hesabın var mı? giriş yap

  • bir kutuda duran bu bacı kuantum konusunu açıklamada önemli bir semboldür.

    kutuya bakarsan saldırıya uğramamıştır,
    bakmazsan gezide o potansiyel vardır.

    bacı aynı anda iki durumda da olabilir.

  • kahvedeki hikmet dayıyla flört eden yazarın isyanı. kafayı dışarı çıkarınca 500 tl gidiyor zaten amk.

    tostuna eşli batak mı oynadınız?

  • bu amk cümlesini nedense hep zenginler kuruyor. sizce de bunda bir tuhaflık yok mu? yorum sizin…

    edit: gelen yüzlerce mesaja istinaden, burada beni ikna etme, düşüncemi çürütme ya da anti tez önermeye çalışmayın özelden mesajlar atarak. ne demişim entry sonunda: “yorum sizin”.

    ayrıca, madem parayla mutlu olunmaz, o zaman sabah erkenden kalkıp eşek gibi işe gitmeyin kardeşim, oturun mutlu mutlu evlerinizde beş parasız. ne de olsa parayla mutlu olunmuyordu dimi?

    para bir amaç değil, araçtır arkadaşlar. mutluluğa açılan en büyük kapıdır. o güzel güzel yiyip içtikleriniz ve paylaştıklarınız, gezdikleriniz ve de gördükleriniz, direksiyonundan yol fotosu çektiğiniz, starbucks vs diğer kahve ve de gold rakılarınız, meşelerde dinlendirilmiş keyif viskileriniz, vs. kısacası, huzur ve mutlu olmanıza vesile olacak her şey para ile satın alınıyorsa… e o zaman..?

    son olarak, acun üzerinden gidelim hadi! adam tadılabilecek neredeyse tüm dünyevi şeyleri tatmış, her yeri gezmiş, yaşı kaç olmasına rağmen (toplumda aslında sıradan biri yaptığında ayıplanacak) kızları yaşında kadınlarla takılan, jeti, yatı, katı, özel tv'si, ingiltere ve de iskoçya'da futbol kulübü vs olan bir adam kusura bakmayın da parayla mutlu olunmaz demesin!

    bana laf anlatmaya çalışmayın, yazın başlığın altına düşüncenizi, insanları ikna edin de beni favlayacaklarına sizi favlasınlar, kapiş..?

    ekstra edit: ve de sonun sonu olarak, parayla mutlu olunmuyor diyip de fakirliğe dönen bi zengin gösterdiğiniz gün ben de bu entry'imi düzeltip özür dileyeceğim! çünkü o güçten, istediğini kolayca elde edebilmekten ve o kadar maldan vaz geçmek hiçbir babayiğidin harcı değildir!

    saygılar…

  • oğlunu kızından ayıran aile içerir.

    çünkü kızın büyüdüğünde onla rakı içemezsin di mi sayın rakıyı çüküyle içen arkadaş? çünkü kızına uzaktan kumandalı araba alamazsın...

    şimdiden gelin dışlama muhabbeti de başlamış.

    acırım acırım evde daha az sevildiğini hissetmeye başladığında psikolojik sorunlar yaşamaya başlayacak kızlarına acırım.

    kendini dünyanın kralı sanıp da okula başlayınca kendisi gibi çüklü tonlarca çocuk olduğunu görüp hiç bi bok olmadığını anlayacak; sinirden sağı solu tekmelemeye başlayacak oğluna acırım.

    ha bi de hem sizin cehaletinizin, hem oğlununuzun şımarıklığı altında ezilecek gelecek gelininize de acırım.

    bir de erkek evladı, kız evlattan çok sevmeyi barındaran bu mentaliteye sahip yazarları da gördüğümde bu kısır dögüden çıkamayacağımızı gördüğüm için bu millete acırım.

  • bu kadın bu markanın kurucusu ve de sahibi değil mi? göstermelik numaralarla kimi kandırıyor…

    ezanlar susmaz, bayraklar inmez paylaşımı, ardından tez zamanda bir umre … bekliyoruz yani!!!

