ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
dominos'un pizzasından kırkayak çıkması
-
dikkatsizlik konusunda master yaptığımdan dolayı ben onu zeytin zannedip löpletirdim.
didier drogba
-
ilk maçında akhisar'a gol attı diye eleştirilebilen futbolcu. ne yapacaktı akhisar'a karşı oynarken schalke'ye mi gol atacaktı!
ısparta'da parmak izinden yere çöp atanlara ceza
-
başlık karakter sınırından dolayı başlığı böyle açtım.
haberi okuyunca kendimi geleceği anlatan bir romanı okuyor gibi hissettim.
"ısparta emniyet müdürlüğü, umuma açık alanları kirleten kişileri atıklardaki parmak izlerinden tespit ederek haklarında adli işlem başlatma kararı aldı."
https://mobile.twitter.com/…tus/1591701612904566784
https://mobile.twitter.com/…tus/1591710108538511360
edit: türk halkı her girişim ile dalga geçerek insanların azmini yok ediyor, her güzel uygulama hep başka ülkelerden mi bize gelecek? işe yarar ya da yaramaz, çevre için böyle bir şey denemeleri çok güzel. şu uygulama japonya'da olsa " vay, adamlardaki vizyona bak." dersiniz.
yavuz bingöl'e utanmadan saldırdılar
-
"ayrıca milleti donuna kadar soyarken de utanmadık" diye devam etmesini bekledim, etmedi.
ölse de kurtulsak artık.
yüzüncü yıl marşını serdar ortaç'ın bestelemesi
-
"60 değil 70 değil 80 değil oh 90 değil
100 yıl oldu daha yürek atmaz değil
bu kalpte 100 yıl daha bitmez sevgin
gözü olanın gözü çıksın bebeğim
*
her taraf metrobüs vefasız olma kalbi kapalı
sevmiyorsan da atma taş, yürek hep coşkuyla atalı
bak 100 yıl oldu hemen kıskanma şaşkın yunan
yıllar oldu sırtakini unutalı sen derdine yan
*
cumhuriyetim benim canım bebeğim
tüm rejimler arasında seni tek geçer deli yüreğim
oh diyorsam şimdi 100. yaşına
vefasız padişahlar giremesin kanına
*
ne monarşi ne oligarşi belki aristokrasi
ama en güzeli halkın yönetimi
benim cumhuriyetim kızıl ötesi, aşıklar müzesi
100 yıl daha coşar, sanma tekler bu yüreğin füzesi"
*
söz-müzik-düzenleme: serdar ortaç
imamoğlu'nun büfecilerin ekmeğine göz dikmesi
-
eminönü, kadıköy, bağdat caddesi gibi yerlerde 3 bin lira kirayla büfe işletenleri ortaya çıkarmış olay.
bugüne kadar bu millete ne kadar kayıp yaşattıklarını siz hesap edin.
1 şubat 2015 mimarsinan köprüsünün göçmesi
-
köprünün adını mimar sinan koy ve o köprü göçsün. öbür tarafta yakanıza yapışır ismimi lekelediniz diye.
broadcast news
-
1983'te çektiği terms of endearment filmiyle, en iyi film, yönetmen ve senarist dallarında oscar kazanan 5 yönetmenden biri olan
james l brooks'un yazıp yönettiği ikinci film. zeki, başarılı ama televizyon suratı (bkz: o da ne demekse) olmayan televizyon muhabiri albert brooks'la, pek de zeki olmayan ama yakışıklı olduğu ve ekrana yakıştığı için hızla yükselen william hurt'ün satire dolu hikayesi. aralarında kalan kadını da holly hunter oynar. televizyonculuktan gelen ve bugüne kadar sadece 5 film çeken brooks'un kendi dünyasını en fazla anlattığı filmidir.
novak djokovic
-
şunu anlamak lazım:
kasıtlı olup olmadığı net olmayan, sorumsuzluk sonucu oluşan bir kaza diye savunulabilecek bir olay yüzünden novak djokovic gibi bu grand slam'in açık ara favorisinin elenmesi insanda tuhaf bir duygu bırakıyor. djokovic'in grand slam sayısında artık her turnuvanın önem taşıdığı bir dönemde bu durum ayrıca talihsiz oldu.
ancak öte yandan bundan çok daha ufak şeyler için oyuncular diskalifiye edildi. kurallara göre diskalifiye kararı pek yoruma açık olmayacak şekilde doğru. "diskalifiye edilmesin" diyenler kuralların özel şartlar yüzünden esnetilmesini istiyorlar. bu gibi olaylar ülkemizde hep "x de şunu yapmış ona bir şey olmamıştı" diye savunulur ama tenisin sicili bizim ülkemizdeki spor dünyasına göre kurallar açısından çok daha temiz.
subjektif yorumuma gelince: birincisi, bunun bir komplo olduğunu düşünenler herhalde us open yönetiminin, turnuvanın bir numaralı yıldızını daha ilk haftadan diskalifiye ederek mali olarak ne kadar fazla kayıp yaşayacaklarını değil de, "ya djokovic nadal ve federer'i grand slam sayısında geçerse" diye düşünerek karar verdiklerini iddia etmiyorlardır.
ikincisi de, djokovic her zaman kuralları esnetme ve sportmenlik konusunda "sınırda" gezen bir isimdi. topa kasıtlı hakemi hedefleyerek vurduğunu sanmıyorum ama kimseyi vurmasa bile yaptığı hareket muhtemelen bir ceza puanına sebep olacaktı. bundan bir ay önce "puan kaybedince sinirlenip topa rastgele vuran bir yıldız isim hakemi yaralayacak. bu isim nadal mı federer mi djokovic mi olur sizce?" diye sorsam, tenis takip eden büyük çoğunluk buna djokovic derdi muhtemelen.
hayır hayır olmaz asker selamı vermek istemiyorum
-
(bkz: vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır)
inşallah izlanda' ya da sallar bir tane .
edit: düzeltme için poison apple 'a teşekkürler.
edit 2: başlığı açan uzamış.
annenin moonwalk ile odaya girmesi
-
bu durumda "anne are you ok?"* diye sorulursa kendisiyle verimli bir şekilde iletişim kurulabilir.
sokak köpeği
-
az önce bunlardan tamamen zararsız bir tanesine durduk yere amelenin birinin (mesleği amele) taş attığını ve taşın hayvanın sırtına isabet ettiğini gördüm. hep böyle internette falan bu hayvanlara işkence edenleri görüp iç geçirirdim, "şunlardan biri bir gün elime düşecek" diye, o gün bu günmüş. kendisini nazikçe (!) uyardım, bir daha yapmayacağına dair söz verdi yalvarırcasına (?). kıyamam (!).