hesabın var mı? giriş yap

  • erken seçim olması durumunda hangi partiye oy verirsiniz?
    kararsızlar dağıtılmadan
    chp %25,1
    akp %23,3
    iyip %11
    hdp %11,4
    mhp %5,3
    deva %5,2
    gelecek %1,6
    saadet %1,5
    memleket %0,9
    dp %0,9
    tip %0,9
    btp %0,7
    diğer %0,7
    kararsız %11,5

    kararsızlar dağıtıldıktan sonra
    chp %28,4
    akp %26,3
    iyip %12,4
    hdp %12,9
    mhp %6
    deva %5,9
    gelecek %1,8
    saadet %1,7
    memleket %1,1
    dp %1,1
    tip %0,8
    btp %0,8
    diğer %0,8

    cumhur ittifakı (akp, mhp) = %32,3
    millet ittifakı (chp, iyip) = %41,3

    erken seçim yapılması durumunda ittifaklar aşağıdaki gibi olursa hangi ittifaka oy verirsiniz? (kararsızlar dağıtılmadan)
    cumhur ittifakı (akp, mhp, bbp) = %31
    millet ittifakı (chp, iyip, saadet, deva, gelecek, dp, memleket, btp) = %44,4
    3. ittifak (hdp, tip, sol parti) = 12,5
    başka partilere oy veririm = %1

    erken seçim yapılması durumunda ittifaklar aşağıdaki gibi olursa hangi ittifaka oy verirsiniz?
    cumhur ittifakı (akp, mhp, bbp) = %34,87
    millet ittifakı (chp, iyip, saadet, deva, gelecek, dp, memleket, btp) = %49,94
    3. ittifak (hdp, tip, sol parti) = 14,06
    başka partilere oy veririm = %1,13

    cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda adaylar aşağıdaki gibi olursa hangi adaya oy verirsiniz?
    recep tayyip erdoğan (akp adayı) %24,9
    kemal kılıçdaroğlu chp adayı) %26,5
    meral akşener (iyip adayı) %9,6
    selahattin demirtaş (hdp adayı) %8,9
    devlet bahçeli (mhp adayı) %4,3
    ali babacan (deva adayı) %6,9
    ahmet davutoğlu (gelecek p. adayı) %2,1
    muharrem ince (memleket p. adayı) %2,4
    diğer %1,9
    kararsız/ oy kullanmayacak %12,5

    yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde recep tayyip erdoğan'ın karşısına muhalefetin çatı adayı olarak mansur yavaş gösterilirse hangi adaya oy verirsiniz?
    mansur yavaş %46,4
    kararsızım ama büyük ihtimalle mansur yavaş %14,6
    recep tayyip erdoğan %29,8
    kararsızım ama büyük ihtimalle recep tayyip erdoğan %4,1
    oy kullanmam %5,1
    mansur yavaş toplam = %61
    recep tayyip erdoğan toplam = % 33,9

    yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde recep tayyip erdoğan'ın karşısına muhalefetin çatı adayı olarak ekrem imamoğlu gösterilirse hangi adaya oy verirsiniz?
    ekrem imamoğlu %48,6
    kararsızım ama büyük ihtimalle ekrem imamoğlu %12,2
    recep tayyip erdoğan %31,1
    kararsızım ama büyük ihtimalle recep tayyip erdoğan %5,6
    oy kullanmam %2,5
    ekrem imamoğlu toplam = %60,8
    recep tayyip erdoğan toplam = %36,7

    yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde recep tayyip erdoğan'ın karşısına muhalefetin çatı adayı olarak kemal kılıçdaroğlu gösterilirse hangi adaya oy verirsiniz?
    kemal kılıçdaroğlu %45,3
    kararsızım ama büyük ihtimalle kemal kılıçdaroğlu %10,1
    recep tayyip erdoğan %30,6
    kararsızım ama büyük ihtimalle recep tayyip erdoğan %6,2
    oy kullanmam %6,8
    kemal kılıçdaroğlu toplam = %55,4
    recep tayyip erdoğan toplam = %36,8

    son milletvekilliği seçimlerinde oy verdiğiniz partinin bulunduğu ittifakta olmasından memnun musunuz?
    akp seçmeni
    evet memnunum %73,2
    hayır memnun değilim %26,8

