• öncelikle kaynakları verelim:

    hegel eleştirisi-1

    hegel eleştirisi-2

    ardından üslup olarak eleştirinin dozunun kaçtığını, şımarık bir tavır ile söylemlerin hakaret boyutuna ulaştığını da belirtelim. hoş, bizim coğrafyada 'bilgi'nin böyle yan etkileri oluyor, ne yazık ki. şengör'ün hegel'e yönelik eleştirilerine geçmeden önce sizlere birkaç önemli bilgi aktaracağım.

    bilim insanlarının modern toplumsal rolü, ilk kez, 19. yüzyılda ikinci bilimsel devrim (bilimsel sentez sonucu günümüz fizik biliminin ortaya çıkışı) ile aynı zamanda belirmiştir. bu yüzyılda alman üniversite sisteminde yapılan reform ile birlikte alman üniversiteleri laik devlet kurumları haline gelmiş ve bilim öğretimi devletin orta öğretimde görevli öğretmenleriyle doktorlar, eczacılar, bürokratlar ve diğer profesyonellerin eğitilmesindeki işlevini yerine getirmiştir. bir diğer farklı nokta da üniversitelerin amacı artık, araştırmaya teşvik etmektir. yine bu dönemde bilimde kariyer için ph.d (doktora) bir gereklilik haline gelmiştir. bunlarla birlikte bilimin profesyonellik kazanmasında uzman kurumlar da gerekli olmuştur. böylece geleneksel bilim dernekleri genellikle bilimlerin tümünü temsil ederken, 19. yüzyılda her biri ayrı bir disiplinle ilgilenen yeni kuruluşlar ortaya çıkmış ve uzmanlaşmanın önü açılmıştır. özellikle doğa bilimlerindeki büyük gelişmelerden dolayı da artık bir bilim insanı yalnızca belli bir alanda eğitim alıp, uzmanlaşıp araştırma yapabilmektedir. sonuç olarak bilim insanı, toplumsal ve profesyonel bir varlık olarak ancak 19. yüzyılda ortaya çıkabilmiştir.

    peki, tüm bunları neden söyledim? yukarıdaki videoyu izlediyseniz, batının 19.yy'da başardığı uzmanlaşmayı daha başaramadığımızı göreceksinizdir. istediğiniz kadar yurt dışında eğitim alın, orada yaşayın, farketmez. ülkemizin -batıda 17.yy'da şekillenen- bilimsel algıdan yoksun olmasından ötürü bu sınırlar içine girdiğinizde, ister istemez bu durumdan istifade ediyorsunuz. demek istediğim şu ki, şengör'ün uzmanlık alanı jeoloji'dir -ki jeoloji de her bilim dalı gibi önemlidir-. ancak ne hikmetse, aynı zamanda kendisi, birçok konuda olduğu gibi hegel ve dolayısıyla felsefe konusunda da uzmandır (!) şu eleştiriyi getirebilirsiniz; şengör'ün evinde binlerce kitap var; okumuş, araştırmış, öğrenmiş ve anlatıyor işte! ancak dedim ya en başta, uzmanlaşma dediğimiz şey o kadar kolay bir şey değil, ne yazık ki. peki ya ben size, hegel ve felsefe hakkında, kendisinin, yarı cahillere yakışan bir bilgi birikimine sahip olduğunu söylesem?

    sanırım bu kez de, felsefenin dertlerine giriş yapıyoruz. felsefenin binlerce derdinden birisi de onun romanlarla karıştırılması olsa gerek. öyle ki, felsefeyi herkes bilir. kimine göre uğraşılmayacak kadar gereksizdir, kimine göre ise hoş bir hobidir. ancak felsefenin kendine has bir terminolojisi olduğunu, bu alanda çalışma yapmanın açık bir şekilde bütün alanlardan daha çok emek gerektirdiğini görmek istemez, kimse. okumayan ya da bir iki ıvır zıvır okuyup kendisini filozof sanan insanlardan ve yeni yetmelerden bıkmış biri olarak, şengör gibi bir bilim insanının şu tavrı bana diğerlerinden de çok farklı gelmemektedir. çünkü aslolan bilimsel algıdır. ne yaş, ne de okuduğun kitap sayısı önemlidir...

