hesabın var mı? giriş yap

  • bu konuda stephen hawking'in teorisi şöyledir:
    "kozmoloji üzerine ne zaman ders verilse, ben büyük patlamadan önce ne olduğunu sık sık sormuştum. öncenin olmadığı, şüpheyle karşılanır. çünkü büyük patlama zamanın ortaya çıkışını sağladı, bir şey ona sebep olmuş olmalıdır. fakat ‘neden’ ve ‘etki’ zamana ait kavramlardır. ve zamanın var olmadığı durumlara uygulanamazlar. bu yüzden soru anlamsızdır."

    bu durumu mantıksal olarak açalım, ilk olarak büyük patlamanın ilk anını düşünün tüm evren enerjisi yani sonsuz diyebileceğimiz kadar büyük bir enerji mikron bazında bir noktacıkta mevcuttu. enerjiyi sonsuz sıkıştırabilirsiniz. peki ya maddenin bu kadar sıkışması mümkün mü? diye sorarsanız; ilk patlama olmadan önce sadece enerji vardı, sonrasında büyük patlama ile beraber madde oluştu. bu süreç higgs bozonu yani diğer adıyla tanrı parçacığı adı verilen ve cern deneyinde de varlığı kanıtlanan( 14 mart 2013'te bilim adamları higgs bozonu'nun varlığından emin olduklarını, yani diğer adıyla tanrı parçacığı'nı bulduklarını açıkladı) tanecikler enerjiyle birleşerek maddeyi meydana getirdi; yani parçacığa kütleyi kazandırdı. peki ya öncesinde ne vardı? hawking bu soruyu anlamsız buluyor çünkü: zaman ve mekân kavramları ancak madde oluşumundan sonra var olan kavramlardır. madde oluşmadan önceki sonsuz enerji varlığı sıfır zaman demektir. yani zaman hiç var olmadıysa öncesi nasıl olabilir?( “zamanda büyük patlama anına doğru seyahat edersek kâinat giderek küçülür. daha küçük daha da küçük sonunda tüm kâinat, aslında sonsuz derecede küçük sonsuz derecede yoğun bir kara delikten ibaret küçük bir alana sıkışıncaya değin küçülür. bu gün uzayda dolaşan kara deliklerde olduğu gibi doğa yasaları oldukça sıra dışı bir şey anlatır. bu noktada da zamanın durması gerektiğini söyler. büyük patlama'dan önce zamanı bilemezsiniz. çünkü büyük patlama'dan önce zaman diye bir şey yoktur.” stephen hawking) öyleyse daha iyi anlamak için kara delikleri düşünelim. ömrünü tamamlamış yani yakıtı tükenmiş bir yıldızın merkezinde çok büyük bir çekim kuvveti oluşur. yıldız kendi maddesini merkezine doğru çekmeye başlar. öyle ki bir nötron yıldızından bir çay kaşığı kadar alırsanız, 1,000,000 ton ağırlığında gelecektir. bu çekim gücü merkezdeki madde yoğunluğu arttıkça artmaya devam eder ve bir süre sonra ışığı dahi soğurmaya başlar. böylece kara delikler oluşur. kara deliklerin içinde madde inanılmaz yoğun ve çekim gücü çok büyük şiddettedir. einstein'ın görecelik kuramını hatırlayın, ışık hızında zaman sıfırdır. ve kara delikler ışığı bile soğuracak güçtedir. kara deliklerin içinde zaman kavramı yoktur. yani madde yoğunlaşmaya bir kısmı enerjiye dönüşmeye ve çekim gücü artmaya başladıkça zaman yavaşlamaya başlar. bir kara deliğe doğru çekilen bir cisme uzaktan baktığınızı düşünün. cismin bir süre sonra yavaşladığını ve sonra durduğunu görürsünüz. belki de o cisim çoktan kara delik içinde atomlarına ayrıştı bile ama sizin bulunduğunuz zaman diliminden baktığınızda o cismin tamamen durduğunu göreceksiniz. içinde bulunduğumuz mekân ve enerji zamanımızı belirliyor. yani madde enerji ilişkisi olan e=mc2 denklemi içindeki kütle ve enerji değerleri değiştikçe içinde bulunduğunuz zaman da değişecektir. öyle ki bir gün yeniden tüm madde enerjiye dönüşür ise zaman yeniden sıfırlanmış olacaktır. zamanın hiç başlamadığı bir noktanın öncesini ele alamayız. ne olduğunu, ne bittiğini sorgulayamayız. siz yine de sorgulamaya devam edin, çünkü bilimde sınır yoktur. kim bilir, belki de evrenimiz sonsuz sayıda evrenin arasında oluşuverdi, zamanın ötesinde bir yerde...

