hesabın var mı? giriş yap

  • okumamis ise degersizdir kafasindan ne zaman cikabilecegimizi cok merak ediyorum. bu usta normalde cok degerlidir ama bizim ülkemizde üniversite bile okumamis asgari ücrete calismasi kafasi gercekten cok komik.

    bu pide ustasi ülkemizde de yaklasik 30 35 civari aliyordur ve o nasil yazilimci gibi kod yazamiyorsa, yazilimcida kürege ve firina anca uzaktan bakabilir ve bu seviyeye bir kac ay icinde hicbir usta gelemez.

    almanya´da sihhi tesisatci su an mühendis kadar aranan bir meslektir ve maaslari neredeyse mühendislere yakindir.

    bence anlamsiz bir karsilastirmadir.

    not: pide ustasi v.s degilim. insaat mühendisiyim.

    edit: ben okuyanlar değersizdir gibi bir şey söylememişim ama bu konu da çok mesaj atan olmuş. ikincisi tesisatçılar mühendislerden çok kazanıyor da dememişim yazdıklarımı okumadan mesaj atmayın varsa fikriniz yazın okuyalım.

  • (bkz: kar)

    odaya girdiği zaman oleyy diye sevinçle koşup babamın omzundan karları alırdım. uzun bir palto giyerdi. zaten sürekli onu giyerdi. sonra avcunu açar ellerine suyunu damlatırdım. annem "yapma şunu silkelen de öyle gel" diye babama kızsa da o hiç annemi dinlemezdi. ne zaman kar yağsa babamla bu oyunu oynardık. işten yorgun gelse bile o uzun paltosuyla dağ gibi karşımda dururdu. karları alınca da sobanın yanındaki sandalyeye oturup avucunu açardı. ilk zamanları sobaya damlatıyordum ama cıbs cıbs diye annemin kafasını çok şişirdigim için babam sonradan hep ellerini açtı. "karışma hanım o gülünce benim yorgunluğum gidiyor" derdi.

    lan yaşım 30'u geçti. halen dertli olup çıkmaza girdiğim zaman kar yağınca doğru babamın yanına giderim. alırım toprağının üstündeki karları tek tek mezarına damlatırım. ruhuma çok iyi geliyor, umarım ona da geliyordur.

  • sadece oruç tutulurken aç ve susuz kalınacağını düşünen zihniyet beyanı. sen sokaktaki açları düşünerek(!) bir ay oruç tutuyorsun ama kalan 11 ay, o açların yüzüne bakarak su içip yemek yemesini biliyorsun. onu napıcaz?

  • sevgili dostum

    biliyorum bu konudaki tonlarca akıl verme ve nasihat yazısından sıkıldın. üstelik hocam böyle şeyler bu ülkede işe yaramaz bu ülkede çakallıklar, yalakalıklar işe yarar da diyebilirsin. ancak dostum bir takım evrensel işler vardır ki eninde sonunda hayatına değer katar zaten sana anlatacağım şeyler iş hayatında kullanacağın excel tablosu değil tüm hayatında kullanabileceğin kurallar.

    evet ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak başlıyorum, toplanın etrafıma

    1. kendini sürekli geliştir

    psikolojik sebep: yetenek teorisi ve büyümeye yönelik zihinsel yapı

    kendini sürekli geliştirmek, iş yerinde ve kişisel yaşamda başarı için esastır. carol dweck'in "büyüme zihniyeti" teorisi, başarıya giden yolda zorlukları fırsat olarak görmemizi ve yeteneklerimizi geliştirebileceğimize inanmamızı önerir. bu yaklaşım, stres ve başarısızlıkla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkmamızı sağlar. kısacası dostum iş hayatında karşına bir takım engeller, problemler ve imkansızlıklar çıktığı zaman şikayet edeceğine veya birilerini suçlayacağına tüm bu zorlukları kendini geliştirmek için fırsat olarak göreceksin. örneğin sana hiç anlamadığın bir iş verdiler. hemen ben bu işlerden anlamam diye bağırmak yerine bir durup acaba bu yeni işten bana fayda verecek neler öğrenebilirim diye düşün. belki öğreneceğin yeni beceri sana bambaşka kapılar açacak nereden biliyorsun ?

