hesabın var mı? giriş yap

  • yol tutuştan daha çok muazzam bir şöför barındıran video.

    o arabayı oradan kurtarmak gerçekten büyük iş.

  • caydırıcılığı olmayan genelge.

    taksi yolcuyu kabul etmeyecek bu durum tespit edilecek, sonra taksiciye yolcuyu alması söylenecek ancak ve ancak taksi şöförü almamakta ısrar ederse yasal işlem yapılacak.

    günlük hayatta uygulaması şöyle olur tüm taksiciler aynen istemediği yolcuyu almamaya devam eder, arada bir yolcu çok merkezi ve polis'e kolay ulaşabileceği bir yerdeyse şikayet eder, taksici yolcuyu alır, kameralara bizde ekmek parası için uğraşıyoruz napalım günlük yevmiyem zor çıkıyor diye ajitasyon röportaj verir, baktılar polis çok sık durdurup zorla yolcu bildiriyor arkadan taksiciler lobisi polisi bağlar kontrolleri azaltın der olur biter.

    caydırıcılık böyle yapılmaz, taksici yolcuyu almadı mı, taaak 7 gün bağla arabayı, bir daha mı almadı taaak 30 gün daha, 3. de tamamen trafikten men et bak bakalım bir daha almamazlık yapabiliyorlarmı...

    taksi plakası sahibinin ne suçu var derseniz(ki bu sistemde en büyük suçlu onlar ama neyse...) o da yolcu kabul etmeyen şöförü çalıştırmaya ısrarla devam etmesin...

    edit : imla

  • benim ödediğim vergiler sayesinde kaldırımdan yürüyenler burayı eleştirenleri eleştiriyor. in lan o kaldırımdan. it. ben verdim parasını.

  • zincir'in disinda olmak. soyle anlatayim;

    simdi nasil oluyo da oluyo bilmiyorum ama sevgilisi olan insanlarin hep sevgilisi oluyor. yalniz olmuyorlar pek. bu insanlarin daha once de sevgilileri vardi, simdi de var, gelecekte de olacak. artik kendi aralarinda tarikatlar mi, yoksa baska bir sey mi bilmiyorum. iste siz de bu insanlarin olusturdugu bu zincire girdiniz girdiniz, yoksa omru billah sap gibi kalirsiniz. yalniz o zincire bir kere girdikten sonra olay guzel. buzlu bademler, hellolar mellolar eksik olmaz (burada sampanya patlama sesi hayal edilecek, bir de zengin adam kahkasi)

  • aynı özverili çalışmayı kural dinlemeyen, ışık tanımayan , yolcu kapma uğruna duraklara dalıp onlarca kişinin hayatıyla oynayan pek kıymetli taksi ve dolmuş şöförleri için de bekliyoruz. ama olmayacak.

    e: imla

  • çaresiz olan afad, çaresiz olan beceriksiz erdoğan hükümeti. kanunları çıkartıyorlar ama uygulayacak bütçeyi ayırmıyorlar sonuç sıfır! işi bilen bir hükümet gelirse felaketlerin nasıl önlenebileceğini görürsünüz.

  • ilk çalismaya basladigim hukuk burosunda bunu talep ettigim zaman office manager denilen dallama yuzume karsi gulmustu, iste o ucrettir bu. ben de kendisine halihazirda elalemin hakkini savunan biri olarak (bkz: avukat) hakkimi yedirmeyecegimi, nasilsa bir sekilde alacagimi, o sebeple guzellikle bordroya yansitilmasinin daha dogru olacagini soyledim. tebessum etti. ben de tebessum ettim.

    baktim ay sonunda parayi alamadik, sonra hangi gun fazla mesaiye kalsam, ki 20 ay calistiysam, bugun yuzde 80'inde kaldim ben o mesaiye, o gun icin bir kitap (kaldigim saate bagli olarak bazen iki, kitabina bagli olarak bazen uc gunluk mesaiye 1 kitap) aldim ofisten. 20 ayin sonunda ayrildigimda 200'den fazla kitabi barindiran hayvani bir hukuk kutuphanesine sahiptim. hatta ofiste ilgimi ceken fazla kitap kalmayinca siparis ettirip, gelen kitaplari eve goturuyordum.

    isin ilginci ben bunu yaparken bir kisi de "aga sen napiyon? nerde lan bu kitaplar?" demedi. kutuphaneye bakan bir tek ben vardim sanirim.

    neyse, velhasil bu calisanin hakki olan bir ucrettir. ya efendi gibi verilir, ya da zorla alinir. zorla alinmasi kanunlara aykiri, adalete uygundur. boyledir.

  • victoria devrinde sayıları 1,4 milyonu bulan işçi sınıfı. ülke ekonomisinde kilit rol oynayan tarım işçilerinden, kömür madencilerinden ve pamuk işçilerinden bile sayıları daha fazla.
    sanayi devrimi'nden sonra devletin artan iş gücü gereksinimi sebebiyle şehirlere akın eden çalışan kesim, ülkenin yeni "orta sınıf"ını oluşturuyor. bu kesimin ikamet edebilmesi için de şehirlerde inanılmaz bir konut patlaması yaşanıyor ve manchester, liverpool, birmingham gibi şehirlerde terrace house dediğimiz konutlar ortaya çıkıyor. bu evlerdeki çatı ve bodrum katları hizmetçileri konaklatmak için tasarlanıyor.
    sanayi devrimi ve britanya imparatorluğu'nun sömürgelerinin suyunu sıkarak edindiği servet sebebiyle aşırı zenginleşen kesimse feodal dönemlerden kalan muazzam büyüklükteki yapıları "ev" olarak seçiyor; günümüzde estate ya da "english country house" olarak anılan yerler.