  • benim artık ne söyleyecek sözüm, ne yapılacak yorumum var. bundan sonra siyasi konulara kesinlikle bulaşmama kararı aldım kendi adıma.

    millet haburdan bayraklarla girerken, istanbulun göbeğinde pkk bayrakları asarken "çözüm süreci" diyen hükümet, "kandırıldık" diyen şehir yapılanmasına ve binbir tür bomba imalatı, istihbarata izin veren "valilere dokunmayın dedik" diyen hükümet, terör örgütüyle kol kola olan hdp ama suçlu gene chp.

    "bakara makara"yı chp li bir vekil yapsaydı, milyarlarca doların ses kayıtları chp li vekilin azından kayda alınmış olsaydı, "biz izin verdik çözüm olsun diye, kandırıldık" cümlesini chp kursaydı ne olurdu?

    arkadaş bu ülkenin insanı aklını kaçırmış. bu kadar basit ve net. yağmur yağsa, eşşek ossursa chp den biliniyor. chp çok mu ak pak, ot bok beni ilgilendirmiyor ayrıca, konu da bu değil zaten.

    benim derdim gözüyle gördüğünü, kulağıyla duyduğunu inkar edecek kadar "garip"leşmiş (sanırım en basit en saygılı tanım bu olur) bu toplumda benim söyleyecek bir sözümün kalmadığı.

    ben artık bu olan biteni anlayamıyorum. ben artık insanların bu geldikleri "bizim adamlar ne yapsa doğrudur"culuğu kaldıramıyorum. ben artık bu nefretle baş edemiyorum.

    son olarak üzülerek söylüyorum, çocukken istanbula taşındığımızda malatyadan bizi ziyarete gelecek dedem "ne getireyim sana" diye sorduğunda, toprağını kavonoza koy getir diyecek kadar, her milli bayramda ofisin önüne 5 e 8 bayrak asacak kadar zamanında milliyetçi olan ben, artık kendi insanımı sevmiyorum.

    --- spoiler ---
    chp milletvekili mehmet tüm, nusaybin’de şehit olan uzman çavuş aycan özdilli için dün düzenlenen cenaze töreninde, yanına gelen bir vatandaşın saldırısına uğradı. tüm’ün yanına yaklayan vatandaş, “teröre destek veriyorsunuz, senin bu törende ne işin var” diyerek tüm’e yumruk attı.
    --- spoiler ---

    kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/…mruklu-saldiri-40081122

  • mısır'ın 12. hanedanlığı'nın 8. ve son hükümdarıdır. mısır'ın ilk kadın firavunudur görsel. sobekneferu, sobek'in güzelliği anlamına gelir.

    babası amenemhet iii, uzun yıllar boyunca oturduğu tahtı sobekneferu'nun kardeşi amenemhet iv'e bıraktı. sobekneferu, kardeşi amenemhet iv öldüğü zaman tahta geçti ve mısır'ın ilk kadın firavunu oldu. sobekneferu'nun hüküm sürdüğü yıllar, kesin olmamakla birlikte, m.ö. 1806- m.ö. 1802 yılları arasıdır. (louvre müzesindeki sobekneferu büstü: görsel)

    sobekneferu, cesaretli ve güçlü bir karakterdi. mimariye verdiği önem de bilinmekteydi. babası amenemhet iii için yaptırdığı mezar kompleksi heredotus labirenti ve heracleopolis magna'daki binalar buna kanıt olarak gösterilebilir.

    sobekneferu'nun genelde erkek kıyafetleri giydiği ve regalia kullandığı söylenir fakat başlıklarında kadın soneki tercih etmiştir. antik mısır'da erkeğin kadından üstün olduğuna inanılırdı. sobekneferu, belki de bu yüzden, firavunluğu temsil etmek adına kadın erkek kombinasyonu kıyafetleri tercih etmiş olabilir ya da kadın erkek eşitliğini göstermek için.

    sobekneferu'nun mezar yeri doğrulanmamıştır. mazghuna'daki amemenhat iv'e yakın olan çok hasarlı bir piramit kompleksinin onun mezarı olabileceği görüşü üzerinde birleşilmektedir. fakat başka bir görüş de mezarının henüz keşfedilmemiş olabileceğidir.

    kaynaklar: britannica, en.wikipedia, ancientegypt.online, peoplepill web siteleri.

