hesabın var mı? giriş yap

  • önce ülkenin en büyük hırsızları içeri alınmalı. sonra bu mahkumlar hırsızlık boyutlarına göre madenin katlarına yerleştirilmeli. o zaman bu kampanya tutar.

  • konu aksan değil, vurgulama ve tonlama arkadaşlar. aksanın olur; doğru anlamı çıkarmak için aksandan ziyade vurgulama ve tonlama önemli. bu arkadaş söylediklerinin (okuduklarının) anlamını bilmiyormuş gibi konuşuyor. aynı tonlama ve vurgu ile her cümleyi ifade etmeye çalışıyor. gerçekten bulunduğu konumda geçen "iletişim" kelimesine yazık. bunu kendimi temsilen bakkala ekmek almaya göndermem. ama güzelim ülkenin iletişim başkanlığını temsilen birileri makam vermiş.

    t: liyakatsizliğin örneklerinden sadece biri.

  • aborijinler yeryüzündeki her şeyin bir ruhu olduğunu ve bunların dünyaya yarar sağlamak için var olduklarına inanırlar.

    aborijinler doğaya o kadar saygılıdırlar ki, sadece ayakta kalmalarına yetecek kadarıyla yetinirler. bitkilerin tümünü koparmaz, bir kısmı toprakta bırakarak yeniden yetişmesini sağlarlar. hayvanları yettiği kadar avlarlar, onlara zarar verecek bir şey yapmazlar. hatta bazıları gömülmek istemezler, böylece hayvanlar tarafından yenerek ve toprağa karışarak doğadan aldıklarını ona bu şekilde vereceğini düşünürler.

    sinekler hakkında bile şöyle düşünüyorlar: onlar, kulaklarımızın içine dolarlar çünkü her gece uyurken kulaklarımıza dolan kumu ve kiri temizlerler. bizlerin harika bir işitme yeteneğine sahip olduğumuzu görebiliyor musun? evet, onlar burnumuza da girerler ve orayı da temizlerler. … önümüzdeki günlerde hava daha da sıcak olacak ve burnun temizlenmezse, daha çok rahatsız olacaksın. sıcaklar dayanılmaz olunca hava alabilmek için ağzını açmak zorunda kalacaksın. … bak bizim tenimiz ne kadar yumuşak … sadece yürüdüğü için teninin rengi değişen bir insan görmemiştik. … biz, kimsenin derisini bir yılan gibi kuma bıraktığını görmedik. senin teninin sinekler tarafından temizlenmeye gereksinmesi var ve günün birinde sineklerin yumurtladığı yere geldiğimizde, yemeğimizi de onlar sağlayacaklar.*

    "insanlar hoşlarına gitmeyen her şeyi anlamaya çalışmaktansa yok etme yoluna gitselerdi varolmazlardı." diyor aborijinler. bir şeyleri değiştirme çabasında değiller, hiçbir şeyi de eleştirmiyorlar. yalnızca kabul ediyorlar. oysa biz her şeye karşı geliyor, hiçbir şeyden memnun olmuyor ve çevremizdeki her şeyi -hatta insanları bile- değiştirmeye çalışıyoruz. çünkü o kadar benciliz ki kendi çıkarlarımız için yaşıyoruz. mutlu olduğumuz zaman başkalarının ne halde olduklarını düşünmüyoruz. bununla kalmıyor, hiçbir şey için –herhangi birine- şükretmiyoruz. aborijinler ise karşılarına çıkan her şeyde doğaya teşekkür ediyorlar.

    kimseyle yarışmayı da sevmiyorlar; "birisi kazanınca diğerleri kaybeder. bunun nesi eğlenceli ki? oyunlar eğlenmek içindir. neden insanları böyle bir deneyime tabi tutup, sonra da tek bir kişiyi gerçekten kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz?" diyorlar . en küçük bir örnekle insan tuttuğu takım uğruna her şeyi göze alabiliyor. daha iyi yerlere gelebilmek için başkalarının hayatlarıyla oynayabiliyorlar; hile, rüşvet gibi yollara başvurabiliyorlar. hatta hiç düşünmeden başkalarının canını alabiliyorlar. rekabet çağındayız ve bu çağdan asla kurtulamayacağız. her şey böyle otomatik bir şekilde, duygusuz insanlar eşliğinde devam edecek ve bitecek. biz farkında olmadan yaşamımız elerimizden akıp gidecek.

