hesabın var mı? giriş yap

  • şirket ile şahıs arasındaki farkı bilmeyenlerin beyanı. hissedarı olduğu şirket iflas eder, adam gene şahsi servetini korur. inşaat şirketi çok zarar ediyorsa iflasını ister, kendi kişisel servetinden zararı karşılamaz. anlayacağınız iflas, şirket sahibi zenginler için nimettir. şahıs olsa ölene kadar alacaklar peşini bırakmaz, öldükten sonra da borç çocuklarına kalır. onlar da mirası reddedeceğiz diye mahkemede sürünür.

  • ilgili röportajı okuyunca, bana kendi işimi kurabileceğim veya devlette çok iyi yerlere atanabileceğim bir mesleğim olduğu için, "tam bir eşit ağırlıkçısın bla bla" diyen nice öğretmeni, teyzeyi halayı dinlemeyip (genel olarak işletme fakültesi gibi yerlerin insanlarını sevmediğimden dolayı) sayısal seçtiğim için, teknik üniversite'de yıllarca ebeminkini tersten görerek okuduğum için sevinç gözyaşları döktüren bir ablamız.

    çok samimi söylüyorum, sıfır beden, at suratlı, fönlü saçlı, burnunun ucuna bok bulaşmış ifadeli, lütfederek doğurduğu veledi haftasonu kanyon'da gezdiren plaza hatunlarından tiksiniyorum, keza aynı tipin erkeklerinden de. içinde kendini kaybettiği yalakalık girdabından, her gün 15 cm topuk üzerinde duran ayaklarından bacaklarından, sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalıştıktan sonra insanlığından, başta kendisi olmak üzere ailesine, çocuğuna, kocasına nasıl bir hayır gelebilir pahalı tatillerle lüks giyip lüks yemekten başka? insanlığı, kadınlığı, anneliği mi kalır o kişinin haftasonu da kendini göstermek için kıçını yırtarak gittiği boğaz kenarı brunchlarında?
    şahsen 12.000 tl'yi 1 ayda kazanıp bu kadar kevaşe bu kadar leş ötesi bir ortamın kendini çok önemli zanneden ırgatlarından biri olacağıma, 3-4 ayda kazanır, boş vakitlerimde kışlık domates yapar kavanozlara koyarım, mac bebeköy'de değil sahilde spor yaparım, ayağımda çocuk sallar 2-3 tane büyütürüm, islim kebabıyla bulgur pilavı filan yapar pişmesini beklerken devrilip kitap okurum, etiket gibi koluma takacağım ve iş stresinden haydar dümenlik olacak bir plazberk ile değil rahat adamın tekiyle evlenirim.

    yok 30 yaşında expat olacakmış da 33 yaşında çükübik, 35'inde fikibok olacakmış.. ahy içim sıkıldı, 12.000 teleymiş, vah ablam leşliğe bak.

    edit: teknik üniversite sadece mühendislik eğitimi vermiyor, ayrıca laflar ablanın şahsına değil yanlış anlaşılmasın, "sevgili kaşar'lar, yarın kendi kendimize göndereceğimiz çiçeklerin organizasyonu yapıldı mı?" tweetine ise sesli güldüm.

  • bundan tam 9 ay evvel, benim de başıma kadıköy evlendirme dairesi'nde gelen şey..

    hem de nasıl biliyor musunuz?
    nikah başlayacak, salon tıklım tıklım, abim elinde kamerayla içeri girip beni çekecek.. ağzı 5 karış mutluluktan, kardeşinin nikahını izleyip kaydedecek diye..
    haber geliyor bana, "içerde biri var kameralı sokmayız" diyorlar..
    "nasıl sokmazsınız abimi" diyorum, "kamerayla giremez" diyorlar..

    bakın bu muhabbet, ben evet demeden 5 dakika önce arka odada nikah memuru önünde gerçekleşiyor.

    adamlar "sokamazsın kardeşim! ya parasını verirsin ya da çektirmeyiz" diye üstüme yürüyor.
    "ulan ben sizden böyle bir bilgi aldım mı sokamayız diye? para vermek zorundamıyım şu halimde size" diye diretiyorum..

    adamlar bağırarak "çektirmeyiz" diyerek merdivenlerden yukarı çıkıyor ve ben bu esnada arkalarından laf atıyorum.. durduğum yer, nikah masasının arkasındaki kapı.. yani kapı açıldığı anda tüm davetlilerin karşısına çıkacağım.

    sinirden yüzüm kıpkırmızı, elim ayağım titreyerek kapıdan çıkıyorum.
    masaya oturuyorum.
    "evet" derken yüzüm o kadar eblekleşmiş ki, eşim bile "neden bu kadar üzgün evet" dedin diye üzülüyor..

    bağırış çağırış en mutlu anlarımdan birini sktiler.
    sizin rantınıza da paranıza da yazıklar olsun.

    yıllar sonra ekleme: nikahımıza dair düzgün video kaydımız yok.

