hesabın var mı? giriş yap

  • şu sorunun cevabının bulunması ile başlanması gereken uzun bir yolculuktur.

    neden yazmak istiyorum?

    para kazanmak istiyorum
    takdir edilmek istiyorum
    ölümsüzlük istiyorum
    topluma/aileme/kendime faydalı olmak istiyorum

    vereceğiniz muhtemel cevaplar yukarıdakilerden herhangi biri veya birileriyse şöyle anlatmayı sürdüreyim.

    bir kere para kazanmak için roman yazmak isteyenler çok ciddi bir yanılgı içindeler. elbette ilk eserleriyle mucizeler yaratan örnekler yok değil. ancak roman yazarları dünya genelinde örnekleri daha fazla olmakla beraber ülkemizde çok ender olarak ilk eserleriyle para kazanıyorlar. bu nedenle daha en başta bu beklentiyle yola çıkmak ciddi hayal kırıklıkları yaratabilir.

    cevabınız ikinci şık olan takdir edilmek istiyorum diyorsanız, hayatınız boyunca farklı binlerce değişik şey yaparak bu tatmine ulaşabilirsiniz. elbette bir eser ortaya çıkarmak ve bu eserle insanlar tarafından takdir edilmek inanılmaz büyük bir haz kaynağı olacaktır. ancak unutulmamalıdır ki ortaya çıkaracağınız ilk eser nedeniyle insanlar tarafından aşağılanabilir, eseriniz veya siz düşük kaliteli olarak addedilebilirsiniz. harcayacağınız emek, zaman vb değerler ele alındığında bu riski göze almayı en baştan kabul etmelisiniz.

    cevabınız üçüncü şık olan ölümsüz olmak istiyorum diyorsanız, bunun için geç bir zamanda dünyaya geldiğiniz söylenebilir. inanılmaz hızla ilerleyen bilişim/iletişim teknolojisi, bilgiye ulaşımın saniyelerin altına düşmesi, eserlerin basılı halden elektronik dokümana çevrilmesi, bu teknolojik gelişmelerle beraber çok kişinin "eser"ini her geçen gün daha rahat yayımlayacak olması gibi unsurlar düşünüldüğünde sadece roman yazarı olarak ölümsüz olmak çok da mümkün görünmüyor. yazar olmak yerine bir kayaya adınızı yazmanız dünya üzerinde daha uzun süre anılmanızı sağlayabilir. tabi adınızın yazılı olduğu kayadan uzun süre silinmeyeceğini öngörürsek.

    cevabınız dördüncü şık ise roman yazarı olmadan da bir çok kimseye faydalı olabilecek şeyler ortaya çıkarabilirsiniz. muhtemeldir ki zaten hali hazırda topluma, ailenize ve kendinize bir çok fayda sağlamışsınızdır. ancak roman yazarı olmak için geçireceğiniz zaman, harcayacağınız emek vb değerleri düşünüldüğü aynı emek, zaman ve diğer değerler toplamında çok daha faydalı işler ortaya çıkarabilirsiniz.

    yok cevabınız bu şıklar içerisinde olmayan; fark yaratmak istiyorum, edebi eserler ortaya koymak istiyorum, hatun/herif düşürmek istiyorum gibi örnekleri çoğaltılabilecek bir cevap ise roman yazar olmaktan çok daha farklı şeylere ihtiyacınız var demektir. bir çok yazar adayı harika edebi eserler ortaya çıkarıp inanılmaz farklar yaratırken bir çok hatun/herif düşürmüş ama en sonunda o çok edebi gördükleri eserlerinin kimse tarafından iplenmediğini, yarattığı farkın sadece kağıt kalınlığı kadar olduğunu, düşürdüğü hatun/herif lerin içi boş insan artıklarından oluştuğunu üzülerek öğrenmiştir.

    tüm bu nedenlerle roman yazarı; birden çok hedefi olan, bu hedeflere ulaşmanın oldukça güç olduğunu bilen, emek, zaman, vb birçok değeri bu uğurda harcayabilecek kişilerin kazanabildiği inanılmaz anlamlı bir sıfattır.