    "insanların yaşamında pasta kreması diye bir şey var. bu, onların varoluşlarının tüm dakikalarını yüzeysel, yapay, geçici, hoş lezzetli, hoş görünüşlü tasarılar yapmakla geçirdikleri ve yaşamlarının pek az zamanının sonsuz varlıklarını geliştirecek eylemlere ayırdığının bir kanıtı bizce." diyorlar aborijinler.

    onların inancına göre maddesel nesneler korkuya yol açar. insanlar ne kadar çok mala sahipse o kadar çok korkarlar. ve olasılıkla sadece bu nesneler için yaşarlar.

    herkesin bir görevi var aborijinlere göre. bazıları insanlara şifa vermek için, bazıları alet yapmak için, bazıları ise sır tutmak için dünyaya gelir ve yaşamı boyunca bu görevi yerine getirmeye çalışır. biz ise başkalarının önüne geçmek için yaşıyoruz. çünkü bunu mutluluğun tek yolu olarak görüyoruz.

    bilim adamlarına göre avustralya’da elli bin yıldır insanlar yaşamakta. elli bin yıl sonra ormanları yok etmemiş, suları kirletmemiş, canlı türlerinin soyunu kurutmamış, hiçbir türlü zehirlenmeye yol açmamış olmaları ve bununla birlikte her zaman bolca yiyecek ve korunak bulmuş olmaları gerçekten şaşırtıcıdır.

    *

  • apartmanın bahçesinde;

    - ercaaaan (yırtınarak)
    - ne var
    - benim annem var ya, ishal oldu

    apartmanın üst katlarından bir çığlık duyulur.

  • bir kaç hafta sonra kendi evlilik yıldönümü yaklaşan evli bir algı yönetimi uzmanı olarak yahu bu erkekler neden evlenir veya evlenmek iyi bir şey midir gibi sorulara bir kaç cevap vermek istedim. cevaplarımız tamamen bilimseldir efendim. sonra neden böyle hocam demeyin.

    1) duygusal bağ ve destek ihtiyacı

    abd'deki clark university tarafından yapılan bir araştırma, erkeklerin çoğunun evliliği, duygusal destek ve bağlılık sağlayan bir partner bulmanın bir yolu olarak gördüğünü bulmuştur. evlilik, duygusal güvenlik ve sadakat arzusunu karşılar ve aynı zamanda kişinin hayatındaki diğer önemli ilişkilere de destek olur. yani bekar arkadaşım duygusal güvenlik arıyorsan öyle çıkmayla falan o işler olmaz takacaksın yüzüğü parmağına rahat edeceksin.

    2 ) aile kurma isteği

    sosyal psikoloji ve evrimsel biyolojiye göre, birçok erkek aile kurma ve çocuk sahibi olma isteğine sahiptir. erkekler genellikle çocuklarının güvende ve iyi bakıldığından emin olmak için evlilik yapmayı tercih ederler. bazı evrimsel biyologlar olur mu öyle yahu deseler de insan sosyal bir varlık ve bir erkek için ufakta olsa bir sosyal birime ait olmak önemli. ancak burada kafalar karışık. genelde özgür yaşamak isteyen erkekler evrimsel biyolojinin çok eşli tezlerini beğenirken evlilik kafasına olanlar monogamik yaşayan hayvanları örnek gösterir. mesela, monogami seven hayvanlara bakalım.

    kurtlar, monogamiye benzer bir yapı gösterirler. bir erkek ve bir dişi genellikle bir ömür boyu birlikte kalır ve birlikte yavrularını yetiştirirler. bu, kurtların karmaşık sosyal yapılarını ve başarılı avlanma stratejilerini destekler.

    kutup penguenleri genellikle aynı eşle her yıl çiftleşirler. erkekler, dişinin döndüğünü ve onları tanıdığını umarak, her yıl aynı yuva alanına dönerler.

    kırlangıçlar, aynı eşle tekrar tekrar çiftleşen ve aynı yuvayı kullanan bir başka örnektir.

    albatroslar özellikle dikkate değerdir çünkü bu kuşlar, çiftler halinde ömür boyu bir arada kalır ve ayrıca karmaşık çiftleşme dansları sergilerler.