    zenginlerin ve soyluların, bu muazzam büyüklükteki evlerinde yer yer 300 kişiye kadar geniş bir hizmetçi takımı bulunurken, orta sınıf için bu pek mümkün olmuyor; ancak, orta sınıf da, toplumsal hiyerarşide yerlerini sağlamlaştırmak için en az bir hizmetçi bulundurmayı bir gösterge haline getiriyor.

    büyük evlerde, her bir işten sorumlu ayrı ayrı bir ya da birkaç kişi olurken -mesela laundry maid(çamaşır hizmetlisi), kitchen maid(mutfak hizmetlisi), aşçı, kahya, uşak, vs- orta sınıfın evlerinde bu işleri tek bir kişi üstleniyor. tek başına tüm bu işleri yapmak zorunda kalan hizmetçiyeyse "maid-of-all-work" deniyor; yani, "bütün işlerin hizmetçisi". maid-of-all-work, adından da anlaşılacağı şekilde, her zaman kadınlardan seçiliyor. (bkz: #81371698)

    evin büyüklüğü fark etmeksizin, karın tokluğuna çalıştıkları bu evlerde (mesela kadınlar için en düşük pozisyon olan çamaşırcılık, yıllık olarak 2 ya da 3 guinea gibi bir miktar getiriyor. günümüzde aşağı yukarı 700 pound ediyor), günde 17-18 saat ayakta kalıyor, dayak yiyor ve vebalı muamelesi görüyorlar. english country house denen bu saray yavruları, victoria devri değerlerine göre ya yeniden inşa ediliyorlar ya da büyük değişiklikler geçiriyorlar. hizmetçilerinin varlığını hissetmek istemeyen zenginler, evlerine, hizmetçilerin kullanması için gizli koridorlar, kapılar, merdivenler yaptırtıyor. böylece, kendi arkalarını toplayan insanları görmek zorunda kalmıyorlar; hizmetçiler de efendilerini gölge gibi takip edebiliyorlar. bu evlerde, tam manasıyla gerçek bir sınıf ve cinsiyet ayrımı yaşanıyor; hatta çocuklar bile ailelerinden ayrılıyor. devrin "ahlaki değerleri" bu sayede korunmuş oluyor.

    tüm bunlar yaşanırken kilise ve zenginlerin kontrolünde bulunan gazeteler ve dergiler, hizmetçileri ahlaki yönden kontrol altında tutmak için çeşitli yazılar, ilanlar ve hatta dualar yayımlıyorlar.
    fakirlerin, öksüzlerin ve düşkünlerin yazarı charles dickens hizmetçi tutmanın toplumdaki önemine all the year round adlı dergisinde yer veriyor. 1859 senesinde, bir cerrahın eşinin mektubu bu dergide yayımlanıyor; eşinin senede 80 pound kazandığını söylerken şunu da ekliyor: "rahip ve eşi, zengin komşumuz ve eşi, birkaç seçkin aile daha sürekli görüştüğümüz kişiler. oldukça kibar bir profil çizmeliyiz. ev işi yapmamalı ya da bebeğimi taşımamalıyım, yoksa toplumdaki yerimi kaybederim. bir hizmetçimiz olmak zorunda."

    orta sınıfın nüfusu arttıkça hizmetçilere olan ihtiyaç da artıyor; ancak, çalışma şartlarının zorluğu, 1902 senesinde geçen eğitim reformu ve devrin bitiminden birkaç sene sonra da birinci dünya savaşının başlaması gibi çeşitli nedenlerle hizmetçi sayısı düşüyor. bunun önüne geçebilmek için öksüz ve yetim çocukları iyi birer hizmetçi olarak yetiştirmek amacıyla workhouse denilen kurumları kullanıyorlar. çocukları sokaktan alıp yetiştirdikleri ve bir zanaat kazandırdıkları için masumane görünseler de, bu çocuklara verdikleri eğitim sadece "hizmetçi" olmaları yönünde olduğu için başka şansları da olmuyor hayatta.

    bu dönemde, hizmetçilerin sesini duyan kimse mi olmuyor? oluyor tabii ki; ancak, fazlasıyla cılız ve yetersiz kalıyorlar; güçleri de ancak daha da zor durumda kalmışlara yetiyor. bir iki tane olan bu kurumlar, ya "zoraki hizmetçilik" yoluna itilmiş çocukları bu hayattan kurtarmak için çalışıyorlar ya da st. faith's house of mercy gibi bazı kurumlar da magdalen evi(magdalen home) olarak kurulup rahibeler tarafından işletiliyor ve suistimale uğramış hizmetçi kadınları bünyesine kabul ediyor. bu evlerin meşruluğu ve insancıllığı da ciddi anlamda tartışılır zaten. (bkz: the magdalene laundries)

  • sma kampanyalarına destek vermiyorum. devletin de bebeklerin tedavisini üstlenmesini kabul etmiyorum.

    sen evlenmeden, çocuk yapmadan önce test yaptıracaksın. risk varsa korunmayı bileceksin. sma hastası bebeğin teyzesi, amcası oturduğu evi satıp yeğeninin tedavisine harcar mı? hiç sanmıyorum. devlet neden okul yaptıracak kadar parayı bir bebeğin "deneysel, yani kesin sonuç verdiği henüz kanıtlanmamış" tedavisi için harcasın?

    edit : anne/baba kötü niyetli olmayabilir. hükümetimizin ekonomi dehası sayesinde
    dolar, bir gecede 18'den 12'ye düştü mü? düştü.
    devlet enflasyon %80 derken, otomobil fiyatları %100'ün üzerinde artarken bankalar, senin parana %15 faiz veriyor. dövizde tutsan durum aynı. çocuğunun tedavisi için para toparlamaya çalışan aile bu durumda ne yapsın?