  • türk sineması’nın en değerli filmlerindendir.
    gizli yüz öyle muhteşem bir filmdir ki senaryosundan oyunculuklara, ışık ekibinden yönetmenine kadar şiirsel bir bütünsellik ve âhenk içinde akar gider.

    filmin öyküsü büyük yazar orhan pamuk’un kara kitap adlı eserine dayanıyor. 1988 yılında ömer kavur bir film önerisiyle orhan pamuk’un kapısını çalar. pamuk’tan bir senaryo yazmasını ister. pamuk ise o sıralarda kara kitap’ı yazmaya odaklanmıştır ve tüm dikkatini sadece bu romana verir. pek çok şey henüz kafasında taslak hâlindedir. senaryo yazımı işi kara kitap’ın 1990 yılındaki çıkışının sonrasına kalır.
    orhan pamuk, kara kitap adlı romanındaki “karlı gecenin aşk hikâyeleri” bölümünde bir pavyon fotoğrafçısının anlattığı kısacık bir öyküden yola çıkarak bu harikulâde filmi senaryolaştırır. pamuk, senaryo aşamasında zaman zaman ömer kavur ile birlikte bazı detayları kendisiyle tartışarak filmin senaryosunu tamamlar. bu iki değerli şahsiyetin buluşmasından da tabii ki ortaya böyle bir şaheser çıkıyor. türk sineması’ın en önemli yönetmenleri arasında gözümde ilk sıralarda olan ömer kavur filmin yönetmenidir de. gizli yüz izlediğim ömer kavur filmleri içinde beni en çok etkileyen, en sevdiğim, en mükemmel filmi olma özelliği de taşıyor.

    filmin oyunculukları tek kelimeyle harikulâdedir. gizli yüz’e sinemamızın iki nevişahsına münhasır harika oyuncuları zuhal olcay ile rutkay aziz’e yine sinemamızın çok değerli isimlerinden fikret kuşkan eşlik ediyor. başrolde muhteşem aktris zuhal olcay kusursuz, olağanüstü oynuyor. ikinci başrolümüz ise karizmatik aktör fikret kuşkan. henüz sektördeki ilk yılları olmasına rağmen kuşkan fotoğrafçı rolünde son derece başarılıydı. gizli başrolümüzde ise büyük sanatçı rutkay aziz’i izliyoruz. üstadın oynadığı süre küçük olsa da rolü görkemliydi. zuhal olcay’a ayrıca değinmek istiyorum. yahu bir kadına soğuk, katı, derin, ruhunu kaybetmiş bakışlar, buz dağı gibi donuk ifadeler bu kadar mı yakışır. orhan pamuk bu eseri yazarken sanki zuhal olay’ı hayâl ederek yazmış. bir aktris bir role bu kadar mı yakışır. zuhalciğim bu gizemli kadın karakterini oynamamış, bu karaktere ruhunu vermiş.

    öyle büyüleyici bir film ki sanki bir film değil bir rüya gibi. izlerken kendinizi bir masalın, düşün içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. şöyle ki, bir gece uyuyorsunuz ve düşünüzde hayatınızda iz bırakabilecek şeyler izliyorsunuz ve o rüyadan hiç uyanmak istemiyorsunuz. işte gizli yüz tam manasıyla öyle bir film. bunun bir film olduğunu bilmesem ya masal ya da rüya olduğuna inanırım. orhan pamuk’un ne kadar güçlü, ne kadar sonsuz, ne kadar şahane bir kalemi olduğunun kanıtıdır bu film bize. orhan pamuk boşuna nobel edebiyat ödülü almamıştır. bu adamın kaleminde olağanüstü bi yaratım, hayâl gücü yeteneği var. var olsun.

