hesabın var mı? giriş yap

  • özgür müzik seçimi, cipsli parmakları mahalle baskısı olmadan şuursuzca emebilmek gibi sıradışı ve nadide avantajlar olabilirler.

  • benim de yavaş yavaş inanmaya başladığım hadise.

    olay şöyle cereyan etti;

    bi kaç sene önce ailecek istanbuldan kayseriye doğru yola çıkmıştık. geredeye yaklaştığımızda hafif karnımız acıktı. o bölge full otoban olduğundan belki yol üstünde bi yer buluruz diye bilecik tabelasının olduğu yöne saptık. biraz ilerledik yol döndü döndü ve biz tekrar gerede otobanındaydık. aklımız almadı. babam hırs yapıp bi şekilde sapağı buldu ve tekrar döndük sonuç yine aynıydı. o zaman tabii bilecik diye bir yerin aslında var olmadığını hiç düşünmemiştik. şimdi bu bilgi komplo teorisi bile olsa beni ürpertiyor.

    (bkz: true story)

  • yıllardır dizimag ve türevlerini izleyerek en az 3000 yıla mahkum olduğum acı gerçeği ile yüzleştiğim durumdur. keşke adam öldürseydim lan.

  • geçenlerde bizim muktedir, bizden önce muz lükstü, muzu lüks olmaktan çıkardık, diye bir şeyler söylemişti. kendilerinden önce muzlu yaş pasta, hemen herkesin kolayca ulaşabileceği, satın alabileceği bir şey idi mesela. o zamanlar bir pastanın içine en az bir muz koyulur, bazen de üstüne süs olarak yarım muz eklenirdi. pastalar meyveli olur, hatta meyveler içinden taşardı. hemen herkes de rahat rahat alıp yiyebilirdi. biliyorum çünkü pastanemiz vardı. günde otuzdan fazla turta, bir o kadar buton pasta ve bilmem kaç kilo petifuru rahatça satardık.
    bu durum zamanla değişti. bizim pastaneyi kapatmamız ardından bir on yıl kadar daha, 2015'e falan kadar, aynı pastalar yapılıyor fakat daha az satılabiliyordu piyasada. çünkü malzemeler pahalanınca, pastaların fiyatı da artıyordu. bu zamanlar pastaların içine bir kaç dilim muz konularak, meyveden, şantiden ve muzlar hava almasın, ekşimesin, pastayı bozmasın diye jöleden vaz geçildi. pastalar artık tamamen kremadan, yağdan yani, jölesiz kullanılan bir kaç dilim muzdan yapılmaya başlandı ki fiyatları biraz aşağı çekilerek satılabilsin. insanlar alabilsin. bu böyle 3-4 yıl sürdükten sonra hoop, bu pastaların fiyatları da artık insanların satın alabilmesi için fazla olmaya başladı. sonrasında ise pasta içinden muz komple çıktı. şantiye elveda. hatta pandispanya yapımındaki kalite bile düştü. şimdilerin pastası sadece kek, evet pandispanya değil bildiğin kek arasına koyulan kremalardan ibaret. dışları da bu kremalarla sıvanıyor. hatta bakın bu yılbaşında aldığım pastanın üstünde madlen çikolata var sanmıştım. madlen görünümlü bim bisküvisi çıktı. işte üstüne de süs olsun diye bisküvi falan koyuluyor. içine de bir kaç adet damla çikolata falan koyularak 500-600 gramı 100tl gibi fiyatlanabiliyor ancak. ki insanlar alabilsin. yenen şey pasta değil, uzaktan yakından alakası yok ama işte.. yeter ki gözler, gönüller doysun. o bahsettiğim efsane pastalardan yapılsa yine 500-600gr kadar, rahat 300'ü bulur fiyatı. şimdi insanlar 100tl'yi bile bu pastalara zor verirken, 300 çok çok uzak bir ihtimal. isterseniz bir gün bir pastaneye gidip, yukarda bahsettiğim gibi bir pasta siparişi verin. aşağı yukarı böyle bir fiyat verirler.
    bu nedenle pastamsıların fiyatı bile çılgın atarken, lan en kötü kuru pastanın kilosu bile 100tl iken, içinde yumurta akı olmayan tulumba-lokma gibi tatlıların kilosu bile bu fiyatken, cevizsiz fıstıksız, paso nebati yağ ile yapılan tatlılar ancak zar zor satılırken, tüm bunların gerçeklerinin fiyatı, çığırından çıkmış diye tanımlanır ancak. bizlerden çok çok uzaktalar artık. a long time ago yani..
    edit: bakın bunu daha da çeşitlendirebilirim. mesela o dönemler kivi her manavda, markette ki marketlerin yeni yeni açılmaya başladığı dönemler, kolay bulunmazdı. ithal olduğu için pahalıydı. özel siparişle getirtirdik. ananas ve vişneyi konserve olarak alırdık. çilekler falan deli gibi meyveli pastalar, dondurmalar yapardık ki pastaların içine lezzet çeşitliliği katması için antep fıstık bile koyardık ve deliler gibi satılırdı. hatta sırf meyveden oluşan adise baba pastası yapılırdı. içi dışı komple şanti ve meyve. kestaneli pastalar, ezmeler yapardık ki en pahalısı onlar olurdu. deli fanatikleri vardı. tepsi tepsi satardık. ve tüm bunlar, ankara-abidinpaşa'da olurdu. mamak ilçesinin bir semti yani. orta ve orta alt sınıfın yaşadığı sıradan bir semt. şimdi bunları ancak çılgın zenginliğe sahip muhitlerde, bir avuç zümreye satabilirsin.. geride kalan 20 yılda bir sınıf nasıl yok oldu, yoksullaştı vesaireyi, sırf yaş pasta üzerinden bile şahane okuyabilirsiniz. kaldı ki tatlılara, çikolatalara girmedik bile..

