hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle çin gibi ülkeler okuma yazma öğretme konusunda sıkıntı çekiyorlar. illa kendi en eski alfaben olursa güzel olacak diye bir şey yok. japonya'nın alfabesi de zaman içinde değişmiştir. latin alfabesini değiştirip kendi alfabemizi yapmışız, yazıldığı gibi okunuyor mis gibi. önemsiz bir olay gibi geliyor ama altı ayda okuma yazma öğreniyorsun. okumada tutarsızlıklar yok denecek kadar az. ingilizce veya çince okuma öğrenen çocuklar bu seviyeyi 3 senede görüyor. o yüzden şu an kullandığımız alfabe dilimiz için mükemmel. kaldı ki dünyanın bilim ve iletişim dili olan ingilizceyi ikinci dil olarak öğrenirken de kolaylık sağlıyor. özetle alfabe bizim, yedirmeyin.

  • hiçbir işe yaramayan, yaptığı bir tane elle tutulur eseri bulunmayan, ağzı bozuk bir mahalle karısı edasıyla konuşan, tüm bu vasıfsızlıklarıyla beraber, beğeni ve kalite yetisinden yoksun türk halkı tarafından şımartılan bomboş bir insandır efenim kendisi. sokaktaki mendil satıcısının ardından "mendilimi ver denyo" diye seslenebilecek kadar kaliteli biridir. kendi milyonlarını sayarken, arkamdan konuştular diyerek garsonları işten attırabilecek toplumsal vicdana sahip biridir.(gerçi tepki toplayınca yeniden işe aldırmış diye duydum.)

    olduğun yeri, senin gibi olan birçokları gibi haketmiyorsun. hatta daha da öteye gideyim, sen orta sınıfın altında biri olarak hayatını idame ettirmesi gereken biriyken, gerine gerine en gözde mekanlarda boy gösterebilecek, en güzel yerlerde tatil yapabilecek paraları kazanıyorsun. insanımız düşünmekten kaçtıkça, insanımız kendini geliştirmek gibi bir dürtüye sahip olmadıkça, insanımız kendine dayatılan tüm bu saçmalıkları reddedebilecek seviyeye erişemediği sürece, siz ve sizin gibiler işte sanatçı diye ortalarda dolanıyorsunuz, dolanacaksınız.

    git bebek'te üç beş tur at sevgili demet akalın. bi'de sinema yap. vasfın o kadar çünkü.

  • https://scholar.google.com/…btng=&hl=en&as_sdt=1,31

    google scholar'a gore bir cogu ciddi derecede atif almis 286 yayina sahip. kimi turkce kimi ingilizce. bunlarin ne kadari hakemli dergilerde bilmiyorum (ayrica sosyal bilimlerde basilan makalelerin nasil hakem kontrolunden gectigini de bilmiyorum). her seye ragmen saglam miktarda atif aldiklarini da goz onunde bulundurursak ortayli oldukca iyi bir yayin gecmisine sahip.

    bunu bir kenera birakirsak su makalesinin ismi cok ilgimi cekti:

    [pdf] devenin taşıma maliyeti eğrisi üzerine bir deneme
    i ortaylı - ankara üniversitesi sbf dergisi, 1973 - dergipark.ulakbim.gov.tr

    insanlar sag sol diye tepinirken ortayli'nin bunlara kafa yormasi ve 40 yil bu cizgiyi surdurmesi etkileyici.

    edite edit: sosyal bilimlere akademik anlamda hakim degilim ama "yazdigin kitabi tanimam" demek cok da anlamli gelmedi. bu yaklasimla edward said'e de senin yazdigin kitap (oryantalizm) d&r'da satiliyor, bilimsel degil diyebilirsiniz ama cok ciddiye alan cikmaz. onemli olan atif almak ve zamanin testinden gecmek. bu butun disiplinler icin gecerli.

  • pek mümkün değil. çünkü lastik çizme giyip çamura bastı. üzerine düşeni yaptı yani.

    yine de insan sormadan edemiyor: "daha kaç vücut gerekli, benim seni unutmama?" taner bey.

