hesabın var mı? giriş yap

  • ne yazık ki kırılacak ve değersiz hissedecek insandır.

    bu insan samimidir. kendini açık şekilde ortaya koyar. şöyle diyeyim de şunu anlasın gibi saçma işlerle vakit kaybetmez. seviyorum diyorsa seviyordur. sinirliyim şimdi diyorsa sinirlidir.
    peki ne olur bu insanın sonu? genellikle bu insandan karşı taraf sıkılır ve ilişki sarpa sarmaya başlar. ortada bir sorun yoktur ama bir şeyler ters gidiyordur.

    bu kişi eğer erkekse, kız tarafı "beni hiç sevmiyosun :'( " diye ağlanamadığından huzursuzdur mesela. bir aksiyon olmadığından huzursuzdur. bir hareket ister. bir tartışma, bir kavga...

    bu kişi kız ise, erkek kızı gizemli bulmadığından sıkılmaya başlar. e içini dışını biliyor artık kız apaçık ortada işte. keşfedilecek yeni bir şey yok. kalmamış. sessiz, sakin, haminne gibi bir kız. nasıl keşfedeceksin?

    en kötüsü de iki taraf için gitme korkusu olmamasıdır. strateji yoksa korku da yoktur çünkü. karşıdakinin seni sevdiği, özlediği, el üstünde tuttuğu her halinden bellidir. neden gitsin? bir kavga varsa zaten düzeltmek için uğraşıyor, seni kırmamaya özen gösteriyor, bütün triplerini/atarlarını en samimi haliyle karşılıyor.

    telefonlarını her zaman açıyor. mesajlarını her zaman hemen cevaplıyor. kırıldıysa saçma suskunluklar yerine konuşuyor. yaptığı her şeyi sana haber veriyor. bir sorunu varsa ve senle ilgili değilse anlatıyor. sen açık açık biliyorsun onu artık.

    utanmasa seni pamuklara saracak, öyle sevecek... bu adam/kadın gider mi hiç? gitmeyecek. sen de biliyorsun. kaybetmeyeceğini bildiğin her şey gibi maalesef o da değersizleşiyor sonunda. sen istemesen de bu değersizliği ona hissettiriyorsun. bilmeden yapıyorsun ama o görüyor, biliyor. ve bir süre sonra kendini değersiz hissetmek dayanılmaz bir hal alıyor. o en samimi haliyle çekip gidiyor işte. sen yine sevdiğini biliyorsun. bu gidişine anlam veremiyorsun belki ama gidiyor işte. ve öyle "ayrılayım da akıllansın, geri dönerim." gitmelerinden değil bu. dönmüyor. akıllansan da dönmüyor artık.

  • ya ben zaten 600 tl bağkur haraçı ödüyorum her ay.

    bir de zorunlu emeklilik yapmaya kalkarlarsa vallaha billaha kendimi sahte bi cinayete kurban gittirir öldü diye raporlattırır bir de cenazemi kaldırır nüfus kaydında "öldü" diye işletirim.

    kimliksiz biri olarak yaşarım hayatımı. abdden aldığım ehliyet vardı yolda trafik çevirmesinde falan soran olursa abd vatandaşıyım derim

    valla yeter ya. bir tc pasaportu bu kadar yük getirir mi içine ettiğimin dünyasında ya. türküz diye ebemize yüklene yüklene doymadınız be.

  • twitterda bir kız bununla ilgili bir twit atmış. arkadaş da kendi düşünmüş gibi başlık açmış.

    işte o twit !!11

    edit: arkadaş da başka yerlerden çalmış. bu kutudan bende de var. erkek de değilim tarz meselesi. ne ekmeği yendi konunun durduk yere.

  • (bkz: sözlükte özlenen başlıklar)

    edit: ilk defa sadece bir bkz girerek bu kadar fav alıyorum..lan madem bu kadar kişi sol frame' de çıkan saçma sapan başlıklardan sıkıldı ve bu tarz bilgi başlıkları istiyor, o zaman o saçma sapan başlıklari kim açıyor ? kim o saçma sapan başlıklari gündemde tutuyor ? yönetim duy sesimizi ve sözlüğü eski günlerine döndürmek için bir şeyler yap.

  • konusu sıradan hatta kötü, milyon tane klişe barındıran ama ciddi komik film. bilmiyorum tabi, güleceğimi bilmeden girdiğim bir film olduğu için o kadar gülmüş de olabilirim. ama tekrar izlersem sebebi ryan gosling ve o sahneler olur bence.

