hesabın var mı? giriş yap

  • uzayda çok daha uzun mesafeleri, çok daha kısa sürede aşmak üzere çalışmalar yürüten bilim insanlarının temel amaçları; ışık hızına mümkün olduğunca yakın hıza ulaşabilecek ve bu hızdaki dışsal kuvvetlere dayanacak araçlar geliştirmek.
    kaliforniya teknoloji enstitüsü’den bilim insanları, onyıllardır hayali kurulan bu amaca doğru büyük bir adım atmayı başarmışlar. bu bilim insanları, silisyum ve oksit içeren çok ince malzemeler üzerinde çalışarak, kızılötesi ışınları hareket enerjisine dönüştürebilecek bir malzeme geliştirdiklerini açıkladılar. bu madde araçlara saniyede 60,000 km hız kazandırabiliyor. başka bir deyişle entstitü’de geliştirilen bu yeni madde ile ışık hazının % 20’sine ulaşmak mümkün hale geliyor.

    kütlesi olan hava moleküllerinin aksine, ışığın bırakılan bir kütlesi yoktur. uçan fotonlar, maxwell’in elektromanyetik radyasyon denklemlerine göre, momentumları üzerinden baskı uygulayarak bir yumruk atıyorlar. maxwell’in bu teorisini hareket noktası olarak kabul eden bazı bilim insanları; kızılötesi radyasyondan enerji elde ederek bunu, lazerlerle foton akımları yapmakta kullanırsak, bu yelkenlinin taşıyacağı nesnenin uzayda yol almasını sağlayabiliriz. ne var ki küçük nesneleri taşırken bile büyük yelkenler kullanmak daha fazla kütle ilave ederek, daha kırılgan bir yapı oluşturmak anlamına geliyor. öte yandan bu tür bir hareketin açığa çıkartacağı yüksek sıcaklık problemiyle başa çıkmak gerekiyor. başka bir deyişle yüksek sıcaklıklara dayanabilecek ve ısı radyasyonundan etkilenmeyecek malzemelerin kullanılması gerekiyor. günümüzde, bu tür sorunlarla baş etme konusu masaya taşındığında akla ilk gelen elementler alüminyum+grafen bileşimi oldukça ağır kalıyor. doğalında işi nano teknolojilerle baştan ele alma ihtiyacı doğuyor.
    nano malzemelerin, ışığı emerek kalibre edebilme özellikleri sayesinde aşırı ısınma olmadan yüksek hızlarda ilerleyebilecek araçlar/malzemeler geliştirmek mümkün görünüyor. tam olarak bu noktada çözüm olarak devreye, kaliforniya teknoloji enstitüsü’ndeki araştırmada kullanılan silisyum ve silisyum dioksitten oluşan süper ince bir tabaka geliyor. silisyum güzel bir yansıtıcı olduğundan ışığın vurduğu ve geri yansıdığı bir bileşendir. bu sayede uzay yelkenlimiz gerekli hıza ulaşabilir. fakat silisyumun, ısıyı radyasyon olarak yayma özelliği son derece zayıf olduğundan parçalanmaya davetiye çıkartıyor. işte bu aşamada silika devreye girerek silisyum üzerindeki radyasyonu daha verimli bir şekilde yansıtarak, daha iyi bir soğutma sağlıyor.

    2010 yılında japon uzay ajansı tarafından geliştirilen ve fırlatılan ıkaros uzay aracı, imid malzemesinden yapılmış bu tür bir yelkene sahipti. saniyede 100 metre gibi bir hıza ulaşabilen ıkaros’u hız konusunda çok gerilerde bırakan bu yeni malzeme ile saniyede 60,000 kilometre hızala ulaşabilecek olması, gelecek keşifler için büyük umutlar yaratıyor.

    kaynak

  • ikinci dünya savaşı'nın başlarında türkiye, ingiltere ve fransa'nın kurduğu ittifaktır.