    mhp seçmeni
    evet memnunum %54,5
    hayır memnun değilim %45,5

    chp seçmeni
    evet memnunum %91,9
    hayır memnun değilim %8,1

    iyi parti seçmeni
    evet memnunum %88,2
    hayır memnun değilim %11,8

    oy vereceğinizi belirttiğiniz partinin hangi ittifakta olmasını istersiniz?
    hdp seçmenleri
    cumhur ittifakında olmasını isterim %5,6
    millet ittifakında olmasını isterim %72,4
    iki ittifakta da olmasını istemem %22

    deva seçmenleri
    cumhur ittifakında olmasını isterim %6,9
    millet ittifakında olmasını isterim %76,5
    iki ittifakta da olmasını istemem %16,6

    gelecek partisi seçmenleri
    cumhur ittifakında olmasını isterim %9,1
    millet ittifakında olmasını isterim %69,2
    iki ittifakta da olmasını istemem %21,7

    diğer ittifak dışı partilerin seçmenleri
    cumhur ittifakında olmasını isterim %5,9
    millet ittifakında olmasını isterim %75,9
    iki ittifakta da olmasını istemem %18,2

    erken seçimi destekler misiniz?
    evet desteklerim %63,5
    hayır desteklemem %25,9
    fikrim yok %10,6

    sizce türkiye'nin en önemli problemleri nelerdir?
    ekonomi %61,3
    demokrasi %16,1
    adalet, yargı %7,8
    eğitim, sağlık, güvenlik %6,7
    kürt sorunu %4
    diğer %4,1

    son 1 yıl içerisinde alım gücü ne ölçüde değişti?
    alım gücümüz azaldı %66,9
    alım gücümüz değişmedi %28,9
    alım gücümüz arttı %4,2

    hükümet politikalarını başarılı buluyor musunuz?
    başarılı buluyorum %27,5
    başarısız buluyorum %63,4
    kısmen başarılı buluyorum %9,1

    hükümetin genel politikalarını düşündüğünüzde iktidardan ne kadar memnunsunuz?
    memnunum %29,3
    kısmen memnunum %8,4
    memnun değilim %62,3

    muhalefeti ne derece başarılı buluyorsunuz?
    başarılı buluyorum %40,3
    kısmen başarılı buluyorum %16,9
    başarısız buluyorum %42,8

    son 3 yılı düşündüğünüzde hükümetin performansı sizce nasıl değişti?
    olumlu yönde değişti %4,7
    olumsuz yönde değişti %57,2
    olumlu buluyordum değişiklik olmadı %29,6
    olumsuz buluyordum değişiklik olmadı %8,5

    son 3 yılı düşündüğünüzde muhalefetin performansı sizce nasıl değişti?
    olumlu yönde değişti %48,2
    olumsuz yönde değişti %21,5
    olumlu buluyordum değişiklik olmadı %4,2
    olumsuz buluyordum değişiklik olmadı %26,1

    araştırma 24-31 ocak arasında 1860 kişi ile yapılmıştır.
    kaynak

    ankete göre recep tayyip erdoğan'a karşı en güçlü aday mansur yavaş, %0,2 fark ile onun hemen arkasından ekrem imamoğlu geliyor mhpli seçmenin %45'i cumhur ittifakında yer almaktan memnun değil. eğer muhalefetin adayı mansur yavaş olursa mhplilerin %40'ı mansur yavaş'a oy vermeyi tercih edebilir recep tayyip erdoğan 2018'de ittifakın toplam oy oranından %1 daha az oy almıştı bu sefer ittifakın toplam oy oranından %4 kadar az oy alabilir.
    ankete göre imamoğlu'nu direkt tercih eden seçmen oranı daha fazla mansur yavaş ise kararsız dediğimiz kesimden daha fazla oy alıyor, imamoğlu muhalif seçmenden daha çok garanti oy alabiliyor. mansur yavaş ise daha önce erdoğan'a oy vermiş seçmenin kafasını karıştırıp erdoğan'ın daha düşük oy almasına neden oluyor.

    akp yaptığı elektrik zammının acısını çekmeye başlamış, konutlara ve iş yerlerine gelen yüksek faturalar var, %50'lik asgari ücret zammının fiyatlara yansıması sonucu oluşan enflasyon henüz ocak ortasından sonra hissedilmeye başlandığından akp'nin oylarının düşme eğiliminde olması anlaşılabilir. halkın hissettiği enflasyon nedeniyle nass var faizi düşüreceğiz söylemleri uzun süre askıya alınacak gibi duruyor, eğer merkez bankası faiz düşürürse kur yükselmeye başlar dolayısıyla halkın fiyat artışlarından dolayı hissettiği enflasyon katlanarak artar.

