hesabın var mı? giriş yap

  • siz, sendrom diye diye pazartesiyi nam nam nam yiyip bitirmeden (tamam illa yiyecekseniz, bana da bir lokma ayırın) önce, bir şey anlatayım.

    bu sabah, mal varlığımın en kıymetli parçalarından biri olan "ac/dc" tshirtümü giydim. tamam, biraz eskimiş olabilir ama hâlâ çok güzel. ben gözlerim yerde, kulağımda müzik, metroya yürüyordum. kafamı bir ara kaldırdım, karşımdan 45- 50 yaşlarında bir kadın geliyordu. üzerinde de "ac/dc" yazılı bir tshirt. tshirtler farklı, ama ac/dc aynı ac/dc. birbirimize iyice yaklaşana kadar, ayırmadık bakışlarımızı. ben ne yapsam diye düşünürken, kadın benden önce davrandı ve yan yana geldiğimizde şu hareketi yaptı; devil horns
    ben de karşılık verdim, ac/dc kardeşliğimizi kutsadık ve yollarımıza devam ettik. saatler geçti; rüya mıydı, değil miydi... emin olamıyorum.

  • 9 sayfa davetiye dilenciliğinden ne sikim olduğunu zerre anlayamadığım uygulama. sorsan bilgi kaynağı, pratikte eyüpsultan camii avlusu.

  • halbuki erkeklerin karaktere ne kadar değer verdiğini bilince gerçekten iç burkuyor.

  • fad, fashion, trend diye süreler vardır pazarlamada.
    ürün henüz 1 yılını doldurmadıysa fat kategorisindedir.
    1-5 yıl arasında fashion,
    5 yıldan uzun zamandır pazarda ve belli bir ivmeyle devam ediyorsa trend olmuştur artık.

    öngörüsüz arkadaşlar yanlış ürünle piyasaya çıkıp(yaratıcı yıkım olduğunu düşünerek) iyi paralar kazanacaklarını düşünüyorlar ve sonuç hayal kırıklığı. bundaki en önemli kriter ürün pazar araştırmasının yeterince yapılamadan piyasaya sürülmesi. zamanında çiğköfteci çılgınlığı da vardı mesela. ilk giren arkadaşlar pazarın kaymağını aldı(market skimming), şubeleşti, daha sonrakiler(fashion dönemindeki yatırımcılar) pazarda yer almaya, tutunmaya çalıştılar, pazar belli bir doygunluk noktasına ulaştıktan sonra da tutunamayanlar tek tek kepenk indirmeye başladı.
    diyeceğim o ki, doğru zamanda girmek çok önemli, işte bu lokmacı arkadaşlar da ürün henüz fat dönemindeyken girip belli bir pazar payı almayı umut etti ve fakat ürün doğru bir ürün değildi.

  • soğuk su kullanılarak, drip methodu ile kahve demleme işlemine verilen isim. diğer bir soğuk su ile demleme yöntemi ise (bkz: cold brew/@ridefort)dur. ikisi ayrı yöntemlerdir. ayrıca (bkz: iced slow drip) (bkz: dutch coffee maker) olarak da isimlendirilir.

    öncelikle şu sorunun cevabı aranmalı. neden soğuk su ile kahve demliyoruz? çünkü sıcak su, öğütülmüş kahve çekirdeğinin içindeki asitleri ve yağları çözüp ortaya çıkartırken, soğuk su asitlerin ve yağların çıkışına izin vermez. yani demleme sonucunda elde edilecek kahve düşük asiditeli bir kahve olur. karşımıza bir soru daha çıktı. neden düşük asiditeli kahve gerekiyor? çünkü yüksek asidite kahvenin tadını bozan bir şeydir. zaten belirli asiditeye sahip kahve soğudukça asiditesi artar ve tadı içilmez hale gelir. eğer 1-2 saat bekleyip oda sıcaklığına gelmiş bir kahve içildiyse, o yüksek asiditenin kahveye ne kadar kötü bir tat verdiği oldukça rahat anlaşılır. bu kötü tat oluşmadan kahveyi soğuk bir şekilde tüketilebilmesi için soğuk demleme yöntemleri geliştirilmiş. çok da güzel olmuş. bu ön bilgiden sonra artık bu demleme nedir, nasıl yapılır kısmına geçilebilir.

    cold drip methodu, yöntemi gereği çok farklı şekillere sahip olabiliyor. 300 dolara büyük cold drip towerları* bulunabildiği gibi 50 dolar civarına* da daha küçük aletler bulunabiliyor. hepsi birbirinin tıpa tıp aynısı. tek değişen şey dış görünüşü ve boyutları. bu yüzden custom olarak evde bu kulelerden yapılabilir. bu, yazının sonlarına doğru değinilecektir.