    milli mücadele dönemi ve sonrasındaki dönemden miras kalan sorunlar (hatay, musul meselesi, borçlar meselesi vs.) sebebiyle 1923-1930 döneminde türkiye cumhuriyeti'nin ingiltere-fransa-yunanistan ile ilişkileri tamamen soğuktu. buna karşılık sovyet rusya ile yakın ilişkiler kurulmuştu. 1930'lu yıllara gelindiğinde ise türkiye, bu üç ülkeyle olan ilişkilerini düzeltme yoluna başvurmuştur. çünkü her geçen yıl avrupa'da savaş tehlikesi artmaya başlamıştır. 1934 senesinde italya'nın habeşistan'ı işgal etmesi, almanya'nın versay antlaşması'nı hiçe sayarak silahlanmaya hız vermesi, japonya'nın milletler cemiyeti'nden çekilmesi, bulgaristan'da faşist idarenin kurulması gibi olaylar bu kötü gidişatın en büyük göstergesiydi. böyle bir ortamda atatürk türkiyesi dış politikada revizyona gitmiştir. türk-yunan ilişkilerinde barışçıl bir döneme girilmiştir. 1932 senesinde milletler cemiyeti'ne girilmiştir. 1934 senesinde balktan antantı'na üye olunmuştur. italya'nın habeşistan saldırısından sonra 1936 senesinde milletler cemiyeti'nin teşebbüsüyle kurulan akdeniz paktı'na üye olunmuştur. 1937 senesinde sadabat paktı'na üye olunmuştur. 1930'lu yıllarda türkiye'nin dış politikada attığı en önemli adım ise montreux boğazlar sözleşmesi olmuştur. türkiye cumhuriyeti 1936 senesinde imzalanan bu sözleşmeyle birlikte ülke sınırları içerisindeki boğazlarda hakimiyetini kesin olarak ilan etmiştir. bu sözleşme: türk-rus ilişkilerini olumsuz yönde, türk-ingiliz ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir. ingiltere kralı edward viii'in aynı sene türkiye'ye yaptığı ziyaret de iki ülke arasındaki ilişkilerin pekişmesi açısından önemli bir adım olmuştur. kısacası 1930'lu yıllarda türkiye cumhuriyeti, mustafa kemal atatürk liderliğinde ikinci dünya savaşı öncesinde kurduğu ittifaklarla ve diğer yandan boğazlar üzerindeki hakimiyetini kesinleştirerek doğusunda ve batısında bir güvenlik sistemi oluşturmaya çalışmıştır. türkiye ile fransa arasında yaşanan hatay sorunu da 1939 senesinde kesin olarak türkiye'nin lehine çözülmüştür. bu sorunun ortadan kalkmasıyla ikinci dünya savaşı öncesinde türkiye ile fransa arasındaki pürüzler de bir nebze de olsa ortadan kalkmıştır.

    1939 senesine gelindiğinde; 15 mart'ta almanya'nın çekoslovakya'yı işgal etmesi, 7 nisan'da da italya'nın arnavutluk'u işgal etmesi türk hükümetini fazlasıyla endişelendirmiştir. bu hadiseler ve kötü gidişat türkiye'yi batılı devletlerle anlaşmaya itmiştir. türkiye ve ingiltere arasında müzakereler başlamıştır. müzakereler sonucunda da 12 mayıs günü deklarasyon imzalanmıştır. bu deklarasyona göre akdeniz'de çıkacak olası bir savaşta işbirliği kurulacaktı. hatay sorununun ortadan kalkmasıyla aynı deklarasyon 23 haziran'da türkiye ve fransa arasında da imzalanmıştır.