  • bir çoban olsanız ve 1000 tane küçük baş hayvanınız olsa size yardımcı olması için nasıl bir köpek isterdiniz ?

    diyelim ki biz bir çobanız ve istediğimiz özelliklerde bir köpek ırkı oluşturacağız. elimizde çok önemli bir avantajımız var. bu avantaj kangal bölgesinin dağlarla çevrilmiş izole bir bölge olması . bir başka deyişle dışarıdan bir köpeğin gelmesinin insan eliyle olmadığı sürece zor olması.

    1)her şeyden önce bu köpek sahibine yani çobana çok sadık olmak zorunda. elimizdeki köpeklerden sadakat göstermeyen işi gücü oyun olan köpeklerden kurtuluyoruz .(kangalın sadakati ve ciddiyeti). elimizde kalanlarla yola devam ediyoruz gelecek nesillere.
    2)bu köpek sürüye zarar verecek hayvanlara ( kurt , çakal, ayı ) karşı üstün gelebilmeli. güçlü , dayanaklı ve hızlı olmalı .çok iri olmamalı çünkü kurt gibi hızlı bir hayvanla baş edemez.bu nedenle elimizdeki zayıf , hantal ve küçük köpekleri atıyoruz .( kangal güçlü ve hızlıdır ama çok iri bir köpek değildir)
    3)bu köpekten koyunlar korkmamalı.boz renk ve kara bir baş daha doğrusu siyah maske ile koyunlar bu köpeği kendilerinden sanır.elimizde kalan köpeklerden yalnızca siyah maskelilere üreme şansı vererek yola devam ediyoruz.( kangalın tipi)
    4)bu köpek koyunları sahiplenmeli ve sevmeli. daha yavruyken koyunların arasına koyup onlarla oynayabiliyorsa bu köpekleri alıkoyuyoruz diğerlerini atıyoruz. ayrıca bu köpek et düşkünü bir köpek olmamalı çünkü aç kaldığında bir koyunu parçalayabilir.buna göre seçimlerimizi yapıyoruz. bir kangalın bir koyuna yada benzeri bir hayvana zarar verdiği görülmüş bir olay değildir. aynı ağırlıktaki bir alman çoban köpeğine göre 6 kat az et tüketmesi ve dolayısı ile daha az masraflı olması bu sebeptendir.
    5)bu köpek kurt gibi zeki bir hayvanla mücadele etmek zorunda . en az onlar kadar zeki vede diğer köpeklerle işbirliği yapıp bir kurt sürüsüne karşı mücadele verebilmesi için sosyal olmak zorunda.zeki ve sosyal olmayan köpekleri gen havuzundan çıkarıyoruz. ( kangal zeki ve sosyal bir köpektir)
    6)saldırıların karanlıkta olması sebebiyle bu köpekler geceleri aktif olmak zorunda. geceleri uyuyan köpekleri gen havuzundan atıyoruz. kangalın polis köpeği olarak kullanılama sebebi gündüzleri pasif olmasıdır.
    7)sürüyü ve tüm çevreyi kolaçan etmek zorunda olduğundan bu köpekler bağımsız bir zekaya sahip olmak zorunda . yeri geldiğinde çobanın direktiflerini beklememek zorunda. bağımsız zekaya sahip köpekleri seçiyoruz.( kangal zeki bir köpektir ama bağımsız yapısı nedeniyle eğitimi zordur)