    çalışma prensibi ise oldukça basit. üst potta bulunan buz ile karışık su bir valf yardımı ile orta potta bulunan öğütülmüş kahve üzerine damlaması sağlanır, kahve çekirdeklerinin içerisinden geçip alt pot olarak adlandırılan bir sürahide birikir. elbette bu demleme yönteminde de bi filtremiz olmalı. bu yüzden öğütülmüş kahveyi tutan orta pota kahve konmadan önce kağıt filtre yerleştirilmeli ve ıslatılmalıdır. ayrıca kahvenin de üstüne kağıt filtre yerleştirilmesi gerekiyor. eğer kahvenin üzerine yerleştirilmezse damlayan su, damladığı bölgede kanal oluşturarak demleme işlemini çok az bir kahveden olmasını sağlara. kağıt filtre damlayan suyun çarparak dağılmasını sağlar böylece kanal oluşmaz. filtre olarak aeropress veya uygun şekilde kesilmiş v60 filtresi kullanılabilir.

    demlenecek kahveyi 4 unsur büyük ölçüde etkiler. suyun soğukluğu yani buz/su karışımındaki oran, damlanın sıklığı, kahve/su oranı, kahvenin öğütülme derecesi.

    eğer su çok soğuk olursa yeterince ekstraksiyon sağlanmaz, eğer çok ılık olursa da bir miktar asidite oluşabilir. bu yüzden karışımdaki buzun oranı 50%'yi geçmemelidir. genel olarak yarı yarıya uygun bir tercihtir. biraz daha yoğun olması için buz oranı azaltılıp su oranı arttırılabilir. buradaki kullanılan suyun oda sıcaklığında olduğunu da belirtmeliyim.

    damlanın sıklığı tamamen zevk meselesi denilebilir. damlanın akışı ne kadar yavaşlarsa, demlemenin süresi o kadar uzar, sonucunda daha gövdeli kahve elde edilir. genel olarak 2 saniyede 1 damla veya 3 saniyede 1 damla olacak şekilde ayarlanır. ama damla sıklığı ayarlanmadan önce ilk başta bir miktar su akıtılıp pre-infusion yapılmalıdır.

    1:10 oranı bence oldukça ideal. 100 gram kahve ile 1000 mililitre su/buz karışımını kullanıyorum. 1 litre su için 110 gramı geçmemesini öneririm. aksi halde çok fazla yoğun olabilir.

    öğütme inceliği olarak ise standart kağıt filtre için kullanılan medium inceliği oldukça uygun. daha kalını az ekstraksiyon, çok incesi fazla ekstraksiyona sebep oluyor. ama medium-fine'da kullanılabilir.

    o zaman artık gereken soruyu soralım. evde custom bir şekilde nasıl yapılır? maliyet düşüyor olsa da işin içinde büyük cam parçalar olduğu için çok ucuza yapıldığını söyleyemem. yapmak için 4 parçaya ihtiyaç duyuluyor.

    ilki, buzu ve suyu tutan, ayarlı valfe sahip üst pot. en sıkıntılı kısım bu bence. laboratuvar malzemeleri satan yerlerde ayırma hunisi oluyor. biraz pahalı ama kullanıma uygun. veya altında tüp uzanan herhangi bir cam kullanılabilir, valfin dahil olmaması önemli değil, sonradan alınıp da takılabilir*. veya herhangi bir cold drip towerının sadece üst potu da alınabilir. alınacak camın boyutu da önemli, küçük boyutlu pot çok fazla kahve yapma imkanı vermiyor. en ideali 1 litrelik bir pot kullanmak.

    ikinci olarak kahveyi tutan percolator veya orta pot diye adlandırılabilecek kısım. silindir şeklinde ve çapı 12-13 cm uzunluğunu geçmemesi iyi olur. ben bu kısım için syphonumun üst kısmını kullanıyorum.

    üçüncü olarak en basit şey olan sürahi* görevindeki alt pot. yapılacak kahveyi alacak boyutta olması yeterli. ben chemex 6-8 cup kullanıyorum. 1 litreyi rahatlıkla alıyor. ama işe deney havası katmak için laboratuvar malzemelerinden de kullanılabilir.

    dördüncü ve son olan stand kısmı. aslında bunun da çok basit olduğunu söyleyemem. önerilerim arasında statif çubuk* var. 2 kelepçe yardımıyla üst pot ve orta pot statif çubuğa sabitlenebilir. çok şık bir görüntü olmasa da işe yarıyor. onun dışında ahşap bloklardan çok şık bir şey üretilebilir. veya yine cold drip towerların kullandıkları stand ayrı bir şekilde alınabilir. bazıları plastikten oluyor ve ucuz oluyor.

    elbette ortaya çıkarmak kolay değil, biraz emek ve para harcama gerektiriyor. sonuçta custom bir cold drip tower ortaya çıkıyor. emeğe ve harcanan paraya kesinlikle değiyor. tadına gelecek olursak cold brew kadar konsantre bir kahve olmuyor. daha temiz bir içimi var. ister süt ile, ister su ile karıştırarak ister sek hatta gazlandırılarak bile içilebilir. yanına alınacak şanti sifonu sayesinde evde (bkz: nitro coffee/@ridefort) bile yapılabilir.

    afiyet olsun!