    anket chp genel merkezinde mi yapıldı? diyen arkadaşları "fiyatların çıldırmış olması" başlıklarına alalım ve elektrik zammı protestolarını seyretmeye davet edelim. ısparta'daki elektrik kesintisinin 36 saattir sürdüğünü ve 1 hafta boyunca tüm fabrikalarının durma maliyetinin henüz ürünlere yansımadığını da hatırlatalım. %93,53 olan üretici enflasyonu 2 ay sonra sofralarımıza yansıdığında diğer anket başlıklarında görüşürüz.

    recep tayyip erdoğan'ın %52,59 aldığı cumhurbaşkanlığı seçiminde %58 aldığını iddia eden ekşisözlük'ün tescilli aktroll'ünün entrysini dikkate almamanızı tavsiye ederim. 2018 yılındaki seçim anketlerinde muharrem ince dahil herhangi bir adayı recep tayyip erdoğan'ın önünde gösteren herhangi bir şirketin kamuya açıklanan tek 1 anketi bile yoktu. avrasya araştırma şirket sahibinin şirketimi kapatırım dediği seçim ise cumhurbaşkanlığı seçimi değil 2017 referandumuydu o referandum oylamasında da mühürsüz oy pusulalarının kabul edildiği herkesin malumudur, yine de şirketini kapatmalı mıydı evet kapatabilirdi ama kapatmamış. güle güle aktroll kendine iyi bak, bu sefer olmadı bir dahaki sefere artık. dersine iyi çalış da maaşını kesmesinler.

  • yalnız program bildiğin ak parti nasıl %49 alıyorun cevabı. troll haricindeki herkes bildiğin faşist. en ufak farklılığa bile tahammülü olmayan, saygı duymaktan aciz ve buna rağmen sürekli saygıdan bahseden bayık ötesi bir insan grubu. şiddete meyilinden tut, linç kültürüne, kitle psikolojisine kadar minyatür bir toplum önizlemesi niteliğinde.

  • çekimlerinin çoğu basmane'de gerçekleştiren sağlam bir zeki demirkubuz filmi. bir sahnesi çok komiktir. derya alabora haluk bilginere der ki:
    "-işim var şu çocuğa bak biraz..."
    haluk bilginer der ki:"tamaammm.."
    derya alabora haluk bilginer'i uyarır:"sakın kaybetme ha. dalgınsındır sen."
    bunun üzerine haluk bilginer der ki:"çakmak mı lan bu?"
    işte bu ufak diyalog yönetmenin ne kadar iyi bi gözlemci olduğunun minik ve mizahi bir kanıtıdır.
    (bkz: en sık kaybedilen şeyler)

    bunun yanı sıra fimde bir kır sahnesi vardır ki, haluk bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır. bekir* bir yandan cigaralağını çeker, bir yandan hastalıklı bir aşkın ve hayatın geride bıraktığı 20 seneyi anlatır yusuf'a *. olağanüstüdür... tek kelimeyle olağanüstü...

  • ayrılık insanlar icin: kadını erkeği tabiki de olmaz, ama erkeğin ki daha ağır geciyor nezdimde. erkek aşk acısı yaşamaz, ölüm yaşar, kendinden geçer, depresyona girer, kafasına her şeyi takar. bakımsızdır, pasaklanır, küflenir evi.
    bir kaç dk yüzünü görebilmek için günübirlik şehirlerarası yolculuğa bile çıkar. terkedilirken bile fedakarlık yapar.
    bu erkeğin çevresinde mutlaka: "sana kız mı yok" diyen bir klişeci de mevcuttur. yarasını deşer.
    erkek, aşk acısını unutmaz, unuttuğun zanneder.
    alkol, saçma sapan ps oyunlarında teselli arar.

    ya kızlar?