    türkiye'nin batılı devletlerle yakınlaşması sovyetler birliği'yle olan ilişkilerini fazlasıyla olumsuz etkiliyordu. ismet inönü liderliğindeki türkiye'nin amacı bu dönemi denge politikası sayesinde az hasarla atlatmaktı. bu sebeple batılı devletlerle kurduğu ilişkileri sovyetler birliği ile de kurmayı hedefliyordu. fakat 23 ağustos 1939'da sovyetler birliği ile almanya saldırmazlık paktı (bkz: molotov-ribbentrop paktı) imzalanmıştır. bu haber türkiye'nin planlarını altüst etmiştir. 1 eylül günü almanya polonya'ya saldırmış, 3 eylül'de de ingiltere ve fransa almanya'ya savaş ilan etmiştir. böylelikle ikinci dünya savaşı resmen başlamıştır. bu olaylardan sonra sovyetler birliği, türk dışişleri bakanını son gelişmeleri görüşmek amacıyla moskova'ya davet etmiştir. bunun üzerine 25 eylül günü dışişleri bakanı şükrü saraçoğlu moskova'ya gitmiştir. josef stalin bu dönemde türkiye'den çok sert taleplerde bulunmuştur. şükrü saraçoğlu bu esnada 19 gün boyunca moskova'da bulunmuştur. çok çetin müzakereler gerçekleşmiştir. nihayetinde de türk-sovyet anlaşması sağlanamamıştır. 17 ekim'de saraçoğlu moskova'dan ayrılmıştır. bu gelişmeden sonra sovyet tehdidi tavan yaptığı için türk hükümeti bir an önce ingiltere ve fransa ile ittifak antlaşmasını imzalamaya karar vermiştir.

    şükrü saraçoğlu'nun moskova'dan ayrılmasından 2 gün sonra, 19 ekim 1939'da üçlü ittifak (ankara paktı) ankara'da imzalanmıştır. antlaşmanın maddeleri kısaca ve özetle şöyledir:
    - türkiye'ye karşı bir avrupa devletinin saldırısı durumunda ingiltere ve fransa türkiye'ye yardım edecektir.
    - italya'nın akdeniz'de bu üç ülkeye veya herhangi bir ülkeye karşı saldırısı olduğu takdirde yardım yapılacaktır.
    - türkiye, ingiltere ve fransa'nın romanya'ya ve yunanistan'a verdiği güvenceye yardımda bulunacaktır.

    türkiye bu antlaşmaya ek bir protokolle verdiği taahhütleri kendisini sovyetler birliği savaşa sürüklemeyeceği takdirde yerine getireceği şartını koymuştur. bu protokol türk dış politikası tarihine ''sovyet çekincesi'' olarak geçmiştir. bu şart türkiye'nin savaş boyunca sarıldığı bahane olmuştur. diğer yandan ingiltere ve fransa türkiye'nin ekonomik durumunu düzeltmek, silah vb. gibi savaş malzemelerini tedarik etmesini sağlamak için kredi açmayı kabul etmiştir. paktın imzalanmasından kısa bir süre sonra ingiltere ve fransa'nın doğu orduları komutanları ankara'ya gelerek askeri konularda görüşmeler yapmışlardır.

    10 haziran 1940 tarihinde italya'nın savaşa girmesi, antlaşmaya göre türkiye'nin de savaşa girmesi gerekiyordu fakat türkiye 'fransa almanya karşısında mağlup olduktan sonra paktın geçerliliği son bulmuştur' tezini savunarak savaş dışında kalmayı sürdürmüştür. savaş sonuna kadar da bu denge politikasını izlemeye devam etmiştir.

    kaynaklar:
    + ismail soysal - 1939 türk-ingiliz-fransız ittifakı - belleten - cilt 46 - sayı 182 - nisan 1982.
    + kamuran gürür - dış ilişkiler ve türk politikası (1939'dan günümüze kadar) - aü siyasal bilgiler fakültesi yayınları - 1983.
    + mehmet temel - ıı. dünya savaşı öncesinde ve savaş yıllarında türk dış politikası - iü sosyal bilimler enstitüsü (tez) - 1991.