    gelelim kendisinin hegel ile ilgili söylediklerine... öncelikle hegel ve marksizmi birbirinden ayırt etmemiz gerekmektedir. bunun nedenini biraz sonra anlatacağım. ardından şunu da belirtmekte fayda var ki, şengör'ün marksizme yönelik eleştirileri bu alanda uzmanlığı olmadığı için tam olarak anlaşılamamaktadır -kendisinin marksizm eleştirisine az çok hak verdiğimi belirtmek isterim- ancak (bkz: #60734324) no'lu entryde -ekşi için gerçekleştirmek isteyip başaramadığım bir çalışmada- marksizm ile evrim arasındaki ilişkiyi az çok incelemiştim. asıl can alıcı nokta ise hegel'in yönteminin diyalektiğe indirgenmesidir. bu büyük bir hatadır. çünkü hegel'in yöntemi sentezi kurmakta ve özdeşliği meydana getirmektedir. dolayısıyla, diyalektik, hegel'in yönteminde aracı bir rol oynamakta olup, yöntemin ta kendisi değildir. hegel'in yöntemi bunlardan dolayı spekülatif yöntemdir. örnek vermemiz gerekirse, varlık ve yokluk; diyalektiktir. ancak bunların sentezi olan oluş, hegel'in felsefesini ortaya koyar. bir başka örnek daha verelim: nicelik ve nitelik diyalektiktir. ancak ölçüt sentezi oluşturur. ölçütün tanımı nicelikli nitelik veyahut nitelikli niceliktir. marksizm ise hegel'in spekülatif yöntemini şiddetle eleştirir. her şeyden evvel hegel'in yöntemi eyleme fırsat tanımaz. onun yöntemi yalnızca gözleme olanak tanır. ki gözlemin kendisinin kökeni pisagorculara dayanmaktadır (bkz: #55321771). dolayısıyla engels'in eleştirisi hegel'in kalıcı ve mutlaklaştırıcı bir felsefe yaptığına yöneliktir. engels, bununla da yetinmez ve hegel'in prusya devletini mutlaklaştırdığını savlar. oysa hegel, yalnızca devlet kavramının kendisini mutlaklaştırmaktadır. dolayısıyla, marksizm hegel'in yönteminin diyalektik kısmını alır ve sentez kısmını dışarıda bırakır. böylece, hegel ve marksizm'in bir ve aynı şey olmadığı ortaya çıkmaktadır. hegel'in yönteminin diyalektik kısmının cımbızla alınması da hegel'in suçu değildir. ayrıca tez ve anti-tezin ayrı ayrı ele alınması da, hegel'e göre zaten dogmatik bir tutumdur. şengör gibileri için, schopenhauer'in orjinalliğinin, onun -başta hegel'e olmak üzere- hakaret etmesinden ibaret olduğunu düşünüyorum. çünkü biz, hakareti ve küfrü, açık sözlülükle karıştırmayı çok severiz. orjinal olanı felsefede ararsan, hegel'in, sistemin ilkeyle başlamaması gerektiği fikrinden daha orjinal bir düşünce bulamazsın. ona göre, sistem ilkeyle başlamaz; ilke gerçek olandır ve sistem gerçeği sonuç olarak üretir -birden çoka değil; çoktan bire-. sistem, bütünün ifadesidir. engels ise bir sisteme karşıdır -sistem gelip geçicidir- ve önemli olanın yöntem olduğunu düşünür. hatta hegel'i öznel bir tutum içindeymiş gibi tanıtmayı da ihmal etmez. oysa hegel'de sistem ve yöntemi birbirinden ayıramazsın, aksi takdirde yine dogmatik bir tutum sergilemiş olursun.