    gibbonlar, insanlara benzer bir eşleşme ve aile yapısına sahip olan birkaç primat türünden biridir. bir erkek ve bir dişi genellikle birlikte kalır ve yavrularını birlikte yetiştirirler.

    tabi bu hayvanların her biri, insanlarla benzer şekillerde eşleşme ve çift oluşturma davranışları sergiler, ancak bu davranışların sebepleri ve sonuçları türden türe değişir. örneğin, bazı türlerde, monogami daha başarılı yavru yetiştirme stratejilerini desteklerken, diğer türlerde, bu sadece sosyal bağları ve topluluk dayanışmasını güçlendirir.

    3) sosyal statü ve toplumsal kabul: birçok toplumda evlilik, erişkinlik, sorumluluk ve bağımsızlık simgesidir. michigan üniversitesi'nde yapılan bir çalışma, evli erkeklerin sosyal statü ve toplumsal kabul açısından daha yüksek bir seviyede olduğunu bulmuştur. yani dostum sen olur mu öyle şey desen de evli erkeklerin statüsü ve toplumsal kabulü yüksektir hele bizim buralarda. evli bir arkadaşa ev misafirliğine bile gitmen zor olur bazı durumlarda. hatta bazen terfi ve atamalarda bile bu evli olma işi avantaj olabilir benden söylemesi

    4. ekonomik güvence: cornell üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırma, erkeklerin ekonomik güvence elde etmek için evlendiğini göstermiştir. evlilik, maddi kaynakların birleştirilmesi ve ekonomik belirsizliklerin paylaşılması ile daha fazla ekonomik istikrar sağlar. kısacası dostum hayat zor, bekar yaşam masraflı bu sebeple akıllı bir erkek şöyle güzel maaşlı bir kadınla yuvasını kurar ve kredi kartı ekstrelerini daha rahat ödeyebilir.

    5. yaşam süresinin uzaması: bilimsel araştırmalar, evli erkeklerin bekarlara göre daha uzun yaşadığını göstermiştir. bu durum, evliliğin sağladığı duygusal destek, sağlık davranışlarını teşvik etme ve sağlıkla ilgili sorunları hızlı bir şekilde ele alma konularında rol oynar. tabi bunu kısaltan evlilik türleri de yok değildir ama bilim insanları böyle bir veriye ulaşmışlar ben bilmem yorum sizin.

    evet umarım bu yazım kafası karışık bekarlara yardımcı olur ve yahu ben neden evlendim diyen erkek arkadaşlara da iç ferahlığı verir.

    hocam böyle psikolojik konular hoşuma gidiyor dersen bak bu konuda bir ton bedava eğitim videosu yüklediğim bir de kanalım var. dilersen bir incele.

    işte burada efendim :

    https://www.youtube.com/c/aydınserdarkuru

    sevgilerimle

  • sanırım 10 yaşındaydım, kardeşim de 7 filan olsa gerek. ailecek hastaneden eve dönmek için otobüs bekliyoruz. otobüs durağı, kocaman camekan vitrini olan bir pastanenin tam önünde. güzelce ışıklandırılmış vitrinde çeşit çeşit pastalar, adını bile bilmediğimiz tatlılar var.

    kardeşim, suriyeli gibi pastanenin vitrinine yapışmış bir türlü ayrılmıyor, hatta dilini çıkarıp vitrini yaladığına yemin edebilirim ama ispat edemem. illaki oradan birşeyler almak ve yemek istiyor. annem babama bakıyor, ben de babama bakıyorum, kardeşim cam bariyerini umursamadan pastayı yalamaya devam ediyor, babam yere bakıyor.

    annem sinirli bir kadın biraz da pervasız, babama: "şu masuma bir dilim pasta alamıyorsun sen ne işe yararsın be adam" diyor. babam açıklamaya çalışıyor: "maaşa 2 gün var, 2 gün sonra alırız, şimdi anca yol parası çıkışıyor hafize" diyor. kardeşimi vitrinden uzaklaştırıp, dikkatini dağıtmaya çalışıyorum ama ikna olmuyor, diliyle havayı yalamaya devam ediyor.