  • az önce david grusch, david fravor (eski yarbay) ve ryan graves (eski teğmen) amerikan temsilciler meclisinde kongre üyeleri ve halk önünde yeminli ifade verdi. fravor ve graves şahit oldukları ufo karşılaşmalarından bahsettiler. sadece teknolojimizi değil, bildiğimiz fizik kurallarını da fersah fersah aşan bir fenomenle karşı karşıyayız.

    grusch ise amerika'nın elinde sağlam halde (intact) insan yapımı olmayan araçların olduğunu yeminli şekilde tekrarladı. amerika'da bu yemin altında kongreye ifade verirken yalan söyleyemezsiniz. araçların yerlerini de bildiğini söyledi. araçları bizzat görüp görmediği sorulduğunda "topluma açık şekilde bunu söyleyemem, ama sizin yetkiniz var, özel olarak size söyleyebilirim" diye cevap verdi. ayrıca bu araçlarla beraber biyolojik varlıklar da ele geçirildiğini de söyledi.

    birden fazla kişinin hem bu ufo/uap tarafından, hem de bu konunun dışarı açılmamasını isteyenler tarafından yaralandığını söyledi. cinayetler ve öldürülenler hakkında public olarak konuşamayacağından bahsetti. doğrudan iletişim halinde miyiz sorusuna özelde cevap verebilirim dedi. bakın bunları söyleyen adam istihbaratta görev almış çok üst düzey bir bürokrat. istihbarat içindeki görevlerinden biri de ufo/uap konusunu araştırmak. araştırdıkça pek çok şey buluyor fakat yetkisi olmasına rağmen kapılar ona kapatılıyor.

    şimdi de spekülasyon kısmı: teori o ki, bu ele geçirilen araçlar lockheed martin gibi özel güvenlik şirketleriyle ortak olarak inceleniyor. hatta doğrudan o özel şirketlere devredilmiş de olabilir. bu şirketler de reverse engineering ile araçların nasıl çalıştığını vs anlamaya çalışıyorlar. fakat onlarca yıldır çok ilerleyemiyorlar. bob lazar 89'da ilk konuştuğunda en az 9 uzay aracı olduğunu söylemişti. grusch geçtiğimiz haftalarda verdiği röportajda en az 10 uzay aracının amerika'nın elinde olduğunu ve hatta ilk crash retrieval'ın mussolini italya'sında 1933'te olduğunu söylemişti.

    bugünkü duruşma tarihi bir duruşma. amerikan ve dünya kamuoyunun önünde yeminli olarak ifade veren eski bürokratlar insan dışı bir medeniyete ait araçların amerika'da olduğunu söylüyor. yakın zamanda bu sırların artık saklanamaması için özel yasa tasarısı oylanacak ve bütün bu ufo ifşa dalgasının arkasında bi-partizan yani hem cumhuriyetçi hem demokrat kongre üyeleri var. kongre çoğunluğu lideri chuck schumer yasa tasarısını hazırlayan adam.

    gülün, eğlenin, dalganızı geçin ama farkına da varın ki, tarihe tanıklık ediyoruz: sadece evrende değil, dünyada bile yalnız olmayabiliriz!

    edit: ingilizcesi olanlar, iki buçuk saatlik duruşmayı buradan tekrar izleyebilir: https://www.youtube.com/…vy&ab_channel=gopoversight

  • cahil bir medya patronunun, kızı yaşında hayatın baharında bir genç kızı neye dönüştürdüğünün göstergesidir bu kız.

    herkes bu hatuna kızıyor lakin bu kızcağızı bu hale getiren firarda.

  • çocuk sahibi olunca kendilerini kutsal bir varlık olarak görmeye başlayanların isteği.
    çocuğu yaparken bekarlara mı danıştınız sayın yazar?

  • bunun yüzünden favorilenen entrylerime bakmaya korkuyorum. insanın sevinci te şurasına yabışıyor.
    tanım: bir çaylak.