  • çok tuhaf lan. ülkenin % 80'i reel faiz - nominal faiz falan bilmiyor.

    bu ülkede bu insanlar varken burası fırsatlar ülkesi aslında

  • hala cekilmemis olmasi saskinlik verici. ben dizici arkadaslara yardimci olayim.

    dizinin adi: mapushane gulleri
    yonetmen: osman sinav
    oyuncular:
    andy : kivanc tatlitug
    red : mansur ark
    hapishane muduru: zafer ergin
    rita hayworth posteri: turkan soray posteri.
    muzik : grup yorum

    hadi gerisini de siz halledin artik. kib. optm. bye.

  • "yakın zamanda öğrendim ki ki 50 faktör bir güneş kremiyle 15 faktör bir güneş kremi aynı koruyormuş. aradaki fark koruma zamanıymış, yani 15 faktör krem 3 saat korurken 50 faktör 10 saat koruyormuş. ulan 10 saat güneş mi var da insanlara bu ürünleri iteliyorsunuz." (sic) şeklinde eleştirilen, "tipik kapitalist dolandırıcılık hadisesi" olduğu iddia edilen krem. kaynak, en iyi ihtimalle çok izlenmiş youtube videoları, ya da tamamen yanlış anlaşılan ürün tanıtımları. hayır, azıcık araştırmak bu kadar mı zor geliyor? gerçi okuduğunu anlamıyorsan araştırma ne işe yarayacak, o da ayrı mesele.

    spf'in anlamı koruma zamanı değildir. hatta tam tersine, spf arttıkça koruma süresinde biraz düşme olur, kremi daha sık yenilemek gerekir. spf'in anlamı, en kaba haliyle, normalde 1 dakikada alıncak uvb miktarının, krem kullanıldığında 'spf' dakikada alınacağıdır. (niye kaba haliyle dedim, çünkü güneşten gelen enerji gün içinde sabit değildir, dolayısıyla direkt zamanla oranlamak doğru olmaz. nitekim, spf özünde güneşte kalma süresiyle değil, güneşten gelen enerjinin miktarıyla ilgilidir. ama kolaylık olsun diye sürekli sabit miktarda enerji geliyormuş varsayalım.) örneğin spf 15 krem sürüldüğünde güneşte geçirilen 15 dakika, kremsiz 1 dakikaya denktir. (aynı şekilde, güneşte kremli 15 saat, kremsiz 1 saate denktir. kremli 150 saat, kremsiz 10 saate denktir. anlamak zor olmasa gerek. evet, kutuplarda yaşamıyorsanız 150 saat gündüz olmuyor, ama bunun konuyla bir alakası yok.) bu da şu demektir: spf 15 krem, uvb'nin 14/15'ini (%93,3'ünü) bloke eder, 1/15'ini (%6,7'sini) geçirir. spf 50 krem ise uvb'nin 49/50'sini (%98'ini) bloke eder, 1/50'sini (%2'sini) geçirir. spf arttıkça koruma oranı artar.

    hal buyken, "15 faktör de aynı koruyor 50 faktörde" (sic) demek saçmalamaktır, denildiği üzere 'dümbük'lüktür. hatta aradaki fark çok fazladır, zira spf 15 kremlerin cilt kanserine ya da yaşlanmasına pek faydası yoktur, ancak güneş yanığına karşı etkili olduğu gözlemlenmiştir. amerika'da spf 15 ve altındaki kremlerin üzerinde kansere karşı etkili olmadıklarına dair bir ibare yer alması zorunludur. dolayısıyla eğer çok esmer değilseniz en azından bir spf 30 kullanmakta fayda var. ha ama şu var, spf 50 uvb'nin %2'sini geçirecek, spf 100 %1'ini geçirecek, spf 200 %0,5'ini geçirecek. spf arttıkça fark, yani getirisi gittikçe azalıyor. bu durumda, eğer irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız değilsen gidip spf 100 krem kullanmak senin dümbüklüğün, spf 30, olmadı 50 neyine yetmiyor. (yok irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız isen zaten boşver bunları, sen beni bul yeter.) spf çılgınlığı, "spf ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir" mantığı da yanlış. cildine uygun bir kremi, gerekirse bir uzmana danışıp, kullanmak lazım.

    lütfen zerrece bilgimiz olmayan konularda insanları yanlış yönlendirmeyelim, özellikle de sağlıkla ilgili konularda. hakikaten de (bkz: tonla salak var)

  • başlık: komsunun kızı iş atıyor yardım lazım

    1. ya beyler ogrenciyim. komsunun bi kız var faceden kariyer.net iş linkleri atiyor. okulum var çalismak istemiorum diorum anlamior

  • and 1ın amerikadaki playgroundlarda sokak basketbolu hakkında yaptığı çekimleri kaset haline getirerek piyasaya sürdüğü seri ... şimdilik 4 tane var ... los angeles, chicago, harlem sokaklarından inanılmaz görüntüler yer alıor bu kasetlerde ... http://www.and1.com/ adresinde bi kaç görüntüye ulaşabilirsiniz ... izleince nba de neymişki oluyorsunuz ...