    elbette bu sıfatı kişiye kazandıracak eserinde kendi özellikleri olmalıdır. her sanatsal faaliyette olduğu gibi yazım dünyasında da kaliteli bir eser ortaya çıkarabilmek için kişinin yazma işinin kurallarını bilmesi gerekmektedir. bu kurallarının öğrenilebilmesi içinse kullandığı dilin temel özelliklerinden kişi haberdar olmalı ve dil bilgisi öğrenmelidir. tüm bunları gerçekleştirmenin en temel yolu ise okumaktır. türü ne olursa olsun, edebi bir eser ortaya çıkarmak isteyen kişinin mutlaka zengin bir okuma geçmişine sahip olması gerekmektedir.

    insanlık tarihine iz bırakmış hiç bir insan gökten zembille inmemiştir. iyi bir mühendis, kaliteli bir kimyager, işinin ehli bir doktor olmak için nasıl yüksek öğrenim görülüyorsa, iyi bir müzisyen, kaliteli bir ressam, işinin ehli bir heykeltıraş olmak için de yüksek öğrenim görülebilir. ancak roman yazarı olmanın tanımlanmış bir okulu veya eğitimi yoktur. temel eğitim okumak, okumak, okumaktır.

    "o zaman iyi bir roman nasıl yazılır?" sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim.

    öncelikle iyi bir roman büyüleyici, dokunaklı, etkileyici ve kendine has bir tarza sahip olmalıdır.

    her şeyden önce ne tür bir roman yazacağınıza karar vermelisiniz. fantastik, bilim kurgu, tarihi, korku, polisiye, gerilim vb. elbette her kişi kendine yakın hissettiği türü, geçmişte okuduğu kitaplardan, etkilendiği yazarlardan, hayalini kurduğu dünyadan esinlenecektir.

    türü belirledikten sonra hikaye teması seçilmelidir. tema; romanın anlatmak istediği temel duygu ve düşünce olarak özetlenebilir. konu ve ana fikire benzer gibi görünse de bunlarla kesinlikle karıştırılmaması gerekir. örneğin mücadele'nin konu edildiği bir romanın "mücadele esnasında hissedilen haz" teması olarak belirlenebilir. tema, eserin beyni gibidir. romanda anlatılacak her şeyde, karakterlerde, mekanlarda temanın etkisi olacaktır. romanda birden fazla tema da seçilebilir. ancak her koşulda temalardan biri ana yapıyı üstlenmeli ve diğer temalar bu ana temayı beslemelidir.

    temamız hazır olduğuna göre romanımızın bir planını hazırlamamız her zaman yararımızadır. çünkü plansız yapılan her şeyde olduğu gibi romanda plansız başlanır ise sonuca ulaşamaz. önce bir cümleyle romanın neyi anlatacağını yazmalı, sonra bu cümleyi bir paragraf haline getirmeliyiz. bunu tamamen sizin yazmak istediğiniz dünyaya göre şekillendirebilir, yazmaya başladıktan sonra temeli bozmamak kaydıyla türlü değişiklikler yapabilirsiniz.

    tür, tema ve plan gövdemiz hazır olduğuna göre bu aşamada romanın karakterlerini belirlemeliyiz.

    roman her zaman bir ana karaktere sahiptir ve bu ana karakter bir sorun/ikilem/muamma (ben bundan sonra sim diyeceğim) ile karşı karşıyadır. bu sim'in çözümü ana karakteri ciddi anlamda zorlamalı, tabiri caizse iki ucu boklu değnek gibi çözümsüz ve içinden çıkılmaz olmalıdır. bu içinden çıkılamaz halde olan sim her sayfada daha da karmaşık bir hale dönüşmeli ve zirve yaptığında bu sim yazar kişisi tarafından ustalıkla ve geride hiçbir şüpheye yer bırakmayacak berraklıkta çözülmelidir.

    bu nedenle yazar kişisinin yaratmak zorunda olduğu ilk şey karakterlerdir. eğer yazmak fiiliyle uğraşmak isteyen kişi karakter yaratamıyor ise bu işe hiç başlamamalıdır. çünkü okur romanın yer, zaman, sim vb ögelerinden önce ilk görmek isteyeceği şey romandaki figürlerdir. nasıl ki maya yoğurdun, çimento betonun, kıyma köftenin ana malzemesi ise karakterde romanın temel yapı taşıdır. her karaktere roman içerisinde bir görevi olmalı, kimisi sim'in çözümünü zorlaştırırken kimisi de ana karaktere yardımcı olarak sim'in çözümüne katkı sunmalıdır.