    filmin müzikleri de filmle o kadar uyumludur ki henüz ilk saniyelerinde sizi yakalar müziği. böyle büyüleyici bir film ancak bu kadar çarpıcı ezgilerle bu etkileyiciliği yaratabilirdi. müziklerin filmlere etkisinin önemini görüyoruz burada. bu sanat eserinin müziklerinin bestecisi ise ülkemizin en değerli müzisyenlerinden cahit berkay’dan başkası değil. kendisini saygıyla anıyorum.

    filmde derin aforizmalar bulunuyor. sonu gelmeyen düşünceler, sorgulamalar, arayışlar, bekleyişler, sonuçlar ve daha fazlasıyla zihnimizde belki onlarca belki de binlerce cevapsız soru bırakıyor film. algımızla gerçeklik birbirine karışıyor. düş ile gerçek içiçe geçiyor âdeta. filmin en büyük öznesi kuşkusuz bitmek tükenmek bilmeyen arayıştır.

    öteden beri nostaljik saatlere ve antikaya hevesli biriyimdir. bu filmle birlikte saatlere olan tutkum on yüz bin milyon kat arttı diyebilirim. antika saatlerin bende uyandırdığı his harika. o sşyah beyaz yeşilçam filmlerindeki eski ihtiyarların yeleğinin cebinde taşıdığı uzun zircirli, kapaklı o kıymetli köstekli saatler artık nerede? peki ya o duvardaki guguklu saatler? o saatlerin kuş sesiyle tik tak sesini işitmek ne büyüleyici bir his. gelecekte imkânın olursa antika dükkânı açmayı arzu ediyorum. zaten kendimi bu çağa ait hissetmiyorum. antika saatlerin çarklarında kaybolmak, sonsuz arayışa düşmek muhteşem olurdu.

    psikoloji, gizem, macera, dram türü seviyorsanız kesinlikle doğru adrestesiniz. muhteşem filmimiz antalya film festivali’nde en iyi film ödülü ve en iyi senaryo ödülü başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında çeşitli ödüllerle taçlandırılmıştır. hak ettiği kadar ödül alamasa da aldığı tüm ödülleri hak etmiştir. bence aday olup kazanamadığı ödülleri de hak eden nadide bir film.

    gizli yüz türk sineması’nın en etkileyici, en iyi, en değerli filmlerindendir. kesinlikle saygıyı hak ediyor. türk sineması’nın değeri bilinmeyen sanat esetidir aynı zamanda, tıpkı büyük yönetmen ömer kavur gibi. film hem döneminde hem de bugün hak ettiği saygıyı ve ilgiyi tam anlamıyla görmemiştir. bu durumun olumsuzluğu benim ruhuma da yansımıştır.
    bu öyle bir filmdir ki her kesimden, her yaştan her ulustan insanı etkilemeyi başarır. en çok da özellikle babasıyla güzel ve özel yaşanmışlıkları olan veya yaşanamamışlıkları olan kız çocukları için çok başka hisler yaşatacağını düşünüyorum.

    izleyecek olanlara tavsiyem, filmi izlemeden önce zihninizi tüm dünyevi sorunlardan, dertlerden arındırın. en sevdiğiniz günün gecesi, en sevdiğiniz içecek ve yiyeceğinizi alın, odsçanın perdelerini iyice örtün, en sevdiğiniz yerinize kurulun ve yüz on sekiz dakikalık bir şölene bedeninizi ve ruhunu bırakın. gizli yüz, türk sineması’nın kıyıda köşede kalmış gizli başyapıtıdır. bu şaheserin yaşama veda etmeden önce izlenilecek filmler listesinde olması gerektiğine inanıyorum. bu enfes film benim o listemde ilk sıralarda.