    tabi sadece işyeri yetmez kendini farklı alanlarda da geliştirmen lazım ve o alanda bol bol okuman, eğitim görmen gerekiyor. örneğin sosyal psikoloji, algı yönetimi, ingilizce ,yapay zeka ve sosyal medya gibi konularda kendini geliştirmen sana müthiş yeni yollar açacaktır.

    kısacası her durumda bu ne olursa olsun mutlaka kazanabileceğin bir avantaj ve öğrenebileceğin bir şeyler vardır. bu yazımdan sırf bunu hatırlasan ne güzel olur.

    pratik uygulama önerileri:

    eğitim ve kurslar: işinle ilgili online kurslar, seminerler veya atölye çalışmalarına katıl.

    mentorluk: alanında deneyimli bir kişiden rehberlik al.

    hedef belirleme: smart (özgül, ölçülebilir, ulaşılabilir, ilgili, zamanlı) hedefler belirle ve düzenli olarak bu hedeflerini gözden geçir.

    2. iletişim yeteneklerine yatırım yap

    psikolojik sebep: sosyal bağlantı ve güven

    etkili iletişim yetenekleri, iş yerinde güven ve saygı oluşturur. daniel goleman'ın "duygusal zeka" teorisi, sosyal becerilerin ve empatinin, iş başarısı için kritik olduğunu gösterir. buradan önemli nokta dostum şunu iyice kafana sokman. ne kadar eğitimli, tecrübeli, bilgili ve çalışkan olursan ol eğer üst düzey sosyal becerilerin yoksa iş hayatında da özel hayatında da bir yerlere varman çok zor. insan toplumsal bir varlıktır ve toplum içinde önem kazanmanın en önemli yolu sosyal iletişim becerilerdir.

    pratik uygulama önerileri:

    aktif dinleme: karşındaki kişiyi dikkatli bir şekilde dinle ve anladığını göster.

    vücut dili: göz teması kur, yüz ifadeni kontrol et ve uygun jestler kullan.

    duygusal zeka testleri: kendi duygusal zekanı ölçmek ve geliştirmek için çeşitli testler ve alıştırmalar yap.

    eğitim al : bu konularda algı yönetimi, beden dili, diksiyon, kişisel imaj ve koçluk gibi eğitimler alabilirsin. iletişim becerileri ve algı üstüne alacağın her tür eğitim inan son model spor araba almandan çok daha fayda verecektir sana. çünkü araba eskir ama aldığın bilgi zamanla daha da güçlenir.

    3. çalışma ve yaşam dengesini koru

    psikolojik sebep: stres yönetimi ve iyi olma hali

    çalışma hayatının stresini dengelemek için kişisel zaman önemlidir. bu denge, psikolojik ve fizyolojik sağlığı korur, iş performansını artırır. dostum iş hayatı "sevdiğin işi yap" gibi klişelerden çok farklıdır. en severek yapacağın şey bile iş haline dönüştüğü anda işin rengi değişir. örneğin benim hayatımda en sevdiğim şey kitap okumaktır ama eğer bana kitap okumayı iş olarak yaptığım örneğin yayın evi editörlüğü gibi pozisyon verseler o çok sevdiğim kitaplar gözüme o kadar güzel gelir miydi bilmiyorum. o sebeple iş yaşamında stresi doğal kabul edeceksin. burada mesele stresi yönetmeyi öğrenmek. bağırıp çağırmak veya akşamları beş tane bira içmek çözüm değil ne yazık ki. peki ne yapabilirsin. aşağıya yazıyorum

    pratik uygulama önerileri:

    zaman yönetimi: iş ve kişisel yaşam arasında denge kurmak için bir ajanda veya uygulama kullan. yani neyi ne zaman yapacağını programla. ya babadan kalma defter kullan ya da bu konuda bir ton uygulama var onları indir. kendine haftalık, aylık ve yıllık planlar yap. bu planları aşırı kutsallaştırmadan esnek bir şekilde uygula. örneğin salı akşamları film izlenecekse aman şu raporlara bakayım deme o filmi izle. eğer cumartesi akşamını eşinle veya arkadaşlarınla geçireceksen bundan da taviz verme. iş telefonunun işte kalsın ve özel zamanlarını mutlaka koru. yani düdüklü tencerende buhar biriktirme mutlaka aralarda buharı dışarı at.

    hobiler ve aktiviteler: stresi azaltacak aktivitelerde bulun. bir hobin olsun. ister balık tut, ister kitap oku ister tak çantanı gez. ama mutlaka hobilerine ve sosyal aktivitelere önem ver. bir ton maaş alıp haftada bir kere kafede bile oturamıyorsun o işte sorun vardır dostum.

    fizyolojik ihtiyaçlar: yeterli uyku, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz. bu üç silahşor yaşamının olmazsa olmazıdır. yeterince uyumaz, kötü beslenir ve hareket etmezsen biriken stres seni aç piranha balıklarının ete saldırması gibi kemiğine kadar yer bitirir.

    son olarak, çalışma ve yaşam dengesi; bu, modern çalışma hayatının en büyük zorluklarından biri. bizim dedelerimizde olmayan türlü meselelerle boğuşuyoruz. teknoloji hayatımızı kolaylaştırdı ama bir yandan da zorlaştırdı. örneğin senin deden büyük ihtimal günde yüz elli tane mail ve dört yüz tane mesaj cevaplamaya uğraşmıyor aralarda gidip çınar ağacının altında tahta sandalyede kahvesini höpürdetiyordu.

    bu konuda sana bir tavsiyem daha olacak. yazıyı okuduktan sonra benim kanala gidip oradaki "mutlu bir yaşam için edinilmesi gereken alışkanlıklar nelerdir ? " videomu bir izle derim.

    işte kanalım burada

    https://www.youtube.com/aydinserdarkuru/

    sevgilerimle

  • köpekten korkan değil, "köpeğin saldırarak korkuttuğu genç" doğru tanım olacaktır.

    bu hayvanların yeri sokaklar değil. önerim: belediyeler bir kampanya başlatsın, barınaklar kursun, sahiplenilmeyen hepsini kısırlaştırsın. dileyen herkes bir miktar maddi destek sağlasın, ben şahsen katkı sağlarım.

    sokaklar artık güvenli hale getirilmeli. gece gündüz tedirgin olarak yürümekten sıkıldım.

    edit: güzel mesajlarınız için teşekkür ederim. bazı arkadaşlar çip sisteminin de sahipsiz hayvan sayısını azaltacağını belirtmiş.
    bir önerim de şu: proje tecrübesi olan biri olarak söylüyorum. bahsettiğim modeli belediyeler sosyal fayda sağlayacak bir ab projesi haline getirip maliyetin yüzde 75 ini de alabilirler. hem hayvan refahı hem de insan güvenliği sağlanmış olur.

  • mitralyöz günümüzde her makinelitüfekle eş anlamlı bir kelime haline gelmiş olsa da aslen tek bir icadın özel ismi olarak çıkmış ancak buradan yürüyerek koskoca bir janra da adını vermiştir. böyle nescafe'nin bütün instant kahvelere kendi adını vermesi gibi bir örnek silahlar aleminde çok görülmez.

    mesela günümüzde bütün makinelilere gatling demiyoruz çünkü o dönen namlularla özdeşleşmiştir. nordenfelt demiyoruz, öyle diyince aklımıza 15 kilo çelik bloklarla kurulan primitif silahlar geliyor. mitralyöz diyince aklımıza top arabasında çekilen tuzluk gibi bir şey gelmesi lazımken modern makinelitüfek de akla geliyor. niyeyse öyle olmuştur.

    kelimenin kökeni fransızca mitraille'den gelir. bu file bir torba içine üzüm salkımı gibi koyulmuş bilyalardan oluşan bir tür anti personel topçu mühimmatının tarihi adıdır. görünüş olarak zaten topa benzemektedir, sadece piyadeye karşı kullanılması planlanmaktadır, ona mukabil bunu atan silaha dişi bir cinsiyet vererek mitrailleuse demiştir fransızlar*.

    1866 yılında mekanik bir kol yardımıyla ateşlenebilen, top arabasıyla çekilebilen, şarjörle dolan ve 25 namlunun bir top namlusunun içine yerleştirildiği, dönemine göre modern denilebilecek bir dizaynı vardır. silahın operatörü silahın arkasındaki bir manivelayı saat yönünde çevirdikçe pirinç 10 kiloluk bir şarjör bloğuna itinayla dizilmiş 13mm mermiler sırayla ateşlenmektedir. mermi bittiğinde tepeden pirinç blok çekilip yeni şarjör koyulmaktadır. tüm şarjörler kullanıldığında silahın savaştaki kullanımı da sona ermektedir.

    fransızlar bu silahı icat ettiklerinde devlet sırlarının en üst mercii olarak kabul etmiştir. mitralyöz nihayetinde bir manga askerin 30 saniyede yapacağı işi 10 saniyede iki kişiyle yaptığı için potansiyelinin de büyük olduğunu hesaplamaktadırlar. o yüzden böyle bir silah olduğunu duyurmak bir yana, can düşmanları prusya ve habsburg hanedanları bunu görüp kopyalamasınlar diye 3. napoleon zamanında devlet erkanı ve generaller arasında bile orduda böyle bir silah olduğunu bilen adam yoktur. bunlardan 400 tane üretmişler, savunma platformu olduğunu hesaplayıp defansif noktalara sanki topçu bataryasıymış gibi dizmişler ancak gizliliğin bokunun çıkması yüzünden bu bataryalara atanan topçu subayları ve erat mitralyözü açık alana çıkarıp adam gibi bir eğitim yaptırmamışlardır. şöyle eğitim tablolarıyla silahı operatörlere teorik olarak anlatıp bundan verim bekleme eğilimine girmişlerdir. bugünkü standartlarda silah operatörün pratiği silahını tanıması, sınırlarını bilmesi açısından en geçerli metoddur. 1860-70 arası fransızlarda ise askerler sınıflarda daha önce hiç icat olmamış, hiç kullanmadıkları, ne işe yarar tam anlayamadıkları bir silahı resimlere baka baka öğreniyormuş gibi yapmışlardır.

    bir başka fecaat durum ise mitralyözün komple top kabul edilmiş olmasıdır. ordu defterindeki adı bile "le canon à balles" (mermi atan top) olarak geçer. silahın mucidi auguste verchère de reffye bile silahı hafif top gibi kullanılsın diye tasarlamıştır. daha dünyada bir makineli tüfek anlayışı yoktur. nelere kadir olduğunu kimse tam hesaplayamamaktadır.

    işte bu seviyede denyoluklar kendilerine imparatorluk fransasının en kara yılı olan 1870'de çok pahalıya patlayacaktır. silahın tam potansiyelinden emin olmadıkları için bunları topçu olarak kullanmaya kalkacaklar, top menzili ile mermi menzili arasında epey bir fark olduğu için ve 19.yy topçusu cephenin geleneksel olarak hep tepesinde olduğu için mitralyözler kıyım yapabilecekleri yerde hep uzakta menzil dışında kalacaktır. oysa devir piyadenin sıra sıra küme küme yaklaşıp volley atışlar yapmayı tam bırakamadığı, makineli tüfekçinin böyle karşısında 50 metrede statik duran binlerce piyade gibi ıslak rüyasında görebileceği durumlar yaratan bir devirdir. yanyana üç mitralyözün düşman cephesini ortadan makas gibi biçebileceği durumlarda mitralyöz fransız savaş anlayışının bir kurbanı olarak hiç aksiyonda bulunamamıştır. prusya ordusunun demirbaş tüfeği dreyse o senelerde bile 1400 metreye atış yaptığı için mitralyöz operatörleri ölmesinler diye 1500 metrede duracaklar, o mesafeden attıkları da dağa taşa uçan kuşa gidecektir.