    karakterlerin tümü mutlaka üç ana özellikten oluşmalıdır.
    bir boyu, posu, saçı, sakalı, gözü, elleri, ayakları yani fizyolojisi olmalı,
    bir soyu, sopu, eğitimi, ailesi, memleketi, sosyal sınıfı yani sosyolojisi olmalı,
    bir fobisi, hobisi, zekası, kompleksi, sıkıntısı, fantezisi yani psikolojisi olmalıdır.

    romanda bulunacak her bir karakteri tanımladıktan sonra romanın geçeceği zamanın bulunması gerekir. eğer bir dönem romanı yazılacaksa o döneme ait sosyal yaşam, insanların belli başlı alışkanlıkları, olaylara karşı tavırları, siyasal görüşleri vb gibi özellikleri karakterlerin özellikleriyle benzerlik göstermelidir.

    karakterler ve zaman bulunduktan sonra romanın nerede geçeceği sorusuna cevap aranmalıdır. yine mekanlar romanın geçtiği zaman olgusuyla paralel özellikler göstermelidir. sokak ve caddelerin özellikleri, yapıların mimarisinden sokak lambalarına kadar tüm çevre ve mekan özellikleri belirlenmelidir.

    sim, karakterler, zaman ve mekan tamamlandıktan sonra roman yazımına geçmeden önce teknik bir kaç şey daha düşünülmelidir.

    yazar kişisi önce hangi anlatımı seçeceğinize kara vermelidir. çünkü diyalog roman yazımının en önemli parçalarından biridir. romanın kimin ağzından anlatılacağı belirlenmeli, birinci tekil kişi mi, üçüncü tekil kişi mi karar verilmelidir. birinci tekil kişi ağzından yazmak bazı zaman sınırlamaları getireceği için diyalog yazımında önceden kazanılmış bir yeteneğinizin yok ise ilk romanı üçünçü tekil kişi ağzından yazmak her bir durumu ana karakterden bağımsız olarak kurmaya el verişli olması bakımından daha iyi sonuçlar doğuracağından her zaman yerinde bir seçim olacaktır.

    artık romanımızı yazmaya başlamak için her şeyimiz olduğuna göre kağıdı kalemi elimize alıp yazmaya başlayabiliriz. evet bunu yapmak içinde zamana ihtiyacımız vardır. ortalama bir roman 60.000 kelime ile 150.000 kelime aralığında bir boyuta sahiptir. bu denli yüksek rakamlarda bir eser ortaya çıkarmak için çok ciddi zaman gerekir. aylar, hatta yıllar alabilir ve ciddi bir zaman planlaması ister. roman yazmaya başlamadan önce çalışma planları yapmak her zaman kişiye avantaj sağlar.

    artık neredeyse her şeyimiz hazırdır. roman yazmak için son gerekli şey ise yazma disiplinidir. roman yazmak isteyen kişi her gün (veya zaman planlamasında belirttiği zaman aralıklarında) ne olursa olsun romanıyla ilgilenmelidir. hiçbir şey yazamıyor olsa bile karakterleri hakkında, konu hakkında, tema hakkında düşünmeli, kalem oynatmalıdır. roman yazmak sizi her an terk edebilecek bir sevgiliye benzer. onunla ilgilenmeli, onu sevdiğinizi hissettirmelisiniz. bunun da en iyi yolu onunla zaman geçirmektir.

    bu entry kısmen kendi bilgi ve deneyimlerimden kısmen de yazma sürecinde almış olduğum notlar ve internet araştırmalarından çıkardığım notlardan oluşan alıntılardan oluşmaktadır.

    konuyla ilgili her türlü fikre açık olduğum gibi çekinmeden lambayı yakabilirsiniz.

    şuradan goodreads profilime ulaşabilirsiniz.
    buradan kitaplarıma ulaşabilirsiniz.

  • ortalama bir ders kitabında yazdığı gibi sarı değildir.

    güneş, tüm dalga boylarında (veya renklerde) ışık yayar. gama ışınları haricinde elektromanyetik tayfın tüm bölümlerinde bunu yapar. güneş'in spektrumundaki tepe noktası, yaklaşık 5.780 kelvin (kabaca 5.500°c) olan yüzey sıcaklığını elde etmek için kullanılabilir. aynı işlem yıldızların yüzey sıcaklıklarını belirlemek için de kullanılır.

    bir spektrumdaki tepe dalga boyu genellikle bir nesnenin görünen rengini belirler. örneğin daha soğuk yıldızlar kırmızı, daha sıcak yıldızlar mavi, aralıkta kalan diğer yıldızlar turuncu, sarı ve beyazdır. güneş'in spektrumu normalde yeşil olarak tanımlayacağımız bir dalga boyunda zirve yapar.

    bununla birlikte görünür spektrumun dar aralığı boyunca, her dalga boyunda yayılan ışık miktarı neredeyse tamamen aynıdır. daha da önemlisi, insan gözü spektrumun çeşitli renklerinin tamamının ortalamasını alarak ışığı algılamaz. bu nedenle çok hafif bir yeşil ışık fazlalığı insan gözüne yeşil görünmez. beyaz olarak görünür. gözlerimizin güneşi yeşil olarak algılaması için güneş'in yalnızca yeşil ışık yayması gerekir.

    bu, güneş'in gerçek renginin beyaz olduğu anlamına gelir.

    güneşin genellikle sarı görünmesinin nedeni; dünya atmosferinin mavi ışığı kırmızı ışıktan daha verimli bir şekilde dağıtmasıdır. mavi ışıktaki bu hafif eksiklik gözümüzün güneş'in rengini sarı olarak algılamasını sağlar.

    güneş ışığı atmosferden ne kadar çok geçerse, o kadar çok mavi ışık dağılır. bu nedenle de gün doğumu ve gün batımı sırasında güneş'in tayfında çok daha büyük bir kırmızı ışık yüzdesi görülür.

    bbc science focus

  • anlamadığınız nokta şu: ümit hoca tam bir devlet adamı basireti gösterdi.

    bir kere mansur yavaş'ı zafer partisinin adayı olarak göstermedi. zaten mansur bey ile görüşmemiş.

    milli mesele olarak gördüğü 2023 seçimlerini, partisinin üstünde bir aday ile kazanılabileceğini söylemiştir.

    açıkçası diyor ki; heeey 6'lı masa! bırak egonu, halkı dinle! mansur'u aday göster, ben de destekleyeceğim.

    aksi durumda yol haritasını da açıkladı hoca. eğer 6'lı masadan mansur yavaş dışında bir aday çıkarsa, biz mansur beye teklifte bulunuruz, eğer kabul etmezse biz kendi adayımızı çıkarırız.

    ümit hoca çok büyük iş yaptı. anlamadan dinlemeden ahkam kesmeyin.

  • hayatımda sosyal medya'da like'dır, follower'dır ilgilenmedim. benim gibi adamı 50 kişi 100 kişi beğense dünya'ya katkım ne lan bir bok olmaz derdim. şimdi elimde telefon adamın resmini durmadan refresh edip like ve follower sayısının inanılmaz hızlı artışını sigaramı yaktım izliyorum. gidip eski resimlerine baktım birer birer hangilerini geçtik, en beğenilen olduk mu diye. hesap açın beğenin kardeşim, en hızlı beğenilen mi, en çok beğenilen mi ne olursa olsun.

  • öncelikle mekanı cennet olsun. elim bir kaza...

    "maalesef duble yollarda yayaya yol vermek çok tehlikeli sonuçlara neden olabiliyor."

    tehlikeli sonuçlara neden olan "yayaya yol vermek" değildir. tehlikeli sonuçlara yol açan ülkedeki eğitimin yetersizliği ve buna bağlı olarak her alanda kural tanımaz, ben merkezci insanların kendileri hariç çevrelerindeki herkesi yok saymalarıdır.

    her gün yüzlercesini gördüğümüz önce ben, benim işim, benim yolum görüşünün kameralara yansımış halidir. oysa ki yaya geçidi olan bir yere yaklaşırken:

    * ileride yaya geçidi olduğunu belirtir trafik işareti olur.
    * hızınızı düşürmeniz için hız sınırını gösterir trafik işareti olur.
    * yaya geçidi, dönel kavşak, ana yola kontrollü katılan tali yol gibi yerlere yaklaşırken hız önceden düşürülmelidir konusu ehliyet kurslarında defalarca tekrarlanır ve ehliyet sahibi herhangi bir insanın ben bunu bilmiyorum deme şansı yoktur.

    görüldüğü gibi sorun yayaya yol vermek değil, yayaya yol verilmesi gerekebilecek yere yaklaşırken tam gaz yola devam etmek ve trafik işaret ve işaretçilerine uymamaktır.

    bu sorunu en net gösteren yer dönel kavşaklarımızdır. dönel kavşaktaki öncelik sıralaması ve dönel kavşağa yaklaşırken hız kesilmesi herkes tarafından bilinen ülkelerde aşağıdakilerden hiçbirini göremezsiniz.

    * dönel kavşağa yaklaşırken bulunan kasis. bu kasis, kimse hız kesmediği için konulmaktadır. oysa ki böyle bir şeye gerek yoktur. zaten dönel kavşağa hız kesilerek kontrollü yaklaşılması gerekir. kimse yapmadığı için mecburen kasis de ekleniyor bizde.
    * dönel kavşak içindeki kasis... saçmalığın daniskası. dönel kavşağa girmiş aracı yavaşlatmaya çalışyor, yani sübliminal mesaj olarak yol sende değil, sağdan yardırıp gelen var, viraj içinde dur diyor. oysa ki yol onun hakkı...
    * (bkz: kocaabdil) mahlaslı suserin katkısıyla dönel kavşağa trafik ışığı konması da ağır bir saçmalıktır.

    dönel kavşağa gelirken 2 adet ikaz levhası olur.
    ikaz 1 dönel kavşak var ileride demek...

    ikaz 2 bu da yol ver demek... ama bizde kimse bu 2 tabelayı bilmediği için bu da var. yazıyla anlatmış artık...

    şuna da yaya geçidi deniyor mesela. sarı çizgiler oraya yaklaşırken aralıklı olur, tam gaz gitme diyor yani... yavaşla ki yolun kenarında yaya olursa veya önündeki durursa sen de ona çarpamadan durabilesin.

  • büyük eksikliktir bence kardeşim. kız arkadaş seçiminde en önemli özellik adam eksiltme özelliği olmalıdır. adam eksiltme özelliği var mı diye bakacaksın kız arkadaş seçerken. adam eksiltme derim başka bir şey demem. aranızda çok deli, çok delişmen çocuklar var. çoğu da kardeşim yaşında. onlara tavsiyem şu: adam eksiltme özelliği olsun yengede. buna dikkat edin. adam eksiltme diyorum bakın. çok önemli...

    bu görüşümü sergen yalçın'a da ilettim. geçenlerde ntvspor stüdyolarında sergen'le biraraya geldik. kız arkadaşımın fotosunu sergen'e gösterdim ve bir kaç olayımızı anlattım. diğer yorumcuları dinlerken yaptığı gibi gözlerini kıstı, kıstı, kıstı, kıstı. sonra aniden yüzünde alaycı bir gülümsemeyle açtı çakır gözlerini. elindeki kalemle oynarken gergindi, koltuğunda kaykıldı ve "baktığın zaman gözde'nin öyle ahım şahım bir tarafı yok. bilmiyorum yanlış mıyım? ben mi yanlış görüyorum? adam eksiltemiyor" dedi. haklıydı sergen... gözde, adam eksiltemiyordu.

    o sırada rıdvan'ı gördüm, o da sohbete girdi. "sergen kardeşimiz doğru söylüyor. devamlılığı da yok, kat eden bir oyuncu değil (bunu derken eliyle seri bir biçimde kat etme harketi yaptı ve saçları sallandı). senin elinde de kusura bakma ama şavi ve inyesta yok" dedi. "ne şavisi ne inyestası rıdvan abi?" diyecek oldum gözden kayboldu gitti. mehmet demirkol ve fuat abi'yi gördüm sonra, turuncu kurşun kalem almaya özümsün kırtasiye'ye gitmişler. sağolsunlar, "esasında en önemlisi o", "tabi tabi inşallah hayırlısı olur" deyip dinliyor numarası yaptılar 3 dakika için. ardından beni güvenliğe teslim ettiler. bari siz dinleyin derdimi benim al yanaklı bal yanaklı, sincap gözlü dostlarım. iki örnek veriyorum size:

    - gözde kim bu adam ya?

