hesabın var mı? giriş yap

  • akut intermittan porfiria denen metabolik bir hastalığı olduğu, kulağını da hastalığın bir sonucu olan psikoz dönemlerinden birinde kestiği söylenir.
    akut intermittan porfiria, ressamların boya inceltmek için kullandığı tinerle de tetiklenebilen bir hastalıktır.

  • kocaayak veya yeti olarak da bilinen bu arkadaşlar primat benzeri ve himalayalar'da yaşadığına inanılan büyük bir yaratıktır. hikayeleri dilden dile o kadar dolandırılmıştır ki adlarına belgeseller, filmler ve çeşitli içerikler yapılmıştır. acaba gerçekten de var olmuş olabilirler miydi?

    çin, avustralya ve abd'den bilim adamlarından oluşan bir ekip gigantopithecus blacki adında, nesli tükenen ve bizim kocaayağa benzeyen bir primata ait kalıntılar üzerinde çalışmaya başladı. gigantopithecus ilk olarak,bir kaç azı dişiyle karşımıza çoktığında sene 1935'di ve antropolog ralph von koenigswald tarafından bir eczanede tespit edilerek sıradan bir maymun olarak tanımladı.

    zaman aktıkça elimize geçen kemikler ve bulgularda arttı sonuç olarak şimdiye kadarki en büyük primat olarak nitelendirildi. fosil kayıtları bu canlıların yaklaşık 2,6 milyon yıl öncesinden başlayarak, neredeyse 3 metre boyunda, 551 kilo ağırlığında dev primatlar olduğunu ve güney çin'in ovalarında lay lay lom bir biçimde gezindiklerini ortaya çıkardı.

    çoğu primat doğaya sağlam bir şekilde uyum sağlarken peki neden bu arkadaşlar bir anda silindi. araştırmacılara göre yaklaşık 700.000 ila 600.000 yıl önce g. blacki'nin yaşadığı zengin orman ortamı değişmeye başladı. yeni, dünya herşeye hayat verdiği gibi almasını biliyordu. günümüzde yaşadığımız dört mevsim(uyarı: bak iklim değişikliği önemli arkadaşlar) olayı güçlenmeye başladıkça geniş olan tropikal bölgeler sıcaklık ve yağış rejiminin değişikliklerinden dolayı azalmaya başladı. g. blacki'nin yaşam alanı olan bu bölgelerde daha fazla değişkenlik gördükçe, besin bulma olanakları azaldı.

    yakın akrabaları olan orangutanlar zamanla habitat tercihlerini, davranışlarını ve hatta boyutlarını bu geri dönüşsüz değişimlere hızlıca uyarladılar. ancak g. blacki ise cüssesi gereği o kadar çevik değildi. diş anatomilerine göre bu dev maymunlar, meyve gibi lifli yiyecekleri yemeye adapte olmuş otçullardı .

    işte bezin zincirindeki ani kırılma onları daha az besleyici bir yedek besin kaynağına itti ardından besin çeşitliliği giderek azaldı. muhtemelen bu kadar cüsseli hayvanlar için yiyecek aramak coğrafi koşulların üzerlerinde oluşturduğu etki ile birleşerek, daha az hareketli hale geldiler ve kronik stresle karşılaştılar ve sayıları azaldı. bu da sonuçta onun ölümüne yol açtı.

    ama ölümleri insan hayal gücünden kaçamayarak kimi zaman kocaayak , kimi zaman yeti ve kimi zaman ise king kong olarak karşımıza çıktı.

    kaynak ve ileri okumalar için:1,2

  • şehirleşme ile tüm ailelerin bir veya iki çocuğa düşmesi ile yaşanır. ülkemizde ebeveyni veya bir üst nesili, dedeleri vs.leri köyde doğmuş herkes annem babam 6 kardeşmiş (4-8 arası genelde), biz iki kardeşiz derler. bu iki kardeşin de toplam 3 çocuğu ya olur ya olmaz. bu geçiş, batıda endüstrileşme ve şehirleşme en az 100-150 yıla yayılmışken, türkiye g. kore gibi ülkelerde 40-50 yılda bir iki nesile sığması nedeniyle çok sert olmuştur. çin'de devlet kontrolü ve dayatması ile böyle olmuş, hatta ileri gitmiş, hindistan'da ise şehirleşen nüfusta aynen yaşanmaktadır. bu nedenle aslında önümüzdeki 50-75 yıla baktığımızda dünyanın kontrol dışı ve kaçınılmaz bir ekolojik felakate sürükleyecek bir nüfus artışı sorunu görünmemektedir. tüm dünyada tarım için nüfusun maksimum %10 civarı yeterli, onda da makinalar şu anda zaten etkin, kalan nüfus şehirlerde, iş bulabilirlerse hizmet sektöründe çalışacak. bir eve 4 çocuk, onların bakımı, eğitimi ve istihdamı diye bir şey mümkün değil. yani bu da aslında şehirli insan toplumlarınıın nüfusu temelde, ekonomisinden gelen bir ekolojik dengeye tâbi, kendi kendine bir düzene oturuyor demek oluyor. şehirli insanın bir, bilemedin ikiden fazla çocuk yapması da bir tür sosyal çılgınlık olarak görülüyor. sosyolojik bir trend olarak da insanlar neden evlenmeleri ve çocuk yapmak zorunda olduklarını sorguluyorlar.