    ömer kavur’un antrakt sinema dergisine 1991 yılında verdiği röportajından önemli bulduğum alıntılar,

    “yolculuk, ele almayı sevdiğim üç-dört temadan bir tanesidir. gerçek anlamda yapılan yolculukları filmimde kullanmayı severim. çünkü ben de yolculukları severim. fakat bir de içsel bir yolculuktan söz etmek mümkündür. kişinin ya da bireyin kendi içsel yolculuğu ki bu bana göre daha da anlamlıdır.”

    bu filmle izleyiciye neyi anlatmayı amaçladınız?

    “şimdi bunu yanıtlamak durumundaysam, kanımca sorulmaması gereken tek soru, bir sinemacıya neyi istediğini sormak oluyor. çünkü zaten sinema bir ifade alanı ve sinemaya giden insanlar bir filmden neyi algılayabiliyorlar, neyi anlıyorlarsa onu zaten alacaklardır. filmi gerçekleştiren yönetmenin niyetinden bazen de bağımsız olarak kendi yorumlarını yapacaklardır. o bakımdan size çok açık bir cevap vermem mümkün değil bu konuda. ama tutkulu bir aşk hikayesinin, doğu masalı üslubu ile anlatılmaya çalışıldığını söylersem herhalde yeterli bir cevap olur.”

    neden erkek değil de kadın kahraman seçtiniz?

    “ana kahramanın ya da daha etkin görünen, sürekli arayan ve de bir anlamda daha üst düzey bir bilince varan ve aradığını bulan kişinin ya da kahramanın kadın olduğunu görüyoruz filmde, bu doğru. sanıyorum toplumlunuzda kadınlar erkeklere oranla daha cesurdurlar. kalıpları kırmayı, erkeklere kıyasla daha iyi becerebiliyorlar. ve zaman zaman konformist düşünceye ya da konvansiyonel düşünceye kadınlar daha cesur bir biçimde karşı gelebiliyor, en azından ön yargılı düşüncelere karşı koyabiliyorlar. toplumumuzun bir özelliğidir bu. filmde, yani filmdeki kahramanımız, yani kadın kahramanımız unutmamak lazım ki biraz baba vasiyeti doğrultusunda hareket etmektedir.”

    yönetmenin film üzerine bir başka demecinden,

    “saatler benim için en gerçekçi gösterge olmuştu. her bakışımda o andaydım. bir sonraki tik-tak gelecekti. arayışımın sabırsız saniyeleriydi. bir önceki tik-tak geçmişim ve özümdü. asla geriye gidemeyeceğimi bildiğim bir gizem gibiydi. sanki sürekli iki yer arasında sıkışmış kalmıştım. ve sadece tek bir anda yaşamama rağmen üç zamanlı yıpranabiliyordum. ama üç zamanı hissedebildiğim için hayranlıklar içindeydim. mekanizmaların inceliğine, yayların korkunçluğuna, çarkların karanlığına kapılmış gibiydim. şimdi saatlerin farkındayım…”

    ömer kavur’un başka bir söyleşisinden,

    “en çok emek verdiğim, en fazla zamanımı alan film galiba gizli yüz filmimdi. bir defa orhan’la cebelleşmek kendi başına bir zorluktu.”

    orhan pamuk ile ömer kavur filmin senaryosu üzerine çalışırken
    görsel

    filmle ilgili bazı enstantaneler

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    izlemek isteyenler için zuhal olcay ile ömer kavur’un söyleşisinden

    kaynak

    kaynak, ikinci kaynak, üçüncü kaynak, dördüncü kaynak, beşinci kaynak

    --- spoiler ---

    film kendi içinde bölümlere ayrılıyor.
    ilk bölüm “şehirler şehri”dir. bu bölümde gizemli kadın rüyasında gördüğü o gizli yüzün peşine düşer.
    ikinci bölüm “ölüler şehri”dir. bu bölümde fotoğrafçının hayatına değinilir.
    üçüncü bölüm ise “garipler şehri”dir.
    bu bölümde ise fotoğrafçının arayış ve bekleyiş sırasında başından geçenlere tanık oluruz.
    son bölüm ise “kalpler şehri”dir. burada genç fotoğrafçı ile gizemli kadın sonunda tekrar bir araya gelir. olaylar farklı bir noktaya evrilir.

    filmin açılışında şu harika cümle ile karşılaşırız.