    hemen şıkır şıkır giyinip çoşmaya giderler. bir de sosyal medyadan ayrıldığını herkese duyurma merak vardır, mutlaka pusuda bekleyen bir adam da olur nedense. instagram, twitter hemen aktifleşir. acılarını eğlenerek, gerdan kırarak atmaya çalısırlar. bir de bunlardan yanında "ececim sana hic yakışmıyordu zaten" diyen bir gerizekalı da mutlak bulunur. sonra bi çocukla tanışılır, bir öpüş yapılır, diğer gerizekalı acı mı çekiyor, üzülüyor mu, kim takar yalova kaymakamını, güzelinden bir fotoğraf paylaşılır. olaylar gelişir.

    biri saksımızı çiğneyip gitti
    biri duvarları yıktı
    camları kırdı
    fırtına gelip aramıza serildi
    biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri
    her şeyi kötüledi
    bizi yaraladı
    biri şarabımızı döktü
    soğanımızı çaldı
    biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu
    ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor

  • 145 kilogram çektiğim mart 2013'ten bu yana gün itibarıyla 105 kilograma düşerek gırh yaptığım iş :)

  • sanırım amerika'ya gidip almanın (uçak bileti dahil) türkiye'den satın almaktan daha ucuza geleceği telefon olacak.

  • özel sektör mü? azıcık daha kpss mi kassam? peki ya yüksek lisansa ne dersin piremses? çalışırken yüksek lisans mı? yoksa direkt öyp ile olaya mı dalsam? sahada mı geliştirsem kendimi? klinik deneyim mi? daha yeni mezun oldum cv'ye ne yazayım lan? anca stajları yazarım. yer mi ki? denicez. ha? efendim anne söyle? ne evliliği anne bir dur. yurtdışına kapak mı atsam? şöyle çok çirkin olmayan mayışlı biriyle evlenip oturumu alıp vınn. efendim anne? çükünü kestiriveririz anne nolcak. neyse ne diyodum hah yurtdışı. anaa yurtiçi kargodan mezuniyet elbisem gelecekti. dur ariyim onu bi. hangi şehre gitsem? tamam her yerde para var da şöyle gezip eğlenebileyim de. yaşım 23 lan. akşam eve gelip kucağımda meyve tabağıyla dizi mi izlicem sanki. şehir önemli şehir. a-a! bu ne lan. kulağımdan bişey geliyo. bu sızıntı ne? aha. beynim aktı...

    işte bu sikko bunalımların alevlendiği dönemlerin yaş adıdır 23.

  • 11 yaşındaki ege ile the truman show izledikten sonra uyku öncesi muhabbet...

    romica: iyi geceler egeman, ayyyy, ağzımdan kaçtı, neyse itiraf edeyim o zaman...
    ege: tabi tabi itiraf et
    romica: ege, canım benim, yıllarca seni kandırdık, ben senin gerçek anan değilim, bak şu lamba da kamera el salla bakayım, bu aslında the egeman show!
    ege: ancak senden beklenir!
    romica: ne beklenir benden?
    ege: zevzek zevzek espriler!

  • hiç bir zaman hiç kimsenin sonsuz aşkı olamayacağını anlamak kadar koymaz adama...

    evlenmek kolay. sevmek de zor değil. ama sevilmek... işte onu bilemezsin.

  • yalansa, yalanına tüküreyim, doğruysa bize ne bundan dediğim olayda geçen bir cümle.

    sözlüğün içine ettiniz tebrikler.

    yapmayın, etmeyin şu güzelim ortamı ergen forumuna çevirmeyin.

    not: ilk entry uçmuş.

  • matematiğin aslında belirli şeyler hakkında konuşabilmek için icat ettiğimiz bir dil olmasından kaynaklanan durum.

    basitçe açıklamak gerekirse: eğer bir dil öğrenmek sözel uğraş olarak kabul edilirse matematik öğrenmek sözel bir uğraştır çünkü matematik bir dildir.

    eğer "sayısal" dediğimiz uğraşlar sayılarla ilgili uğraşlar ise, bu durumda matematik sayısal bir uğraş değildir çünkü matematik sayılarla ilgili değildir. sayılar matematikle ilgilidir ancak matematik sayılarla ilgili değildir. demek istediğim şey, "matematiğin amacı ne" sorusunun cevabı "sayıları anlamak" değildir. çünkü bu soru "ingilizce'nin amacı ne" sorusundan farksızdır. iki sorunun cevabı da basitçe "birbirimizi anlamak" olacaktır.

