hesabın var mı? giriş yap

  • 1978 yılında ankara’da doğdu. klasik gitar eğitimine 12 yaşında başladı. 1996 yılında boğaziçi üniversitesi işletme bölümüne girdi. 1996-2001 yılları arasında boğaziçi üniversitesi folklor kulübü’nde ayhan akkaya ile flamenko ve klasik gitar eğitimini sürdürdü ve büfk gitar topluluğu'nun birçok konserinde yer aldı.

    2001 yılında istanbul teknik üniversitesi dr. erol üçer müzik ileri araştırmalar merkezi (miam) klasik gitar yüksek lisans programına kabul edildi. 2001-2006 yılları arasında burada soner egesel ve bekir küçükay ile çalışmalarını sürdürdü.

    5. lambesc klasik gitar festivali, 16. estergon klasik gitar festivali, 16. ve 17. iserlohn gitar festivali ve “1. westfalian guitar spring” gitar festivallerinde masterclasslara katıldı ve bu festivallerin kapanış konserlerinde yer aldı. roland dyens, ricardo moyano, elena papandreau, thomas müller pering, thomas kirchhoff, marco meloni, lily afshar ve jorge cardoso gibi birçok gitaristin masterclasslarına aktif olarak katıldı.

    4. hawaii uluslararası sanat ve beşeri bilimler konferansı’nda, 1. portekiz aveiro üniversitesi uluslararası performans çalışmaları konferansı’nda, 1. istanbul teknik üniversitesi müzik bilimi kulübü uluslararası öğrenci sempozyumu’nda, kanada york üniversitesi'nde ve memphis üniversitesi’nde “anadolu müziğinin klasik gitar repertuarı üzerindeki etkileri” ve “anadolu halk ezgilerinin klasik gitar ile yorumlanması” başlıklı ‘seminer-dinleti’yi verdi.

    2007 yılında erhan birol ile beraber klasik gitar ikilisi “duoist”i (http://www.duoist.com/), aysu sulu şanver ile birlikte klasik gitar – flüt ikilisi “istanbul flüt gitar ikilisi”ni (http://www.myspace.com/istanbulflutgitarikilisi), 2008 yılında aida boydağ ile duo aqua'yı (http://www.myspace.com/duoaqua) kurdu ve 9. uluslararası yıldız gitar günleri, 7. ve 8. uluslararası afyon klasik müzik festivali, memphis üniversitesi, istanbul cemal reşit rey konser salonu gibi yerlerde konserler verdi.

    2001 yılından beri boğaziçi gösteri sanatları topluluğu’nda (bgst http://www.bgst.org/) çalışmalarını sürdürmektedir. “kardeş türküler” ve “45’lik şarkılar” projelerinde bir dönem çalmıştır. 2007 yılında birgül serçe ile "temel müzik eğitimine giriş" (http://www.temelmuzikegitimi.com/) metodunu hazırlamıştır.

    2008 yılında "ayarlanabilir mikrotonal gitar"ı tasarlamıştır (http://www.myspace.com/adjmicrotonalguitar).

    tolgahan çoğulu halen itü miam’da doktora eğitimini sürdürmekte ve araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.

    http://www.myspace.com/tolgahancogulu

  • bir sahne düşünün;

    federer ağlıyor, nadal ağlıyor, en son dayanamadı djokovic de ağlamaya başladı,berrettini bunların arasında zurnanın sol deliği ama o da ağladı.

    döndü world team'e schwartzman ağlıyor.

    biz ağlıyoruz. aslında duygulanmamizin sebebi tam da bu.ömrümüz geçiyor ve biz bu geçişleri, kaybedişleri hayatimizda sürekli olan ve hiç gitmeyeceğini düşündüğümüz şeylerin gittiğine tanık olduğumuzda anlıyoruz.

    tam 24 yıldır orada duran tenisle alakalı alakasız herkesin kulağına ismi çalınan bir insan gitti.

    teletext döneminden ultra hızlı cep telefonlarına kadar her dönemde raket sallayan bir adamdı. biz bu döneme nice sevinçler nice kayıplar nice anılar sıkıştırdık.

    ve onun vedasıyla bu geçen tüm zamanın farkındalığı olanca gerçekliği ile yüzümüze vurdu.

    çok zaman geçmişti ve o zamanların bittiğini roger'in vedasiyla anladık. ıste hepimizin ağlama sebebi budur.

