hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle allah rahmet eylesin.

    ama ne kadar duayen gazeteci, ne kadar örnek gazeteciydi bilemem.
    zira 14 aralık 2004 g-mall yangını'nda yaptığı habercilik ile kendi kalitesini herkese ispatlamıştır.

    sinemada yangın çıkmış, insanlar içeride mahsur kalmış ve yoğun dumandan etkilenmişler.
    itfaiyeciler sinemada mahsur kalanları tahliye etmeye çalışırken rahmetli savaş abimiz olay yerine bir minibüs ile ulaşıyor ve ulaşır ulaşmaz minibüs içinden her yeri siyah boyalı olarak çıkıyor ve başlıyor kamera kaydetmeye...
    olaya şahit olan itfaiyeciler şaşkın zira adam minibüsün içinden çıkıp itfaiyecilere "içeride durum çok kötüydü tahliye neden gecikti" gibi sorular soruyor ve itfaiye amiri kendi işine bakmasını söyleyerek tersliyor abimizi.
    tabii rahmetli gidiyor bu sefer başka kimselere, içeriden çıkan insanlara, durum çok kötüydü ne hissediyorsun diye soruyor, birisi "aa savaş abi sen içerdemiydin ben görmedim" diyor.
    bunların hiçbiri yansımadı kameralara...
    ama yangın güvenliği ile ilgilenenler, itfaiyeciler kendisinin programını seyredince hemen anlıyorlar düzmeceyi...
    çünkü; sinemadaki yoğun dumana maruz kalmış herkesin ağız ve burun bölgeleri havadaki nem ile beraber nefes alıp verdikçe is yüzünden simsiyah olmuşken sadece savaş ay'ın ağız bölgesi bembeyaz ve yüzünün her yeri sıvama usulü simsiyahtı...

    bu olay ayyuka çıktı, savaş ay önce yalanladı, sonra itiraf etti.

    işte böyle bir haberciydi, olmadığı yerde varmış gibi davranarak insanlara düzmece şekilde haber ulaştıran...

  • kapalı kutu yani sıfır ve faturalı verdiğim bir ilan için belirlediğim fiyat 1100 tl iken ;

    - 450 tl veriyim ,çocuk sevinsin

    diye mesaj atan ölücülerdir.

  • japonca "jofuku" olarak bilinen çinli tarihsel kişilik.

    m.ö. 255 yılında qin hanedanı zamanında dünyaya gelmiş. zamanında tüm çin'i fethederek ülkenin siyasi birliğini sağlayan ve ilk çin imparatoru olarak bilinen imparator qin shi huang'ın emri altında "saray büyücüsü" görevinde.

    xu fu'ya geçmeden önce biraz qin shi huang'ı tanıyalım, bağlantılılar çünkü. bu da m.ö. 259 yılında, çin'in henüz birleşik olmadığı ve savaş hâlindeki qin, qi, chu, yan, han, zhao ve wei devletlerinden oluştuğu karışık dönemde, qin devletinin prensi olarak doğdu. iyice çorba olmasın diye detaya girmeyeceğim, qin shi huang zamanla diğer devletleri teker teker fethetti ve qin devleti çin coğrafyasının tek devleti ve imparatorluğu oldu. bugün çin'e "çin" deme sebebimiz de qin sebebiyledir aynı zamanda. (qin, "çin" şeklinde telaffuz edilir.) çin medeniyetini çin medeniyeti yapan pek çok öğeyi ortaya koyan da imparator qin shi huang'dır. çin seddi'ni tamamlatmış, ilk ortası delik madeni parayı döktürmüş, legalizm felsefesini kurmuş ve konfüçyanizmi kanunlaştırmıştır. bu imparator aynı zamanda son derece zalim ve ülkeyi demir yumrukla yöneten bir monarktı. bizzat kendisi tarafından onaylanmış eğitim, sağlık, tarım konulu kitaplar dışında ülkedeki tüm kitapları toplatarak yaktırmış, kanunlara uymayan insanları da diri diri gömdürtmüştür. tahta geçtiğinde ise henüz 13 yaşındaydı. bugün ergen bile sayılmayan bir yaş olmasına rağmen bundan iki milenyum önce insanlar yirmili otuzlu yaşlarda ölebiliyorlardı. bu nedenle pek çok ideali olan qin shi huang, bunları gerçekleştirmek için ölümsüzlüğü aramaktaydı. sonsuza dek yaşamak istiyordu. bu yüzden yaklaşık 700 bin işçiye 57 kilometrelik bir yeraltı mezarı inşaa ettirdi. mezarda qin'i temsil eden şeyler, topraktan yapılmış askerler, yapay yıldızlar, içinde cıva (cıvanın diriltme gücü olduğuna inanılırdı) akan ırmaklar bulunuyordu. tabii ki qin shi huang sadece bu anıt mezarla yetinmedi; aynı zamanda olası bir "ölümsüzlük iksiri" bulmanın peşindeydi. bunun için de yukarıda bahsettiğimiz saray büyücüsü xu fu'ya gitti ve ölümsüzlük iksirini kendisine getirmeden karşısına çıkmamasını emretti.