    “binlerce binlerce sır bilinecek
    o gizli yüz gösterince kendini”

    bu cümle belki de biraz sonra izleyeceğimiz ve hiçbir zaman unutamayacağımız ve unutmak istemeyeceğimiz o büyüleyici yolculuğa işarettir.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki o etkileyici diyalog

    — başka fotoğrafı var mı bu adamın?

    — hepsi burada.

    — başka?

    — yok, başka çekmedim.

    — niye?

    — ötekiler gibi bir yüz.

    — değil. yüzü hikâye anlatıyor. anlamlı bir yüzün hep bir hikâye anlattığını söylerdi babam.

    gizli yüz kitabından alıntılar

    “bazı insanlar vardır, hikâye anlatırlar sana. eve döndüğünde kafan bu hikâyelerle doludur, ama adamın söylediği tek kelimeyi hatırlamazsın.”

    “harita diye birbirlerimizin yüzlerine bakıyor, hikâye diye ruhlarımızı masaya koyuyoruz.”

    “her şey var bu yüzde; keder, korku, âşk.”

    “bir yüze bakarsın, bir hayâle kapılırsın…
    ama gözünü açıp kapayana kadar hayâl kaybolur. hayâl artık aklında, ama doğru mu ya? her zaman yanında olmalı, aklında değil, yoksa yanarsın…”

    “beni aradığını hiç mi düşünmedim sanıyorsun? hiç mi istemedim bir gün aradığın yerlerde karşına çıkmayı?”

    “ne zaman bir hikâye anlat deseler ağaçları düşünüyorum. rüyamdaki ağaçları. bir zamanlar bir hikâye anlatmıştım, kalbimi açmıştım. ama yalnız ben değildim anlatan. herkes bir hikâye anlatıyordu. ben de, neden bilmiyorum, ağaçları düşlüyordum. ama o zaman gençtim. hayır, ben artık delikanlı değilim.”

    “yüzümüzde kaybolan anlamı ancak hatırlayarak buluruz. kayıp güzel zamanları bularak. acıyı hatırlayarak. anlatarak. ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak. saatler hatırlar.”

    — nereden anladın bir derdi olduğunu?

    — öyle hissettim… huzursuz ediyordu beni…

    — herkes bu kadar hissedebilseydi dünya bambaşka bir âlem olurdu…

    “geçen gece seni gene rüyamda gördüm. insan benim gibi severse, aynı şekilde sevilebilmeyi hayal eder. bunu bir umut olarak yaşar. bunu bir onur olarak yaşar.”

    “tersinden görünce dünyayı, anlıyorum ki bütün lambalar küllük olacak, bütün masalar ağaç, bütün aynalar baş olacak…”

    “ölene kadar vakit geçsin diye beklersin bu kasabada.”

    kadın: gülüşü? gülüşü nasıldı?

    fotoğrafçı: kederli.

    “bir bakıyorum, bir dükkânda da hayatlar satıyorlar. istediğin hayatı seçiyorsun, o ruhun yüzü senin yüzün oluyor, artık mutlu yaşıyorsun.”