    kangal binlerce yıldan beri başta küçükbaş hayvancılıkta kullanılmak üzere ihtiyaç dahilinde çobanlar tarafından üretilmiş bir köpektir.mükemmel bir sürü koruma köpeğidir.şu an orta ve güney afrikada çita koruma programı dahilinde kullanılmakta ve afrikada doğal hayatın ve dengenin korunmasında çok başarılı bir rol oynamaktadır.bu köpeği şehirlere getirerek daha güçlü ve saldırgan olması için çabalayarak , dövüştürerek , boynuna tasma takıp gezdirerek ona yalnızca büyük kötülük yapmış oluruz.

    peki böyle uzun bir yazı yazmana ne gerek vardı diye sorarsınız ben de şöyle bir cevap veririm. insan dostları için bir şeyler yapmak istemez mi ? ben de malımı mülkümü koruyan iki tane dostum için bir şeyler yapmak istedim.

  • -dudağı tutturmaya çalışın, burnun altındaki pembemsi yumuşak dokudan bahsediyorum.
    -dili yemeye çalışmayın, çıkmıyo o ordan, küçük dilden hiç bahsetmiyorum bile.
    -dudakları toplu olarak emmeyin, parçalı olarak emin. alt dudak-üst dudak ayrımı iyidir. diğer türlü "azından öpmüş" olabilirsiniz.
    -nefessiz bırakmak için enseden tutup bastırıyosunuz ya hani, işte onu abartmayın, kasığa tekme yiyebilirsiniz. sonuçta akciğer solunumu yapıyoruz ve amaç öpüşmek. ölüşmek değil.
    -sonnacığıma, dişinizi fırçalamış olmanız güzel olur, ağzınızın sigara ya da içki kokmaması falan, bunlar zaten "default" gelmesi gereken hâller.
    -inlemek güzeldir ama dayak yemiş it gibi sesler çıkarmayın.
    -hep "hard" biçimde öpüşmek 2 tarafı da yıpratır, bazısı var ki insanın dudaklarını eskitir, buna gerek yok. arada yavaşlayın ve ufak, tatlı, küçük, muttarid, muhteriz darbeler kondurun, burna pıt yapın.
    -ara verdiğinizde, birbirinizin gözlerinin içine bakın, gülümseyin, susun, gözlerinizle anlaşın, birbirinizin nefesini dudaklarınızda hissedin, başını ellerinizin arasına alın ve yaklaşın, yeter daha fazla yazamicimmmmmmmm böhühühüh.

  • muhtemelen eliyle evlenen bir yobaz için normal bir harekettir.

    yok bu seviyede bir malla evlenen bir kadın varsa ona da az biledir.

  • çalışma o zaman amk. adam uygulamaya girmiş su var almış getireceksin tabi. yarım ekmek tavuk döner siparişi veren adama garson kızabilir mi neden tüm yemiyorsun diye.

  • bizim angutlar başlayacaktır ama biz islam alemi olarak çok ezildxfsvdfwsfvs.. ülke içinde kurdukları sosyal adalete bak sen. devlet, alamancı dayımı arıyor ve diyor ki 5 sene önce yaptığınız vergi ödemesinde sizden 2 euro fazla kesinti yapıldığını tespit ettik, lütfen 2 euronuzu almaya gelin. ki benim dayımlar entegre olmayan, olmak istemeyen, zar zor almanca konuşan insanlar üstelik. senin siyasetçin napıyor, o 2 euronu da alırım, paranı da çalarım, ağzına da sıçarım, yiyosa git hakkını da ara bakalım.