    matematik dili sözcüklerden, sözcükler ise harflerden oluşur ve matematikteki harflere temel önerme denir. bu temel önermeler kullanılarak cümleler türetilir ve bu cümleler bize zihnimizde var olan ve birbirimize anlatmak istediğimiz birtakım şeylerin tarifini verir. örneğin kümeler zihnimizde var olan bir şeydir ve biz "kümeler vardır" cümlesinden yola çıkarak ne tür kümeler olabileceğini düşünür ve bu kümelerden bazılarının 1,2,3,4 gibi sayılar olabileceği sonucuna varırız. yani sayılar basitçe bizim matematik dilini kullanarak kullanabileceğimiz cümlelerden bazılarıdır ve biz bu cümleleri kullanmasak bile matematik dilinde bir şeyler söyleyebiliriz.

    yanlış anlaşılmaması adına belirteyim: matematik dilinde söylediğimiz bu şeyler her zaman anlamlı olmak zorunda değildir. anlamsız sözcükler uydurup bu sözcüklerle anlamsız cümleler kurabiliriz ancak bu matematiğin bir dil olmadığını göstermez. çünkü aynı şeyi türkçe kullanarak da yapabiliriz. mesela "cugubik yapım hüso sebebiyle" cümlesi benim kendi uydurduğum kelimeler kullanarak kurduğum anlamsız ve türkçe bir cümledir.

    ali nesin'in önermeler mantığı kitabından konuyla ilgili 4 sayfalık bir açıklama bırakıyorum:

    görsel 1, görsel 2
    görsel 3, görsel 4

    sayıların aslında cümleler olduğundan bahsetmiştim. şimdi ingilizce öğrenmek ile toplama çıkarma gibi işlemler öğrenmeyi kıyaslayalım:

    ingilizce öğrenmeye başladığımız zaman bu dil hakkında hiçbir fikre sahip olmayız ve en başta bizlere birkaç kelime söyleyip bu kelimelerin anlamları açıklanır. daha sonra bu kelimeleri birbirleriyle ilişkilendirerek cümleler oluşturmayı ve bu cümlelerle iletişim kurmayı öğreniriz. henüz bu iletişim tekniğini kullanmaya yeni başladığımız için sık sık bu tekniği kullanırken düşünmemiz gerekir. örneğin ilk ingilizce öğrenmeye başladığımız zamanlar bir cümle kurmaya çalışırken zihnimizde o cümleyi oluşturacak olan kelimeleri ve o kelimeleri nasıl bağlayacağımızı düşünürüz. bir süre bu işi düşünerek yaptıktan sonra artık ingilizce yapısına alışırız ve benzer türden şeyler yapacağımız zaman bu işi düşünmeye gerek duymadan yapmaya başlarız. bizim bu işi düşünmeden yapabilmek için ingilizce dediğimiz yapıya sürekli maruz kalmamız ve sürekli bu yapıyı kullanarak pratik yapmamız gerekir. mesela dili ingilizce olan bir dizi izlediğimizde ya da anadili ingilizce olan biriyle konuşmaya çalıştığımızda bu işin pratiğini yapmış ve bu şekilde öğrenmiş oluruz. burada akılda tutulması gereken şey, bizim ingilizce öğrenmeye başladığımız ilk zamanlarda ingilizce konuşabilmek için düşünmek ve mantıksal çıkarımlar yaparak ilerlemek zorunda oluşumuzdur.

    matematik öğrenmek de bundan farksızdır. mesela çarpma işlemini ilk öğrenmeye başladığımız zamanlar bize herhangi iki sayının çarpımı sorulduğunda cevap verebilmek için bir süre düşünmemiz gerekir. başlarda bu işlemi yapabilmek için zorlansak da zamanla zihnimiz sisteme alışır ve bir yerden sonra artık matematiksel işlemleri düşünmeden yapmaya başlarız. mesela ben ilk matematik öğrenmeye başladığım zamanlar iki sayıyı çarpmaya çalışırken bir süre zihnimde düşünür ve mantıksal çıkarımlar yaparak ilerlemek zorunda kalırdım. düşünmek beni yorardı ve bunu uzun süre yapmak zihnimi zorlardı. ancak inat edip bunu her gün yapıp her gün benzer türden çarpma işlemlerine maruz kaldığım için bir süre sonra zihnim bu işlemleri yapma sürecini otomatiğe bağladı ve bir süre sonra tabiri caizse soruların cevapları malum olmaya başladı. yani nasıl bir yabancı dili artık öğrendiğimizde o dili konuşurken düşünmemize gerek kalmıyorsa matematiği artık öğrendiğimizde de artık o dili konuşurken düşünmemize gerek kalmıyor.

