ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
15 temmuz 2014 moskova metrosu kazası
-
sabah metrodan cikarken yapilan anonslarda, kazanin gerceklestigi metro hattina giden trenlerin gecici olarak durduruldugunu belirtiyorlardi. cok ciddiye almadim. "herhalde yine bir yenileme calismasi vardir" diye gecirdim icimden.
ofise gelince ogrendim uzucu olayi.
yanilmiyorsam bu zamana kadar hic bir kaza olmamis moskova metrosunda. senelerdir kullaniyorum, ben de karsilasmadim, duymadim.
haberlerde yazilanlara gore tren raydan cikmis, bunun nedeni de makinistin ani yaptigi frenmis.
bazi afedersiniz oc. makinistler bunu yapiyor. insanin odunu patlatiyorlar. hele ki sabah ve aksam vagonlarin en yogun oldugu donemde bu harekete maruz kalinca insanlar savruluyorlar bir yandan bir yana.
olenlerin yakinlarina sabir ve bassagligi dilemekten baska bir seyimiz yok su an.
yalniz madem herkes turkiye'yle karsilastirmis, hemen bastan belirteyim, ne cikip putin "bu gibi olaylar metronun fitratinda var" der, ne de bu olay uzerinden show yapar.
metro ruslarin gururudur. evet, biraz abarti gibi geliyor ama gercekten de gurur duyulacak bir metro hattina sahiptir moskova. oyle kicikirik tek hatli istanbul metrosuna benzemez.
o yuzdendir ki, bu olayin sorumlulari ortaya cikar, cezalari verilir, buyuk ihtimal bir daha gun yuzu goremezler. yaralilar su an hastanelere yerlestirilmis zaten, bedava, en iyi hizmeti alirlar.
olenlerin ailelerine de ellerinden gelen yardimi yaparlar. yakinlarini yere yatirip tekmelemezler!
edit: son bilgilere gore makinist de hayatini kaybetmistir. olu sayisi ise 20'ye yukselmistir.
lcw ve defacto fiyatlarının saçmalaması
-
son zamanlarda yerli markaların yaptığı saçma fiyat artışıdır. hemen bir iki örnek verelim:
mevsimlik ceket
%100 polyester kaban
mevsimlik bir cekete 900 tl yazabilmiş, kumaşı beş para etmez kabana da aynı şekilde. eyvallah ekonomi, iplik, pamuk her şey çok pahalandı. fakat yerli markalar her zaman zara, bershka gibi markaların 3’te, 4’te biri fiyat olurdu. şu an ise lcw zara ile neredeyse aynı, 200-300 tl oynuyor. online’da yalandan indirim kuponu yollayıp duruyorlar.
fiyat bindiriminin sebebi belli ama. “nasıl olsa yabancı turistler bu fiyata da alıyor” düşüncesi. o zaman kim takar vatandaşı. kendi insanına bu kadar düşman başka bir ülke gördünüz mü?
ev kiralarını devlet belirlesin kampanyası
-
siz ne istediğinizin farkında mısınız? yağmurdan kaçarken doluya tutulmak mı istiyorsunuz ? kiradan fazla vergi ödemek istiyorsunuz herhalde.
dünyanın en büyük kezbanı
-
ne yazık ki erkektir.
sabahtan akşama kadar dünya bizi çekemiyor, güçlenmemizi istemiyor diye ağlayıp duruyor :/
hiçbir chat programının msn kadar tat vermemesi
-
2020 yılında "hala" tat vermediğini eklediğim önermedir.
2013 yılında neden kapatıldığına hala mantıklı bir açıklama bulamadığım program. avatar, kişisel ileti, ne dinliyorum özelliği, yazı rengi, tipi, sürekli meşgul görünenler, ayda yılda bir online olunca msn'i bayram yerine çevirenler, sohbet ekranında oynanan dama, satranç, tavla... ne zaman online olacağını beklemek, titreşim göndermek, dans eden hiphop çocuğu ya da dondurması düşünce ağlayan çocuğu göndermek, ekrana kocaman rujlu dudak göndermek... msn'de online olmasını beklemek, onun için bilgisayarı açmak, sabaha kadar uykusuz kalmak emekti.
biri online olunca, size mesaj atınca, titreşim yollayınca duyulan sesleri hatırlıyorsanız siz de benim gibi unutamamışsınız demektir.
yoo yoo. msn'in bu etkiyi bırakması ilk olduğu için değil.
biz büyüdüğümüz için hiç değil.
bugünkü chat uygulamalarından çok daha "kişisel"di. kendimizi birden fazla şekilde ifade edebiliyorduk.
soruyorum bugün hangi chat programıyla karşıdakinin karakteri ya da ruh hali hakkında bu kadar çok veri alıp tahlil yapabiliyoruz?
sincabı öldürmek isterken ölen adam
-
günün en güzel haberi. geçmiş olsun sincap kardeş
pınar gültekin'in ölü bulunması
-
"açık giyiniyormuş", tesettürlüler öldürülmedi çünkü. (bkz: kübra güngör)
"evli adamla ilişki yaşıyormuş", evli olmayanla ilişki yaşayan öldürülmedi çünkü. (bkz: zeynep şenpınar)
"kocası değil sevgilisiymiş", kocası tarafından öldürülen yok çünkü. (bkz: emine bulut)
"mutaassıp bir hayatı olsa böyle mi olurdu", mutaassıplar öldürülmedi çünkü. (bkz: konca kuriş)
kadınlar, sadece kadın oldukları için, hangi yaşta, giyimde, inançta, yaşayışta olurlarsa olsunlar erkekler tarafından öldürülüyorlar! bırakın artık katil aklamayı, bırakın kurbanı suçlamayı. babası, abisi, amcası, dayısı tarafından öldürülüyor kadınlar ya, onları da mı kendileri seçiyorlar? neresinden tutsanız elimizde kalıyor bu kof, dayanaksız, aptalca bahaneleriniz!
meşru müdafaa hariç kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı yok. bu kadar basit bir cümleyi nasıl söyleyemiyor, nasıl takla atıyor, ucuna nasıl "ama..."lar takıyorsunuz ya? yok kardeşim, yok, düpedüz yok!
ekleme: şu "ama biz sizin iyiliğinizi istiyoruz, ondan tavsiye veriyoruz" yalancıları var ya, en az bu kadınları öldürenler kadar iğreniyorum sizden. rezilsiniz. (bkz: #110488317)
joe satriani
-
satriani diskografisinde kıyıda köşede kalmış o kadar güzel beste var ki, bugün biraz onlardan bahsetmek istiyorum. ne yazık ki ne güncel konser set list'lerde yer alıyorlar ne de resmi yayınlanan konser dvd'lerinde. her albümden böyle 1-2 şarkı seçmeye çalıştım:
come on baby : 2015'te askerdeyken acemilik sonunda 1 günlük evci iznine çıktığımda, yaklaşık bir aylık müziksizlik sonrası telefonumdan dinlediğim ilk şarkı bu olmuştu. satriani'nin ballad'vari şarkılarının zaten hastasıyım, bu şarkı sakin ve huzur verici olmasının yanında onu özetleyen her şeye de sahip aynı zamanda. yavaş çalma hassasiyeti, melodik kontrol, muazzam blues cümleleri, estetik ve yerinde bend'ler... 2008 çıkışlı professor satchafunkilus and the musterion of rock albümünde yer alıyor:
https://www.youtube.com/watch?v=aw_obfbh3tc
movin' on : sıradaki parça adeta bir pozitif enerji bombası. güne iyi başlatan şarkılar klasmanından, gitaristler açısından da zorluk seviyesi bakımından daha çalınabilir duruyor. şarkının sonunda dj'lerin yaptığı scratch ses efektini satch'in gitarından çıkarması da şarkıya nefis bir lezzet katıyor. 2006 çıkışlı super colossal albümünden:
https://www.youtube.com/watch?v=r_degvmb5no
it's so good : pozitif mod'dan ve yine super colossal albümünden devam edelim. parçanın adı her şeyi özetliyor aslında, ortadaki solo bölümünün arkasındaki blues riff'lerin ve sondaki solonun hastasıyım. konserlerde herkesin el çırparak tempo tutabileceği tarzda nefis bir şarkı:
https://www.youtube.com/watch?v=b02chaopim8
all alone : biraz geriye gidelim 1993 yılına, yani time machine albümüne. bu albümün en bilinen şarkıları genelde time machine ve super mario bros filminde de çalan speed of light'tır. benim favorimse duygusal, slow bir şarkı olan all alone'dur:
https://www.youtube.com/watch?v=teermm8nc24
tam bir satriani imzası taşısa da ilginçtir ki beste onun değil, ünlü caz piyanisti mal waldron'a ait ve left alone olarak geçiyor. bestenin orjinalini buradan dinleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=xuoqcaceevm
luminous flesh giants : hakettiğinden daha az değer gören satch şarkılarından biri de kesinlikle budur. bu şarkının kaydedilme süreci çok sancılıdır. 95'te satriani nathan east, manu katche gibi o zamanın stüdyo müzisyenleriyle birlikte ünlü prodüktör glyn johns eşliğinde tamamen canlı kaydedilmiş bir albüm yapmak üzere toplanıyor. provaya giriyorlar, 1. deneme fail, 2. deneme fail, 3. deneme fail felan derken baya uğraşıyorlar yani grup içi kimyayı oturtmak için. albümün yapılış hikayesiyle ilgili bir belgesel var hatta reel satriani isminde: https://www.youtube.com/watch?v=wfbvspjv2po ben de hatta bir entride bu süreci detaylı bir şekilde anlatmıştım: (bkz: #90962740)
velhasıl kelam bu şarkı benim için cidden çok özel bir şarkıdır, remix versiyonu felan da vardır, gitarda da inanıyorum bir gün baştan sona çalacağım:
https://www.youtube.com/watch?v=qisz-yymles
with jupiter in mind : 98'de satriani uzay temalı, parlak tonlara sahip, kendisinden bildiğimiz tarza geri dönüp müthiş crystal planet albümünü çıkarır. baştan sona harika olan albümde crystal planet, house full of bullets(of of hastasıyım) ve love thing gibi şarkılar ön plana çıkar. peki with jupiter in mind gibi gaz bir parçanın günahı ney ulan, niye tek bir konser kaydı bile yok!!?
https://www.youtube.com/watch?v=dhpgn-tzesc
just look up : satch diskografisinin en zayıf albümlerinden biri olarak görülen 2004 çıkışlı is there love in space albümünden rahatlatıcı nefis bir kompozisyon. az nota, çok duygu ekolünden. virtüözitenin v'si yok, yılların getirdiği yorum gücü ve doğaçlama var:
https://www.youtube.com/watch?v=omy1jh5ws9u
shine on american dreamer : şimdi de 2013'e gelelim. satriani'nin son yıllarda daha sade ve minimal bir kompozisyon anlatımına yönelmiş durumda olduğunu görüyoruz. bu şarkı işte bu bahsettiğim duruma muazzam bir örnek teşkil ediyor; çok az rif, tane tane basılmış notalar. sonuç: saf bir pozitif yoğunluk ve hissiyat.
https://www.youtube.com/watch?v=exiiawl3p4m
attack : 2000 yılında, milenyum kelimesini sıkça duyduğumuz zamanlarda satch yine vizyonunu göstermiş ve elektronik altyapılı, bolca synth'in kullanıldığı mükemmel bir albüm çıkarmıştı engines of creation adında. attack şarkısı da şu an bir techno club'da çalsa inanın milletin yerinde duramayacağı, kopacağı türden bir eser. ortasındaki tribal gitar solosuna yürek dayanmaz.
https://www.youtube.com/watch?v=wajofwtluzk
engines of creation : satriani tam bir duygu adamı. engines of creation içinde türlü güzellikler barındıran bir albüm olduğu için burdan seçeceğim diğer şarkı için epey kararsız kaldım, clouds race across the sky'a gitti elim önce ama bu şarkı ağır bastı. adım adım temponun nasıl arttığını ve sizi içine çektiğini hissedin. youtube yorumunda biri "bu şarkı öylesine kozmik ki, astronotlar eğitimlerinin bir parçası olarak dinlemek zorunda olmalı" demiş, haha harika bir tespit doğrusu.
https://www.youtube.com/watch?v=1urlsxcvoty
tercih edilmiş yalnızlık
-
gelin gerçekçi olalım;
iyi bir görüntün, iyi bir kariyerin, iyi bir tahsilin, iyi bir iletişim becerin, iyi bir ekonomik durumun yoksa o yalnızlık o kadar da tercih edilmiş değildir.
lise mezunu, iş bulduğunda asgari ücretle çalışan, vücudu yüzü vasatın altında, iletişim becerisi zayıf birinin yalnızlığı pek öyle "tercih edilmiş" değildir örneğin, o daha ziyade "tercih ettirilmiş" yalnızlıktır.
hayatta ne kadar başarılı iseniz, (ama tek bir yönden değil, yukarıda saydım kıstasları), insanlar o kadar hayatınızda olmak isterler (çünkü insanoğlunun tamamı 'beleşçidir'). ona rağmen yalnızsanız, muhtemelen bunu tercih ediyorsunuzdur.
ama insanların etrafınızda olmak için ölüp bitmeyeceği bir profildeyseniz, o yalnızlık size tercih "ettirilmiştir". kendimizi kandırmayalım. kandırmayalım ki, ayaklarımız yere sağlam bassın, en azından oradan bir güç alabilelim.
akp'ye oy vermeyenlere metroyu kullandırtmamak
nick'inden pişman olan yazar
-
ne desem bilemedim :(
wi-fi'nin okunuşu
-
(bkz: koyt)