    “söylesene cancağızım, hayatta insan her istediğini elde edebilir mi hiç?”

    punctum dergi sitesinden alıntı

    mantıku’t-tayr’da kuşlar, simurg adındaki efsanevi kuşa ulaşabilmek için kaf dağı’nın ardına doğru yola çıkarlar. bazıları bu zorlu yolculuğu tamamlayamaz. yolculuğun sonunda vazgeçmeyen otuz kuş bir şeyin farkına varır: simurg, farsça “30” (si) ve “kuş” (murg) sözcüklerinden türetilmiştir. simurg artık kendileridir, arayıştır (attar, 2006:440). filmin temelinde de bu arayış yatar. filmde simurg göndermesinin en aşikâr olduğu sahne kadın’ın (zuhal olcay) video kasetten izlediğimiz monolog sahnesidir:

    ‘‘...büyüyüp kocaman bir kadın olduğunda kızı, kaf dağı’nın ardındaki kuşu bulacak, bütün talihsizlerin yüzünü birbirine benzeten tılsımı çözecekmiş...’’

    kavur bu seyirde delikanlının yüzü ile kadın’ın yüzünü üst üste koyar. ardından delikanlının gazeteden kestiği fotoğraflardaki yüzlerde bir anlam, bir punctum aradığını görürüz. simurg’u arayan kuşlardandır her ikisi de ve hatta kasaba saatçisi de bu kuşlardan biridir; ama o dünyevi tatlara yenik düşer, rüyaları çözebilecek kadar manevi değeri olan video kaseti meta karşılığı satar ve mantıku’t-tayr’daki gibi arayışı bırakan kuşlardan olur.

    film boyu dinmeyen bu masalsı arayış punctum’a hastır. barthes’ın annesinin fotoğrafları arasında kendini vuracak olanı araması gibi. atilla dorsay da filmdeki arayışa dikkat çekmiştir. ona göre, filmde iki kişilik bir mutluluk yoktur, aranan değil arayış önemlidir. bu yapısıyla gizli yüz’ün modern bir leyla ile mecnun olduğu yorumunda bulunmuştur (yıldırım, 2010: 96). ancak kara kitap’ta şeyh galip’in hüs’nu aşk’ı daha hâkimdir. mantıku’t-tayr etkisi ikincildir ve daha geneldir (hadzibegovic, 2013:66). ama orhan pamuk’un kara kitap’a dair istanbul’u resmettiği çizimlerinden birinde (hadzibegovic, 2013:35), istanbul semalarında devasa bir kuşun süzüldüğünü görünür; bu kuşun simurg olması muhtemeldir. gizli yüz’ün tüm şehirlerine simurg’un gölgesi düşmüştür.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki sahneden

    — bir yüzü diğerinden ayıran nedir?

    — bir hikâye. anlamlı yüz hep bir hikâye anlatır.

    filmde dikkatimi çeken bir ayrıntı vardı. film boyunca hiç kimsenin adı söylenmiyordu. herkese sıfatlarla ya da lakaplarla hitap ediliyordu. bu durumu daha önce hiçbir filmde görmemiştim. gizemi çok seven biri olarak bu gizemli durum çok hoşuma gitmişti.

    saatçi işe fotoğrafçı arasında geçen unutulmaz diyalog

    — hayatta ne olmasını isterdin en çok?

    — insanlara saatleri anlatmak isterdim. mekanizmaların inceliğini, yayların korkunçluğunu, çarkların karanlığını. şimdi kimse saat nedir farkında bile değil. belki bunun için insanlar kederli, belki bunun için kendi hikâyelerini bile anlatamıyorlar. akreple yelkovanın arkasında nasıl bir can var hissetmiyorlar bile. insanlara saatlerin sırrını anlayabilmek isterdim. o zaman uykudan uyanır gibi dünyaya yeniden gözlerini açarlar, kederlerinden kurtulurlar, belki kendi hikâyelerini bile anlatırlar.

    filmde ve kitapta geçen bu harikulâde söz ile yazımı sonlandırıyorum.

    “rüyalar tamamlanmaz ki hiç. hikâyeler tamamlanır.”

    --- spoiler ---

  • türkiye'nin asıl sorunu budur işte. ülke insanının %95'inin eleştirdiği konu hakkında hiç bir bilgisi yok.

    olm dizi ara verdi, yeni bölüm gelmiyor. ne yapsın insanlar, eski bölümleri izleyip izleyip sözlüğe mi yazsın amk?