  • hesaplayan adamlar bu konuda şöyle diyorlar: "evet görünür", havanın sıcaklığı, nemi, tozu vs. etkendir ama uygun şartlarda görünmesi çok olasıdır. neden mi?

    teorik olarak bir cismin kilometre cinsinden görünme uzaklığı o cismin metre olarak yüksekliğinin karekökünün 3,57 ile çarpılmasının sonucuna eşittir. bu elde edilen sonuç gözlemcinin yüksekliğinin (örneğin deniz kenarında ayakta durun birisi için 1,7 metre gibi) karekökünün 3,57 ile çarpılması ile toplandığında o cismin teorik olarak görünebileceği azami mesafe ortaya çıkar. normalde mesafe atmaosferdeki ışık yansımaları nedeniyle bundan da uzundur.

    yani bir cismin görünebileceği teorik maksimum mesafe için formül;

    d=3,57*((sqrt(h1)+sqrt(h2))

    d= maksimum görünme mesafesi (km)
    h1= gözlenen cismin yüksekliği (m)
    h2= gözlemcinin yüksekliği (m)

    uludağ'ın zirvesi 2486 m, bunun karekökünü alıp, 3,57 ile çarparsak yaklaşık 180 km çıkar, istanbul'un marmara sahillerinin uludağ'a olan mesafesi ise 110 km civarındadır.

    not: hesaplamalar dünya için geçerlidir, bunu mars'ta denemeyin.

    http://en.wikipedia.org/wiki/horizon

  • böyle düşünen kaç insan vardır bilmiyorum ama mesajlaşma olayı bana oldukça zahmetli ve bunaltıcı geliyor. sürekli cevap yazmak zorunda olmak, pıt pıt telefon ekranında tuş aramak insanları nasıl darlamıyor anlamak mümkün değil.

  • müge anlı'nın evden kaçan leyla'ya çok büyük ayıp ettiği program.

    kız istemeden 18 yaşında evlendirildim, okutulmadım diyor. müge anlı 'nasıl yani baban okuldan mı aldı seni sen okumak isterken' diyor. sanki türkiye'de hiç karşılaşılmıyor böyle şeylerle. çok absürt bir şey sanki.

    kız diyor ki doğum yaparken doktorlar bize bu hastanede doğum yapamaz gerekli ekipman yok, imza atın başka hastaneye yollayalım demesine rağmen kaynanam 'ölse de bu hastanede doğum yapacak' dediği için çocuğum engelli oldu diyor. müge anlı diyor ki 'devlet hastanelerini küçümsemeyelim hepimiz orada doğum yaptık'. ne alaka yahu, ne alaka?

    kız diyor ki şiddet gördüm, ailem beni her seferinde kocama geri gönderdi ben de çareyi kaçmakta buldum, imkanım olsa çocuklarımın velayetini almak isterim. müge anlı diyor ki 'öyle kaçıp çocuklarını bırakana vekalet verilmez. hem o adam da bir sürü sorumlulukla yalnız kalmış'. adamın yaşadığı zorluk aklına gelene kadar, eşine şiddet uygulayan adamın çocuklarına da şiddet uygulayıp uygulamadığı aklına gelmiyor bile.

    bunların hepsinin üstüne leyla kaçtığında henüz 22 yaşındaymış. çocuk yani çocuk. kaçtığında 2 çocuğu varmış, istemediği bir adamdan. size göre sıksaydı dişini tabii, kurtulmaya çalışmasaydı. ne olacaktı canım her gece istemediği bir adamın altına yatsa, şiddet görse, okuma hakkı elinden alınsa, di mi? kaderidir çeksin.

  • ben gibi olmalı, bana çok benzemeli, ben ona nasıl davranıyorsam o da bana öyle davranmalı. zaten tezer özlü çok güzel söylemiş ;

    "insanın başkalarına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. yazdıkları, okumak istedikleridir. sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir."