hesabın var mı? giriş yap

  • çok çileli bir işti. o dönemin haritacılarının genelde bir süre sonra akli dengelerini kaybettiği ya da çok genç yaşta aramızdan ayrıldığı söylenir.

    - eveeet... 17 aydır üzerinde çalıştığım âli osman siyasi haritasını bitirmiş bulunuyorum.

    - erkan efendi!!! erkan efendi!!! sultan süleyman katar, bahreyn, kasr-ı şirin, bağdat ve tebriz'i de almış.

    - e sıçacam ama...

  • "türümüzün ne kadar tehlikeli olduğunu görmek için herkes bu fotoğrafları görmeli."

    diyor sebastião salgado fotoğrafları için. ve sonuna kadar haklı. öyle fotoğraflar ki, baktığınızda acıyı, şiddeti, sefaleti insanların gözlerinde görebiliyorsunuz. o kadar net. fotoğraflara baktığınızda arkasında bir hikaye olduğunu çok net görüyorsunuz. ve bu hikayeleri de, fotoğrafı çeken kişinin anlatması... harika bir fotoğrafçı, sanatçı, insan. dünyanın gerçekliklerine, insanın pisliğine dibine kadar şahit olmuş birisi. hani derler ya keşke şu ünlüyle oturup konuşsam falan diye sürekli. bugüne kadar tanıdığım veya tanımadığım kimse bende bu isteği uyandırmamıştı. ama sebastião salgado ile oturup konuşmayı çok isterdim.

    "oradan çıktığımda hastalanmıştım. vücudum rahatsızlanmıştı. herhangi bir salgın bulaşmamıştı ama ruhum hastalanmıştı." diyor. ben rahat koltuğumda, bilgisayarın başından baktığım bu fotoğraflardan bu kadar rahatsız olduysam kendisinin ruhunun hastalanması hafif kalmış diyebilirim.

    ha, bu kadar dramdan sonra belgeselin mutlu sonla bitmesi beklenemese de güzel bir sonla bitmiş. dünyanın, insanın karanlık tarafını belgeledikten son projesiyle doğa fotoğrafçılığına dönmüş. hayvanı, ağacı, suyu çekmiş. medeniyetin elinin değmediği ilk zamanları. dünyaya olan aşk mektubumuzu sunduk diyor...

    kusursuz bir belgesel. 10/10.

  • herkes sağdan dönerken türk kızının soldan dönmesi, acemi askerlik günlerimi hatırlatarak yarmıştır.

  • baba aklı sıra işletecektir... yabancı bir numaradan durmadan çağrı bırakır;
    -kimsin güzelim? derdin varsa ara.
    -beni tanımadın mı? ben ananın kocası.
    -ulan senin... '!^'^+'^++%^&%%&
    -baban ulan baban eşşolueşşek...

  • şu arkadaşa birisi lütfen yörüngesi güneşe venüs'ten daha yakın olan merkür'ün yüzey sıcaklığının venüs'ten düşük olduğu bilgisini yüklesin.

    bunların hastalığı bu zaten. her şeyin kendilerinin anlayabilecekleri kadar basit açıklaması olsun istiyorlar.

    olmayınca da ben anlayamıyorum demek yerine tanrının işine sual olmaz diyorlar.

    (bkz: aklı yok fikri var)

    edit: arkadaşlar hepinizi yanlış bilgilendirdiğim için özür dilerim.

    ayrıca "sobaya yaklaşınca daha sıcak olur" tekniği ile beni aydınlatan çaylak arkadaşıma sonsuz teşekkürlerimi ve minnetimi sunarım. maalesef konu hakkında bu kadar detaylı düşünebilecek birikime sahip değildim. kendisi sayesinde artık sahibim.

    adam dalga geçmiş ironi yapmış diyenler için edit: ben de ilk başta ironi yaptığını düşünüp komik buldum ve profiline girip başka neler yazmış acaba diye inceledim. ciddi ciddi yazdığını anlayınca da dayanamayıp yapıştırdım girdiye.

    (bkz: kimin troll olduğunu anlayamamak)

  • hayır bir de şöyle bir problem var; neden refiye yılmaz?

    bugün cem yılmaz refiye yılmaz'a bir milyon versin, tamam. sonra cem yılmaz afrika'daki çocukları doyursun. cem yılmaz bana 5 lira versin bi ilaç alayım.

    refiye yılmaz'ın ne ayrıcalığı var? cem yılmaz bütün servetini hastalara fakirlere mi dağıtsın? o halde neden rahmi koç değil de, sakıp sabancı değil de cem yılmaz? sedat kapanoğlu da bize üç beş kuruş dağıtsın mesela? onu niye savunmuyorsunuz?

    laf olsun diye gösteri yapıyorsunuz burda. cem yılmaz'ın suçu zengin olmak mı? tek zengin cem yılmaz mı ülkede? tek ihtiyaç sahibi refiye yılmaz mı?

    bir şeyin de boku çıkmasın arkadaş.

  • okuyunca nasıl bir yokluk içinde okuduğuma şaşırtan yazıdır.
    biz de kızlı erkekli oturduk ama hiç bir kız gelip kucağıma oturmadı. demek sorun sadece bizim lisedeydi.
    karşılıklı münazaralar yaptık, fikirlerini dinledik, fikirlerimizi çarpıştırdık. beraber ders çalıştık, ders dinledik, ders astık.
    okuldan kaçıp dönercide 1.5 porsiyon döner yedik, sinemaya gittik güldük muhabbet ettik.
    bazen karşılıklı futbol oynadık, kavga ettik, beraber sevdik, sevdiğimizi müzikleri bir kulaklıkla dinledik.
    bak bu kitap çok güzel diyerek birbirimize kitaplarımızı paylaştık, bazen de gençliğin verdiği heyecanla ağzımızdan tükürükler saçarak kavga ettik fikir ayrılıklarımız yüzünden.
    birbirimizi güzel/yakışıklı bulduk, aşık olduk.
    kadın ya da erkek hepsinin birer adı vardı hepsi birer bireydi başta.
    fikirleri, hayalleri, hedefleri olan kızlar tıpkı erkekler gibi. evet hiç biri kucağıma oturmadı ne yazık ki.