    ikisi arasındaki tek fark birine ister istemez maruz kalırken diğerine maruz kalabilmek için çaba sarf etmek zorunda olmamız.

    mesela ingilizce öğrenmek istiyorsak bir masanın başına oturup ingilizce çalışmak zorunda değiliz. ingilizce bir dizi izleyerek ya da ingilizce konuşan biriyle bara gidip ilgi alanlarımız hakkında sohbet ederek de bu dile maruz kalabilir ve bu dili öğrenebiliriz.

    öte yandan matematiğe maruz kalmak istiyorsak tek seçeneğimiz oturup kendimizi matematiğe maruz bırakmaktır. dili matematikçe olan bir dizi izleyerek ya da matematikçe konuşan biriyle bara gidip ilgi alanlarımız hakkında sohbet ederek matematik öğrenemeyiz. eğer bunu yapmak istiyorsak matematikle özel olarak ilgilenmemiz gerekir çünkü biriyle matematik dilini kullanarak konuşmak istiyorsak o kişiyle sadece matematik diliyle yazılabilecek şeyler hakkında konuşabiliriz. bu şeyler mesela matematiğin kendisi olabilir, fizik olabilir, kimya olabilir, felsefe olabilir ama en sevdiğin renk ya da favori şarkıcın olamaz. bunun sebebi matematik dilinin zaten bu tür şeyler hakkında konuşamamak için icat edilmiş olmasıdır.

    yani eğer biz sayısal zekaya sahip olmadığımızı sanıyorsak aslında sahip olmadığımız şey "sayısal zeka" şeklinde tanımladığımız uydurma zeka türü değil, sadece matematiğe maruz kalma arzusudur. yani dil öğrenebilirken matematik öğrenemememizin sebebi birine zekamız yeterken diğerine yetmesi değil, birine gerekli olan çabayı sarf etme isteğine sahip olmamamızdır. söylediklerim yanlış anlaşılamasın. ben burada matematik öğrenirken zorlanmamızın sebebi zeki olmamamız değildir demiyorum. gerçekten de diğer insanlar kadar zeki olmadığımız için onlara kıyasla matematik öğrenirken zorlanıyor olabiliriz. ancak bu durumda sadece matematik öğrenirken değil, yabancı dil öğrenirken de o insanlara kıyasla zorlanırız. olay aslında kendimizi hangi konuya ne kadar maruz bırakmak istediğimizle ilgilidir.

    aslında bu yazıyı burada bitirebilirdim ama bana gelecek olan mesajları aşağı yukarı tahmin ettiğimden "matematik dilinin zaten bu tür şeyler hakkında konuşamamak için icat edilmiş olmasıdır" cümlesinin ne anlama geldiğini basitçe açıklayayım:

    bizler uzun zamandır içinde yaşadığımız evreni ve algılarımızla sınırlı olan gerçekliği anlamlandırabilmek için günümüzde bilim dediğimiz şeye başvuruyoruz. bilim dediğimiz şey de basitçe çevremizde gözlemlediğimiz ve tekrar ettiğine inandığımız olayların işleyiş biçimini anlama ve birbirimize anlatabilme çabasından ibaret.

    örneğin elimize bir elma alıyor ve bu elmayı serbest bırakıp yere düşüşünü izliyoruz. sonra bunu tekrar ve tekrar yapıp her seferinde düştüğünü fark ediyoruz. bunu bizim bir arkadaşımız dünyanın bambaşka bir yerinde bambaşka bir zamanda yapıyor ve o da elmanın düştüğünü görüyor. elmayı kim ne zaman elmayı bıraksa elmanın düştüğünü gördüğümüzden her ne kadar ortada elmanın her bıraktığımızda düşeceğini garantileyen bir kanıt olmasa da bu durumun aksine hiç şahit olmadığımızdan bunun tekrar eden bir fenomen olduğu inancını benimsiyoruz. böylelikle "elmayı bırakırsan düşer" şeklindeki genel varsayımdan yola çıkarak elmanın bu düşme işini nasıl yaptığını anlamaya çalışıyoruz. bunu da elmanın hangi koşullarda nasıl düştüğünü gözlemleyerek yapıyoruz. mesela bu sefer elmayı bırakmak yerine yukarı fırlatıyoruz, ileri fırlatıyoruz, yere doğru fırlatıyoruz, yerde yuvarlıyoruz ya da mesela bir yokuştan aşağı bırakıyoruz. her farklı denememizde elmanın belirli bir kurala uyumlu şekilde davrandığını gözlemleyip bu gözlemleri defterimize kaydediyoruz ve en sonunda öğrendiğimiz şeyleri arkadaşımıza anlatmak için koşa koşa arkadaşımızın yanına gidiyoruz.