  • yepyeni bir dil, çok farklı bir ifade tarzı.

    twitter, facebook, ekşi sözlük, friendfeed... gibi ortamlarda yazarken kullanılan dil. kullanılan platformun teknik özelliklerinden kaynaklanan sınırlar var bir yanda. misal twitter'daki 140 karakter, friendfeed'deki 350 karakter sınırı gibi. öte yandan özel hayatı ifşa etmenin de herkes için farklı sınırları var.

    sanırım en tanınanı facebook etkinliğine yurtdışında olacağım yazmak. ama onla da kalmıyor. doğruyu tam olarak ifade etmeye platformun şartları el vermeyince, gerçeği kırpmak zorunda kalıyorsun. işte gerçeği neresinden kırpacağın da sana kalıyor. zaten seni çok iyi tanımayan insanlar var ortamda. eğer makası doğru yere vurursan, hem yalan söylememiş oluyorsun, hem de bu hiç tanımadığın insanlara hava basabiliyor, şanslıysan prim yapabiliyorsun.

    birkaç örnek vereyim:

    "italyancamı ilerletecek zaman bulabilsem keşke."
    takipçinin düşünmesi beklenen: italyancası var. oh oh şahane.
    gerçek: bon corno prinçipessa ve yemek isimleri dışında italyanca tek kelime bilmiyorum.

    "istemediğimi anlatmak için daha ne yapabilirim? bunaldım."
    takipçinin düşünmesi beklenen: vaaaay, peşinde köpek olan erkek/kadın var desene. ben de kimse senle ilgilenmez zannediyordum. peşinde koşanın olduğuna göre fark edemediğim bi şey olmalı. dur az da ben koşayım.
    gerçek: turkcell yeni kampanyasını tanıtacak diye günde 10 tane mesaj atıyor.

    "insan çalıştırmak çok yorucu. o kadar laf anlatacağıma kendim yaparım dediğim oluyor ki bu çok yanlış.
    takipçinin düşünmesi beklenen: ooo adam yöneticiymiş. müdür mü, şef mi neyse artık.
    gerçek: yurtiçi kargo'dan paket gelmedi hala. gidip kendim alasım da yok. öfff.

    "millet kafileler halinde amsterdam'a gidiyor. gidin gidin. benim bulamadığım bir şey bulursunuz belki orada."
    takipçinin düşünmesi beklenen: amsterdam'a gitmiş. beğenmemiş. demek ki daha güzel yerler de görmüş.
    gerçek: değil amsterdam'a, izmit'e bile gitmedim.

    "mmmm kendi tarifimle gnocchi yaptım. nefis."
    takipçinin düşünmesi beklenen: uu hem italyan mutfağını biliyor, hem değişiklik yapabilecek kadar hakim mutfak işlerine.
    gerçek: üç tane patatesi duru suda haşladım. çatalla ezip üstüne tuz biber ektim de yedim.

  • aslında şöyle de bir durum var. 80'lerde çocuk olmuş ve basketbola bir şekilde bulaşmış kitleden bu kıyaslamaya kobe diyen çıkması çok düşük bir ihtimal. o zamanlar nba ile şimdiki kadar sıkı fıkı olmamız teknolojik olarak çok da mümkün değildi. arada sırada maçlara denk geliyorduk elbette de, jordan olsun, abdulcabbar olsun, hep bunları, daha çok beden derslerinde, spor salonunun duvarlarındaki, dönemin basketbol dergilerinin verdiği çerçeveli posterlerden tanıyorduk. jordan bizim için bir efsaneydi; ben ciddi ciddi bir ara uçabildiğini düşünüyordum öyle diyeyim.

    hani düşün spor ayakkabısı diye bir şey çıkıyor ortaya, ismi jordan oluyor. taktığın şapkadan, giydiği t-shirte kadar uçan adam sembolü var üstünde ve bunlar bir ilk; yani bir ikinci örneği yok o sıralar. öyle, bir spor mağazasından içeri girdiğinde, nba'deki her basketbolcunun adı verilmiş bir ürün bulmak diye bir şey yok.

    şimdi ise durum farklı. elbette bu kıyaslamaya kobe cevabı verecek insan sayısında bir artış olacak, bu normal. bundan 10 sene sonra atıyorum alan zoptrik adında bir oyuncu çıksa, "kobe mi zoptrik mi" diye sorulsa, o zaman da kobe zamanını net hatırlayan kitlede kobe diyen sayısı fazla olacakken, o dönem oyuna hakim olanlar arasında da zoptrik ismi öne çıkacak.

    benim zamanımda "larry bird mü, michael jordan mı?" denirdi örneğin. demek istediğime güzel bir örnek olabilir bu. gerçi o zaman da cevabım aynıydı, şimdi de cevabım aynı. havada karada michael jordan. uçuyor çünkü, öyle biliyorum ben.