    özetle, hegel'in felsefesi, felsefede uzmanlaşmamış insanlar için oldukça zorlu bir alanı teşkil eder. hegel'in spekülatif yöntemi'nde aracı rolü oynayan diyalektiğin marksizm tarafından eylemi olanaklı kılabilmek için cımbızlanması, hegel'in suçu değildir. bu tarz saçma eleştiriler, her zaman, alt zemini yetersiz olan insanlardan gelir. alanınızda ünlü bir bilim insanı olabilirsiniz. ancak bu, felsefe bildiğiniz veyahut bu alanda uzman olduğunuz anlamına gelmez. en azından 19.yüzyıldan beri durum böyledir.

    edit: felsefeyi "sosyal bilim" sanan yazar arkadaşıma, izniyle, c.p.snow'un iki kültür adlı eserini tavsiye ediyorum. bununla birlikte bilimleri doğa bilimlerinden ibaret olarak görmesini anlayışla karşılıyorum ancak savunduğun görüş kadar savunmadığın görüşler hakkında da bilgi edinmelisin. bu hususta "içeriden eleştiri" niteliği taşıyan feyerabend'in kaleme almış olduğu yönteme hayır eserini de okumanı tavsiye ederim. senin de bana bir tavsiyen varsa, seve seve okuyacağım. şunu da ekleyeyim, tavsiye ettiğim her eseri savunduğum sanılmasın. sadece her görüşü iki taraflı bilmek gerekiyor, ne yazık ki. son olarak genç hegelci olsaydım, marksizmi bu kadar eleştirmezdim... evet, diyalektik materyalizmi savunmuyorum aksine eleştiriyorum.

    edit-2: celal şengör'ün bilgi birikimini eleştirmek haddime değil; dediğim gibi marksizm eleştirisine katıldığım noktalar da var. ancak kendisinin felsefe alanında uzmanlık gerektiren bir konu hakkında -hele ki 19.yy alman idealizmi- bu kadar iddiali konuşmasına karşılık felsefe alanındaki uzmanlığıma dayanarak kendisinin -uzman olmadığı- felsefe alanındaki bu bilgi birikimini eleştirmeye hakkım var. girdiğim entry'den yola çıkarak, beni eleştirmenizi anlayışla karşılıyorum. ancak her entry'mde olduğu gibi yazılarımın içeriğini felsefe terminolojisinden uzak tutmaya gayret ederek, herkesin anlayabileceği bir üslupta yazmaya özen gösteriyorum. yoksa -daha önce sözlükte bir yazarın yaptığı gibi- ağır terimler kullanıp fular esprileri yapmanızı da sağlayabilirdim.

    edit-3: güzel ülkemin, güzel insanları...şahsen, hegel'in eleştirilemez olduğunu savlamadım. ayrıca fikirler, zaten, eleştiri yapılarak geliştirilir. elbette eleştireceğiz. ancak, hegel'i biri eleştirecekse o da bu alanda uzmanlaşan biri olmalıdır. bakın, "uzmanlaşma"yı tam olarak kavrayamamanızı anlıyorum. sonuçta bu usulün gerektiği gibi uygulanmadığı bir ülkede yaşıyoruz. ancak, hegel'i eleştirebiliyorken, felsefe alanında "hobi" düzeyinde bir bilgi birikimi ile hegel'i çürüttüğünü düşünen celal şengör'ü neden eleştiremiyoruz -üstelik, şahsen felsefe alanında bir eğitime de sahipken-? yapmayın, lütfen. hegel peygamber değil, ancak şengör de değil. üzgünüm, arkadaşlar. eğitim alacağız, araştıracağız ve bilimsel bilgi üreteceğiz. bunda çekinecek bir şey yok. eminim ki, şengör hoca bu yazıyı görseydi, eleştirimden memnuniyet duyardı, sizin aksinize. ne olursa olsun, sade bir anlatımla, herkesin anlayabileceği düzeyde yazmaya devam edeceğim. o yüzden, terminoloji ve uzun cümlelerle sizi zorlamıyorum diye bana kızmayın! eleştirilerinizi dozunda tutarak özelden de dile getirebilirsiniz. konuşa konuşa anlaşabiliriz, bu avam üslup yerine.
  • doğru olmayan tespittir. hegel'in felsefesini eleştirmek?

