ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
14 aralık 2016 milli seferberlik ilan edilmesi
-
genelkurmay, mit, mgk ya da milli savunma bakanlığı toplantısında değil muhtarlar toplantısında edilmiştir.
sevgilisinin kredi kartı borcunu ödeyen erkek
-
valla helal olsun ona. benim borcumu da ödesin, gelsin beni siksin icabında.
why nations fail
-
ulusların düşüşü
güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenleri
daron acemoğlu - james robinson
günümüz gençliğinin mutlaka okuması gereken kitap..
zira buncağız dahil, yaşlı kuşakta umut yok.. bu kitapta anlatılan somut bilgileri her ne ideoloji benimsediyseniz benimseyin orada kullanabilirsiniz.
kitap elbette liberal hatta neo-liberal bakış açısına sahip ama sonuçta bir kuram sunuyor ve onu savunuyor.
kitap üzerine:
iki tesadüf nedeniyle kitapta öne sürülen kuram beni fazlasıyla etkiledi.
birincisi, clifford d. conner’in halkın bilim tarihi ve ha joon chang’in sanayileşmenin gizli tarihi kitaplarının ardından okudum.
ikincisi ise kitabı okumadan önce tesadüfen daron acemoğlu’nun kitapta öne sürdüğü kurama ilişkin uzun bir konuşmasını dinledim.
halkın bilim tarihi, bugünün dünyasını oluşturan çok kritik bilgilerin kökenlerini araştırıyor. bilim tarihinde, çoğu batılı bilim insanların adıyla anılan çok sayıda buluş ya da bilginin aslında bilgi olarak var olduğunu ileri süren bir kitap. mesela, çiçek aşısı afrika kabileleri tarafından binlerce yıldır kullanılıyor. yön bulma vb. denizcilik yetenekleri güneydoğu asya’daki ada halklarında çok ileri düzeyde. abd’de mısır tarımını verimli hale getiren afrikalı kölelerin çiftçilik yetenekleri vb. kitaba göre bilimdeki sıçrama (kitap yayınları, bilginin yayılması vb. etkileri göz ardı etmiyor) bilimsel düşünmenin ve buluşların sistematik hale gelmesi ve disiplin haline gelmesi.
sanayileşmenin gizli tarihi ise (orijinal ismi bad samaritans. the myth of free trade and secret history of capitalism) bugün her tür korumacılığı hatta devletin rolünü tartışmaya açan ülkelerin, geçmişte ekonomilerini büyütmek için devlet desteklerine hatta korumacı önlemleri nasıl kullandığına dair net bilgiler veriyor.
ulusların düşüşüne ilişkin konuşmayı dinlediğim için kelimenin tam anlamıyla “coşkulu bir liberalizm güzellemesi” bulacağımı zannediyordum.
ancak coşkulu bir liberalizm bulmakla birlikte; sosyal bilimlerde uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz, gerçek anlamda geleceği tasarlamada kullanabileceğimiz bilimsel bilgilere dayalı bir kuramı görmekten büyük mutluluk duydum.
evet kitap büyük bir bölümünde “neo liberalizm güzellemesi” ama ister liberal, ister neoliberal isterse sosyalist olsun belirli bir dönemde belirli bir topluluğun sıçramasındaki ana etkinin, insanların (toplumların) yaratıcılıklarına ve tercihlerine fırsat sağlanması olduğunu ispatlıyor. bu bazen paranın motivasyonuyla, bazen yeni bir şeyler yapmanın motivasyonuyla, bazen son derece güçlü siyasi akımların motivasyonuyla gerçekleşiyor.
gelişmenin asgari şartının özgürlük olması şaşırtıcı değil. özgürlüğün korumasının objektif kurallara bağlanması (pozitif hukuk) ve üstelik bu kurallar dizisinin ortak görüşlere dayalı üretilmesi (meclisler) ve bu meclislerin yargıyla birlikte özgürlükleri ve güçlerini korumak için özgürlükleri korur tavır içine girmelerinin önemini fark etmemiştim.
kitapta şaşırdığım en önemli unsur: bugün türkiye’nin yaşadığı güçlü bir çoğunluğa sahip iktidarın, bu gücüne dayalı olarak hukuku ayakbağı görmesi, meclisi sindirmesi ve hukuk üstünlüğü yerine kendi hukukunu dayatmaya yönelik girişimlerinin, tıpa tıp olarak güney amerika ülkelerinde yaşanmış olmasıdır.
benzerlik o kadar büyük ki, neredeyse ortada bir şablon var ve bu şablon uygulanıyor gibi.
ulusların düşüşünde öne sürülen “verimli döngü” ve “kısır döngü” kendini yeniden üretir tezi son derece güçlü.
tarihi kırılma anlarındaki farklı yönlere gidişi olumsal olarak açıkladığı kadar, bu farklı yönlere gidişin nedenlerini ana tezindeki formüle göre inceleyerek doğrulaması da güçlü bir tez.
ulusların düşüşü, acemoğlu ve robinson gibi liberalizm-neo liberalizmi coşkuyla savunmaya yaradığı kadar, bugün sol iktisadın sıkıştığı marksizmi ileri taşımak için de pekala kullanılabilir bir tez.
