum, eğlenmeyi seviyorum, dışarı çıkıyorum ve eve geç dönebiliyorum ve utanmadan kadınım. tüm bunlar için özür dilemem gereken bir cinsiyete sahip olduğumu ve bu boktan ülkenizde yaşamak zorunda olduğumu biliyorum.

    ben 19 değil ama sanırım 21 yaşındaydım. kadıköyde eğlenmiş, zil zurna sarhoş, sarı minibüslere binmiştim. sahilden giden, kadıköy-bostancı minibüslerine. aynı olaydaki gibi.

    saat de, aynı olaydaki gibi, gece 3 civarıydı. kalamış'ta inmem gerekirken, arkada sızdığımdan, bostancıya çok az kala uyanmış ve can havli ile inmiştim.

    feneryolu'nda oturuyordum, yürümek için çok uzun bir mesafe idi. cebimde sadece 5tl param kalmıştı. bağdat caddesine yürümüş ve tam karakolun olduğu köşede taksi beklemeye başlamıştım. inanır mısınız, taksi beklediğim o 3-5 dakika içinde, araçlarının içindeki polislerden işittiğim pis lafların haddi hesabı yok, bir yandan da gözümü kör ettiler selektör yaparak. polis'e, güvenmek şöyle dursun, onlardan kaçmanın yollarını aramam gerektiğini bildiğim bir yaştaydım.

    neyse ki bir taksi durdu. yaşlıca bir amcaydı, sürücüsü. her nasılsa "ne işin var bu saatte sokakta" demedi, gideceğim yeri sordu, "feneryolu" dedim "ama sadece 5tl param var" dedim. "sorun değil" dedi, beni eve bıraktı ve güvenli bir şekilde yatağıma girdim. ve evde de annem vardı. annemi uyandırıp para isteyebileceğimi söyledim, ama amca kabul etmedi, "uyandırma" dedi.

    o günden bugüne kadar, bu az buçuk normal akıl sağlığı ile yaşadığım hayatı meğer o taksici amcaya borçluymuşum.

    o gece, beni zerre merak etmeden, horul horul uyuyan annem de, bugün bu haberi duyduğunda, "ne işi varmış o saatte sokakta" dedi!!!

    son sözlerimi, mide bulantıları içinde yazıyorum. inanın, böyle düşündüğünüz için, hepinizden nefret ediyorum. başınıza bin türlü bela geldiğini görmek isterim.

    19 yaşında bir genç kadın bağdat caddesinde gece saat üçte nereden döner sorusu, yerini; 33 yaşında evli çocuklu bir adam bu saatte bağdat caddesinde neden tecavüz eder sorusuna bırakmadıkça kadına karşı tecavüz de taciz de bitmeyecek.

    eril beyninizi siksinler.

  • yeni işe baslayanlara sorumluluk verilmekten hiç çekinilmeyen bir iş ortamıdır. staj yaptığım dönemde ilk gün manager a "mr. soyadı" diye hitap etmiştim de, öyle olmuyor bu işler falan demişti. 1 hafta sonra ceo yla falan tanıştım hep ismiyle falan hitap ediliyor tabi o zamanlar garip gelmişti.
    sorumluluktan bahsediyorduk. miktarı bende kalsın yüksek meblağlı projelere daha stajyarken beni tek sorumlu yaptılar ki, ben kendime o sorumluluğu vermem. yani vermezdim o zaman öyle düşünüyordum.
    yaş farkı gerçekten hiç önemli değil. bu da en onemli farklardan biri olsa gerek. 40 yıldır sektörde olanlar var, onlardan daha tecrübesizmişim, gençmişim konuşurken veyahut ortak çalışırken hiç bir ima görmedim. öyle olunca da insanın özgüveni doğal olarak artıyor.
    şöylede bir olay yaşamışlığım var:
    8 ay önce falandı bir hata yapmışım ki dillere destan. suçu atacak kimse bile yok . strese bindim tabi. managerım senin hatan değil, şirketin yeterince düzenli olmamasının hatası falan dedi.
    valla reyizsin diyecektim de reyiz in ingilizcesi o an aklıma gelmedi.
    adamın dibisin dicektim , bottom of a men. o da saçma olacaktı ondan da vazgeçtim.
    1hafta sonra bi büyük rakı aldım verirken de dedim ki sen delikanlı adamsın peynir kes, kavun doğra yanında bundan iç lion milk.