    ortada bir eleştiri yok ki. mahalle akp'lisi gibi "şarlatandı", "hegel salaktı" tarzında kahvehane goygoyu var. bu mu eleştiri... biz de oturmuş adamlar prof diye dinliyoruz. türkiye'nin prof'u da bu kadar oluyor işte.
  • her filozof eleştirilir ve eleştirilmemek üzere felsefe eyler.

    her filozof bir diğerini eleştirmeden filozof olamaz.

    felsefenin dilemması budur kanımca.
  • sebebi şu videoda bahsettiği "birbirini nakzeden iki önerme ile başka bir önermenin birleşiminden istediğin sonucu çıkarabilirsin" mantığını felsefesinde istediği sonuca varabilmek için gönlünün keyfine göre kullanması, yani bir bakıma matematik bilmemesi yahut bildiği halde şarlatanlık yapmasıdır.

    şengör videoda "bunu zaten matematikçiler biliyor" dediği için matematikçilerin ne bildiğini açıklamaya çalışma gereksinimi duydum. işsiz misin diye mesaj atmayın çünkü işim bu.

    başlayalım:

    şengör'ün videoda bahsettiği bu olaya matematikte hepdoğru (totoloji) ya da hepyanlış denir ve gerçekten de bu tür önermelerle gönlümüzün keyfi nasıl bir sonuç isterse öyle bir sonuç bulmamız mümkündür.

    öncelikle önermeler mantığı bilmeyenlerin bertrand russell'ın papa olduğunu kanıtlaması yazısından konu hakkında yüzeysel de olsa fikir sahibi olmasını şiddetle öneriyorum. önermeler mantığına hakim olanlar ise yazıyı hiç okumadan devam edebilir.

    şimdi diyelim ki totoloji, yani her zaman doğru olan bir önerme yaratmak istiyoruz.

    bunun için basitçe q = ( p v p' ) şeklinde bir q önermesi, yani celal şengör'ün tabiriyle birbirini nakzeden iki ifadenin birleştirildiği bir önerme tanımlarız.

    bu durumda q önermesinin değeri p önermesinin ne olduğuna bakılmaksızın her zaman, ama her zaman doğru olur. buna totoloji denir.

    eğer biz her zaman doğru olan bir önerme yerine her zaman yanlış olan bir önerme oluşturmak istersek de basitçe q önermesinin değili olan q' önermesini, yani de morgan yasası gereği p' ^ p önermesini kullanmış oluruz.

    eğer biz q önermesini gönlümüzün keyfine göre herhangi bir önerme ile veya bağlacı ile birleştirirsek bu iki önermenin birleşmesinden ortaya çıkan üçüncü önermenin daima doğru olacağından emin olabiliriz.

    örneğin r = ( q v p ) durumunda r önermesinin p ne olursa olsun doğru olacağını biliriz.

    bu durumda basit bir totoloji tekniğinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir önerme kullanarak ciltlerce felsefe kitabı inşa edebiliriz ve biz bu kitabı totoloji üzerine inşa ettiğimizden dolayı ne dersek diyelim dediğimiz şeyin doğru olduğunu öne sürebiliriz.

    yani mesela hegel = ( q v r v t v y v u v ı... ) şeklinde sonsuza kadar gidebiliriz ve hegel önermesi her zaman ama her zaman doğru olur çünkü zaten q önermesi totoloji olduğundan her zaman doğrudur.

    "iki önermeyi neden veya bağlacıyla bağlıyoruz, onun yerine ve bağlacıyla bağlayalım işte, zaten hegel ve bağlacıyla bağlıyor" diyenler olacaktır.

    bunun sebebi tüm önermelerin bir normal önermeye eşdeğer olması ve normal önermelerin de tümel asal önermelerin veya bağlacı ile birleştirilmesinden ibaret olmasıdır.

    bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için normal önerme ve tümel asal önerme dediğimiz şeyleri açıklamamız gerekir.

    tümel asal önerme dediğimiz şeyler matematiksel açıdan tutarlı, yani mantıksal çelişkilere ve paradokslara izin vermeyecek biçimde inşa edilen önermelerdir. bir önermenin çelişki içermemesi için totoloji ve hepyanlış içermemesi gerekir. bunun yolu şu şekildedir:

    n bir doğal sayı ve her i = 1,2,3,....n için q(i) ya bir temel önerme ya da bir temel önermenin değili olsun. ayrıca herhangi bir temel önermenin hem q(i) hem de q(j) önermelerinde aynı anda bulunmadığını varsayalım. yani i değerlerinden herhangi biri ile j değerlerinden herhangi biri aynı olamaz. bu durumda q(1) ^ q(2) ^ q(3) ^... q(n) önermesi tümel asal önerme olur.

    bu durumda bir tümel asal önerme iki eş temel önermeyi yahut herhangi bir önermenin hem kendisini hem de değilini, kısaca totoloji veya hepyanlış içermez.

    yani mesela p(1) ^ p(1) bir tümel asal önerme değildir.

    aynı şekilde p(1) ^ p(1)' de bir tümel asal önerme değildir.

    tümel asal önermeleri q(1) ^ q(2) ^ q(3) ^... q(n) şeklinde tanımladığımız için p(1) v p(2) önermesi de bir tümel asal önerme olamaz.

    bu durumda herhangi bir tümel asal önermenin değerini her durumda doğru yapabilmek için tek koşul tüm önermelerin doğru olmasıdır. yani siz mantıklı bir sonuca varmak isterseniz birbiri üzerine inşa ettiğiniz hiçbir önermenin değeri yanlış olmamalıdır. çünkü tümel asal önermelerin yapısı gereği eğer tek bir yanlış önermeniz bile olursa bütün sisteminiz çöker ve siz saçmalamış olursunuz.

    bu şekilde herhangi bir önerme doğru diye o önermeden istediğimiz sonucu çıkaramayız ve yabancıların "mathematical rigour" dedikleri üstün keskinlikte çelişkisiz önermelerle hareket etmek zorunda kalırız.

    normal önerme dediğimiz şeyler de şu şekilde tanımlanır:

    birbirinden farklı tümel asal önermelerin birbirleriyle veya bağlacı ile birleştirilmesiyle oluşan önermeye normal önerme denir.

    bu durumda şu sonuca varırız:

    eğer bir normal önermenin doğru olmasını istiyorsak o önermeyi oluşturan bütün tümel asal önermelerden tek bir tanesi bile doğru olsa normal önermemiz doğru kabul edilir.

    normal önermeler matematiksel açıdan tutarlı önermelerdir çünkü veya bağlacı aslında "bu önermelerin içinden en az biri doğruysa genel önerme doğrudur " demekten ibarettir. eğer o şeylerin içlerinden biri bile doğru değilse önermemizin değeri yanlış, biri bile doğruysa da doğru olur.

    örnek:

    a = 1
    q=1
    p=0
    r=0

    bu durumda d(a) = ( d(q) v d(p) v d(r) ) dediğimiz zaman "a önermesinin değeri q önermesinin, p önermesinin ve r önermesinin değerlerinden en az bir tanesine eşittir" demiş oluruz ve bu doğrudur çünkü a önermesinin değeri q önermesinin değerine eşittir.

    şimdi celal şengör'ün hegel'e salak demesinin sebebine gelelim.

    hegel şengör ve popper'e göre salaktır çünkü hegel normal önermelerin totoloji içerebileceğini iddia eder ve normal önermeler totoloji içeremez çünkü normal önermeler tümel asal önermelerin veya bağlacıyla birleşmesinden oluşur. eğer normal önermeler totoloji içerirse bu tümel asal önermelerden en azından bir tanesinin totoloji olduğu anlamına gelir, ki bu tanım gereği mümkün değildir. şengör'ün tabiriyle zırvadır.

    peki hegel'in normal önermelerin totoloji içerebileceğini iddia ettiği nereden çıktı?