  • "memleketim" olmasi bunda pay oynar mi bilemem ama turkiye'deki sehirler icinde istisnasiz en sevdigim sehirdir ve turkiye'de yasasaydim kesinlikle burada yasardim. cocuklugum buyuk olcude burada gectigi icin gecen gun biraz da merakla google earth vasitasiyla antalya'nin sahillerine bakayim dedim ve kucuklugumde hatirladigimdan cok daha farkli bir sehirle karsilastim. sonra sehrin sahil seridi boyunca bazi "fotograflar" cekerek sehirde son yillarda gerceklesen ranti ve talani belgelemek istedim. bu sekilde hazirladigim 2003 ile 2015 arasindaki sahil seridini karsilastiran 57 sayfalik belge su linkten gorulebilir: https://goo.gl/onuumg (edit: telefondan baglananlar icin alternatif link: http://docdro.id/kluetv4 -yuklenmesi 20 saniye kadar surebilir).

    adamlar sahil seridi boyunca bos bulduklari her yere tesis dikmisler. iki otel arasindaki ufacik bosluklara bile yeni oteller dikilmis. bunun takipcisi olup seneye 2016 uydu goruntuleri ortaya cikinca onlari da eklemeyi dusunuyorum. aslinda baslangic olarak 2003 yerine 1995 filan alsak cok daha kapsamli sonuclar elde edebilirdik ama google earth'in antalya'daki uydu fotograflari en fazla 2003'e kadar gidiyor. 90'li yillarin uydu fotograflarina bakma sansimiz olsaydi verilen zararin gercek boyutunu gorebilirdik.

    bununla birlikte yine google earth vasitasiyla bir de hesaplama yapmaya calistim. antalya'nin toplam sahil seridinin ne kadarinin otellere ait ne kadarinin halka acik oldugunu tespit etmek icin uydu goruntulerini inceledim ve google earth vasitasiyla cesitli olcumler yaptim. antalya'nin toplam sahil seridi 650 km civari ve bunun 228 km'lik kismi kumsallardan ve plajlardan olusurken geri kalan kismi kayaliklardan olusuyor. bu 228 km'lik kisminin da 110 km'lik kismi yani %48'i otel ve cesitli isletmelerin arka bahcesi seklinde ayrilirken hemen dibinde otel olmayan ve "halka acik" oldugunu soyleyebilecegimiz seridin toplami 117 km. yani antalya'daki plaj ve kumsallarin yarisi otellere ayrilmis durumda. bu kotu bir sey gibi gozukmeyebilir ama bundan 10-15 sene onceki uydu fotograflarina baktigimizda bu oranin %70-30 seklinde oldugunu goruyoruz. bu hizla giderse antalya'da oteller tarafindan el konulmamis hicbir plaj ve kumsal kalmayacak gibi.

    ayrica bu is sadece sahilin boyutu degil kalitesine de bakiyor. antalyalilarin yasadigi, halkin rahatca ulasabilecegi, toplu tasimayla veya yollarla rahatca ulasilabilecek yerlerdeki plajlar genelde oteller tarafindan kapatilmisken etrafinda otel olmayan plajlar genelde kus ucmaz kervan gecmez yerlerde veya ulasilmasi cografi olarak cok zor yerlerde. tabi ki hesaplamalarimda bazi hatalar olabilir. ornegin otellerin kapattigi plajlara halkin parayla veya parasiz bir sekilde girip giremedigimi bilmiyorum. ayrica etrafinda otel olmayan plajlarin da halka acik olup olmadigini tam olarak bilmiyorum. bunlar tamamen tahmine dayali hesaplamalardi ama ufak bir hata payiyla yaklasik sonuclar aldigima inaniyorum.

    bir de su var, antalya'nin batisina gidildikce ve mugla'ya yaklasildikca otel sayisi gittikce azaliyor. bunun sebebini merak etmiyorum desem yalan olur. neyse, merakimi yenemeyip boyle bir arastirma yaptim ve sonuclarini paylasayim dedim. bu konuda merakli olan baskalari da varsa umarim islerini gorur.

    kisaca konuya donmek gerekirse antalya dunya'nin en guzel sehirlerinden biri ama daha uzun yillar boyunca boyle kalabilmesi icin koruma altina alinmasi lazim.

    edit: ozelden gelen bilgilere gore antalya'daki tum plajlar uzerinde otel olsa da olmasa da kanunen halka acikmis.