    - ya melislerin arkadaşı, bir kere karşılaşmıştık, geldi oturdu git diyemedim...

    - anlıyorum.

    *

    - ya mert ve batu da bizimle gelsin mi?

    - mert ve batu kim gözde?

    - dağcılık kursundan arkadaşlarım.

    - olmasa daha iyiydi ama olsun madem (üniversite'de dağcılık kursuna başlayan yiğidoların direkt sakal bırakmaya başlaması ve kirli sakalla gezmesi beni tedirgin ediyor. damat traşlı bir dağcılık kursu talebesi gördüğüm gün yarınlara ve türk dağcılığına daha güvenle bakacağım. ama bunu ilişkinin başında olduğumuz için gözde'ye söylemiyorum tabii...)

    *

    bunun gibi şeyler işte. ola ki bir kadını sevdiniz, adam eksiltme özelliği olmasına dikkat edin kardeşlerim. kadında en önemli özellik budur.

  • yeni yeni kendimize geliyoruz.
    malatya'da 10.katta evimizde ailem ile mutlu mesut oturuyorduk.
    2 oğlumla odadaydım.
    hanım çayı demlemiş onu getirecek mutfakta.
    derken müthiş bir sarsıntı başladı.
    ben daha önceleri 2 büyük deprem yaşamış biri olarak, sakin kalmaya çalıştım.
    ama çok şiddetliydi ve bitmiyordu.
    artık buraya kadarmış dedim ve 2 oğluma sıkıca sarıldım. hanım geldi normalde bu durumlarda çok paniktir ama oda çok sakindi. birbirimize sarıldık.
    bir türlü bitmiyordu.
    gözünüzü kapatın ve 45 saniye sayın ne demek istediğimi anlarsınız.
    derken yavaşça durduk. ama biz 45 sn daha ayrılamadık.
    burada hep deprem başlığı açılır ya ben de çok kızardım.
    inanın ilk aklıma hemen birilerine haber vermek geldi.
    sözlüğe girdim bilgi aradım ama çok il için başlık açılmıştı.
    yani nedendir bilinmez ama gerçekten bunu düşündüm.
    dışarısı çok soğuk.
    insanlar dışarıda.
    inanılmaz bir bilgi kirliliği var.
    arabası olanlar şanslı.
    giriş katta dükkanı olan esnaflar kapılarını açmış insanlara çay ikram ediyorlar ve dünya gözümde 5 dk güzelleşiyor.
    kimse kimseye siyasi görüşünü sormuyor.
    mezhepçilik yapmıyor.
    başı açık -kapalı demiyor.
    kürt -türk demiyor.
    alevi sünni camiye birlikte gidiyor.
    2 çocuğum var sözlük.
    bugün tekrar anladım ki hayat çok kısa.
    sevdiklerinize sıkıca sarılın.
    yarına çıkacağımızın garantisi yok.
    gerçekten her şey boşmuş.
    edit: sizler ne iyi insanlarsınız.
    mesajlara tek tek cevap yazmaya çalıştım ama yetişemiyorum.
    atla arabaya gel diyen mi dersin.
    yardım lazımsa yollayalım diyen mi dersin.
    3-4 kez mesaj atıp çocukları soran mı dersiniz.
    herkese teşekkür ederim.
    herkes iyi yavaş yavaş normale dönüyor.

  • rezillikte daha ne kadar ileri gidebilirler bilemiyorum. yarin bir universite sitesinde rektorumuz umumi helada ibrik bulamadi, kiniyoruz diyebilirler. adamin ve karisinin otel odasi bulamamasinin universiteyle zerre kadar ilgisi olmayacaginın idrak duygusundan yoksun kisiler bu gorevlere gelebilmis. cok yazik, cok...