    çünkü zaten her önerme aslında bir normal önermeye eşdeğerdir. yani eğer herhangi bir önerme ortaya atıyorsak mutlaka ve mutlaka değer çizelgesi bu önermeninki ile tamamen aynı olan ve tümel asal önermelerden oluşmuş başka bir önerme de bulunmak zorundadır. bu durumda eğer birbirini nakzeden iki ifadenin birleşiminden, yani totolojiden yola çıkar ve bunun üzerine her haltı doğru olan bir felsefe inşa edersek, bu durumda değer çizelgesi bu felsefe ile tamamen aynı olan bir normal önerme de bulunmak zorundadır.

    yani basitçe hegel'in mantığına göre bizim canımız neyin doğru olmasını isterse o doğrudur.

    mesela canımız zfc aksiyomatik sistemince 2+2=8 denklemi doğru olsun isterse o zaman 2+2=8 doğru olur.

    evet, o cilt cilt kitaplar bu kadar saçma bir mantık üzerine kurulu işte.

    neden?

    çünkü mantığın ne olduğunu bilmeden mantıksal çıkarım yaparsak saçmalıklar üzerine kolaylıkla ciltlerce kitap yazabiliriz.

    peki neden her mantıksal önerme için o önerme ile eşdeğer çizelgeye sahip bir normal önerme bulunur?

    bu saatte onun kanıtını burada açıklamaya üşendiğim için direkt olarak ali nesin'in önermeler mantığı isimli kitabından kanıtın görselini bırakıyorum.

    birinci sayfa

    ikinci sayfa

    dipnot: matematikte teorem ve kanıtlarda kullanılan totolojiler, yani daima doğru kabul edilen şeyler vardır ve bu şeylere "aksiyom" denir. biz aslında matematiği aksiyomlar üzerinden inşa ederiz ancak bu aksiyomlar aşırı derecede basit, tamamen sağduyu ve mantık ile oluşturulmuş, kişinin perspektifiyle ilişkili olmayan şeylerdir. yani siz eğer felsefe yapacaksanız kendi görüşünüzü destekleyebilmek için ortaya aksiyom atıp bu aksiyom üzerinden sonuçlara vararak gerçeklik budur diyemezsiniz çünkü eğer ortaya aksiyom atıp gerçeklik budur derseniz yaptığınız şey felsefe değil din, ortaya aksiyom atıp bu aksiyom neticesinde şu sonuçlara varılabilir derseniz de yaptığınız şey yine felsefe değil matematik olur. yani hegel'in totolojilerini aksiyom kabul edersek yine aynı mantıkla gerçeklik dediğimiz şeyin hegel'in keyfi ne isterse o olacağını kabul etmiş oluruz.
  • ancak celal şengör ve şengöri tarikatı müritleri gibi bilimsel yöntemi gökten inmiş ayet zanneden tiplerin haklı bulacağı türden bir eleştiri. e bu şeyh şengör'ün esin kaynağını da biliyoruz, bir başka bilimsel yöntem fetişisti karl popper'den başkası değil.

    pozitivizmin ve bilimsel yöntem dayatmasının az okuyan ve az düşünen dimağlara en büyük zararı da bu oldu işte, adamlar her boku indirgemeci düşünüyorlar ve "iki farklı önermeden istediğin sonuç nasıl çıkıyor hacıt" falan gibi yüzeysel sorularla geliyorlar. sen hayatta her x yaptığında y sonucunu mu alıyorsun kardeşim? mesela birine "annene selam söyle" dediğin zaman seni öldürmeye kalkıyor, öbürü ise gülüp geçiyor değil mi? niye böyle oluyor peki? açıklayalım:

    1) insan rasyonel değil irrasyonel ve tinsel bir varlıktır, aklından çok duygularıyla hareket eder. dolayısıyla descartes'ın rasyonalizminden ilham alarak yaptığınız mantıksal açıklamaların ezici çoğunluğu çöptür çünkü sizin mantıksal önermeleriniz insanların duygularını hesaba katamaz, bir ölçüde katmayı başarsa bile önermeler arasında daima nedensellik bağı arar. hadi bir avrupalı'nın bunu anlayamamasını anlarım ama bu kıtlıkta bile erdoğan'a %40'a yakın oy vermesi muhtemel bir ülkede bunu nasıl anlayamıyorsunuz? insan o kadar rasyonel bir varlıksa doktor yıllardır bu seçim sonuçları ne?