    bunun üzerine xu fu, efsanevi penglai dağı'nda yaşadığı söylenen bin yaşındaki büyücü anqi sheng'den ölümsüzlük iksirini almak amacıyla m.ö. 219 yılında üç bin genç kız ve delikanlıdan oluşan bir filoyla birlikte okyanusa açıldı. yıllar boyunca okyanuslarda o koy senin bu körfez benim dolaşıp iksiri arayan xu fu, bundan ümidini kesince kelle korkusundan bir daha asla qin'e geri dönmedi. bazı kaynaklara göre gemisi bir fırtınada karaya vurdu ve kendisini danzhou ismini verdiği adada buluverdi. söylentilere göre xu fu, bu adanın hâlâ taş devrini yaşamakta olan yerli halkına demiri işlemeyi, çeltik tarımı yapmayı, şifalı otları, ipek üretimini ve bunun gibi yararlı şeyleri öğreterek onlara bir nevi çağ atlatıyor. bu sebeple adalılar, xu fu'yu bir tanrı olarak görüyor. bu yüzden aradan iki milenyum geçmiş olmasına rağmen, o adada hâlâ xu fu'ya adanmış tapınaklar ve heykeller bulunmakta.

    sadece adı artık danzhou değil; japonya.

  • daha doğrusu sokakta ve internet aleminde ilk çıktığı zamanlar tebessüm ettiren ya da kahkahaya boğan komik sözlerin ya da cümle kalıplarının artık bayatlaması olayı.

    - ben hep 50 lira...
    - bunu anana sorsana delikanlı
    - beyefendiye karı gönderelim
    - bravo çok iyi düşünmüşsün
    - yav he he

    yeni keşiflere ihtiyacımız var. bu olaya artık bi çözüm bulunmalı.

  • başvurularıma dönmeyen bir ton firma varken başvurmadığım halde teklif aldığım firmayla bugün yaşadığım :

    - neden bizimle çalışmak istiyorsunuz ?
    - açıkçası siz beni davet ettiniz.
    - peki neden kabul ettiniz ?
    - neden benimle çalışmak istediğinizi merak ediyorum.

    ciddiydim aslında ben.

  • her şey. türk şoförünün o kontağı çalıştırması hata. çünkü vizyon sıfır çakallık sınırsız. otoparktan yola çıkarken yoldan araba geliyor mu diye kontrol etmeden atlayan mı dersiniz,
    ana yolla ara yolun birleştiği yerde ara yoldan çıkacak adam yolu göremesin diye ana yola park edilen arabalar mı dersiniz,
    ilerideki sıkışık trafiği görüp, sıkışıklığın en sonundan karşı şeride geçerek sıkışıklığın en başına gelerek her iki yönde de sıkışıklık yaratmak mı dersiniz,
    yine sıkışık trafikte ve ışıklı kavşakta yeşilin 1 saniyesi kalmasına rağmen o ışıktan geçmeye çalışıp, diğer taraftan gelen araçların arasında, yolun ortasında mal gibi kalmak mı dersiniz,
    hız sınırının 90 olduğu yollarda en sol şeritte 90la giderken gelip arkadan selektör yapanlar varlığı ve ona yol verip sağ şeride geçince 30la giden minibüsün arkasına denk gelmek mi dersiniz?
    yol kenarına park edeceğim diye ana caddede 10la gidip park yeri arayan mı dersiniz?
    2 arabanın sığacağı boşluğa hıyar gibi park edip başka arabaya yer bırakmamak mı dersiniz? -kaldırıma park edenleri söylemiyorum bile-
    .
    .
    .
    bu daha uzar gider bak, tamamı çakallık bunların. herkes kendi çıkarını düşünüyor. ben şuradan geçeyim de, trafik ne durumda olursa olsun deniliyor.
    zaten türkiyedeki son yıllarda oluşan kalitesiz toplumun en büyük sorunu bu değil mi? ben ben ben... ben işimi halledeyim de, ben paramı kazanayım da, ben yoluma gideyim de....

  • bu geceki performanslarini izliyorum da, beyazdan kasitlari eroin olabilir. zira baska bir kimyasalla boyle bir kafa mumkun degil.

  • bazi hayatlarin aynasi olmus dizi.

    kardesimle komsunun evinin duvarina cokmus babama bakiyoruz. o da siyah paltosu ile kapida dikiliyor, tasinan esyalarin ufak kamyona yerlestirenlere arada bir seyler soyluyor. eve daha zaten yeni gelen buzdolabi, camasir makinesi, elektrik supurgesi bizim ona alismamiza firsat vermeden evden gidiyor babamla birlikte. kardesim kulagima fisildiyor "butun kitaplari da goturuyor." "olsun" diyorum. aklim camasir makinasinda, annem gene eliyle camasir yikayacak diye dusunuyorum. yuregim agirlasiyor. "buyuyunce buyuk bir kitaplik alacagim, kitapla dolduracagim" diyor yavasca. "istersen once anneme camasir makinasi al" diye kiziyorum ona, "sen daha buyuksun sen al" diyor, boynunu bukuyor. "buzdolabi da gitti simdi ne yapacagiz" "teldolabi var" diyorum, giden kamyonun arkasindan bakiyoruz uzun sure. annem yanimiza geliyor. kardesim ona mujdeyi veriyor "ablam sana camasir makinasi alacak buyuyunce" yorgun gozleri gozlerimde. "alir tabii niye almasin" diyor, elimizi tutuyor, bosalmis eve giriyoruz, "yatagim hala burada" diyor kardesim seviniyor.
    o kadar guluyoruz ki sonunda agliyoruz gulmekten.