hesabın var mı? giriş yap

  • atamın sadece içimizdeki yobazlarla bölücüleri değil yunan faşistleri de hala inim inim inlettiğini gösteren haber

    bu yobazların “keşke yunan kazansaydı” cümlesinin neden söylediği şimdi daha iyi anlaşılıyor.

  • asgari ücretin 1400 tl, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının ise 1500 tl olduğu bir ülkede tartışılan durum. hangi ütopyanın karikatürüsünüz siz ya, ben onu anlamıyorum her şeyden önce.

    bakın meselenin cinsiyetçi boyutunu geçiyorum: nasıl geçinecek bu insanlar?

    annem de babam da çalışıyor. babam bir gün bir kaza sonucu ayağını kırdı. bedensel güç gerektiren bir işte çalıştığı için iyileşene kadar çalışması zaten mümkün değildi. iyileşince de yaşı nedeniyle kimse işe almadı ve babam senelerce işsiz kaldı. sizin o bayat türk dizisi kıvamındaki mutlu aile tablonuzda olduğu gibi annem de çalışmıyor olsaydı, neyle geçinecektik biz? iki çocuk var, ikisi de kız -çalışması tabiatına aykırı (!) olan cinsiyetten yani. ne yapacaktık o zaman bana bunu söyler misiniz? evdeki dantel işlemeleri mi yiyecektik?

    hayır bir de sonra kadınlar zengin koca peşinde koşuyor diye ahlanıp vahlanıyorsunuz. sizin gibilere müstahak öyle kadınlar. umarım o hayalinizdeki "genç, güzel, doğurganlığının zirvesinde" kadınlar iliklerinize kadar sömürür sizi. bunu hak ediyorsunuz.

    tarih boyunca kadınlar sadece ev işi yaptı, şimdi de yapsın iddiası komik. hepinizin mi ananesi paşa torunuydu da evinde hizmetçileri vardı, ben anlamıyorum. kadınlar çalışsın derken bizim kastettiğimiz şey kadınlar sömürülsün değil -ki kimse sömürülmesin- kadınlar ekonomik özgürlüğüne sahip olsun, kendi hayatına sahip olsun, kendisine kötü davranan bir adamla karşılaştığında hiç düşünmeden postasını koyabilsin. yoksa kadınlar ezelden beri eşşek gibi çalışıyordu zaten, ekonomik özgürlüğü yoktu sadece. orayı hiç merak etmeyin yani. kadının doğasına aykırıymış da, fiziksel gücü yetmezmiş. modern ataerkil plaza erkeğinin derdine tasasına bak sen. benim ananem çocukken tarlada, gençken halı dokuma atölyesinde çalışmış, evlenince evden iş yapmaya devam etmiş (çünkü kayınvalidesi işe gitmesini istememiş), üzerine üç çocuk büyütmüş, bir kaynana bir kocaya bakmış. yetmemiş elalemin çocuklarına bakmış. çamaşır, bulaşık makinesinin olmadığı bir zaman diliminden bahsediyorum farkındaysanız. babaannemin misafir ağırlamaktan üç gece üstüste uyumadığı zamanlar olmuş. şurada alfa erkeğim diye kasım kasım dolanan tiplerden kaç tanesi bu kırılgan ve naif kadın doğasına erişebilir?

    şu "kadınlar çalışmasın" saçmalığı aslında sanılanın aksine şehirli modern muhafazakarlığın bir ürünü. yoksa kimsenin "ay kadının doğasına aykırı böyle şeyler, kadınlar kırılgandır" gibi bir derdi olmadı. köy ekonomisinde eli ayağı tutan herkes çalışır. herkes. çocuklar dahil. fakat tarla eve ve kocaya yakındır, dolayısıyla da kadını kontrol altında tutmak da kolaydır. şehir ekonomisiyle birlikte iş ve özel alan ayrımı başlar ki, erkekleri asıl kaygılandıran şey de budur: "karım evden uzaklaşınca ben onu nasıl zapt edeceğim?" ha bir de tabii "ya benden daha çok kazanırsa" kaygısı var -köy hayatında böyle bir dert yok tabii, kim ne kadar üretirse üretsin her şey erkeğin tasarrufunda. yoksa "kadının anaç doğasına aykırı, kadınlar da mutsuz oluyor zaten" filan kimsenin umrunda değil. yahu onu geç, türkiye gibi bir ülkede çalışma hayatının kendi doğasına tam uyduğunu düşünen kaç erkek var allah aşkına? kaçınız bu kadar şanslısınız? adam çalışma hayatının kötü koşullarına karşı savaşacağına, buna karşı örgütleneceğine çalışmak isteyen kadına karşı örgütleniyor, akım filan başlatıyor ya şaka gibi. sonra da "biz kadın düşmanı değiliz". doğru, kadın düşmanı bile değilsin, düpedüz eziksin. patronuna kölelik etmeyi normal bir şey addettiğin için "kocama köle olmak istemiyorum" diyen kadına "kocana köle olmayacaksın da patronuna mı köle olacaksın" diyebildiğin için ezik ve aptalsın. mide bulandırıcı ve gereksizsin. işyerinde sömürülmeye karşı koyamadığın tepkin içinde patlıyor ve istiyorsun ki eve döndüğünde senin sikinin ihtiyaçları etrafında dönen sahte bir hayat olsun. bunu da mutlu aile tablosu sanıyorsun, "insan doğası" sanıyorsun. komik. beyaz atlı prens masalları bile daha gerçekçi ya.