  • 12 saniye sürecek bir "google araması sonrası sonuçlara göz atılması" eylemi sonrasında elde edilebilecek bir bilgi üzerinden insanları ezik veya değil diye sınıflayan gerzeklerden evlâdır.

  • hala adamın dna testi yaptırıp çocuk esirgeme kurumuna verdiğine kızanlar var. adam o şüpheyle nasıl yaşasaydı, o çocukların suçu ne? en iyisini yapmış. öğrendikten sonra onlarla yaşasa kesin adam da bi pislik yapardı o çocuklara.

    annesi ve babası bırakıp kaçsın, siz evde kalan adama kızın çocuklara sahip çıkmadı diye. hasta mısınız nesiniz ya..

  • -napiyosun ask?
    -seni dusunuyorum.
    -gunun nasil gecti?
    -seni dusunerek
    -annen napiyo?
    -ailecek seni dusunuyoruz.

  • asıl adı bu olmalıymış hani şarkının, zerdaliler yerine.
    ne çok dinlerdik seninle bu canım şarkıyı. sen orda ben burda.
    bundan sonra ilk kim diyecek "gel" diye bilemiyorum. belki de olmayacak artık bu şarkı. kimse çağırmayacak birbirini.
    çünkü ben seni üzdüm, çok yordum. en kötüsü de bu, asıl üzüldüğüm bu. sende ben kendimi vurdum.

    "anlardım aklından geçenleri
    sustukça konuştuk sanki
    sevdaymış meğer o içimizde
    yıllardır uyuyan deli
    sessizlik sensin geceleri"

    aramızda ince bir iplik vardı sanki. önce beni sana bağladı. öyle ki kalbine, düşüncene giden yolu bilirdim. sen söylemeden bilirdim bir sürü şeyi, hissederdim. zamanla o ince iplik senin de kalbine dolandı, bana doğru yol oldu. bir zaman geldi ki sen de hissetmeye başladın benim aklımdan geçenleri. susarken üstelik, bir kelime bile etmemişken, o susuş sonlarını "öyle işte" diye bitirdiğimizde, anlardık aklımızdan geçenleri.

    arada uzaklıklar varken ve elimizde sadece kelimelerle birbirimize ulaşmak varken o susuşlar kıymetliydi. hele bir mektuba şöyle başlamıştın ya sen, benim içim erimişti okurken; "ne yazacağımı bilmiyorum, yanında susmaya geldim. öyle." sen burada olsaydın, ya da ben orada, velhasıl karşı be karşı olsaydık konuşmaya hacet yoktu zaten. öyle bakardım sana uzun uzun. arada ellerimle yüzümü kapatırdım belki, utanırdım biraz işte, ne var. hem güneşe o kadar uzun süre bakılmaz...konuştuğumda da çok konuşurdum bak, konuşmam gereken, söylemem gerekenin dışında ne varsa onu konuşurdum; heyecandan, korkudan, sevgiden...

    seninle aynı şehirde yaşamadım, sana bir caddede rastlamadım mesela, eğer rastlasaydım mutlaka tanırdım seni. belki bu yüzdendir insanların yanımdan, içimden geçip gitmesi, benim onları bile görmeden yürümeye devam etmem. ne zormuş şu uzaklıklar, ah ne zormuş başka başka şehirlerde emanet gibi yaşamak. şarkılara, kelimelere, mektuplara tutunarak bir sevgiyi yudumlamaya çalışmak ne zormuş.

    konuşurken ellerin, kolların nasıl hareket eder, kızınca nasıl çatılır kaşların, gülünce nice haller alır güzel yüzünün coğrafyası? daha ben bunları bilmez görmezken nasıl da bu kadar yandım ahh... o kırmızı iplik var ya hani, beni ruhuna ulaştıran, seni bana getiren o bağ; ruhunu sevmişim demek ki, ruhunla ışımış üstüm başım.

    sen kiminle istersen yürü yaşadığın şehirde. görebildiğini, dokunabildiğini, yanında olabileni sev istersen.
    ama bak bu kadar kahve içmişiz. hiç mi hatırı yok?
    ben ipin öbür ucundayım. birazcık çeksen anlarım orda olduğunu, coşar, taşar, ışırım yine.
    içimdeki mavi kuş yine şarkılar söylemeye başlar, büzüşüp bir kenarında oturmaz kalbimin kafesinde.

    dedim ya, ben ipin öbür ucundayım.
    fincana kahve koydum gel de bana lütfen.
    sadece bu. sonra git istediğin yere.

    bilsen ne çok şey aslında bu.