    (bkz: schrödinger'in kedisi)

    2) pozitivizmin en büyük sıçışı bilimdeki paradigma kavramıyla çelişki içinde oluşudur çünkü pozitivistlerin kutsadığı bilimsel yöntemin bize kesin ve değişmez doğruları her şartta vereceğine dair bir kanıtımız yok. yani yarın daha geçerli bir metot bulursak geçmişte dünya merkezli evren teorisinin bir anda çökmesi gibi pozitivizmin bilimsel yöntemi de bir anda çöküşe geçebilir. bu konularda daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler kuhn, feyerabend gibi düşünürlere göz atsalar iyi ederler ki o bilgisinden sual olunmayan celal şengör efendi kuhn'un tek bir kitabını dahi okumadığını kendisi ifade etmiştir. belli oluyor zaten okumadığı da.

    (bkz: paradigma)

    3) ortamda bir sosyal bilimci varken sosyal bilimlere ait konuları salt matematiksel bir bakış açısı kullanarak açıklamaya çalışmayın, belki nezaketinden dolayı size bir şey demez ama derse girdiğinde öğrencilerine sizi anlatıp güler. ha belki de nezaketli davranmayıp size hücum eder ve öğrencilerine bu konudan hiç bahsetmez, orasını bilemeyiz çünkü canımız neyi istiyorsa o doğrudur değil mi kehkehkeh
  • (bkz: genç hegelciler) (bkz: rahatsız)
  • daha önce de yazdığım üzere 19. yy'da kalmış türk solunun standard tepkisine maruz kalan haklı eleştiri.

    (bkz: türk solunun en büyük hatası/@aran suildur)

    atıf yaptığım entryde hawking'in her şeyin teorisi kitabının son kısmı var. bizim sol, burjuvanın fransız kralına borç verdiği için ihtilal yaptığını zannetmeye devam edebilir de, yıl olmuş 2016, sen hala newtonyen düşünce devrimini ve bu devrim ile gelen iktidar meşruiyetinin göksel dayanaklı olması argümanının yerle bir edilmesini anlayamamışsan, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılı hiç anlayamazsın.

    felsefe ne la?

    abartı gelecek, biliyorum, ama, felsefe ne la?

    aynı şekilde söylemiyor, doğrudur, lakin bir dön bak bakalım hawking ne diyor?

    felsefe kapsamında hawking'i "uzman" bulmadın mı? wittgenstein ne diyor sayın 19. yüzyılda yaşayan kafa?

    bilim, nasıl principia ile dini yerle bir etmişse, 1905'ten sonra da felsefeyi yerle bir etmiştir. bilim felsefeye "ahkam" kesilecek alan bırakmamıştır zira. adam yıllarını, hayatını veriyor, parçacık fiziği, astrofizik, evrim vb. gibi dallarda profesör oluyor, 4 yıllık üniversite mezunu felsefeci ahkam mı kesecek bu adamların çalışmaları üzerine?

    en azından, kimsin la sen, demezler mi adama?

    hadi tarihi bilemediniz, hadi gelişmeyi, değişimi analiz edemediniz, wittgenstein'ın "felsefeye sadece dil alanı kalmıştır." dediğini de mi duymadınız?

    yıl 2016 arkadaş, hegel kimdir? an itibarıyla hegel'in aristo ya da platon'dan ne farkı var?
  • daha yeni mi eleştirmiş? 20 yüzyıl hegel'i eleştirmekle geçti sosyal bilimciler için yahu.
hesabın var mı? giriş yap