    neyse ki bir süre sonra otobüs geliyor, annem babama yol boyunca söyleniyor, hatta ara ara "beceriksizsin" filan diye hakaret ediyor. ben kardeşimi suçluyorum, içimden: "bok boğazlı pezevenk" senin yüzünden kavga çıktı diyorum. annem bir noktada: (bkz: ben evde sana aynısını yaparım) diyor. eve girince de petibör bisküvi arasına lokum döşüyor, puding pişirip etrafına sıvıyor. hatta üzerini de kaysı kurusu ile süslüyor.
    kardeşim "himmf bu ondan değil" deyip yemeyi reddediyor, annem "bok ye! sanki bana istanbul'dan geldin itogli!" diyor.

    annemin yaptığı pasta benzeri ürünü babamla ben yiyoruz, ortamı yumuşatmak için anneme "pek de güzel olmuş eline sağlık" filan diyoruz; kardeşim "hiç de bile, bokum gibi olmuş" diyor, annem "nimete öyle denmez allah bir daha hiç vermez" deyip kardeşime bir tokat atıyor. kardeşim az önce bir dilim pastanın peşinde, mazlum bir mülteci iken, bir anda asi bir militana evriliyor: "zaten bir bok vermiyor" diyor.
    kısmen mütedeyyin bir insan olan babam: "bunu seneye imam hatibe yazdırmak lazım" diyor.

    kardeşim şimdi 44 yaşında, üst düzey devlet memuru ama hâlâ pasta yiyemiyor, şeker hastası. ısrarla akp'ye oy veriyor ve boşluğu yalamaya devam ediyor.

  • şu ana kadar görebildiğimiz kadarıyla uzayda canlı yok demek, okyanus sahilinden çay kaşığıyla aldığımız suya bakıp, okyanusta balık yok demek gibidir.

    toplum baskısı editi: bu sözü benden önce neil degrasse tyson söylemiş olup, ben sadece fincan yerine çay kaşığı, balina yerine balık koyup ifade etmiştim. ancak yine de intihal yapmaktan yakalandık. sabaha kadar uyumayan eksisözluk bekçilerine ve favcılarına teşekkürler.

    saatiniz yok mu sizin olm..t

    ertesi gün editi: çok arkadaş bu sözün carl sagan a ait olabileceğini söyledi. valla bana da dert oldu.

    epey sonra editi: bu tanımı neil degrasse tyson'un star talk adlı radyo şovunda yapmış olabilme ihtimali son derece yüksek. araştırmalarım buraya kadar geldi dayandı:

    şöyle demiş üstat:

    "ıt’s like taking a scoop out of the ocean with a cup and saying there are no such things as whales because there are none in my cup."

  • “fıkra değil... gerçek
    osmanlı dönemi... herkes rüşvetten şikâyetçi.
    sadrazam (başbakan) koca yusuf paşa... bürokrasinin tepe isimlerini toplamış:
    - rüşvet almayanlar yemin etsin.
    herkes... yemin etmeye başlamış.
    salonda... dönemin ünlü şairi... nüktedan... haşmet de varmış.
    sadrazam, haşmet'e dönmüş:
    - haşmet, sen de önemli görevlerde bulundun... yemin etmeyecek misin?
    - efendimiz...
    halk arasında yaygın bir inanç var... yalan yere yemin eden çarpılır... bekliyorum... salondakilerden kimse çarpılmazsa ben de yemin edeceğim.”

    debe editi: debe editi'ne karşıyım.

  • bir fenerli olarak beşiktaş'a sempatim daha önce yazdıklarımla ortada. emre'den de, volkan'dan da nefret ederim. yaşanan mevzu pek ciddiye alınacak bir şey değil ama az önce görüntülere baktım, beşiktaş'a sempatim sırf taraftarından dolayı olmasına rağmen, bu görüntülerde emre'ye hak veriyorum. arkadaş ne olursa olsun, yalnız bir adama o kadar kişi dalınmaz, bu en başta adamlık değil. emre görüntülere bakılırsa karşılık vermiş ve hatta hırpalamış biraz da saldıranları ve sonuna kadar da haklı.

    şunu herkes bilmeli, tek başına bir insana saldırmak kahpeliktir, şerefsizliktir. linç iğrenç bir kültürdür, nereden gelirse gelsin!