    trp'ci cahilin teki de gelip feminizmin kadınlara mutluluk vadettiğini filan yazmış. daha neye karşı çıktığını bile bilmiyor cahil. feminizm mutluluk vadetmez. özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik vadeder. bunlar bambaşka şeylerdir, ki zaten öyle size mutluluk vadeden bir öğreti filan görürseniz koşarak uzaklaşın. birincisi kimse kimsenin neyle mutlu olacağını bilemez, hele ki astrolojik burç yorumu kıvamında iki tane kıytırık psödobilimsel blog yazısı okuyarak her şeyi çözdüğünü sanan cahiller hiç bilemez. ikincisi insaflı bir sahibiniz varsa kelimenin gerçek anlamıyla köle bile olsanız kişiliğinize bağlı olarak mutlu olabilirsiniz. tarihte azat edilmek istemeyen pek çok köle olmuştur (ve buna erkekler de dahildir). feminizm kadınlara kariyer yaparsanız mutlu olursunuz demez. feminizmin kadınların çalışmasındaki ısrarı, kadınların kendi hayatının sınırlarını kendileri belirleyecek kadar güçlü olması, dolayısıyla da birisi o kadına kötülük etmeye kalktığında arkasına bakmadan, kimseye muhtaç olmadan çekip gidebilecek durumda olması içindir. ayrıca, daha önce de söylediğim gibi elli çeşit feminizm var. ben anarko-feminizmin ya da sosyalist feminizmin kadınlara kariyer yapın çağrısında bulunduğuna şahit olmadım mesela hiç. ama cahil işte, daha neye karşı çıktığını bile bilmiyor.

    çalışan kadınlar mutsuz olurmuş, çocuktan ziyade işine odaklanırsa depresyona girermiş. ahahah dünyanın en mutsuz ülkeleri arasındayız, dünyanın en mutlu ülkeleri ise kadın istihdamının en fazla olduğu ülkeler ve adamın dediği şeye bak. canım çok güldüm ama kadınsı ve sevgi dolu güleç yüzümle değil, makatımla. ya valla ev hanımı olup da "şimdiki aklım olsa çalışırdım, kimsenin eline bakmazdım" diyen çok ev hanımı tanıdığım için yemiyor bunlar maalesef.

    ay şimdi bir daha okudum da yazdıklarımı, tüh bak görüyor musun çalışma hayatı nasıl bozmuş üslubumu, ay hiç kadınsı ve çicek gibi değil. oysa toplayıcılık yapan büyük büyük ninelerim gibi tam bir hanfendi olmam gerekirdi, ama olmadı, olamadı :/

  • çünkü herşey bitti artık. bizim stresimiz bunlar yaşanmasın diyeydi. beklenti anksiyetesi, beklenti gerçekleştigi an biter.
    bkz: iskilmiş mabadın davasının olmaması.
    bkz: şemsiyenin bazı durumlarda açılamaması.

  • chuck 1. sezon 3. bölüm

    chuck ajan olarak cıktıgı ilk görevinde bir sanat acık arttırmasındadır ve bir resimin basında hos bir bayanla resim hakkında konusur :

    hbb : güzel bir resim
    chuck : evet güzel resim tabi *
    hbb : evet güzel.
    chuck : kendine has özellikleri var. bob ross'un etkileri var sanki.
    hbb : bob ross??
    chuck : hani trt' de cıkan ressam varya
    ...