  • okunabilmesi için türkçeye çevirebilecek birilerine ihtiyaç duyulan başlıklardan birisi. çünkü bilinen hiç bir dile benzemiyor.

    ekleme: başlığı açana hitaben:
    ne diyorsun! çıldıran bana geliyor. siler misin diye bekliyorum, silmedin de. durup dururken debeye sokacaksın bizi de. ne ayaksın ablacım/abicim sen?

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • valla ben çok koyu galatasaraylıyım ve çok net trabzonun puanı falan silinmeli, 5 yıl falan fenerbahçe maçlarında seyirci olmamalı. bu nasıl bir kin ve nefrettir. bu sadece bir oyun soğutmayın bizi.

  • kusura bakmayın ama istanbulu beğenmek için o drone kadar yüksekten bakmak gerekir ona. sokaklarının arasında, evlerinin içlerinde hangi cehalet, geri kafalılık, hayata ve hakikate duyulan nefret ve haset hüküm sürüyor siz biliyorsunuz. denizi, boğazı, cami minare ışıkları, 4 levent trafiğiyse hoşunuza giden şey orasını bilemem. doğru düzgün kent planlaması yapılamamış bir şehrin binalarına bakıp mest olanlara gözlerini insanların yüzlerine çevirmelerini tavsiye ederim. bakalım istanbulda güleryüzlü ve mutlu kaç insan kalmış. hanginiz beşiktaş sahilinde şöyle denize nazır oturup soluklanabiliyor artık.

  • ilk üç entry'nin sahibi aynı odada gibi. ikinci tuvaletteymiş gelip entry girmiş, üçüncü çayları getirmiş. çok tatlılar.

    edit: üçüncü çayı demleyip entrysini sildi gitti sanırım.ayrı eve de çıkmış olabilir ne biliyim.

  • üst edit: finali bok gibi olmuştur. board değişmiş ve sam yine ceo olarak şirketin başına geçmiştir. microsoft hissesini sağlam tutmak haricinde bir şey alamamıştır.

    takip edemeyenler, tam anlamayanlar ve hiç bilmeyenler için openaı hikayesinin (hemen hemen) tamamı:

    sam altman, dillere destan chatgpt'nin yaratıcısı olan openaı'ı yöneten ekibin kurucusu. sam ceo ve kar amacı gütmeyen bir kurula rapor veriyor. bu kurulun en temel amacı, openaı'ın uygun güvenlik önlemleri olmadan çok hızlı ilerlemesini önlemek (deceleration, yani aı'nin çok hızlı gelişip bizi öldürmemesini sağlamak). bu kar amacı gütmeyen kurul, ılya adında bir aı bilimcisi, greg adında bir mühendis ve üç başka kişiden oluşmakta.

    birkaç hafta önce, sam microsoft'un ceo'su satya nadella ile beraber bir sunum yapıyor. microsoft, openaı'nin en büyük yatırımcısı (%49'una sahip) ve gpt'yi ürünlerinde kullanmak için özel sözleşmeleri falan var, bu nedenle microsoft, openaı'nin başarısından en çok kazanç sağlayacak olan şirket. yani microsoft için openaı kritik derecede önemli.

    sunum sırasında, sam ve satya, gpt'nin ne kadar ilerlediğinden (hiç beklemedikleri kadar iyi olduğundan) bahsediyorlar, bu da ılya'yı çok ürkütüyor (çünkü onun görevi aı'nin çok tehlikeli hale gelmesini durdurmak). *bu kısım spekülatif tabii ama hikayeye uyuyor*

    (burada bir makul alternatif spekülasyon daha var:

    bu 3 kişiden biri de quora ceo'su adam d'angelo. bu adam poe adında bir platform yapıyor. bu platformda kendinize custom bot oluşturup bundan para kazanıyorsunuz. sam, devday'de “custom gpt” ve “gpt store” tanıtıyor. bu, poe'nun aynısı! yani sam, board'daki birinin yaptığı işi direkt kopyalamış gibi görünüyor. d'angelo bu duruma çok öfkeleniyor ve kurulu sam'in onlardan bilgi gizlediğine ve ona güvenemeyeceklerine dair kışkırtıyor (blog posttaki metinle örtüşüyor). aynı şekilde ilya'yı da manipüle ediyor ve sam'e karşı dolduruyor.

    hikayenin geri kalanında ilya yine başrolde ve görüşmeleri o ayarlıyor.)