    şu anda bile aslında birkaç nesil öncesinde 60-80 yaşları arası yaşanan ölümlerin yaşanmaması, yani ortalama ömrün uzaması ile nüfus artıyor. çok insan doğduğu için değil ölüm oranları azaldığı ve ölümler ileriki yıllara ertelendiği için. günümüzde hindistan çin ve güneydoğu asyada artık bir nüfus patlaması beklenmiyor. nüfusları dengeye oturdu.
    bir tek afrika 21.yy ortalarında bugünkü nüfusunu katlayacak (nijerya vs.) diye düşünülüyor, onlar da aslında bazı diğer dünya ülkeleri gibi keskin bir demografik geçiş yaşarlarsa tahmin edilenden erken bir zamanda dünya nüfusunun artık artmadığı, dengede kaldığı veya azaldığı zamanları kendi ömürlerimizde görebiliriz.

  • bugün insan kaynaklarından aşağıdaki mail geldi ve bu başlığı gördüm.

    --- spoiler ---
    sevgili martin,

    2020 yılının şubat ayından beri tatil yapmadığını (yıllık izne çıkmadığını) gördük, her şey yolunda mı? izne çıkmaman iş yoğunluğu ile ilgili bir durumsa bunu konuşabiliriz.

    iyi günler dileriz,
    ik müdürün agnieszka
    --- spoiler ---

    5 yıl önce türkiye'de yaşarken cuma gününe denk gelen 1 mayısı birleştirip, üzerine 1 hafta tatil yapmak istediğimde (5 iş günü), yarı-kurumsal bir firmada mobbing gördüğüm müdürüm tatilin biraz uzun olmayacak mı, en azından bilgisayarını yanına al, bir gün çalış demişti (tatil için yurtdışına gideceğimi biliyordu).

  • (romica evlilik yıldönümü kutlaması için makyaj yapmıştır, çocukları çabucak giydirip babaneye bırakma telaşı içindedir. ege (4,5 yaş) ve ilay (2,5 yaş ) tuhaf tuhaf annelerine bakmaktadırlar.)

    ege: anne senin gözüne ne oldu?
    romica: makyaj yaptım oğlum, gözüme far sürdüm.
    ilay: anne korrkunç olmuş.
    ege: hayır hiç de korkunç olmamış, değişik olmuş.
    romica: (umutlanır) nasıl değişik olmuş, iyi mi kötü mü?
    ege: iğğrenç değişik olmuş.

  • çünkü istediğim zaman bozabiliyorum. 3-6-12 ay bağlamama gerek kalmıyor.

    ayrıca henüz o farkı alabilmiş birisi yok, dolayısıyla alınıp alınamayacağının da şu anki ekonomik durumda bir garantisi yok...

  • inşaat işçisi bir babanın kızıyım. orta okula kadar bu sorudan ölesiye utanırdım. sıra bana gelmesin isterdim. okuduğum sınıf ağırlıklı olarak zengin çocuklarının okuduğu bir sınıftı. okulun ilk günü herkeste yeni ayakkabılar, yeni önlükler, yeni çoraplar. bende babamın patronunun oğlunun ayakkabıları olurdu. kuzenlerimden kalan önlük ve altı yırtık çoraplarla gelirdim. öğretmen bunu bilir, görür inatla sorardı o soruyu.

    liseye başladığım gün bana bir öz güven geldi. babamın işi ile gurur duymaya başladım. övüne övüne kalkıp benim babam inşaat işçisi demeye başladım. büyük gurur duyuyordum. hatta bir defasında kendisi inşaat işçisi ve benim rol modelim olur dedim. tüm sınıf güldü. inşaatçı mı olacaksın diye dalga geçtiler. bende hayır inşaatçı olmayacağım çalışkan olacağım onun gibi dedim. nitekim de o günden sonra babam gibi çalışkan oldum. iyi ki inşaatçı bir babanın kızıyım.