  • bu elemanlarla iyi anlaşmanın yolu onları denginiz olarak görmeye başlamanızdan geçiyor çünkü, komik ama, o sizi dengi olarak görüyor. bu temel kuralı aklınızda tutarsanız en kezban, en hırçın dişi kuşla bile belli bir saygı ve sevgi çerçevesi içinde yaşayıp gidebiliyorsunuz.

    muhabbet kuşları diğer papağanlar gibi sürü yaşamını benimsemiş hayvanlar olmasıyla beraber, yine papağanların çoğu gibi sürüdeki diğer bireylerin kendi türünden olup olmadığını çok sallamıyor veya ayırt edemiyor. siz de kuşmuşsunuz veya kendi de insanmış gibi düşünüyor. insanlarla bu kadar yakınlaşabilmesi de buradan kaynaklanıyor. sizi yabancı unsur olarak değil sürü/aile olarak görüyor. size uyum gösteriyor; eve geliş saatiniz, yemek yeme saatiniz, belki bir şekerleme yapma saatinize hatta çıkardığınız seslere ayak uyduruyor. siz de onun belli ihtiyaçlarına ayak uydurmalısınız. bu yüzden sabah ona günaydın demeniz, muhattap alıp oyun oynamanız, içten bir şekilde konuşmanız, aç susuz sefil bırakmamanız, onun da sıkılabileceğini göz önünde bulundurmanız (bomboş evde, kafes içinde, 7 saat duvarları izlediğinizi düşünün, kafayı yersiniz), çok küçük ve hassas olduğundan severken aşırı nazik olmanız ve dinlenmek/tüylerini düzeltmek istediği zaman onu kendi haline bırakmanız gerekiyor. kafesini olabildiğince uzun süre açık tutun ki biraz daha özgür hissetsin, biraz daha mutlu olsun. zaten affedilmez lanet gibi temizlenemez bir dışkısı yok, gezsin işte evin içinde.

    çoğu zaman beden diliyle derdini çok güzel anlatabiliyor. cakcaklayıp olduğu yerde dönüp kafasını aşağı yukarı sallayıp koşuşturuyorsa çok mutludur mesela, onu izlerken siz de muhtemelen eğlenirsiniz. siz ona güzel şeyler söylerken tüylerini şöyle bir kabartması da "hoşuma gitti panpa devam et" demektir. esniyorsa, evet küçük gagalarıyla çok güzel esniyorlar, uykusu gelmiştir. hareketsizleşmesi, eğik durması, kanatlarını düşürmesi hayra alamet değil. elinizdeyken kendini bir tarafa doğru uzatıyorsa, o yöne doğru eğiliyorsa oraya gitmek istiyordur. çok üşengeç bir hayvanınız varsa gitmek istediği yere bırakın. şapşal olduklarından kanatları olduğunu unutabiliyorlar. banyo suyu vermezseniz suluğunda yıkanmaya çalışabilir. ne sıklıkta banyo istediğini öğrenip belli zamanlarda banyosunu yaptırın.

    belki bir kedi veya bir köpek hayvanı gibi ele gelen, mıncırılabilen bir hayvan değil, öyle hayvan seviyorsanız zaten kuş bakmıyorsunuzdur. buna karşılık kuş akıllı, yaramaz, komik bir dosttur. evdeki bir bireye daha çok bağlansa bile kalan herkesi yine çok sever, bir kişiyle biraz vakit geçirse diğerleriyle de vakit geçirmeye çalışır. biri onu sevmişse hemen anlar, o kişiyi ilk kez gördüğü günde bile sırnaşır babam sırnaşır. çoluk çocukla da arası iyidir, misafirin küçük çocuğu onun için bulunmaz ganimettir. gelir öpücük verir, elinizi kemirir, saçınızdan aşağı yüzünüze sarkar. şaklaban mı ne.

    pişmanlıkla gelen edit: az önce tab tuşuma sıçmıştır, yakalarsam kendisini öldüreceğimdir.

  • bi keresinde 3 ay beraber oldugum adam benden ayrıldıktan 1 ay sonra sevgilisiyle 7. ayını kutlamıstı. araya reklam almıs beni haberim olmamıs.

  • mustafa kemal atatürk yemen türküsünü dinlediği bir gün şöyle bir söz etmiş,

    "türk çocuğu, artık arap çölleri için kanını dökmeyecektir."

    suriye'deki her şehit haberinde aklıma direkt bu söz geliyor, üzülüyorum. şimdi kim bilir hangi eve ateş düşecek, hangi ana ağlayacak.