    bunun tek istisnası da geleneksel örnek olarak 18 ağustos 1870'teki gravelotte savaşı'dır. burada fransızlar şansa mitralyöz bataryalarını koruganların ardına çekip kamufle etmeyi becermişler. prusya piyadesi hücumu başlattığında saldıran 8. kolordu birden kendilerini açık alanda altı mitralyözün önünde bulmuş tam 5200 kadar ölü ve 14.430 yaralı vererek dağılmıştır. ancak bu da tek bir örnektir, fransa bu savaşı da nihayetinde kaybedince ve mitralyöz 1870 fransa prusya savaşına büyük bir etki etmeyince fransızlar deyim yerindeyse bu silaha küsmüşlerdir. büyük umutlarla icat edilen bir şey en kara günde kendilerini kurtaramayınca fransız ve denebilir ki avrupa genel askeri doktrini makineli tüfeğin potansiyelini hiram maxim gelip bunu zorla kendilerine anlatana kadar anlamamakta direnecektir. fransa 1897'ye kadar tam 27 sene bir daha mitralyöz falan görmek istemeyecektir.

    birinci dünya savaşında ise makineli tüfek dikenli tel ve siperle birleşince savaş denen olguyu komple değiştirecek, süvarinin hükümranlığını bitirecek, milyonlarca genci gömecek ve cephede hareketi bitirdiği için siperlerde sefalet koşullarının yaşanmasının da baş müsebbibi olacaktır. ama tabii oraya daha gravelotte'den sonra bir 44 yıl vardır.

    özetlersek mitralyöz başarısız addedilse de başarısızlığı dizayndan değil kullanımdaki yetersizlikler ve doktrinin uyumsuzluğu yüzündendir. ona rağmen dünyadaki çoğu dile makineli tüfek terimini karşılamaktan da geri duramamıştır. bugün bile fn-minimi'nin fransız ordusundaki adı mini-mitrailleuse'dür. norveçliler makinelilerine mitraljøse, biz keza osmanlı devrinde daha çok bugün çok nadir de olsa mitralyöz, romenler mitrailiera, yugoslavlar mitraljez, arnavutlor mitraloz, yunanlılar ise mydraliovolo derler.

    çıkıntı olarak bir tek hollandalılar silahtaki dişi cinsiyet kalıbını değiştirerek makineli tüfeğe mitralyör demişlerdir. fransızca konuşan belçikalılar ise biri ortalık yerde atışlarda falan mitralyör derse "bu ne biçim fransızca lan" diye söylenerek gidip kanser olurlar.

  • sinemada biletler yer göstericiye verilir, yer gösterici el feneriyle oturulacak yeri gösterir, o sirada bir elle biletleri geri almak diğer elle cepte bahşiş aramak yerine, bir elle el fenerini almaya çalışmak (hatta ısrar edip çekiştirmek) diğer elle bahşiş aramak.

    yer gösterici al istiyosan ama bahşişi ver yine de dedi.

  • almanya'dayken roportaj yapiyolar..

    - nasilsin hami, mutlu musun?
    - saaanki baska bır dünyadan geeelmis cibiyim.. macta yeniliyoruz, ben uzuluyorum kola iciyorum, onlar eglenip bira iciyorlar. ben boyle bir sey cörmedim..
    - almanca nasil?
    - bana dediler, almanca ogreneceksin. ben bu yastan sonra almanca ogrenip ne yapacagim?

    bi de unutulmaz

    - hami penalti kacirdin, ne diyosun?
    - canim sagolsun.

    diyalogu vardir..