    "elmayı güçlü fırlatırsan uzağa gider, serbest bırakırsan olduğun yere düşer, güçsüz fırlatırsan yakın yere düşer, düzlükte yuvarlarsan yavaşlar, yokuşta yuvarlarsan hızlanır" diyoruz. bu söylediklerimiz üzerine oldukça cılız olan arkadaşımız söylediğimiz şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek için eline bir elma alıp bütün gücüyle ileri fırlatıyor ama elma hiç de uzağa gitmiyor. bu sebepten arkadaşımız bize dönüp "hani güçlü fırlatınca elma uzağa giderdi" diyor. aslında bizim arkadaşımıza söylediğimiz şey yanlış değil çünkü gerçekten de elmayı güçlü fırlatırsak uzağa gider, güçsüz fırlatırsak da yakına gider. buradaki problem arkadaşımıza verdiğimiz bilgi değil, arkadaşımıza bu bilgiyi verme biçimimiz. çünkü uzak, yakın, güçlü, güçsüz, düz, yokuş, sabit gibi kavramların benim zihnimdeki karşılıklarıyla onun zihnindeki karşılıkları birbiriyle uyumsuz karşılıklar ve biz bizden bağımsız fenomenleri kişisel tecrübelerimiz neticesinde şekillenmiş algılarımız üzerinden başkalarına anlatmaya çalıştığımızda iletişim problemi yaşıyoruz.

    bu iletişim sorununa çare bulabilmek, yani birbirimize gözlemlediğimiz olayları yanlış anlaşılmadan anlatabilmek için kişisel tecrübelerimizden bağımsız ve bizlere kavramları yorumlama serbestliği tanımayan bir dil icat etmeye karar veriyor ve birbirimize gözlemlediğimiz olayları bu dili konuşarak anlatmaya başlıyoruz. biz bu dilin kişisel yorumlamalara kapalı bir dil olmasını istediğimizden bu dili bu dilde konuşulan her şey herkes için tek bir anlama gelecek şekilde tasarlıyoruz. bunun için de en temel sağduyularımızı kullanarak anlaşmakta zorluk çekmediğimiz tanımlamalar yapıyoruz. doğal olarak da bu dildeki cümleler herkesçe farklı yorumlanmadığından aramızda anlaşmazlık yaşanmıyor.

    bir örnek verelim:

    "büyük adam" dediğimiz zaman herkes farklı bir şey anlayabilir. kimine göre bu adam şişmandır, kimine göre bu adam başarılıdır, kimine göre bu adam uzundur, kimine göre bu adam yaşlıdır.

    ancak "3 metre boyunda adam" dediğimiz zaman herkesin aklında aynı özelliğe sahip bir adam canlanır.

    yanlış anlaşılmasın, ben herkes aynı adamı hayal eder demiyorum çünkü adam kelimesi matematiksel bir kelime değildir. herkesin aynı hayal ettiği şey adamın kendisi değil, adamın sahip olduğu uzunluk kavramıdır. yani "adam" kelimesi matematiksel olmadığından herkes bu adamı farklı biçimde hayal eder ama "3 metre" kelimesi matematiksel olduğundan kimse 3 metreyi farklı şekilde hayal etmez. mesela ben 3 metreyi başka birinin 3 metresinden daha uzun ya da daha kısa hayal etmem. matematik bana 3 metreyi başka bir kişiden farklı uzunlukta hayal etme imkanı tanımaz. çünkü matematik zaten benim böyle bir imkanım olmasın diye icat ettiğimiz bir dildir.

    boş yapma makale linki ver diyecek olanlar için konuyla ilgili fmri çalışmalarından bahseden bir nöroloji makalesinin linki: active math and grammar learning engages overlapping brain networks