  • bazen yardığı kadar dumur eden de diyaloglardır.

    kahramanlarımız kreş öğrencileri olan erkan*, sinem* ve gökhan dır. erkan sinem i sevmekte yalnız sinem hanım hem erkan a hem de gökhan a pas atmaktadır. bir gün erkan ın kafası atar ve sinem i bir köşeye çekip konuşmaya başlar:

    e: sinem! ben seni seviyorum. o yüzden bi karar ver artık beni mi seviyorsun yoksa gökhan ı mı?
    s: ben seni seviyorum ama gökhan da beni çok güldürüyor. sen de beni gökhan kadar güldürsen seni daha çok severim.
    e: sineeem! ben sana aşığım diyorum, soytarıyım demiyorum!?..

    (bkz: mavi ekran)

  • herkes bu adamı çılgın dahi, huysuz ihtiyar vb. diye güzelliyor ama katıldığı programda fatih altaylı'nın fransızca bildiğini hesaba katmayacak kadar aptal bir adamdır gerçekte.

    bilmeyenler için hatırlatayım, fatih altaylı'nın programında yusuf halacoğlu ile tartışırken, fransızca bir kaynaktan çeviri yaparken, o metinde yazmayan şeyleri uydurmuş ve kendi argümanlarını bu şekilde desteklemişti. daha sonra fatih altaylı metni görmek istemiş, burada böyle bir şey yazmıyor diye düzeltmiş ve sevan nişanyan da gak guk diye kıvırmıştı.

    herhangi bir tartışmada haklı gözükmek için muhatabının bilmediği dilde hikayeler uyduracak kadar ahlaksız ve moderatörün kim olduğunu bilmeyecek kadar da aptal bir adam bu. gözünüzde çok büyütmeyin.

    ekleme: @trulli, @amat ve @haberk2002'ye teşekkür ederim, videonun linkini bulup göndermişler:

    https://www.youtube.com/…atch?v=0xkrrysu9og&t=2824s

  • bir de ben anlatayım.çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanıyım.

    muadil ilaç olayı eczacı ve hastanın takdirine kalmış. ancak bazı konularda sözlüğe bir katkım olsun istiyorum.

    ilacı yazarken dikkat ettiğim bazı şeyler var. sıklıkla şurup yazıyorum.

    1. tadı: etken maddeler aynı olsada tadlar farklı oluyor. bir çocuğa tadı kötü bir ilacı içirmeye çalışmak çok zor. çocuk tadını sevmeli. mesela çok iyi bir ilaç olsada küçük bir çocuğa çok zorda kalmadıkça sefuroksim aksetil yazmam. içemiyorlar.

    2. kıvamı: çok önemli bir sorun. klaritromisin çok sevilen bir ilaçtır. çocuklar genelde çok fayda görürler ama aynı etken madde de acayip kıvam farkı var. biri çok pütürlü ve çocuk içemiyor. elimden geldiğince dikkat ediyorum.

    3. şişenin kapağı: kesinlikle bas çevir kapak olmalı. çocuk şişeyi alıp açamamalı. sonra bir gün bir gün bir çocuk, eve de gelmiş kimse yok oluyorlar. sonra biz midesini yıkıyoruz falan çok sıkıntı.

    4. şişe rengi: bazı ilaçlar koyu renkli çünkü ilacın maddesi ışıktan etkileniyor. ilacın rengi ve kıvamı bozuluyor. ışık ilacın stabilizasyonunu etkiliyor. ilaç isimi yazmayacağım merak edenler mesaj atabilir.

    5. ölçek ve boyutlar: örnek amoksisilin klavulanik asit ın bazı markalarda es 600 formu mevcut. klavunat oranı amoksisiline göre az. 400 mg'lık ta 57 mg klavunat var 1,5 ölçek alınca hop klavulanik asit oranı da artıyor. sonra antibiyotik ishali falan uğraş dur.
    ya da aynı ilaçta 140 ml 100 ml ve 70 ml form var. ben hastam 10 gün ilacını kesmesin istiyorum. 70 lik kullanınca erken bitiyor. tedavi yarım kalıyor.

    6.kaşık/ölçek: bazı ilaçlarda kilogram bazlı ölçek pipet var. aileler için kulanımı çok daha kolay olabilir. ayrıca 2,5 ml(kaşıklarda sıklıkla 1/2 ye denk gelir) çok göz kararı. enjektör yine daha kullanışlı.

    muadile karşı değilim. eczacı arkadaşlar ve hasta yakınları (benimkiler küçük boy oldukları için ilaçlarını kendileri seçemiyor) sadece etken madde olarak bakmasınlar olaya. bazı muadiller bence orjinal molekülden daha başarılı.

    klavunat yazmışım. kusura bakmayın uyarı için teşekkürler