  • halk kahramanı köroğlu ve ozan köroğlunun kimlikleri hakkındaki görüşler:

    i. görüş: köroğlu bir destan kahramanıdır. eşkiya köroğlu ile ozan (şair) köroğlu birbirinden farklı şahsiyetlerdir.

    ii. görüş: köroğlu diye bir kişi yaşamamıştır. halkımızın oluşturduğu bir muhayyel destan kahramanıdır. halkımız, yüzyıllar içinde; güzel şiirlerin, hatta bu şirlerin ezgilerinin de yer aldığı çok hoş bir destanı ortaya çıkarmıştır.

    iii. görüş: köroğlu bir tarihî şahsiyettir. köroğlu destanlarında geçen maceraların bazıları gerçek olaylara dayanmaktadır. köroğlu aynı zamanda çok iyi bir ozandır.

    iv. görüş: köroğlu destan kahramanı ruşen ali ile ozan köroğlu aynı kişidir. ama bugün bilinen ve elimizde bulunan şiirlerin tümü ona ait değildir. zaman içerisinde, başka ozanların şiirleri köroğlu'na maledilmiştir. muhtemelen köroğlu'nun gerçek şiirleri de zaman içinde unutuldu veya başka ozanlar bu şiirleri sahiplendi. değişik coğrafyada, destanların değişik varyantlarla anlatılması bu sebebledir.

    v. görüş: destan kahramanı köroğlu diye bir kişilik var. bu üstelik iyi bir ozan ama başka köroğlular da var. meselâ 1585'de tebriz'de özdemiroğlu osman paşa'ya mersiye yazan, 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve muhtemelen bir yeniçeri ozanı köroğlu bulunuyor. hatta, değişik yüzyıllar içinde ve değişik coğrafyada yaşamış köroğlu'lar var. mesela; evliya çelebi, seyahatnamesinde uşşaki adlı sazşairini diğer saz şairleri ile karşılaştırırken o çağda yaşayan köroğlu adlı bir ozanla mukayese etmiştir.

    vi. görüş: yüzyıllar içinde pek çok taklid köroğlu'lar çıkmıştır. köroğlu'nun ismini bu destan kahramanının şöhretine binaen kendilerine mahlas olarak almışlardır. bu sebeble gerçek köroğlu'yu ortaya koymak çok zordur.

    vii. görüş: bir destan kahramanı köroğlu var amma o bir ozan değildir. onun kahramanlıklarını bir ozan veya ozanlar hikaye ederek anlatmışlar ve kendi şiirlerini de destana katmışlardır. çünkü şiirler incelendiğinde görülecektir ki şiirler üslup ve ifade bakımından birbirlerine çok da yakın değildir. bundan anlaşılıyor ki daha sonraki başka hikaye ve destan anlatıcıları aynı üslupla söylemeye çalışarak köroğlu'na izafe edilen şiirleri giderek çoğaltmışlardır.

    viii. görüş: köroğlu'nun nerede ve hangi yüzyılda yaşadığı kesin değildir. azerbaycan, antep, maraş, erzurum, bolu, kars, halep, gürcistan, özbekistan, dağıstan, silistre, buhara, mısır vb. yerleri sayarsak coğrafyası çok geniştir. 15., 16. ve 17. yüzyılda mı yaşadı? köroğlu kol destanları çok değişik varyantlı anlatılıyor. bazen olaylar bu varyantlarda çok ters ve değişik cerayan ediyor. varyantlarda bir yakınlık yok. öyleyse köroğlu, muhayyel bir destan kahramanıdır.

    ix. görüş: köroğlu bir destan kahramanıdır. gerçek ve tarihî bir şahsiyettir. hem kahraman ve hem de bir ozandır. başka köroğlu'lar yoktur. şiirler onun gerçek şiirleridir. bolu'da doğmuş ve olaylar bolu çevresinde cerayan etmiştir. ünü; büyük bir coğrafyaya bolu'dan yayılmıştır. belki ona öykünen ve onun şöhretinden yararlanmak isteyen köroğlu mahlaslı şairler ve ozanlar olabilir am bu durum bolu'lu köroğlu'nun tarihi şahsiyetini şüpheli hale getirmez.