    ılya, bu diğer üç kişi ile bir araya gelerek sam'ı işten çıkarmaya karar veriyorlar ve zehir zemberek bir blog post yayınlıyorlar (biz insanlar bu noktada haberdar oluyoruz), greg'i de kuruldan çıkarıp yeni geçici ceo olarak belirledikleri mira'ya bağlarlar (mira normalde cto). bu kararı açıkladıklarında greg hemen istifa eder ve sam'in tarafında yer alır, openaı'daki birçok kıdemli ve önemli mühendis de öyle yapar. şirkette kurulun beklemediği bir kan kaybı başlar ve ortalık bir anda karışır.

    satya nadella (en büyük yatırımcı) bunu öğrenince çok sinirlenir (galiba): neticede hayatının işi, microsoft ve openaı arasındaki ortaklığı kurmaktı ama openaı, en iyi insanlarını kaybedebilir ve en ileri aı şirketi olma yolundan uzaklaşabilirdi. üstelik piyasa kurtlar vadisi gibiyken.

    bu nedenle satya, tüm hafta sonunu yatırımcıları ve mühendisleri sam'i geri getirmek için ikna etmeye çalışarak geçirir. ama kurul bunu bir şekilde reddeder, bu yüzden satya başka bir fikirle gelir: sam ve greg'i microsoft içinde bağımsız bir aı laboratuvarı kurmaları için işe almak ve onlara aı'nin gelecek büyük sıçramalarını geliştirmeleri için sınırsız para ve imkan sağlamak. kurul sam yerine eski twitch ceo'su emmett shear'ı işe alır. emmett kurulun istediği “güvenli hızı” sağlayacaktır (güya).

    satya bu sırada yüzlerce openaı çalışanına da sam ve greg'e kurmayı vadettiği aı laboratuvarının kapısını açık bırakmıştır. yüzlerce openaı çalışanı da sam'i destekleyerek sam'i kovan kuruldan hemen istifa etmelerini aksi halde microsoft'un tümüne sunduğu iş teklifini kabul edip oraya gideceklerini söyleyen bir bildiri yazarlar. bu kurula çok sert bir tehdittir.

    ama bu mektubu imzalayanlar arasında tüm bu sürece sebep olan ılya da vardır (biz şok). ılya çok pişman olduğunu ve yaptığını düzeltmek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyler ve o da sam tarafına geçer, sam de onun özrünü kabul eder ve x'te kalpleşirler.

    (ilya'nın taraf değiştirmesi konusunda d'angelo'nun manipülasyonuna uğramış olduğunu fark etmesi de muhtemel eğer yukarıdaki d'angelo spekülasyonu doğruysa.)

    tüm bu süreç satya nadella için çok ustaca bir hamle çünkü openaı'nin en iyi yeteneklerine (sam, greg hatta ılya da) ve onları takip edecek yüzlerce aı mühendisine sahip oldu (770 kişinin 700'ü). satya, openaı'nin bir gün çok büyük olacağını ve microsoft ile rekabet edeceğini ve değerli gpu'ları (aı teknolojisini çalıştıran çipler) satın alacağını biliyordu.

    yani satya, sam'i işe alacak, her yaptığını görecek ve gpt'nin arkasındaki algoritmaları da elde etmiş olacak. hem de tamamen bedavaya.

    ve bunların hepsini pazartesi sabahı borsa çanı çalmadan önce yapıyor. microsoft en büyük yatırımındaki kriz nedeniyle zarar edecekken satya'nın ustaca hamlesi sayesinde kara geçiyor. (satya övgüsü)

    tüm bu hikayede her şeye sebep olan aslında ılya gibi görünüyor (idealleri uğruna şirketi p*ç etti). sonradan taraf değiştirmesine rağmen.

    hikaye henüz bitmedi, neler göreceğiz bilemiyoruz. güncelleme geldikçe buraya eklerim.

    https://x.com/…adev/status/1726695041433731475?s=46

    edit: spekülasyon güncellemesi