özellikle ülkemizde de çok sayıda gözlenen, coğrafyanın, kültürün, dinin gelişmenin önündeki engeller olduğu yönündeki batıl inançların yerine ölçülebilir ve gözlenebilir bir araç sunuyor geri kalmışlığın nedenlerine ilişkin.
savunma mekanizması gibi, toplumlar da entelektüel düzeyde geri kalmışlığın nedenini “kendimiz dışında” arama eğiliminde: din, kültür, coğrafi konum vb.
oysa sorun biziz: bireysel yaratıcılığa alan tanımazsan, insanların tercihlerine saygı duymazsan, insanların kazanımlarını, tercih yapma hakkını ve yaratıcılıklarını koruyacak bir hukuk sistemi kurmazsan ve bu hukuku devletin kendisinden bile üstün hale getirmezsen, yasama, yürütme ve yargı erklerini birbiriyle ve hepsini de halkın tercihleriyle denetleme yollarını kapatırsan geri kalırsın.
nash dengesi
-
a beautiful mind filmindeki ilgili sahnede oldukça basite indirgenen kavramdır. ancak bu basit anlatım şekli konunun özünün kavramla alakası olmayan izleyici kitlesi tarafından anlaşılabilmesi adına başarı sağlamıştır.
nash dengesi'nin başta ekonomi bilimi olmak üzerek pek çok farklı alanda çeşitli yorumları olabilir. ancak kavramın politika veya uluslararası politikadaki karşılığı yalın ifadeyle şudur; bir sistem içinde yer alan birbirine rakip tüm aktörler ortak ya da kesişen hedeflerin elde edilmesi doğrultusunda çıkar maksimizasyonuna giderse, söz konusu durum aktörler arasında çatışmayla sonuçlanabileceği gibi hiçbir aktörün ilgili hedefe ulaşamadığı bir durumla da sonuçlanabilir. yaşanan rekabet ve çatışma sonucunda hedefe hiç kimsenin ulaşamama olasılığı olduğu gibi taraflar süreçten oldukça hırpalanmış ve zarara uğramış biçimde de çıkabilir.
bu sebeple rekabet halinde olan aktörlerin dengeleri aşırı zorlamadan ve "her şey benim olacak" yaklaşımı sergilemeden icra edeceği politik tavırlar herkes için daha hayırlı olacaktır. zira diğer türlü sürecin sonu tüm aktörler için daha kötü sonuçlar doğurabilir ve kaotik bir ortam açığa çıkarabilir.
edit: çok sonra fark edilen imla hatası.
türk sinema tarihindeki en efsanevi replik
-
(bkz: beni alacak örgüte zaten ben girmem) (bkz: pardon)
not: o örgüt ibrahim'e kaldıysa örgüt bile sayılmaz.
garanti bankası
-
kimseyi gaza getirmek istemem fakat kendi adıma söylemek gerekirse bir daha bonus card kullanırsam anamı avradımı yedi sülalemi ak gençlik siksin.
will smith'in chris rock'ı tokatlaması
-
neyzen tevfikçe, "will smith gariptir / her bi lafı kaldırmaz / karısına kel dersin kızar da / s*kersin aldırmaz" şeklinde özetlenebilecek olay.
tuğba södekoğlu
-
su an canli yayinda bir vatandas buraya yeterli yardim gelmiyor, enkaz altinda kalanlar var derken o vatandasa uzattigi mikrofonu ceken ve baska yone dogru giden, enkaz yanindan canli yayin yapan kisi.
edit: paranoide sağolsun linki burada
https://twitter.com/…?t=ymsei_flazqwcvlyie9cjg&s=19
edit: electrochronicles sağolsun alternatif link
https://streamable.com/cidjdo
edit: buraya göz atın nisagul için, bulun aileyi çıkarın enkazdan
(bkz: #148789208)
edit: kepçe operatörü gerekiyor, bakın şuraya
(bkz: antakya akevler acil operator ihtiyaci)
edit: kahramanmaraş bir jenarator isteği var
(bkz: #148766720)
koşu parkurunda yanyana 5 kişi yürümek
-
türkiye'deki koşu parkurlarında gerçekleşen elim olay. adı üzerinde "koşu parkuru" sevgili vatandaşlar. tamam hadi spor yapmak istedin yürüdün diyelim. neden yolu kapatıp koşu yapan insanların temposunu bozuyorsun? bir de üstüne üstlük utanmadan yanından koşup giderken "cık cık", "tövbe tövbe" diye sitemlerde bulunuyorsun. ayıp. aynı güruh alışveriş merkezlerinin yürüyen merdivenlerinde yolu kapatır.caddede dar sokaklarda yolun ortasından yürüyüp, arkadan gelen kişileri "pardon" demek zorunda bırakırlar.
immanuel tolstoyevski ve otisabi ile eve çıkmak
-
akşam eve gelince beyler makarna mı yiyelim patates mi sorusuna 45 dakika süren bir yanıt aldıktan sonra hiçbir şey anlamayıp 2 buçuk saat düşündükten sonra aç uyumaktır.
ex machina
survivor all-star
-
o değil de hakan'ın saçları adada yetişen garip meyvelere benziyor.